Avrupa Birliği, Suriye’deki çıkarlarını korumak, ülkede birliği sağlamak ve ülkenin kuzeyinde yeni bir çatışmayı önlemek için Ankara’nın nüfuzundan faydalanmak istiyor.
Suriye’de Beşar Esad rejiminin yıkılmasından en büyük kazançlı çıkan ülkelerden biri Türkiye olarak ortaya çıkıyor. Suriye’deki Suriye Milli Ordusu (SMO) ile bilinen iş birliği dolayısıyla askeri varlığa sahip olan Türkiye, iktidarı ele geçiren isyancıları desteklediğinden beri gerilimin kazançlı tarafı olarak görünüyor. Bu durum Ankara’ya Suriye’nin yeni geçiş hükümetiyle diyaloğu ve ülke meselelerinde önemli bir oyuncu olarak uluslararası tanınırlık sağladı.
Önce ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken 12 Aralık Perşembe günü, ardından 17 Aralık Salı günü Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula Von Der Leyen Ankara’ya gelerek Suriye’deki son gelişmeleri ele almak üzere Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüştü. Son gelişmeler ışığında akıllara gelen soru ise şu oluyor: Neden herkes Suriye ile ilgili konuları görüşmek için Türkiye’ye başvuruyor?
Brüksel merkezli Bruegel isimli düşünce kuruluşunda kıdemli araştırmacı olan Jacob Funk Kirkegaard, “Hiç şüphe yok ki Türkiye Cumhurbaşkanı oldukça pragmatik bir siyasi figür ve Vladimir Putin de dahil olmak üzere bölgedeki tüm aktörlerle ilişkileri var. Dolayısıyla gerçek niyetini deşifre etmek çok zor olabilir. Öte yandan, AB lideri von der Leyen açısından bakıldığında, başka hangi seçenek var ki?” değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye’nin bölgedeki rolüne dikkat çeken Kirkegaard, “Gerçek şu ki, bugün Türkiye Suriye’deki başlıca dış güç aracısı. Ve eğer oradaki olaylar üzerinde herhangi bir etkiye sahip olmak istiyorsanız, Türkiye üzerinden çalışmak zorundasınız,” diye konuştu.
Pazartesi günü AB, üst düzey bir diplomatına Suriye’de Heyet Tahrir Şam (HTŞ) tarafından kurulan geçici hükümetle doğrudan temas kurma talimatı verdi. Ancak Brüksel’in, Suriye’nin birliğini ve tüm azınlıkların haklarına saygıyı güvence altına alan yumuşak bir geçiş sürecini kolaylaştırmak için Ankara’nın bölgedeki gücünü de kullanması gerekiyor.
AB dış politikası üzerine çalışan bir diğer Brüksel merkezli düşünce kuruluşu Carnegie Europe’da kıdemli uzman olarak görev yapan Marc Pierini de Euronews’e verdiği demeçte Türkiye’nin bölgedeki rolüne dikkat çekti: “Türkiye şu anda Suriye’deki krizin ortasında büyük bir rol oynuyor. Orada tamamen yeni bir durum söz konusu. Esad rejimi temelli bitti. Ancak Suriye toplumunun çeşitli bileşenlerine hoşgörü gösterilmesi konusunda birçok belirsizlik bulunuyor.”
Pierini’ye göre Türkiye önemli bir rol oynamaya hazır. Ankara da Avrupalılar gibi hoşgörü ve toprak bütünlüğünü destekliyor.
Güvenlik endişesine dikkat çeken Marc Pierini, “Ancak Türkiye söz konusu olduğunda, Suriye’nin kuzeyinde çok sayıda askerleri olduğunu unutmayın. Dolayısıyla bunun nasıl gelişeceğini henüz bilmiyoruz. Ve Suriye’de IŞİD’in kalıntıları bulunuyor. Güvenlik çok önemli,” diyerek sözlerini tamamladı.
AB Komisyonu Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ele aldıkları konuların listesi uzun. Ancak AB-Türkiye ilişkileri ve mülteciler için AB fonları dışında Brüksel’in hedefleri de net görünüyor. Kirkegaard ise sözlerine şöyle devam etti:
“AB Komisyonu Başkanı’nın en azından iki ana konuya önem vermesini beklerdim. Bunlardan birincisi Şam’da gerçek bir birlik hükümeti kurulmasına çalışmak. İkincisi, Türkiye’nin ve özellikle de Suriye’deki Türkiye’ye bağlı isyancı milislerin, Kürt milislerle agresif bir şekilde askeri çatışmaya girmesini istememesi. Bu, Türkiye’nin birleşik bir Suriye yaratılmasına yardımcı olmasını ve Türkiye, Irak ve bazen de Suriye içindeki Kürt isyancılara karşı Türk askeri operasyonlarıyla yeni bir iç savaş başlatmamasını talep etmenin başka bir yoludur.”
Aynı zamanda AB’nin tutumunun Türkiye söz konusu olduğunda her zaman temkinli yaklaşıldığı biliniyor. Pek çok diplomat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı öngörülemez olarak tanımlıyor ve bu da Brüksel’de Türk liderle ilişkilerde güvensizliğe neden oluyor.
Türkiye AB’ye katılım için aday ülke olmasına rağmen, süreç pek de olumlu ilerlemedi. Avrupa Konseyi, Türkiye’nin katılım müzakerelerinin fiilen durma noktasına geldiğini ve katılım sürecinde ilerlemek için gerekli olan yeni fasılların açılmadığını ya da kapatılmadığını kaydetti. Aynı zamanda, Türkiye 3,5 milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapmak üzere mali yardım aldı, ancak sağlanan miktar Ankara tarafından “yeterli değil” olarak değerlendirildi.
Türkiye şu anda Suriyeli sığınmacıları geri göndermek istiyor, ancak bunun için Suriye’de istikrarın sağlanması ve geri dönenler için bazı garantilerin verilmesi gerekiyor. Pierini sığınmacıların geri dönüşü ile ilgili bu konuda bazı önemli hususlara dikkat çekti:
“Türkiye, uzun süredir ülkede kalan 3,5 milyon civarındaki Suriyelinin çoğunun geri dönmesini istiyor. Buradaki mesele ilk olarak yasal soruna geri dönmek, yani Esad rejimi döneminde Suriye’den kaçıp Türkiye’ye, Avrupa’ya ya da Körfez ülkelerine sığınan herkes hain olarak görülüyordu. Dolayısıyla kanunlarda büyük yaptırımlar var. Bu yasaların yürürlükten kaldırılması gerekecek. Yürürlükten kaldırılacaklar mı? Şu anda bunu bilmiyoruz.”
Pierini’ye göre AB, nereden olursa olsun ülkelerine dönen sığınmacıların Suriye’de güvende olmalarını sağlaması gerekiyor.
“İkinci konu ise altyapı. Hâlâ ayakta olduğunu varsayarak evlerine ya da apartmanlarına geri dönecekler mi? Oradaki evlerin ve apartmanların en az üçte biri yıkılmış durumda. Dolayısıyla bu güzel bir hedef olabilir. İnsanlar geri dönmek isteyebilir ama kalacak bir yerleri yoksa bu çok daha büyük bir sorun.”
AB, Türkiye’deki Suriyeli mültecileri desteklemek için bir milyar euro daha vermeyi vaat ederken, Pierini bu paranın geri dönüşleri kolaylaştırmak için de kullanılabileceğini belirtiyor.
Pierini, “Türk liderliğinin, ülkelerindeki Suriyeli sığınmacılar için aldıkları büyük AB yardımını, geri dönmelerine yardımcı olacak bir tür yardımla uzatmaya çalışmasını beklerdim. Bu çok karmaşık bir konu ama sanırım bu da tartışmanın bir parçası olacak” diyerek sözlerini tamamladı.
(euronews)
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *