Son haftalara damgasını vuran Çin-Tayvan krizinde olduğu gibi işler kötüye gittiğinde gücü elinde bulunduran ülkeler bağımlı ülkelere karşı çok büyük bir silaha sahipler ve bu silahı gerektiğinde kullanmaktan çekinmiyorlar.
Dr. Hüseyin H. Nuroğlu / AA
2000’li yılların başında iletişim araçları ve internet kullanımının artmasının etkisiyle dünya “global bir köy” olarak tanımlanmaya başlandı. Bu gelişmenin dünya ekonomisine etkisi büyük oldu. Artık ham madde ve işçiliğin daha ucuz olduğu dünyanın herhangi bir yerinde üretim yapmak eskiye nazaran çok daha kolaydı. Artan işçilik maliyetleri, çevreye ve çalışanlara yönelik koruma standartları, ham madde nakliye maliyeti gibi konulardan bunalan gelişmiş ülke ekonomileri için bu açılım çok cazip geldi.
İlk başlarda tekstil gibi yüksek bilgi birikimi gerektirmeyen alanlarda, daha sonra yüksek teknoloji gerektiren alanlarda üretim “az gelişmiş” veya “gelişmekte olan” ülkelere, genel olarak Asya’ya kaydı. Bu durum iktisatçıların hayalini kurdukları ideal paylaşımlı dünya kurgusu açısından sermayenin az da olsa zengin olmayan ülkelere aktarılması adına hiç şüphesiz fırsat olabilirdi.
Yeni durumu fırsata çeviren Çin gibi ülkeler olmasına rağmen derinlemesine incelendiğinde “az gelişmiş ülkelere” aktarılan az miktar sermayenin yanı sıra çokça çevre kirliliğine sebebiyet verildi. Diğer taraftan “Ülkelerin birbirlerine giderek daha bağımlı hale gelmesi dünya barışı açısından nasıl bir sonuç doğurur?” sorusu önem kazandı. Siyasi anlaşmazlık yaşayan ülkelerin, köprüleri kolayca atamayacağı ve bir şekilde anlaşma yoluna varılacağı düşünüldü.
Küresel ticari bağımlılığın Kovid-19 ve konteyner kriziyle imtihanı
Son yıllarda yaşadığımız tecrübeler ise dünya barışı konusunda fazla iyimser olmamak gerektiğini gösterdi. Önce Rusya-Ukrayna Savaşı, sonrasında da Çin-Tayvan krizi patlak verdi. Esasında ekonomik olarak başka bir ülkeye veya bölgeye bağımlılığın ne tür stratejik zorluklar çıkarabileceğini salgın sürecinde tüm dünya acı bir şekilde tecrübe etti.
Dünyanın fabrikası addedilen Çin başta olmak üzere Doğu Asya ülkelerinin, salgının çıkış noktası haline gelip hayatı durdurması, domino etkisiyle doğudan batıya tüm dünya ekonomisini de felç etti. O bölgeden gelecek ham madde veya yarı mamul ürünlere bağımlı diğer ülkeler de mecburen üretimlerini yavaşlatmak veya durdurmak zorunda kaldı. Öyle ki Avrupa ve Amerika’ya giden konteynerler üretim eksikliği nedeniyle dolamadığı için Asya’ya geri dönemedi. Asya’da üretim normale dönerken bu sefer de malları taşıyacak konteyner eksikliği ortaya çıktı, nakliye maliyetleri arttı. Benzer şekilde, Avrupa’nın doğu ile bağlantısının omurgasını oluşturan Süveyş Kanalı’nın altı günlük kapanması dünya ticaretini olumsuz etkiledi.
Teknolojik bağımlılığın yeni boyutu: Çipler
Dünyada teknolojik bağımlılığın sembolü haline gelen, kendi küçük fakat etkisi büyük mamul ise yarı iletkenler, yani çipler. Otomotivden elektroniğe kadar birçok sektör, üretim için çiplere bağımlı ve çipler dünyada en çok ticareti yapılan dördüncü ürün durumunda. 2012 yılında dünya çip endüstrisi geliri 300 milyon dolar iken 2021’de bu sayı 583,5 milyar dolara ulaştı. 2022’de dünya çip imalatında yüzde 66 ile Tayvan açık ara lider. En yakın takipçi ise yüzde 17 ile Güney Kore ve Çin de yüzde 8 ile üçüncü sırada.
Geri kalan tüm ülkeler dünya çip üretiminin sadece yüzde 9’unu gerçekleştiriyor. Bu tablo, içinde elektronik bulunan herhangi bir üretim yapabilmesi için başta Tayvan olmak üzere dünya çip üretiminin yüzde 91’ini gerçekleştiren Güney Asya ülkelerine tüm dünyanın ne derece bağımlı olduğunun bir göstergesi. Son haftalara damgasını vuran Çin-Tayvan krizinde olduğu gibi işler kötüye gittiğinde gücü elinde bulunduran ülkeler bağımlı ülkelere karşı çok büyük bir silaha sahipler ve bu silahı gerektiğinde kullanmaktan çekinmiyorlar.
Çin-Tayvan kriziyle ortaya çıkan durumda başta ABD olmak üzere birçok ülke olası çip tedarik probleminden etkilenmemek ve sanayileri için gerekli çipleri kendileri üretebilmek için 2023 sonuna kadar adeta bir seferberlik ilan ederek 446 milyar dolarlık çip yatırım programları açıkladılar. Avrupa Komisyonu’nun geçtiğimiz şubat ayında çıkardığı Avrupa Çip Yasası, AB içinde yarı iletken araştırma ve geliştirmeyi desteklemeyi ve Avrupa’nın başka ülkelerden satın aldığı çiplere bağımlılığını azaltmayı amaçlıyor.
İlk etapta 11 milyar dolarlık yatırım öngören plana göre, 2030 itibarıyla özel ve kamu yatırımları 45 milyar dolara ulaşacak. Hatırlanacağı üzere salgın sonrası ortaya çıkan çip krizinden ilk etkilenen sektörlerden biri otomotiv sektörü olmuştu. Sanayisinin önemli bir kısmını otomotiv üretimi oluşturan Almanya da çip üretiminde bağımsız olmak için yatırım teşvikleri veriyor. Almanya Ekonomi ve İklimi Koruma Bakanı Robert Habeck, Almanya’nın çip yatırımlarını, “Uluslararası tedarik zincirlerine daha az bağımlı hale gelmek için Almanya ve Avrupa’da çip üretimini güçlendirmek istiyoruz” şeklinde açıklıyor. ABD ise 52 milyar dolarlık fon ile çip üretimini desteklemeyi planlıyor.
Tarımda ve sağlıkta küresel bağımlılık
Tüm dünya için diğer bir hayati alan olan tarımda da durum pek farklı değil. Hem temel gıda ürünleri olan tahılda hem de tarım için hayati öneme sahip olan gübre ham maddesindeki birkaç ülkeye bağımlılık, dünyayı gıda krizine doğru sürüklüyor. Rusya-Ukrayna Savaşı ile ortaya çıkan durumda dünyanın temel tahıl ürünlerinde birkaç ülkeye bağlı olduğu gerçeğiyle yüzleştik. Dünya buğday, soya, ayçiçeği ve mısır üretiminde aslan payı beş ülkenin elinde bulunuyor. Ukrayna ve Rusya birlikte dünya buğdayının yüzde 15’ini ve dünya ayçiçeği yağının yüzde 60’ını üretiyor. Diğer taraftan Kanada, Rusya ve Belarus dünya potasyum üretiminde ilk üç sırayı alıyor. Gübre üretimi için temel ham madde olan potasyumdaki fiyat artışı gıda maliyetlerini doğrudan etkiliyor ve bu bağımlılık sebebiyle 2022’de gübre fiyatları geçen yıla oranla üç kat artmış durumda. Yeryüzünde gıda sıkıntısı çeken ülkelerin birçoğu tahıl ve yağ açısından Rusya ve Ukrayna’ya bağımlı. Lübnan, tahılının yüzde 90’ını Rusya’dan tedarik ediyor.
Kovid-19 salgını esnasında dünyada acı bir şekilde tecrübe edilen bir diğer bağımlılık da sağlık alanındaydı. Yüksek teknoloji içermemesine rağmen tekstil üretimini Asya’ya kaydırmış olan gelişmiş ülkelerin ani bir ihtiyaç olduğunda maske üretimi yapamaması trajikomik bir durum olarak ortaya çıktı. Çok büyük araştırma bütçeleri ve bilgi birikimi gereken aşı geliştirme çalışmaları da yeri geldiğinde gelişmiş ülkeler arasında politik amaçlar doğrultusunda kullanıldı.
Son 50 senedir petrol ve türevlerini üreten ülkelerin, yeri geldiğinde bu bağımlılığı nasıl kullandıklarına defalarca şahit olduk. Rusya-Ukrayna krizinde Avrupa devletlerinin Rusya’ya karşı kınamaktan öteye geçemeyen tavırlarının altında yatan neden de tam olarak bu tek taraflı bağımlılık. Bu bağımlılıktan kurtulmak için Avrupa ülkeleri yenilenebilir enerji kaynaklarına geçmeye çalışıyor, ama bunun için en azından on seneye yakın bir zamana ihtiyaçları var.
Eski çağlarda ele geçirilmeye çalışılan kale veya şehirlerin su kaynaklarına erişimi kısıtlanmaya çalışılırdı. 21. yüzyılda globalleşen ve ekonomik olarak birbirine bağımlı hale gelen dünyada emellerini gerçekleştirmek isteyen devletlerin, yeri geldiğinde stratejik öneme sahip ürün ve mamulleri insanlık aleyhine bile olsa kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaktan çekinmedikleri son birkaç yılda acı bir şekilde tecrübe edildi.
Önümüzdeki yıllarda “gelişmiş ülkelerin” stratejik planlarında bağımlılıklarını azaltmak için kısa vadede karlı olmasa dahi bazı ürün ve mamulleri kendi kendilerine üretmek veya teminini garanti altına almak için plan ve yatırımlar görmeye devam edeceğiz. “Gelişmiş” veya imkanı olan ülkeler bu yatırımları yapabilecekken, imkanı olmayanların bağımlılığı ise maalesef artarak devam edecek.
[Dr. Hüseyin H. Nuroğlu, Türk-Alman Üniversitesi]
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *