ABD-Ukrayna ilişkilerini güçlendirmek ve Ukrayna’nın NATO’ya katılımını sağlamak için yıllardır çaba sarf eden Ukrayna merkezli Transatlantik Diyalog Merkezi Başkanı Maksym Skrypchenko, Rusya-Ukrayna savaşının, egemenlik ve kendi kaderini tayin hakkı gibi temel ilkelere dair bir mücadele olduğunu savunuyor.
Ukraynalı siyasi analist Maksym Skrypchenko, ABD’nin şekillendirdiği Ukrayna-Rusya ateşkesine dair söylemler ile Avrupa ve Ukrayna’nın ateşkes görüşmelerinin dışında bırakılmasının doğuracağı problemler hakkında AA analiz için yaptığı yorumda şu değerlendirmede bulunuyor:
***
Rusya-Ukrayna Savaşı’nı sona erdirmeye yönelik diplomatik çabalar yeniden gündemde, ABD ve Rus yetkilileri bu bağlamda Suudi Arabistan’da bir araya geldiler. Önceki yönetimin kırmızı çizgilerinin aksine, ABD Başkanı Donald Trump’ın diplomatik ekibi, (Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz ve Orta Doğu elçisi Steve Witkoff) Rus muhataplarıyla görüşmelere başlayacak. Pek çok kişi, bu görüşmelerde Ukrayna’nın çıkarlarının geri planda kalacağından endişe ediyor.
Bu çatışmanın riskleri, yalnızca toprak anlaşmazlıklarının ötesinde. Ukrayna için savaş ve emperyal hırsları yüzyıllardır süren bir düşmana karşı varoluş mücadelesi anlamına geliyor. Bu durumda Ukrayna’nın yaptığı her savunma hamlesi, egemenlik ve kendi kaderini tayin hakkının savunulması anlamı taşıyor. Ancak son diplomatik hamleler, müzakerelerde Ukrayna’nın merkezi rolünün zayıflayabileceğini işaret ediyor. Ukrayna temsilcilerinin Suudi Arabistan’da düzenlenen toplantıya katılmaması, Kiev’deki güvenlik endişelerinin, ticari çıkarların egemen olduğu bir süreçte göz ardı edilebileceğine dair derin kaygıları yansıtıyor.
Önceki yönetimde Washington’ın politikası; nükleer silahlı bir düşmanı kışkırtabilecek her türlü eylemi caydırmak amacıyla belirlenmiş net kırmızı çizgilere ve Ukrayna’ya aşırı destek vermenin tehlikeli bir tırmanışa yol açabileceği inancına dayanıyordu. Ancak Trump ekibinin yaklaşımlarıyla ortaya konan yeni strateji, bu kısıtlamalardan daha az etkileniyor gibi görünüyor. Bunun yerine, odak noktası daha çıkarcı bir çözüme kaymış durumda. Süreç, Ukrayna’nın hayatta kalma mücadelesini destekleyen ahlaki gereklilikleri feda ederek savaşı sona erdirmeyi öncelik haline getiriyor. Eski politika Moskova’yı kışkırtmamak için sıkı sınırlamalar getirirken, mevcut yaklaşım çatışmanın sona ermesi gibi daha geniş hedeflere hizmet ediyor ve Ukrayna’nın pozisyonundan ödün vermeye daha istekli görünüyor.
Trump’ın Suudi Arabistan ile ilişkisi
Görüşmelerin Suudi Arabistan’da yapılma kararı rastgele bir tercih değil. Suudi Arabistan, sunduğu tarafsız ortam ve özellikle Steve Witkoff ile Donald Trump gibi, bölgede uzun süredir var olan ticari ve diplomatik bağları olan kişiler için güvenilir bir arabulucu olarak öne çıkıyor. Bu güvenilirlik, Suudi Arabistan’ın ABD ile yaptığı, kamu ve özel sektörden yatırımlar ve satın alma anlaşmalarını içeren 600 milyar dolarlık paket ile daha da pekiştiriliyor. Ayrıca, Suudi Arabistan’ın NATO dışında yer alması, Batılı müttefiklerin Rusya’nın üst düzey yetkililerine, özellikle de Putin’e yönelik çıkarılan Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) tutuklama emirleri gibi uluslararası hukuki zorunlulukları uygulama yükümlülüklerinden muaf olmasını sağlıyor. Böyle bir ortamda Suudi Arabistan, dış hukuki baskılardan bağımsız, Moskova ile doğrudan müzakereler için güvenli bir mekan sunuyor.
Bu arada, üst düzey Avrupalı yetkililer, süreçten dışlanmalarına yönelik giderek artan endişelerini dile getiriyor. Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer, ortaya çıkacak barış anlaşmasını uygulamak amacıyla İngiliz birliklerinin konuşlandırılmasını bile öne sürdü. Bu adım, Avrupalı liderlerin Ukrayna’nın geleceğine verdikleri önemi ortaya koyuyor. Endişeler yalnızca çatışmanın sona ermesiyle ilgili değil, aynı zamanda Ukrayna’nın ihtiyaç duyduğu uzun vadeli güvenlik garantileriyle de ilgili. Avrupalı yetkililer, Kiev’in dışlandığı bir barış sürecinin, gelecekteki olası Rus saldırılarını önleyecek sağlam güvencelerden yoksun bir anlaşmaya yol açabileceğini savunuyor.
Rusya’nın yaklaşımı
Rusya müzakerelere kendi uzun vadeli stratejisi doğrultusunda yaklaşıyor. Son raporlar, Kremlin yetkililerinin deneyimli müzakerecilerden oluşan bir ekip kurduğunu ve çıkarlarını en iyi derecede savunmak üzere görüşmelere başlayacağını ortaya koyuyor. Rusya’nın bu noktadaki temel doktrini ihtiyacı olandan çok daha fazlasını talep ederek ihtiyaçlarını daha kolay karşılayabilmek. Görüşmelerin bir gün öncesinde, Rus diplomatlar zafer temalı bir anlatı sergilemeye başladı, AB ve Birleşik Krallık’ın, Ukrayna ile ilgili gelecekteki anlaşmalarda taraf olmadıklarını iddia ediyorlar. BM’deki Rus temsilcisine göre, Ukrayna geriye dönemeyeceği kadar çok toprak kaybetti ve Kiev silahsızlanmış ve tarafsız bir devlet olmayı kabul etmeli. Bu yaklaşım, güçlü bir ilk izlenimi yaratmayı amaçlarken, sonuçta Rus çıkarlarına avantaj sağlayan bir uzlaşmaya varmayı hedefliyor.
Öte yandan, Ukrayna için “Ukrayna olmadan Ukrayna hakkında hiçbir şey konuşulamaz” ilkesi yalnızca bir slogan değil; hayati önem taşıyan bir güvenlik ilkesidir. Ukrayna liderleri, aktif katılımları olmadan müzakere edilen herhangi bir anlaşmaya, haklı olarak, temkinle yaklaşıyor. Mevcut ABD stratejisi, kapsamlı müzakereler yerine hızlı ve çıkarcı sonuçları tercih ettiğinden, Kiev’in pozisyonunun zayıflama riski gerçek bir tehlike. Ukrayna’nın bu ateşkes şablonu oluşturma görüşmelerine dahil edilmemesi, ülkenin karşı karşıya olduğu varoluşsal riskleri ve ülkenin gerçekliklerini ele almayan bir barış anlaşmasıyla sonuçlanabilir. Anlaşmalara güçlü güvenlik garantileri eklenmediği sürece, Ukrayna yeniden saldırılara maruz kalabilir ve sonuç olarak tüm bölge istikrarsızlaşabilir.
Eski ve yeni yaklaşımlar arasındaki tezat
Gelişmekte olan bu diplomatik ortamda, eski ve yeni yaklaşımlar arasındaki fark oldukça belirgin. ABD’nin daha önceki, riskten kaçınan stratejisi gerilimi tırmandırmayı önlemek için net sınırlar belirlerken, mevcut yaklaşım savaşı durdurabilmeyi umarak bu sınırları bulanıklaştırmaya daha istekli. Ancak böyle yapılırsa, Ukrayna’nın, savaşla sınırlı olmayan, ABD-Rusya arasındaki daha geniş bir jeopolitik anlaşmada pazarlık kozu haline gelme riski ortaya çıkıyor.
Ukrayna’nın çıkarlarının her türlü müzakerede ön planda tutulması elzemdir. Rusya-Ukrayna Savaşı, yalnızca bölgesel bir çatışma değil; egemenlik ve kendi kaderini tayin hakkı gibi temel ilkelere dair bir mücadeledir. Ukrayna’nın güvenlik endişelerini içermeyen herhangi bir barış anlaşması, en iyi ihtimalle istikrarsız, en kötü ihtimalle ise felaketle sonuçlanacaktır.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *