TÜSİAD’ın açıklamaları doğru olmakla beraber gerçekten hukukun üstün olduğu bir ülkeyi de istemekte midirler bu da doğrusu büyük bir soru işaretidir. Öte yandan, korku cumhuriyetine dönüşen bir toplumda, eleştirmek hele ki fincancı katırlarını ürküten bir eleştiri yapmak hemen en naif ifadeyle siparişi alınmış planlı siyaset mühendisliği ile yaftalanır.
Geçtiğimiz günlerde TÜSİAD devlet mekanizmasının işleyişi ile alakalı olarak bir eleştiri yaptı. “Ülke olarak moralimiz bozuk ve güven problemi yaşıyoruz dedi.” Ve güven problemlerine sebep olan nedenleri sıraladı. En temelde hukuka olan güvenin azalmasını problem olarak ortaya koydu. Buna örnek olarak da İliç’te yaşanan toprak kaymasını ve Kartalkaya yangınına sebep olan unsurların yeterince denetlenmemesinden yakındı. Hukuka güvenin kaybolmasını, kayyum atamaları ve tutuklamanın bir istisna olmaktan çıkıp bir kural haline dönüşmesinden şikayetlendi. Beraberinde gelir dağılımındaki problemlerden ve çetelerin çok rahat ettiği bir ülke olmasından şikayetlendiler.
TÜSİAD’ın işlevine bakmaksızın getirdikleri eleştirilere bakılacak olursa aslında haksız olmayan eleştiriler. Fakat devleti ali eleştirilmekten hoşlanmamaktadır. Hemen Adalet bakanının açıklaması ardına Devlet Bahçeli’nin “siparişi alınmış planlı siyaset mühendisliği” ifadesi TÜSİAD’ı hedef tahtasına oturttu.
Cumhuriyet’in kurulmasından bu yana devlet jakoben bir dikta anlayışıyla yönetilmektedir. Her ne kadar demokratik olma iddiasını taşısa da farklı fikirlere tahammülsüzdür. Bu durum Türkiye için yeni değildir. Artık bu Türkiye eski Türkiye değil deseler de bu ülkenin eskisi ve yenisi maalesef aynı kafayla idare edilmektedir. Düşünce adamlarının cinayet işleyenlerden, tecavüzcülerden, hırsızlardan daha fazla içerde yatıyor olması ve daha uzun zamanlar gün almış olması bunun sadece küçük örneklerinden biridir.
Devletin bizzat kendi uhdesinde olan sorumluluğunu yerine getirmeyişinden ötürü kimse istifa etmemekte ve dışardan bir suçlu hedef gösterilerek konu başka mecralara atılmaktadır. Evet, bu ülkede hukuk güven kaybına uğramıştır. Zira hukukun olmayışı sistemin kendi mekanizması gereğidir. Zulüm üzere inşa olunmuş ve yasalarını mazlumu korumak için değil bir avuç eliti ihya etmek için koymuş bir düzenin adalet üretmesi mümkün değildir.
TÜSİAD’ın açıklamaları doğru olmakla beraber gerçekten hukukun üstün olduğu bir ülkeyi de istemekte midirler bu da doğrusu büyük bir soru işaretidir. Onların da sözünün geçtiği zamanlarda sermayeyi kendi elleri dışında kimsede bulunmasını istememekteydiler. Yani hukukun yalnızca kendi çıkarlarını korumasını istediği zamanlarda da gördük kendilerini. İslam, insanın mevkiine bakmaksızın adaleti, mizanı her satha yaymayı arzular. Gayri İslami düzenler ise gücün ve paranın belli merkezlerde olmasını isterler. Bu sebeptendir ki laik ve demokratik düzenlerde adaletin galip gelmesi pek mümkün olmaz.
Korku cumhuriyetine dönüşen bir toplumda eleştirmek hele ki fincancı katırlarını ürküten bir eleştiri yapmak hemen en naif ifadeyle siparişi alınmış planlı siyaset mühendisliği ile yaftalanır. Daha ileriye gidilecek olursa vatanı bölmek gibi terör suçlarıyla itham olunur. Ya devlete biat edilir ya da devletin karşısına geçilir. Bunun bir orta yolu asla yoktur. Korku cumhuriyeti sadece korku üretmez aynı zamanda kendi korkuları içinde de paronaya yaşar. Gücünü halkın sevgisinden ya da halka yaslanmış olmasından almaz. Gücünü istiklal mahkemelerinden, siyasi suikastlerden, demokrasiye balans ayarı yapmaktan, Mustafa Kemal’in askerleriyiz diye çığlık atmaktan, biz asılız diğerleri fotokopi diyenlerden ve kendi yandaşlarını sermaye sahibi yapmaktan, kendi katillerine miting yaptırarak halka ayar verenlerden alır.
Cehaletine güvendikleri halkın ferasetinin sonsuza dek kaybolması için eğitimi çöpe çevirmelerinden, aileyi yok ederek toplumu ifsad etmelerinden, işsiz yığınlar oluşturarak gençleri çeteliğe özendiren yolları açmaktan ve tüm bunları yaparken sermayesiyle beslediği şakşakçı STK’larına yaslanarak alır bu gücünü. Bu ülke maalesef cumhuriyetten bu güne inançlarını merkeze alan bir İslami anlayışla değil de emperyalizmin ileri karakolu olarak batının süfli değerlerini merkeze alarak yönetilen bir ülke olmuştur. Böylesi bir ülkede değer gören ya da görecek olan şey elbette ahlaki değerler yahut eleştirilere tahammül edilerek daha iyi bir ülke ideali olmayacaktır. Yönetenlerin ceplerini doldurmayı hayal ettikleri, yönetmeyi arzu edenlerin de biz de ceplerimizi doldurmak istiyoruz çığlıklarına karışmaktadır. Geçmişte bir Anadolu insanına CHP ile DP arasındaki farkı sorduklarında hayvanın pisliğinin tekerle ikiye bölünmesidir cevabı bugün de farklı görünmemektedir. Bu ülke için gerçekten güzel hayalleri olanların pek çoğu terörle itham edilirken yine bu ülkenin içini boşaltanların, kültürel yozlaşmanın mimarı olanların ülkenin en popüler ve en saygın insanları olması manidar değil mi?
(Venhar)
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *