Yaqeen İslami Araştırmalar Enstitüsü Başkanı ve Amerikalı insan hakları aktivisti Ömer Süleyman’a göre, boykot hareketi, ırkçılık ve baskıya karşı direnişin en güçlü araçlarından biri olduğunu kanıtlayarak sınırlar ve ideolojileri aşıyor ve insanları ortak bir adalet talebinde birleştiriyor.
Ömer Süleyman, 2024 yılı boyunca İsrail’e uygulanan küresel boykotun sonuçlarını ve 2025’te boykotun nasıl ilerleyebileceğini AA Analiz için şu değerlendirmeyi yapıyor:
***
Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) doğan ve Filistin’e hiç gitmeyen Filistinli çocuklarım bir marka gördüklerinde birbirlerine “Bu ürün boykot listesinde mi?” diye soruyor. Bu onlar için artık alışkanlık haline geldi ve bu durum, bizlere Filistin’de adalet mücadelesinin eylemlerle olduğu kadar ilkelerle de ilgili olduğunu hatırlatıyor. Boykot, Tecrit ve Yaptırımlar Hareketi (BDS) gibi hareketlerle şekillenen bu yeni nesil, Filistin’in evrensel ve aşılamaz bir dava olmaya devam ettiğinin kanıtı. Büyüyen boykot hareketi sadece bir direniş aracı değil, aynı zamanda ahlaki bir mecburiyet ve dünyadaki en güçlü yapısal halk direniş hareketi. 2024 yılı bizlere bu hareketin ne kadar ilerlediğini ve daha ne kadar ilerleyebileceğini gösterdi.
İlerleme ve zorluklarla dolu bir yıl
Boykot hareketi, İsrail’in Filistinlilere yönelik artan şiddetine yönelik küresel öfkenin de etkisiyle 2024’te büyük bir ivme kazandı. Halk protestoları, tüketicilerin İsrail’in apartheid politikalarına suç ortaklığı yapan şirketlerden aktif olarak uzaklaşmasıyla sürekli bir ekonomik direnişe dönüştü.
Starbucks bu ekonomik baskıyı hisseden küresel markalara iyi bir örnek. Raporlar, Starbucks’ın hedeflenen boykot kampanyaları ve birçok şehirdeki protestolar nedeniyle milyonlarca dolarlık gelir kaybettiğini gösteriyor. Aktivistler şirketin İsrail yanlısı lobi gruplarıyla olan bağlarına dikkati çekerek, Starbucks’ı suç ortaklığına karşı tüketici tepkisinin bir sembolü haline getirdi. Bu mali darbe, boykotun artan gücünü gösterirken, en büyük şirketleri bile ilişkilerini hesaba katmaya zorluyor. Yine de boykotun tek önemi ekonomik bağlamda değil. Asıl önem verilmesi gereken husus İsrail’in bu hareketten duyduğu korkunun seviyesidir. ABD’nin dört bir yanında İsrail’e karşı boykotları bastırmak için çıkarılan yasalar, işgali sürdürmek için küresel suç ortaklığına bel bağlayan bir devletin kırılganlığını gözler önüne seriyor.
Derin kökleri olan küresel bir hareket
Geçmişte, yaşadığım şehir olan Teksas’ta Filistinli bir öğretmen, İsrail’i boykot etmeyeceğine dair bir taahhütnameyi imzalamayı reddettiği için işten çıkarılmıştı. Onun bu ilkeli duruşunun yarattığı öfke, yasaların temel anayasal hakları nasıl ihlal ettiğini vurgulayan 2021 yapımı Boykot belgeseline ilham verdi. Filistin davasıyla ilgilenmeyen siyasi yelpazedeki Amerikalılar, özellikle de kendi toplumları sıkıntı çekerken ABD’den milyarlarca dolar vergi alan bir ülkeyi neden boykot edemeyeceklerini sorgulamaya başladılar.
Bundan da anlaşılabileceği üzere boykot hareketi yeni başlayan bir şey değil ve kökleri Güney Afrika’daki ırkçılığa karşı verilen anti-apartheid mücadelesine dayanıyor. Orada uygulanan ekonomik izolasyon stratejisi, toplumda yer etmiş sistematik ırkçılığın ortadan kaldırılmasında önemli bir rol oynadı. Filistin sivil toplumu tarafından 2005 yılında başlatılan BDS hareketi, Filistinlilerin kurtuluşu için verilen mücadeleyi adaletsizliğe karşı verilen daha geniş çaplı mücadelelerle ilişkilendiren bir mirasa dayanıyor. Bu hareket, herhangi bir yerdeki özgürlük mücadelesinin her yerdeki özgürlük mücadeleleriyle bağlantılı olduğunu da hatırlatıyor.
Bu bağlantı “Küresel Güney”de özel bir yankı buldu. Sömürgecilik karşıtı direniş geçmişine sahip uluslar, Filistin davasını kendi bitmemiş haysiyet ve egemenlik mücadelelerinin bir parçası olarak görüyor. Boykot hareketi, bu hükümetleri ve halklarını harekete geçirerek, Güney Afrika’da olduğu gibi etkisini arttırma potansiyeline sahip. Küresel Güney’in desteği önemli bir gerçeği pekiştiriyor: Boykotlar sadece kişisel tüketici tercihleriyle ilgili değildir, insanların bir araya gelerek ortaya koyduğu kolektif bir güç birikimidir.
İsrail neden korkuyor?
Silahlı direnişin aksine boykotlar, işgali sürdüren ekonomik ve siyasi altyapıyı hedef alır ve hem hükümetleri hem de şirketleri hesap vermeye zorlar. Boykot hareketi etkili, merkeziyetsiz, tabandan gelen, doğal bir aktivizme dayanıyor. Yani siyasi elitlere dayanmıyor; bunun yerine dünyanın dört bir yanındaki sıradan insanları -tüketicileri, işçileri, öğrencileri- harekete geçiriyor. İsrail tam da bu yüzden boykot hareketinden korkuyor. Öte yandan İsrail’in hareketi bastırma konusundaki aşırılığı da geri tepiyor. Boykotları suç sayan ve aktivistleri hedef alan yasaların tek yaptığı ise harekete daha fazla dikkat çekmek. Ayrıca bu durum, özellikle yabancı bir hükümete karşı anayasal protesto haklarını kullanamayacaklarının söylenmesine içerleyen Amerikalılar için de ciddi soru işaretleri yaratıyor. Bu aşırılık sadece Filistin dayanışmasına değil, ifade özgürlüğü ve adalet için daha geniş bir harekete de ilham veriyor.
2025 için ne öğrenebiliriz?
Boykot hareketi, 2024’teki başarılarının üzerine yenilerini eklemek için koordinasyon, kapsayıcılık ve yenilikçiliğe odaklanmalıdır. Bunun için şu adımlar atılabilir:
1. Teknolojiden yararlanma: Boykot App [1] gibi platformlar, teknolojinin aktivizmi nasıl kolaylaştırabileceğine dair güçlü birer örnek. Uygulama, kullanıcıların boykota değer şirketleri ve ürünleri belirlemelerine olanak tanıyarak katılımı erişilebilir ve bilinçli hale getiriyor. Bu tür araçlara yatırım yapmak hareketi daha iyi noktalara taşıyabilir.
2. Mücadeleleri birbirine bağlamak: Tıpkı apartheid karşıtı hareketin yaptığı gibi BDS de Filistin mücadelesini küresel adalet hareketleriyle ilişkilendirmeye devam etmeli. İster yerli hakları aktivistleri, ister iklim adaleti savunucuları ya da işçi sendikaları ile ittifaklar yoluyla olsun, bu bağlantılar Filistin için ahlaki ve siyasi davayı güçlendirir.
3. Hikayeleri merkeze almak: Boykot özünde insanlarla ilgilidir. Yerlerinden edilen aileler, topraklarına erişimi engellenen çiftçiler, hapsedilen çocuklar gibi Filistinlilerin hikayelerini paylaşmak hareketi insanileştirir ve dünyaya mücadelenin soyut politikalarla değil hayatlar ve geleceklerle ilgili olduğunu hatırlatır.
Boykot hareketi, ırkçılık ve baskıya karşı direnişin en güçlü araçlarından biri olduğunu kanıtlayarak sınırlar ve ideolojileri aşıyor ve insanları ortak bir adalet talebinde birleştiriyor. 2024’te bize gücünü gösteren hareket, 2025’te de bize direncini göstermeli. Filistinliler ve müttefikleri için mücadele henüz bitmiş değil. Ancak çocuklarımın boykot listesini her sorduklarında bana hatırlattıkları gibi, yeni nesil aktivistler şimdiden yetişiyor; adaletin bir an için değil, süregelen ve susturulamayacak bir hareket olduğunu öğreniyor.
[1] https://bdsmovement.net/
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *