“Suriye’de devlet çatısı altına girmek istemeyen tüm uzlaşı yollarını reddeden yapılanmaların varlığı devam ettiği müddetçe, Suriye’de mutabakatların başarıya ulaşması güç.” diyen gazeteci İbrahim Bozan’a göre, “İsrail’in bölgeye yönelik planları engellenmezse Süveyda’da olduğu gibi bugün kuzeydoğuda, yarın sahil bölgesinde ayrılıkçı sesler yükselecektir.”
Gazeteci İbrahim Bozan, 10 Mart Mutabakatı’nın süresinin dolmasına yaklaşılırken SDG ve Şam’ı bekleyen olası siyasi, askeri ve diplomatik senaryoları AA Analiz için kaleme aldı.
***
Suriye hükümeti ile SDG arasında 10 Mart 2025 tarihinde imzalanan 8 maddelik mutabakatın sonuna doğru gelirken, aradan geçen dokuz aylık sürede anlaşmanın herhangi bir maddesinde uygulamaya geçilmedi. Bu durum özellikle SDG açısından geçici olsa da zaman kazanmaya odaklı bir anlaşma olduğu görülüyor.
Neden “zaman kazanma” mutabakatıydı?
10 Mart Mutabakatı uluslararası arenada meşruiyet kazanma arayışındaki Suriye hükümeti için çatışmalardan uzak önemli bir zaman kazanma fırsatı yarattı. Bu süre zarfında, ABD ve Avrupa Birliği (AB) yaptırımlarının kaldırılması, Suriye devlet yetkililerinin terör listesinden çıkarılması, Suriye’nin uluslararası koalisyon güçlerine katılması gibi konulara ağırlık vererek önemli ölçüde kazanımlar elde etti. Ayrıca yeni Suriye yönetimi Rusya ile de yeni bir sayfa açmak için girişimlerde bulunulsa da, henüz bir mutabakata varılmış değil.
Ancak söz konusu mutabakat esas olarak SDG’nin işine yaradı. 10 Mart Mutabakatı’nı imzalayarak, Suriye Milli Ordusu (SMO) tarafından icra edilen “Özgürlük Şafağı” Operasyonu sırasında dağılan saflarını yeniden toparladı. Öte yandan SDG, Rakka kırsalı, Deyrizor şehri, Halep ve Humus doğu kırsalı gibi birçok bölgedeki Esed rejiminin militanlarını da saflarına katmış oldu. Ayrıca örgüt, Rakka ve Haseke kırsalında yer alan Şidadi bölgesinde tünel kazma faaliyetlerini hızlandırdı. Ayrıca Örgüt, hükümet karşıtı yapılanmalara destek vererek özellikle, Haseke konferansında dini, siyasi ve sivil oluşumlara öncülük etti. Bu durum Suriye sahasında azınlıklar ittifakı olarak yorumlandı. SDG bu süreçte İsrail’in Suriye’de oyuna girmesine de şahit oldu ve böylelikle İsrail’in azınlıklar planına dahil olma emareleri göstermeye başladı.
SDG içerisindeki çatlak sesler
Buna rağmen SDG içerisinde de mutabakatın uygulanmaması nedeniyle çatlak sesler ortaya çıktığı görülüyor. Özellikle örgüt içerisindeki ayrışmaların temelini SDG içerisindeki Arapların tutumu oluşturuyor. SDG içerisindeki Arapların büyük bir kısmı artık yeni Suriye yönetimi ile entegrasyona sıcak bakıyor. Buna, SDG’ye bağlı Sanadid Kuvvetleri Komutanı ve aynı zamanda Şammar kabilesi Şeyhi Mane’e Dahham el-Carba Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile görüşmesi örnek verilebilir. Diğer taraftan SDG içerisinde doğrudan Kandil’in yani terör örgütü PKK’nın güdümünde olmayan kesim de 10 Mart anlaşmasının uygulanmasına çok da karşı değil. En azından ABD’nin yeni Suriye yönetimine olumlu yaklaşımını görerek, SDG’nin mevcut kazanımlarından çok da taviz vermeden bir orta yolu bulma peşinde. Bu durum ilerleyen süreçte SDG’nin devamlılığı açısından büyük bir meydan okuma olarak ortaya çıkabilir.
31 Aralık sonrası muhtemel senaryolar neler?
Şam ile SDG arasında imzalanan 10 Mart Mutabakatı’nın süresinin sonuna yaklaşılmasıyla birlikte, Süveyda’da İsrail bağlantılı Hikmet el-Hicri’ye bağlı Ulusal Muhafızlar Militanları ile sahil bölgesindeki devrik rejim kalıntıları arasında gözlenen hareketlilik, Suriye’de devlet dışı silahlı milisler arasında bir ittifakın varlığına işaret etmektedir.
Diğer yandan, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, perşembe günü yaptığı açıklamada, “İsrail’in Suriye’deki hareketliliği ile SDG’nin isteksizliği arasında bir ilişki, bir orantı var. Bunu artık söylemek gerekiyor. Bu YPG’nin tek başına aldığı bir karar değil,” ifadelerini kullanmıştır.
Bakan Fidan’ın bu açıklamaları, Suriye güneyini işgal etmeyi amaçlayan İsrail’in, Türkiye’nin Suriye’deki istikrarın tesis edilmesi için sarf edilen çabalarını baltalamak için Suriye hükümetine karşı azınlıkları baskı kartı olarak kullandığını bir kez daha gösterdi.
Suriye güneyi ve sahil bölgesindeki tehlikeli hareketliliğin artması ve özellikle Alevi Yüksek İslam Konseyi Başkanı Şeyh Gazel Gazel’in sahil bölgesindeki Nusayrilere grev çağrıları, devrik Esed rejimi kalıntılarının Suriye hükümeti ile uzlaşma içinde olan Nusayrilere yönelik ölüm tehditleri, bu bölgelerde yeni bir silahlı ayaklanma hazırlığı içerisinde olduklarını göstermektedir.
Tüm bu senaryoları göz önünde bulundurduğumuzda, yıl sonunda Suriye hükümetinin SDG’ye karşı kapsamlı bir operasyon başlatması öngörülmese bile toprağından göç ettirilirmiş Cezire bölgesi Arap aşiret üyelerinin, mutabakatta verilen sürenin sona ermesiyle yeni bir ayaklanma başlatmaları ihtimaller dahilindedir. Bu durum içerisinde Suriye ordusunun kapsamlı bir operasyon yapması yerine, Deyrizor doğusunda 2023 yılında Agedat kabilesi lideri İbrahim el-Hifil önderliğinde başlatılan Aşiret ayaklanmasına benzer yeni bir aşiret ayaklanması çıkması pek uzak bir ihtimal değil. Suriye’de devlet çatısı altına girmek istemeyen tüm uzlaşı yollarını reddeden yapılanmaların varlığı devam ettiği müddetçe, Suriye’de mutabakatların başarıya ulaşması güç. Ademi-Merkeziyetçi ve özerklik gibi talepler hükümetten önce halk tarafından kabul görmüyor.
ABD’nin tutumu ne söylüyor?
ABD, birinci önceliği İsrail’in güvenliğine vermiş durumda ve çatışmalardan uzak bir Suriye istiyor. Bu nedenle ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın Suriye hükümeti, SDG, İsrail ve Türk yetkililerle görüşme trafiği içerisinde.
ABD meselesinde dikkat çekmek istediğim husus, DAEŞ’le mücadele kapsamında Humus doğusu Tedmur, Sukhne çölü ve Şam doğusu Dumayr bölgesinden-Ürdün sınırındaki Tanaf hattına uzanan bölgede, ABD destekli Military Operations Center (MOC) odasına bağlı eski ismiyle Ceyş Suriye el-Hurra ve şu an ki Suriye İçişleri Bakanlığı’na bağlı Çöl Kuvvetleri, bu bölgelerde ciddi bir alan hakimiyetine sahip oldu. Bu durum şu an çok fazla bir önem görmese de gelecekte olası bir olumsuz senaryoda ve özellikle Suriye Ordusu ile İsrail veya İsrail destekli vekil güçler arasında bir savaş çıkması halinde, bu bölgelerde derin sorunlar ortaya çıkabilir.
31 Aralık’ta mutabakat uzatılsa dahi, İsrail’in bölgeye yönelik planları engellenmezse Süveyda’da olduğu gibi bugün kuzeydoğuda, yarın sahil bölgesinde ayrılıkçı sesler yükselecektir. Suriye hükümetinin Hikmet el-Hicri’ye sunduğu tüm uzlaşma tekliflerinin reddedilmesinin ardında İsrail vardı. Bugün SDG’ye sunulan tüm uzlaşma tekliflerinden kaçınılmasının ardında yine İsrail var. Türkiye’nin bölgede kalıcı barışı tesis etme ve İsrail yayılmacılığının önüne geçme çabalarına, İslam ülkelerinin gerçek anlamda destek vermeleri gerekmektedir.













Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *