Kur’an, korkunun değil; umudun, kör itaate dayalı teslimiyetin değil; bilinçli tercihin kitabıdır.
Recep Karagöz / Çaycuma.org
“Dinin dili, Tanrı’nın değil; o dili kullananların niyetini yansıtır.”
Türkiye’de son yirmi yılda din, yalnızca bireyin vicdan alanını değil; siyasetin ve toplumsal yaşamın tüm damarlarını belirleyen bir güç aracına dönüştü. Kur’an’ın özgürleştirici çağrısı ile iktidarın dayattığı din dili arasındaki uçurum derinleşti. Bugün karşımızda, Erdoğan’ın şahsında vücut bulan yeni bir teoloji biçimi var: Sorgusuz itaatin teolojisi.
Kur’an’ın ilk emri “Oku”, yalnızca kutsal metni değil; hayatı, toplumu ve iktidarı sorgulama çağrısıdır. Oysa iktidarın din dilinde bu çağrı çoktan yerini “itaat, sadakat, bekâ” söylemine bırakmıştır. Muktedirin dili, halkın dini haline getirilmiş; kutsal sorgulanamaz kılınmıştır.
İktidarın Dini, Biatın Dili
Bugün egemen din dili; özgürleştiren değil, edilgenleştiren bir zihinsel kurgunun taşıyıcısıdır. Cehennem tehdidiyle korkutulan, helal-haram listeleriyle kuşatılan, akletmeyen, sorgulamayan bir kitle… Bu, özellikle Erdoğan döneminde siyasal mühendisliğin temel malzemesine dönüşmüştür. Çünkü sorgulamayan dindar, doğal olarak biat eden vatandaşa dönüşür.
Tarih boyunca din ile iktidarın iç içe geçtiği her coğrafyada özgür düşünce değil; kutsal ambalajlı suskunluk egemen olmuştur. Bugün Türkiye’de “milli irade”, “milli beka”, “dindar nesil” gibi sloganlar tam da bu suskunluğu ambalajlamaktadır.
Kur’an’ın Dili: Özgürlük ve Vicdan
Kur’an, korkunun değil; umudun, kör itaate dayalı teslimiyetin değil; bilinçli tercihin kitabıdır. “Dinde zorlama yoktur” (Bakara 256) yalnızca bir hoşgörü cümlesi değil; bireysel iradenin ilahi tasdiki, “Sen onların üzerinde zorlayıcı değilsin” (Gâşiye 22) ise Peygamber’in bile baskıcı olamayacağının ilanıdır.
Ne var ki tarih boyunca bu ilkeler tahrif edilmiş, Peygamber’in yöntemi yerine sultanların buyruğu esas alınmıştır. “Sultana karşı çıkmak haramdır” anlayışı, farklı düşüneni sapkın, sorgulayanı hain ilan etmiştir.
Yeni Bir Din Dili Mümkün mü?
Evet. Ama bunun için cesaret ve samimiyet gerekir. Bu dil:
- İktidarın değil, hakikatin safında durur,
- Korkuya değil, akla ve vicdana yaslanır,
- Suskunluğu değil, sorgulamayı teşvik eder,
- Biat kültürünü değil, bireysel sorumluluğu besler.
Bu, kutsallık zırhına bürünmüş tahakkümün deşifre edilmesidir. Sorgulama başladığında muktedirin kutsal zırhının içi boşalır.
Gerçek Soru
Bugün asıl mesele, dini kurtarmak değil; din dili üzerinden topluma dayatılan sorgusuz itaat teolojisini ifşa etmektir. Din; söylenen söz değil, yaşanan hakikattir. Ve o hakikat, ancak özgürlük, akıl ve vicdanla birleştiğinde bireyi özgürleştirir, toplumu dönüştürür.
Yeni bir din dili, geçmişle hesaplaşmayı, gelenekle yüzleşmeyi, insan onuruna saygıyı zorunlu kılar.
Ve nihai soru önümüzde duruyor:
Sorgulayan kul mu, suskun tebaa mı olmak istiyoruz?













Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *