Terör örgütünün 12 Mayıs’ta yaptığı açıklama ile silahlı mücadeleyi sonlandırdığı duyurması sonrası, bildirgede yer alan ifadeler yorumlandı. Bildirgede Lozan anlaşması ile 1924 Anayasasına atıf yapıldı. Gazeteci Taha Akyol, Lozan Anlaşması referansının “endişe verici” olduğunu savundu.
BBC Türkçe’den Merve Kara-Kaşka’nın haberi
Kürdistan İşçi Partisi (PKK) 12 Mayıs’ta yaptığı açıklama ile silahlı mücadeleyi sonlandırdığını açıkladı. PKK “pratikleşme süreci Abdullah Öcalan tarafından yönetilmek ve yürütülmek üzere” örgütsel yapısını feshettiğini, silahlı mücadele yöntemini ve PKK adıyla yürütülen çalışmaları sonlandırdığını söyledi.
BBC Türkçe’ye konuşan DEM Parti Urfa Milletvekili Mithat Sancar, PKK’nın bu açıklamasını “barış yolunda tarihi bir dönemeç” olarak tanımlayarak “çözüm ve demokrasi açısından son derece önemli, hayati bir eşiğin aşılması anlamına geliyor” dedi.
BBC Türkçe’ye konuşan Prof. Dr. Mesut Yeğen, yaklaşık bin kelimelik bildirgeyi “güçlü bir metin” olarak tanımladı ve örgütün geçmişinden yarınına önemli mesajlar içerdiğini söyledi: “Hem Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürt meselesi siyasetini hem de fesih kararının arkasındaki dinamikleri yerli yerine koyuyor, bir dönemin değiştiğini, artık siyasi mücadelenin olacağını ve gelecekte nasıl bir mücadele yapılacağına dair kararları bildiriyor.”
BBC Türkçe’ye konuşan deneyimli gazeteci Taha Akyol ise PKK’nın silah bırakmasını “fevkalade memnuniyet verici” bir gelişme olarak yorumlamakla birlikte metindeki Lozan Anlaşması referansının “endişe verici” olduğunu söylüyor.
BBC Türkçe açıklamada öne çıkan mesajları uzmanlarla konuştu.
‘Öcalan için dış dünyaya açılma beklentisi’
PKK’ya yakın Fırat Haber Ajansı’nda yayımlanan açıklamadaki en önemli mesaj örgütün kendini feshetmesi. Metnin ilerleyen bölümlerinde ise Öcalan’ın koşullarıyla ilgili bazı tespitler yer alıyor. Örgüt, “Söz konusu kararların uygulanması [Öcalan’ın] süreci yürütüp yönlendirmesini, demokratik siyaset hakkının tanınmasını ve sağlam bütünlüklü bir hukuki güvenceyi gerektirir” dedi. Peki bu ifadeler yaklaşık 25 yıldır İmralı F Tipi Kapalı Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulan Öcalan’ın koşullarıyla ilgili ne anlama geliyor?
BBC Türkçe’ye konuşan siyaset bilimci Doç. Dr. Zafer Yörük’e göre bu sözler, Öcalan’ın 27 Şubat’taki önerisine uyumlu olarak feshin gerçekleştiğini ve bundan sonraki süreçte de yine kendisiyle bağlantı içinde olunacağı anlamına geliyor. Yörük, Öcalan’ın “daha özgür koşullarda, toplumla ve siyasetle iletişim halinde olmasının beklendiği” çıkarımında bulunuyor.
BBC Türkçe’ye konuşan DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Cengiz Çandar da Öcalan’ın şartlarının iyileştirilmesinin bir ön koşul olarak değil beklenti olarak sunulduğunu söylüyor. Çandar, bildirgede Öcalan’ın “İmralı Adası’ndaki şartlarının değişmesi, dış dünyaya açılması ve siyasi aktör haline gelme beklentisinin” ifade edildiği yorumunu yapıyor.
DEM Parti Eş Başkan Yardımcısı Tayip Temel de BBC Türkçe‘ye yaptığı değerlendirmede süreçteki “temel gerekliliklerden” birinin Öcalan’ın “süreci nihayete erdirebilecek imkân ve olanaklara sahip olması yani sürekli devrede olması” olduğu yorumunu yaptı.
Çandar’a göre Öcalan’ın şartlarına paralel olarak silahını bırakmış olanların topluma yeniden kazandırılması ve entegre olma yollarının açılması da çok önemli: “Haklı haksız on binlerce kişi tutuklu durumda ve hapishanelerin boşalması, sürgündekilerin yurtlarına, evlerine dönmesi gerekiyor. O konuda da atılması gereken adımlar var. O noktada Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne işler düşecek.” Çandar “Bundan sonrası işin uygulama faslıdır ama uygulama için bir şart yok ortada” diyor.
24 Nisan’da Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ile görüşen DEM Parti grup başkanvekillerinin bakana ilettiği talepler arasında, Abdullah Öcalan’ın çalışma koşullarının düzeltilmesi, Öcalan’a “umut hakkı” tanınması, gazetecilerin de İmralı’ya giderek görüşme yapması vardı. Tunç’un Öcalan’ın çalışma koşullarının daha da iyileştirilebileceği mesajı verdiği görüşmenin ardından DEM Parti “beklediğimizden de olumlu geçti” yorumunu yapmıştı.
Taha Akyol: Lozan referansı endişe verici
Bildirgede PKK’nın fesih açıklamasını, örgütün kökenlerine dair detaylar takip ediyor. Açıklamada “Partimiz PKK; kaynağını Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasasından alan Kürt inkâr ve imha siyasetine karşı, halkımızın özgürlük hareketi olarak tarih sahnesine çıktı” deniyor.
BBC Türkçe’ye konuşan deneyimli gazeteci Taha Akyol, PKK’nın silah bırakmasını “fevkalade memnuniyet verici” bir gelişme olarak yorumluyor. “PKK’nın bundan sonra herhangi bir gerekçeyle silahlanamayacak ve teröre dönemeyecek olmasını Türkiye açısından kazanç” olarak nitelendiriyor. Ancak metinde Lozan’a referansın yer almasının “endişe verici” yönleri olduğunu düşünüyor:
“Burada Lozan’dan bahsedilmesi, bundan sonraki Kürt hareketinin siyasi formülasyonunu bize gösteriyor. Türkiye sınırları içerisinde Türklerin ve Kürtlerin eşit haklara sahip, barış içerisinde yaşamaları olarak bakılmıyor…
“Bundan sonra Kürt siyasi hareketinin ivme kazanacağı, Abdullah Öcalan’n bir terör hükümlüsü yerine silahları bıraktıran adam olarak dünya kamuoyuna takdim edileceği, Kürt hareketinin siyasi çizgisinin daha radikal olacağı endişesi içindeyim.
“Eğer bu silah bırakmanın amacı Türkiye sınırları dahilinde Kürt vatandaşlarımızın rahatsız olduğu faktörleri gidererek demokrasi içerisinde birlikte yaşamaksa, çok iyi. Ama bu bir aşama olarak kabul edilip Pan-Kürdizm düşüncesi bir siyaset haline getirilirse bu Türkiye’de de Ortadoğu’da da istikrara hizmet etmez.”
Lozan ve 1924 Anayasası referanslarının, Kürtler açısından “Türkiye’nin toprak bütünlüğüne bir itiraz” olarak yorumlanamayacağını düşünen uzmanlar da var.
Mesut Yeğen, Lozan açısından Türkler ve Kürtler açısından bir perspektif farklılığı olduğunu söylüyor: “Türkiye açısından, Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusunun alındığı anlaşma olarak görülmekle birlikte Kürtler açısından da birlikte yaşadıkları toprakların parçalanması ve hakların hukuklarının reddedilmesinin başlangıç tarihi. Kürtlerin yaşadığı topraklar esas olarak üç ülke arasında paylaşıldı.”
Yeğen, bu vurgunun “Türkiye’nin toprak bütünlüğüne yönelik bir itiraz anlamına gelmediğini” savunuyor: “Çünkü zaten başka yerlerde de açıkladılar, toprak temelli bir siyasi mücadele yürütmüyorlar. Her ülkede de esas olarak o ülkelerin demokratikleştirilmesi ve Kürtlerin hakkının hukukunun tanınması için bir mücadele veriyorlar.”
Neden 1924 anayasasından bahsediliyor?
Bazı uzmanlarsa atfın 1921 anayasasında tanımlanan haklara referans verdiği görüşünde.
Cengiz Çandar, “bazı Kürt çevrelerinin 1924 anayasasını, 1921 anayasasını inkar ederek, Türkiye de anayasal düzlem üzerinde Kürt inkarına gitmenin hukuki miladı olarak algıladığını” söylüyor. Metindeki ifade için, “Eğer Kürt sorunun çözümü isteniyorsa 1921 anayasasının esas alınmasına gönderme gibi” yorumunda bulunuyor. “Zaten Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var. Yeni bir anayasaya ihtiyacında Kürt sorununun nihai çözümünden yana olan herkes 1924 değil, 1921’e gönderme yapılması eğiliminde” diye ekliyor.
1924 anayasasının Kürtler açısından birçok özgürlüğün kaybı anlamına geldiği başta DEM Parti milletvekilleri tarafından sık sık gündeme getiriliyor. 1921 anayasasında tanınan Kürtçe yayın, eğitim ve yerel yönetime dair haklar ve vaatler 1924 anayasasıyla tamamen ortadan kalkmıştı.
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, TBMM’de düzenlenen 23 Nisan Özel Oturumunda yaptığı konuşmada,”Tarihsel inkâr, temel referanslarını ülkenin tüm farklılıklarını yok sayan 1924 Anayasası’ndan almaktadır” demişti.
Mesut Yeğen: PKK’nın silah bırakmasıyla Kürt meselesi çözülmedi
Uzmanlar silah bırakma açıklamasının tarihi açıdan bir dönüm noktası olduğu konusunda hemfikir görünüyor. Peki bu adım Kürt meselesinin çözümü açısından ne anlama geliyor?
Mesut Yeğen, “PKK’nin silah bırakmasıyla birlikte PKK silah bırakmış oldu, Kürt meselesi çözülmedi” diyor. Yeğen’e göre hem silah bırakmanın tamamına erdirilebilmesi hem de Kürt meselesinin “siyasi ve hukuki bir mesele olarak kodlanabilmesi” için yapılması gereken düzenlemeler var.
Yeğen, Öcalan’ın İmralı’da koşullarının düzenlenmesiyle birlikte, İnfaz Kanunu’nda yapılacak düzenlemelerle PKK hükümlülerinin ceza indirim yoluyla salıverilmesi, yurtdışından dönmek isteyenlere imkan verilmesi, kayyumların görevlerine geri dönmesi gibi düzenlemelerin beklendiğini belirtiyor.
Bu adımları izleyecek “esas büyük meselelerin anayasa tartışmasını gerektireceğini” öngörüyor: “Vatandaşlığın düzenlenmesi, Kürtçe eğitim olacaksa ona dair düzenlemeler gibi konular, onlar anayasa tartışmalarının konusu olacaktır.”
Yeğen bu durumda, “Kürt meselesi artık PKK’den bağımsızlaşmış bir mesele olarak siyasetin ve hukukun konusu haline gelecektir” diyor.
Cengiz Çandar ise tartışma unsurlarından farklı bir Türkiye’nin süreçle birlikte belirebileceği görüşünde. “Kırk yıldır şiddet ortamının hükmettiği bir Türkiye var. Bunun bir sürü demografik etkisi oldu. On binlerce, milyonlarca insan ülkenin içinde yer değiştirdi. Bugün kırk yaşında olanlar, elli yaşında olanlar, elli beş yaşında olanlar neredeyse başka bir Türkiye bilmiyorlar. Ülkenin kaynakları güvenlik gerekçesiyle, savunma gerekçesiyle silahlanmaya harcandı.”
Çandar “Şiddet ortamının olmadığı bir ülkede gündem nasıl olur, hangi dinamikler harekete geçer, çoğumuzun hiç hazırlıklı beyinlerimiz yok” diyor.
DEM Parti’den Mithat Sancar da “her tarihi dönemeç sonrasında yeni bir dönemin başlayacağını” vurgulayarak “elbette yeni dönemin de çeşitli ihtiyaçları, çeşitli zorlukları ve farklı boyutları olacaktır” diyor ve ekliyor:
“Ama unutmayalım, önümüzde barış gibi çok önemli bir hedef var ve bu hedefe varmak için de yapıcı ve sorumlu bir yaklaşım sergilemek, herkes için bir görev olarak duruyor.”













Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *