ODTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü öğretim üyeleri Barış Binici ve Ahmet Yakut, hazırladıkları raporda, yapı denetim organizasyonunun küçük firmalar yerine tek çatı altında TÜVTÜRK benzeri büyük bir denetim organizasyonuna devredilmesini önerdi.
Prof. Dr. Binici ve Prof. Dr. Yakut tarafından hazırlanan raporda, Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde meydana gelen depremlerin 100 binin üzerinde binanın ağır hasarlı veya yıkık duruma gelmesine sebep olduğu ifade edildi.
“Depremlerde oluşan hasar nasıl değerlendirilmelidir?” sorusunun yanıtlandığı raporda, Türkiye’de 1998’de yürürlüğe giren “Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik’in, oldukça modern ve pratik bir yaklaşım olduğu vurgulandı.
1999’daki Kocaeli ve Düzce depremlerinin, depreme dayanıklı tasarım konusunda bilincin bir miktar artmasına sebep olduğu, 2000’de yürürlüğe giren TS-500 (Betonarme Yapıların Tasarım ve Yapım Kuralları) standardı ile 2000’de hazır beton ve yeterli kalitede çelik donatının zorunlu hale geldiği aktarılan raporda, 2001’de ise yapı denetiminin 19 pilot ilde (deprem bölgesinden Hatay ve Gaziantep bu iller arasında) zorunlu hale getirildiği anlatıldı.
Bu gelişmelerin Türkiye’de yaklaşık 2000’den sonraki yapıların daha iyi kalite olduğu izlenimini verdiği, bu sebeple, depremin etkilediği illerde binaların yapım yıllarına göre değerlendirme yapılmasının uygun olduğu aktarılan raporda, “Mevcut veri incelendiğinde, yıkılan ve ağır hasar görmesi sebebi ile acil yıkım kararı alınan binaların büyük çoğunluğu 2000 öncesinde yapılmıştır.” bilgisi verildi.
Yapım yılı 2000 sonrası olan binalar arasında, bölgede 2000’nin üzerinde bina için acil yıkım kararı alındığı aktarılan raporda, “Diğer bir vahim soru ise ‘Aslında 2000 sonrası yapıları da mı depreme dayanıklı olarak tasarlayıp inşa edemedik mi’ sorusudur.” ifadesine yer verildi.
“Üç ildeki bazı bölgelerde deprem etkisi, yönetmelikte verilenden fazla”
ODTÜ’lü öğretim üyelerinin raporunda, Kahramanmaraş’ta meydana gelen depremin 11 ilde etkisini gösterdiği, yer hareketinin büyük olduğu bölgelerde aşırı can ve mal kaybına sebep olduğu belirtilerek, yıkımların sebepleri şu şekilde sıralandı:
“Meydana gelen depremin oluşturduğu yer hareketinin bina tasarımına esas yer hareketinden büyük olması Kahramanmaraş (Göksun, Pazarcık), Gaziantep (Islahiye, Nurdağı), ve Hatay (Antakya, Arsuz, Hassa, Kırıkhan) mevkilerinde mevcut olan AFAD istasyonlarında ölçülen kayıtlar kullanılarak elde edilen deprem kuvvetlerinin, Deprem Yönetmeliği tarafından verilen değerlerden fazla olduğu belirlenmiştir. Bu sebeple oluşan hasarın bir kısmı, binalar deprem yönetmeliklerine uygun yapılsa dahi beklenenden daha büyük deprem etkilerine maruz kaldıklarından gerçekleşmiş olabilir.”
Raporda özellikle Hatay, Adıyaman (Gölbaşı) illerinde yumuşak zemin etkileri ile zemin kaynaklı deprem hareketinin büyümesi ve zeminde ani dayanım kaybının gözlemlendiği aktarıldı.
Bu tip etkilerin, Deprem Yönetmeliği’ne göre tasarlanan binaları devirme potansiyeline sahip olduğu vurgulanan raporda, “Ancak bu binaların inşasından evvel zorunlu olan zemin sondaj, laboratuvar deneyleri ve geoteknik raporlarının olası bu tehlikeyi belirlemiş olması gerekeceğinden, bina yıkımlarında sadece zemin etkilerinin ana etken olarak ön plana çıkarılması, mesnetli bir argüman olarak kabul edilmeyebilir.” ifadelerine yer verildi.
Yapım yılı 2000 ve eski binalar
Raporun “projelendirme ve hesap eksikleri” başlıklı bölümündeki değerlendirmede ise, yapım yılı 2000’den eski binaların 1975 yönetmeliğine göre tasarlanmış olmalarının beklendiği ve bu yönetmelikte verilen deprem tasarım kuvvetlerinin 1998, 2007 ve 2019 deprem yönetmeliklerinde verilenlerin altında olduğuna işaret edildi.
Raporda, 2000 öncesi yapılardaki en büyük sorunun, beton dayanımındaki yetersizlik olduğu vurgulandı.
Yapım yılı 2000’lerden sonraki binalarda “yazılımların bilinçsiz kullanımı”
ODTÜ’nün raporunda, yapım yılı 2000’lerden sonra olan binaların tasarımında karşılaşılan en büyük sorunlardan birinin, bilgisayar kullanımının yaygınlaşması ile “paket program” olarak adlandırılan bina planı çizildikten sonra otomatik olarak tüm boyut ve donatı detaylarını veren yazılımların bilinçsiz kullanımı olduğu ifade edildi.
Mühendislerin bu yazılımları bilinçsiz kullandıklarında, yapı davranışını anlayamadan, yük akışını belirleyemeden ve gerekli sigortaları koymadan yetersiz binalar tasarlayabildikleri aktarılan raporda, “Paket programların bilinçsiz kullanımı ile tasarlanan deprem yük aktarma mekanizmalarının doğru temsil edilmediği modeller, maalesef binaları ağır hasara götürebilen unsurlardan biri olarak karşımıza çıkabilmektedir.” vurgusu yapıldı.
Türkiye’de 2000 sonrasında kırsal bölgeler hariç hemen her ilde hazır beton kullanıldığına işaret edilen raporda, sevkiyat sonrası şantiyedeki sorumluluğun hazır beton santralinden çıkarak müteahhide geçtiği aktarıldı ve betonun yerleştirmesi esnasında betona su katmak, dökümü geciktirmek, beton yerleştirirken iyi sıkıştırmamak gibi eksikliklerin hazır beton üreticilerinin sorumluluğunda olmadığı anlatıldı.
“Deprem yönetmelikleri yeniden değerlendirilmeli”
Kahramanmaraş depreminin güncel haritalarda o bölge için verilen deprem etkilerinde “tahmin eksikliği” olduğunu gösterdiği belirtilen raporda, “Bu eksiklik, özellik yetersiz zemin etütleri ve yanlış saha seçimleri, kusurlu tasarım ve imalatlar ile birleştiğinde faciaya sebep olmuştur. Bayraklı (İzmir Depremi 2020), Gölbaşı ve Hatay (Kahramanmaraş Depremleri 2023) bölgelerinde ölçülen yer hareketleri, yumuşak zeminlere sahip bölgelerde meydana gelen zemin büyütmelerinin standart zemin büyütme katsayıları ile tahmin edilemediğini göstermiştir.” değerlendirmesine yer verildi.
Raporda, “Deprem Yönetmeliğinin, sismik kaynaklar ve bölgesel deprem üretme potansiyelleri sonucunda beklenen deprem etkilerini güvenli tarafta verebilecek şekilde irdelenmesi, zemin büyütme etkileri açısından yeniden gözden geçirilmesi, beklenen deprem etkileri ve bina performansı ilişkisi açısından yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir.” ifadesi kullanıldı.
“Bazı illerde nüfus taşınmalı” önerisi
Deprem riskinin azaltılmasına yönelik çözüm önerilerinin sıralandığı raporda, nüfusun yüzde 70’inden fazlası deprem tehlikesi yüksek alanlarda yaşayan Türkiye’de, bundan 20 yıl sonra göçler, kirlilik, sıkışıklık ile şehirlerin daha da yaşanamaz hale geleceği aktarıldı.
Raporda, “İstanbul, İzmir, Bursa, Adana, Antalya gibi şehirlerimizdeki büyüme durdurulmalı, hatta teşvikler ile nüfusu yeni uydu kentlere taşımalıyız. Olası büyük depremlerde, senaryo pek de iç açıcı değildir. İş, altyapı, yaşanabilir ortam olmadan hiç kimsenin gitmek istemeyeceği bilinci ile önce bu hizmetleri sunan hazine arazileri üzerinde modern şehirlere ihtiyacımız vardır.” değerlendirmesi yapıldı.
“İzolatörlü binalar ve perde duvarlar ile inşa edilmiş yapılar olmalı”
Ülkede konut ihtiyacının artarak devam edeceği ve deprem riskinin azaltılması için ilk olarak yeni binaların doğru tasarım ve yapımını uygulamak gerektiği vurgulanan raporda, çözüm için iki seçenek anlatıldı.
Birinci seçenek olarak, “tip proje yaklaşımını benimseyerek farklı kat sayısı ve mimari özelliklere sahip depreme dayanıklı, enerji verimli, kalitesi yüksek, uzun yıllar boyunca tadilat istemeyen projeler üretmek ve bu projeler dışındaki konut projelerine izin vermemek” önerisinin sunulduğu raporda, “Bu tip yapılar için Kahramanmaraş depremlerinde iyi performans vermiş olan yüksek oranda perde duvarlar ile inşa edilmiş yapılar ile izolatörlü binalar örnek teşkil edebilir.” bilgisi aktarıldı.
‘Yapı denetimi TÜVTÜRK benzeri büyük bir denetim organizasyonuna devredilmelidir’
İkinci yöntem olarak “depreme dayanıklı yapı tasarımı kurallarını basit, yalın ancak kısıtlayıcı tedbirler ile donatmak” önerisinin yer bulduğu raporda, şunlar kaydedildi:
“Örneğin taşıyıcı eleman boyutları ve kullanılacak çelik donatı miktarlarına ilişkin sınırların yalın bir şekilde verilmesi, kat sınırlamasının getirilmesi, zemin etütlerinin sıkılaştırılması ve imar bölgelerinin dikkatli incelenmesi yönetmelikte basit bir şekilde verilebilir. Bu sınırlar ile eli kolu bağlı kalan mühendise hata izni verilmeyerek çözüme gidilmeye çalışılabilir. Tasarıma ilave olarak yapım kalite kontrolü ile ilgili görüntü işleme, performans sensörü gibi teknolojik çözümlerin çalışılması gereklidir. Yapı denetim organizasyonu küçük firmalardan alınarak tek çatı altında TÜVTÜRK benzeri büyük bir denetim organizasyonuna devredilmelidir. Yeni yapılar inşa edilirken elbette eskilerdeki deprem riskini unutmamak gereklidir. Mevcut yapı stokundaki riskin azaltılması için öncelikli olarak ağır hasar alacak veya yıkılacak binaların belirlenmesi gereklidir.
Bu sayının mevcut bina stokumuzun yüzde 5 ile yüzde 10 arasında olacağı tahmin edilirse (1 milyon civarı), bunların yetersizlik miktarına göre tasnif edilmesi ve sırası ile dönüştürülmesi gereklidir. Bu binaların bir kısmı ve kalan binaların hasar alması beklenen bölümü için ise deprem sonrası kullanımlarına olanak verecek şekilde güçlendirilmeleri gereklidir. Güçlendirme için düşük faizli kredi sistemi, vergi indirimi gibi cazip imkanların hazırlanması gereklidir.”
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *