Ukrayna savaşı, Avrupa’da savunma ve güvenlik mimarisini köklü değişime uğratmış, halihazırda stratejik sonuçlar doğurmuştur. Bunlardan birincisi, silah satışları kapsamında Amerikan hakimiyetinin hızla artışıdır. İkincisi Türkiye’nin yeniden vazgeçilemez bir güvenlik ortağı konumuna yükselmesi.
SETA Vakfı savunma araştırmacısı Rıfat Öncel, SIPRI raporu verilerine göre Avrupa’da değişen güvenlik ortamını ve olası savunma ortaklıklarını AA Analiz için kaleme aldı.
***
Ukrayna’daki savaş Avrupa güvenlik ve savunma mimarisini derinden sarsmış, yeni güvenlik ortamı yaratmıştır. Kıtada köklü kırılma yaşayan güvenlik ortamı, Türkiye açısından da önemli sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Bunların en önemlilerinden biri devletlerin silahlanma eğilimlerinin karakteristiğinde görülebilir. Bu kapsamda Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsünün (SIPRI) her sene silah ticaretine dair yayınladığı raporlar, bu hususun anlaşılmasında yardımcı olmaktadır. Geçtiğimiz günlerde yayınlanan güncel SIPRI verilerine göre ortaya çıkan tablo, Avrupa güvenlik ve savunma mimarisinde ortaya çıkan bazı stratejik sonuçları doğrular niteliktedir. Bu durum halihazırda en belirgin şekilde iki düzlemde görülebilir; Avrupa güvenliğinde Amerikan hakimiyetinin artışı ve Türkiye’nin vazgeçilemez bir savunma ortağı konumunun tekrar kabul edilmesi.
Şubat 2022’de başlayan Rusya-Ukrayna savaşı, devletler arası silahlanma eğilimlerinde de önemli kırılmalar yaratarak, geleceğin silahlanma trendlerine ön ayak olmakla kalmamış, ittifak ilişkilerini de derinden etkilemiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) Donald Trump’ın iktidara gelmesi, Ukrayna ve Avrupa Birliği (AB) üzerindeki baskıyı hiç olmadığı kadar artırırken, olası barışın Rusya’yı savaştan “zaferle” ayrılmış askeri dev olarak ortada bırakma potansiyeli, mevcut güvensizlik sarmalını hızla şiddetlendiren bir faktör olarak ortaya çıkmıştır.
Amerikan hakimiyetinin yükselişi ve Avrupa’da hegemonik güvenlik mimarisi
Soğuk Savaş sonrasında hızla askeri küçülmeyle savunma harcamalarını kısmaya giden ve sosyal refah devleti anlayışını benimseyen Avrupa ülkeleri için 2008’de başlayıp 2022’de zirveye çıkan Rusya’nın agresif dış ve güvenlik politikası şok etkisi yaratmıştır. Geçtiğimiz yıllara bakıldığında, Avrupa genelinde hızla artan dışarıdan silah alımları, savaş sebebiyle Rusya’dan algılanan büyük tehdidi gösterir niteliktedir. Bu anlamda 2020-2024 yılları arasında Avrupa’da gerçekleşen silah ithalatının yüzde 155 oranında artış göstermesi dikkat çekicidir. Soğuk Savaş’tan bu yana kıtaya nükleer caydırıcılık dahil güvenlik garantisi sağlayan ABD’nin taahhütlerinin devamı ve güçlendirilmesi bu anlamda daha öncelikli bir politika haline gelmiştir. Bu şartlar altında ortaya çıkan güvenlik ortamı, AB stratejik otonomi arayışının zayıflaması ve ABD hegemonik mimarisinin ortaya çıkışına zemin hazırlamaktadır.
Uluslararası politikada ortaya çıkan güvensizlik ortamı, Amerikan güvenlik garantileri ve siyasi taahhütlerine talebi artırmış, bunun sonucunda ABD’nin dünya silah ihracatındaki payı 2020-2024 döneminde yüzde 43’e yükselmiş ve yüzde 21 oranında artış göstermiştir. ABD’den sonra gelen en büyük silah ihracatçısı 8 ülkenin toplam payı ancak ABD’ye yetişebilmektedir. Söz konusu dönemde ABD’nin 107 farklı ülkeye silah satması, Amerikan müttefik ağının yayıldığı coğrafya açısından anlamlıdır. ABD’nin Avrupa güvenlik mimarisinde artan rolünü gösteren başka bir veri, 2020-2024 dönemi arasında önceki 4 yıllık döneme göre NATO mensubu Avrupa ülkelerinin silah ithalatının yüzde 64’ünün ABD’den gerçekleşmiş olmasıdır. Önceki 4 yıllık sürece göre bu dönemde ABD, payını yüzde 12 oranında artırmıştır. Avrupa’da silah alım miktarının da artmasıyla ABD’nin kıtaya olan silah ihracının yüzde 233 oranında artış gösterdiği görülmektedir.
Rusya’dan algılanan tehdit dolayısıyla ABD’nin Avrupa genelindeki etkisi artmış, kıtada bulunan birçok ülke başta savaş uçakları, hava savunma sistemleri ve uzun menzilli topçu sistemleri olmak üzere yoğun şekilde ABD üretimi silahlara yönelmiştir. Yaklaşık 20 yıl sonra ABD’nin silah ihracında Avrupa ilk kez zirveye yükselmiştir. Avrupa ülkeleri tarafından ABD’den yapılan silah ithalatının yüzde 26’sı Ukrayna tarafından gerçekleştirilse de kıta genelinde Amerikan silahlarına olan talep dikkat çekmektedir. Bu anlamda “AB içinden tedarik” söylem ve teşvik mekanizmalarının aksine kabiliyetli bir uçak olan Fransız Rafale’dan ziyade Amerikan F-35 ve F-16 uçaklarına olan yoğun talep gösterge niteliğindedir. Öyle ki üretici firma Lockheed Martin, talepleri karşılamak adına yeni üretim hatları kurmaktadır.
Diğer taraftan Avrupa’da ABD hegemonik mimarisinin ortaya çıkışı “AB stratejik otonomisi” söylemini kaçınılmaz olarak zayıflatmaktadır. NATO üyesi bazı AB üyelerinin silah alımlarının neredeyse tamamını ABD’den gerçekleştirdiği bilinmektedir. Tüm bu hususlar, Fransa önderliğinde yapılan farklı girişim ve çağrılara rağmen Avrupa’da stratejik otonomi arayışının güç kazanmak yerine gerilediğini göstermektedir. Rus insansız hava araçları (İHA) ve füze sistemlerinden algılanan tehditle birlikte hava ve füze savunmaya yönelik endişelerin artması, Avrupa Gökyüzü Kalkanı Girişiminin kurulmasını teşvik etmiştir. Ancak girişim kapsamında AB içi silahlanma yerine ABD ve İsrail ürünlerinin tedarik ediliyor olması, stratejik otonomi beklentilerinin aksi yönünde bir tercih olmuştur. Bu sebeple söz konusu girişim, AB’nin önde gelen ülkeleri Almanya ve Fransa arasında siyasi tartışmalara da yol açmıştır.
Türkiye’nin “vazgeçilemez” savunma ortaklığı
Ukrayna savaşıyla kökten değişen güvenlik ortamı, Türkiye’nin de asli ilgi ve sorumluluk alanlarından birini teşkil etmektedir. Başta NATO olmak üzere Batılı kurumlara olan tarihsel üyeliğinin yanı sıra ABD ve Avrupalı ülkelerle kurduğu uzun soluklu savunma ilişkileri, Türkiye’yi Avrupa savunma ve güvenlik mimarisinin önemli parçası yapmaktadır. Savaşın çıkması Türkiye için Karadeniz güvenliği, bölgesel güç dengesinin korunması ve NATO caydırıcılığının sağlanması gibi hususlarda sınamalar meydana getirirken, NATO ve AB’de eksikliği anlaşılan savunma sanayisi işbirliği ve üretimi gibi konularda ise fırsatlar doğurmuştur.
Bu kapsamda Türkiye’nin NATO müttefiklerine muharebe sahasında yüksek miktarda ihtiyaç duyulan mühimmat ve insansız sistemler alanlarında kayda değer bir katkıda bulunabileceği görülmüştür. Türk savunma sanayisinin ithalatçı yapıdan ihracatçı konuma gelmesini, bu süreci doğuran bir husus olarak ifade etmek gerekir. Bu anlamda 2020-2024 yılları arasında Türkiye’nin gerçekleştirdiği silah ithalatı önceki 4 yıllık döneme göre yüzde 33 azalma gösterirken, söz konusu dönemlerde yapılan silah ihracatı yüzde 103 oranında artış göstermiştir.
Türkiye’nin silah ihracat ve ithalat karakteristikleri, kurulan ikili ilişkilere dair bir resim sunmaktadır. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Pakistan ve Katar’ın son 4 senede Türkiye’den en fazla silah tedarik eden ülkeler olduğu görülmektedir. Yine de söz konusu ülkelerin tedarik kaynakları arasında Türkiye’nin payının hala çok küçük olduğunu belirtmek gerekir. Örneğin BAE’nin dış tedarik kaynakları arasında ABD yüzde 42, Fransa yüzde 17, Türkiye ise yüzde 11 paya sahip olmuştur. Pakistan için Çin yüzde 81, Hollanda yüzde 5,5, Türkiye ise yüzde 3,8 paya sahip olmuştur. Yine Katar için ABD’nin yüzde 48, İtalya’nın yüzde 20, İngiltere’nin de yüzde 15 paya sahip olduğu görülmektedir. Bu durum, Türkiye’nin savunma ihracatçısı aktör olarak hala yükselmekte olan bir oyuncu olduğunu, ABD ve Çin gibi güvenlik garantileri sağlayabilecek iki gücün asli tedarikçi rolü oynadığını, orta büyüklükteki Batılı güçlerin ise Amerikan silahlarının satın alınamadığı veya savunma tedarik çeşitlendirme politikaları kapsamında tercih edildiğini ortaya koymaktadır.
Türkiye’nin silah ithalatına bakıldığında ise son 4 senede İspanya, İtalya ve Almanya’nın başat ortaklar olduğu görülmektedir. Türkiye’nin İspanya ile deniz, Almanya ile kara ve deniz, İtalya ile de havacılık alanında güçlü savunma işbirlikleri bulunmaktadır. Son gelişmelerle birlikte özellikle İspanya ve İtalya ile Türkiye’nin savunma işbirliklerinin derinleşeceği anlaşılmaktadır. Türkiye, AB güvenlik ve savunma mekanizmalarında tarihsel olarak dışlanmaya maruz kalsa da bu durum, AB üyesi ülkelerde ikili savunma ortaklıkları kurmasına engel teşkil etmemiştir. Ukrayna savaşıyla bu ikili işbirliklerinin güçlendiği, son olarak İtalyan Piaggio Aerospace’in Baykar’a satılması ve yine Baykar ile Leonardo arasında imzalanan mutabakat zaptıyla anlaşılabilmektedir.
Sonuç olarak Ukrayna savaşı, Avrupa’da savunma ve güvenlik mimarisini köklü değişime uğratmış, halihazırda stratejik sonuçlar doğurmuştur. Bunlardan birincisi, silah satışları; NATO ve ikili güvenlik garantilerinin sürekliliğinin sağlanması kapsamında Amerikan hakimiyetinin hızla artışıdır. İkincisi, Rusya’nın devasa savunma sanayi üretimi kapsamında çok geride kalan Batı için savunma sanayi atılımını gerçekleştiren Türkiye’nin yeniden vazgeçilemez bir güvenlik ortağı konumuna gelmesidir.
ABD’de Trump’ın iktidara gelmesiyle söz konusu iki stratejik sonucun daha belirgin hale gelmesi beklenebilir. Zira Ukrayna’nın yanı sıra NATO’nun Avrupalı mensuplarına uyguladığı baskı politikasıyla Amerikan silahlarının kıtada daha fazla tedariki beklenirken, Trump’ın Ukrayna’da uygulamak istediği barış, Rusya’yı mobilize olmuş askeri dev olarak bırakacaktır. Avrupa’da yoğun Rus tehdit algısını canlı tutacak olan bu durumun, kıta ülkeleriyle Türkiye arasındaki savunma işbirliklerini derinleştirmesi ve genişletmesi beklenebilir. Bu anlamda yukarıda bahsedilen ikili savunma işbirliklerinin yanı sıra Fransa gibi Türkiye’ye karşıt konumlanmış aktörlerde bir pozisyon değişikliğinin gerçekleşmesi sürpriz olmayacaktır.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *