Mezhepçiliğin Müslümanlara Getirisi

Mezhepçiliğin Müslümanlara Getirisi

Unutmamalıyız ki, ahirette Kur’an üzerinden hesaba çekileceğiz. Yaptıklarımızdan ve yapmamız gerektiği halde yapmadıklarımızdan da hesaba çekileceğiz. Yani dinimiz mezheplerimiz değil Allah’ın bize hediye ettiği İslam’dır. Mezheplerimiz bizi ilgilendirir. Fakat İslam tüm insanlığı ilgilendirir.

Daha önceki çatışmaları bir tarafa bırakırsak İran’la Siyonist İsrail devleti arasında 12-24 Haziran 2025 de şimdiye kadar görülmemiş çok ciddi bir çatışma yaşandı. Bu çatışmanın bedeli İran’a elbette ağır oldu, ama İsrail’e daha da ağır oldu. Siyonist terör devleti ve “refah içinde yaşayan” Siyonist çeteler tarihinde hiç görmedikleri bir yıkımla karşı karşıya kaldılar.

Tüm dünyanın iki yıldır seyrettiği ama hiçbir şey yapmadığı Gazze direnişinde olduğu gibi İsrail İran savaşında da tüm dünya ama özellikle de Müslüman devletler sadece seyretti. Tıpkı Kur’an’ın anlattığı ashabı Uhdud (Bürûc: 5-8) kıssası gibi. Çünkü acımasızca, canice ateşe atılıp yakılan, üzerlerine görülmemiş bombalarla ölüm yağdırılan yine Müslümanlardı.

Bu çatışmada ABD ve Batı emperyalizmi her zaman olduğu gibi yine yekvücut oldu. Aslında buna şaşırmadık ve şaşırmamak da gerekir, fakat bizi şaşırtan ve işin içimizi acıtan yönü İslam coğrafyası dediğimiz veya Müslüman olarak isimlendirdiğimiz birçok Ortadoğu ülkesi ve başındaki münafık liderler. Bu ülkeler İsrail ve ABD’ne destek verirken İran’a gelince onlar Şii diyerek düşmanlık ettiler ve İran’ı ümmetin gözünde şeytanlaştırdılar.

Yani ABD ve Batı piyonluğunu örtmenin, karartmanın, kamuflaj etmenin en güzel yolu Şii Sünni üzerinden pazarlamaktı. Tabi bu pazar tarihin her döneminde alıcı bulduğu için yine alıcı buldu. Özellikle de bizim Sünni dünyada Şii-Sünni pazarı geçmişte olduğu gibi şimdi de kendisine alıcı bulmakta hiç mi hiç zorlanmadı. Eminiz ki Şii kardeşlerimiz arasında da bu pazar aynı oranda alıcı buluyordur. Zaten münafıklar ve kafirler de bu hassas noktayı çok iyi çalıştıkları için bu kartı zaman zaman kullanırlar. Ve küffar ne zaman zorda kalsa veya ihtiyaç hasıl olsa bu pazarı mutlaka canlandırır ve ateşi harlamaya koyulur.

Bu pazarın alıcıları için o andan itibaren artık düşman ne ABD ne Batı ne de onların köpekliğini yapan İsrail’dir, artık düşman Şiiler ya da İran’dır. Bu düşmanlığın köklerinin ne kadar derinlerde olduğunu her Müslüman az çok bilir. Biz burada Şii-Sünni savunması yapmaktan veya bu yarayı kaşımaktan Allah’a sığınırız. Biz sadece İslam ümmetinin ırk yada mezhep savaşlarıyla ne kaybettiğini ve küfrün ne kazandığını anlamaya ve anlatmaya çalışıyoruz.

Yüce Kur’an’ın her sayfasında “Ey iman edenler” diye hitap ettiği bir topluluğu birileri ey Sünniler, ey Şiiler veya ey Araplar, ey Türkler, ey İranlılar olarak değiştirdi ve böyle okumaya başladı. Taktir edersiniz ki bu hitapların her birisi cahil toplumları harekete geçirmeye yeter de artar bile. Peki, bu Allah katında büyük bir fitne değil mi? Oysa fitne adam öldürmekten daha beterdir diyor yüce Kur’an. (Bakara: 191).

Bizlere Müslüman olarak isim veren (Hac: 78) din olarak da İslam’ı beğenen (Maide: 3) yüce Rabbimizin huzuruna hangi gerekçeyle çıkacağız. “Bölünmeyin parçalanmayın yoksa gücünüz gider” (Ali İmran: 103) diyen bir Allah’ın kulları olduğumuzu unutup bugün kimlere ve nelere “kulluk” ettiğimizin farkında mıyız?

İran İsrail kavgasına danışıklı dövüş diyecek kadar gözlerimizi kör eden mezhepçilik ve ırkçılık bizi nereye taşır acaba? Danışıklı bir ölüm olabilir mi sizce? Bu akıl almaz iddiaları ve saçmalıkları ortaya atanlar hesabını elbette kendileri verecekler ama bu iddialar kimin işine yaradı diye soracak olursak elbette düşmanın işine yaradı diyeceğiz.

Unutmamalıyız ki, ahirette Kur’an üzerinden hesaba çekileceğiz. Yaptıklarımızdan ve yapmamız gerektiği halde yapmadıklarımızdan da hesaba çekileceğiz. Yani dinimiz mezheplerimiz değil Allah’ın bize hediye ettiği İslam’dır. Mezheplerimiz bizi ilgilendirir. Fakat İslam tüm insanlığı ilgilendirir. Onun için eğer görülmesi gereken bir hesabınız, tedavi edilmesi gereken bir yaranız varsa bunu Allah ve Rasulü’nün tavsiyelerine uyarak yapın. Bunu yapmadığınız ve yapmadığımız müddetçe ne işgalden ne de sömürüden kurtulamayız. Unutmayalım bugün kafirler tarafından tüm dünya Müslümanlarıyla alay ediliyor.

Dünyaya nizam veren, yön veren ehli küfür, söz konusu Müslümanlar ve toprakları olunca yerli işbirlikçilerini anında devreye sokuyor ve trilyon dolarları bir parmak sallamayla ülkesine aşırabiliyor. Peki, bu rüşveti dünya Siyonistlerine aktaranlar hangi mezhepten acaba? Bunlar Şii mi yoksa Sünni mi?

Öte yandan sadece cılız bir kınamayla ajanslara demeç veren İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) örgütü. Bu teşkilat istediği kadar kınama yayınlasın dünya kamuoyunda bir karşılığı var mı?

Sadece bizim liderden daha güçlü kınayan olmadı diye övünmekle yetiniyoruz. Ama unutmayın bu kınama senfonileri eşliğinde bebekler ve anneler öldürülmeye toprakları gasp edilmeye devam ediyor. O zaman söylenecek tek bir şey kalıyor; batsın sizin kınamanız ve batsın sizin dostluğunuz. Ne çabuk da unuttunuz Allah’ın onları dost edinmeyin (Maide: 51) emri ilahisini.

Son olarak bizim gerçekten ırkçılığa mezhepçiliğe değil, kin ve nefrete değil (çünkü bunlar şeytanın ayartmasıdır) birliğe, kardeşliğe, ümmetçiliğe ve dinde kardeş olmaya ihtiyacımız var, hem de eskisinden çok daha fazla buna ihtiyacımız var.

Hz. Muhammed (sav)’in ayaklarının altına aldığı cahiliye düşünce ve eylemlerini tekrar tekrar diriltmeye çalışmak yerine Kur’an’ın bizi çağırdığı salih amele ve esenlik yurdunu kazanmaya çalışmalıyız.

Yok, eğer bir meselede yarışacaksak dünyevileşmek, kafirlere koltuk değneği olmak için değil, aziz Kur’an’ın yarışın dediği cennet için yarışmalıyız. (Mutaffifin: 26).

Selam ve dua ile.

(Venhar)

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *