Filistin’in biyoçeşitliliği de İsrail tarafından yıkıma uğratılıyor

Filistin’in biyoçeşitliliği de İsrail tarafından yıkıma uğratılıyor

Beytüllahim Üniversitesinden Prof. Dr. Mazin Qumsiyeh, İsrail devletinin kurulmasının ardından Filistin’in yerel ağaçlarının sistematik şekilde sökülerek Avrupai görünümlü çam ağaçları dikildiğini, yahudi yerleşimcilerin de Filistin’i geldikleri ülkenin şekline sokmaya çalıştıklarını anlattı.

Beytüllahim Üniversitesi Filistin Enstitüsü Biyoçeşitlilik ve Sürdürülebilirlik Merkezi Başkanı Prof. Dr. Mazin Qumsiyeh, siyonist rejimin yıllardır süren saldırılarının Filistin’de yol açtığı biyoçeşitlilik kaybını “çevresel Nekbe” olarak tanımladı.

İsrail’in 7 Ekim 2023’ten bu yana saldırılarını sürdürdüğü Gazze’de binlerce sivil hayatını kaybederken bölgedeki tahribat, çevre ve halk sağlığı felaketine dönüştü. Qumsiyeh, “Science for the People (Halk İçin Bilim)” dergisi için hazırladığı “Bir Çevresel Nekbe: İsrail Sömürgesi Altındaki Filistin Çevresi” adlı makalede 1897’de düzenlenen 1. Siyonist Kongresi öncesinde Filistin’de yaklaşık 1300 köy ve kasabanın bulunduğunu ve halkın doğayla uyum içinde yaşam sürdüğünü anlattı.

Makaleye göre bu durum, Avrupalı Yahudilerin kitlesel göçlerle bölgeye gelerek toprak üzerinde hak iddia etmeleri sonrasında radikal biçimde değişmeye başlarken 14 Mayıs 1948’de İsrail devletinin kurulmasıyla bölge halkı zorunlu göçe tabi tutuldu.

15 Mayıs 1948’de başlayan bu yerinden edilme süreci, Filistinliler tarafından “Nekbe” yani “Büyük Felaket” olarak adlandırılıyor. Filistinlilerin bölgeden göç ettirilmesi ve yerine Yahudi nüfusun yerleşmesiyle başlayan süreç, bölgenin doğası ve çevresinde de büyük değişimlere yol açtı.

Avrupalı görünmek için yerel ağaçlar söküldü

Makalede, İsrail devletinin kurulmasının ardından Filistin’in yerel ağaçları olan meşe, keçiboynuzu, alıç gibi ağaçlar ve tarımsal üretimin önemli kısmını kapsayan zeytin, incir, badem gibi meyve ağaçlarının sistematik şekilde sökülerek yerlerine daha Avrupai görünümlü çam türlerinin dikilmeye başlandığı belirtildi.

Çam ağaçlarının asidik yapraklar dökmesi sonucu ağaç dibindeki bitkilerin büyümesine imkan vermemesi, biyoçeşitliliğin azalmasına ve yerel çevre unsurlarında tahribata neden olurken reçineleri nedeniyle çam ağaçlarının hassas olması yangınların sıklaşmasına yol açtı.

1967’de Batı Şeria ve Gazze’nin İsrail güçleri tarafından işgal edilmesi, İsrail sanayisi için yeni kapılar açarken Batı Şeria’da çalışmalar yürütmeye başlayan birçok şirketin faaliyetleri çevreyi kirletmeye başladı.

Batı Şeria’nın kuzeybatısındaki Tulkarim’de 1987’de pestisit ve gübre üretimi yapmaya başlayan Geshuri başta olmak üzere birçok sanayi kuruluşunun yol açtığı kirlilik sonucu narenciye ağaçları ve üzüm bağları tahrip oldu.

Tarım arazileri, yol projeleriyle yok oldu

Kirliliğin bir diğer boyutunu, Tel Aviv yönetiminin, elektronik atıklar da dahil olmak üzere çöplerini “Yeşil Hat” adı verilen sınır bölgesine yığması oluşturdu. Bu atıklar, çoğunlukla yoksul Filistinliler tarafından çevresel zarara yol açacak şekilde geri dönüştürülürken kıymetli metallerin plastikten ayrılması için plastik parçaların yakılması, kanser ve akciğer hastalıkları dahil ciddi rahatsızlıklara neden oluyor.

İsrail’in, bölgedeki Filistin topraklarını gasbeden İsrailliler için hayata geçirdiği yol ve altyapı çalışması sırasında yol projelerinin 75 metre yakınındaki ağaçlar ve binalar buldozerlerle yıkıldı. İsraillilerin Batı Şeria’da gasbettiği Filistin topraklarına yapılan yollar için kullanılan ve 2000 yılında 51,2 kilometrekare olan alan, 2023 yılına gelindiğinde ikiye katlandı. Bu araziler, daha önce Filistinliler tarafından tarım veya otlak amacıyla kullanılıyordu.

İsrail işgali, Filistin topraklarında önemli oranda biyolojik çeşitlilik kaybına da neden oldu. Bu kayıp, yıllar önce İsrail’in Ürdün Vadisi’ndeki suların yönünü değiştirmesi ve Filistin köylerini çevreleyen ağaçların yerini monokültür ürünlerinin almasıyla başlarken Batı Şeria’daki ayrım duvarı, insan faaliyetlerini ve hayvan hareketini engelleyerek biyolojik çeşitliliğin kaybını tetikledi.

“Filistin kimliğinin doğayla güçlü bağları var”

Makalenin yazarı Prof. Dr. Mazin Qumsiyeh, çevresel Nekbe olarak adlandırdığı ekolojik yıkımın detaylarını AA muhabiriyle paylaştı.

Filistin topraklarının yer aldığı bölgenin, sahip olduğu zengin biyolojik çeşitlilik dolayısıyla “Bereketli Hilal” şeklinde adlandırıldığını söyleyen Qumsiyeh, bu topraklarda tarımsal üretim geçmişinin binlerce yıl önceye dayandığını kaydetti.

Filistin kimliğinin doğayla güçlü bağlarının bulunduğunu ifade eden Qumsiyeh, “Filistin’deki yerel halklar, geçimlerini sağlamak için balıkçılık yapıyor, kırsal topluluklar keçi, koyun, deve ve eşek yetiştiriyordu. Çiftçiler ise çoğunlukla zeytin, incir, arpa, buğday ve mercimek yetiştiriyordu.” dedi.

Bu faaliyetlerin hepsinin doğa ve toprakla doğrudan ilişkisinin bulunduğuna işaret eden Qumsiyeh, İsrail’in bölgeye gelmesiyle başlayan değişimi şu sözlerle anlattı:

“İsrailli yerleşimciler, Filistin’i geldikleri ülkenin şekline sokmaya çalıştı. Siyonistlerin çoğu Avrupa’dan geldi. Bu nedenle Filistin’i de Avrupa’ya benzetmeye çalıştılar. Bölgenin daha çok şehirleşmesini, Avrupalı bitkileri, Avrupalı yemekleri, Avrupalı kültürleri olsun istediler hatta sanki burada çok kar yağıyormuş gibi, eğimli, kırmızı çatılı evler yaptılar. Değiştirmeye çalıştıkları ise binlerce yıldır insan, doğa, bitki ve hayvan bileşenleriyle bugüne gelmiş bir bölge.”

“Mevcut koşullarda tarım yapmak çok zor”

İsrail tarafından hayata geçirilen uygulamaların bölgedeki çevresel etmenler arasındaki uyumu bozduğunu, 1950’lerde Ürdün Nehri’nin akışının değiştirilmesinin bu durumun en somut örneği olduğunu vurgulayan Qumsiyeh, “Eskiden Ürdün Nehri’nden yılda 1,35 milyar metreküp su akarken şimdi yılda sadece 20 milyon metreküp su akıyor. Bu, artık bir nehir değil, küçük ve kirli bir dereye dönüştü. Bu durum, nehrin etrafındaki hayvanları, bitkileri ve geçimlerini bunlardan sağlayan insanları yok etti.” diye konuştu.

Gazze’deki bitki örtüsü kaybı üzerine yaptıkları çalışmanın ön verilerini paylaşan Qumsiyeh, bitki örtüsünde yüzde 64 ila yüzde 75 kayıp saptandığını, bunların arasında zeytin, badem, incir ağaçları ve mevsimsel mahsuller ile yabani bitkilerin yer aldığını anlattı.

Mevcut koşullar altında tarım yapmanın çok zor olduğunu dile getiren Qumsiyeh, şunları söyledi:

“1948 öncesi Filistinlilerin büyük bir çoğunluğu ya balıkçı ya besici ya da çiftçiydi. Şimdiyse yüzde 4’ten de az bir kesim gelirlerini bu mesleklerden elde ediyor. İsrail, bizi sistematik olarak toprağımızdan ayırıyor. Bazılarımız hala tarım yapmaya çalışıyor ama bu çok zor çünkü toprağımızı, suyumuzu, hareket özgürlüğümüzü, kültürümüzü, yiyeceklerimizi, her şeyimizi çaldılar. Nekbe kelimesi, 1948’de Filistinlilerin başına gelen etnik temizlik bağlamında kullanılıyor. O dönem 530 civarında Filistinli topluluk, köy ve kasaba yok edildi, bugün çevre açısından yaşanan felaket de çevresel Nekbe olarak görülebilir.

Terminoloji ne olursa olsun, bu çok büyük bir sorun. Öte yandan bu sadece Filistin’in değil gezegenin sorunu. Filistin’de ve Lübnan’da olanlar, Türkiye’de, İstanbul’da sizi de etkileyecek çünkü İsrail’in son bir yıldır bu savaş sebebiyle ortaya çıkardığı sera gazı emisyonu, birçok ülkenin toplam yıllık emisyonuna eş değer. Savaş, bir çevre, sağlık, insan hakları ve çevresel adalet sorunudur.”

Savaşların ve iklim değişikliğinin etkisiyle bölgede büyük kayıplar yaşanacağı öngörüsünü paylaşan Qumsiyeh, bölgedeki ve dünyadaki sorunlara karşı farkındalığın artırılmasıyla gidişatın değişebileceği değerlendirmesinde bulundu.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *