KAVRAM: İBADET-KULLUK

KAVRAM: İBADET-KULLUK

Kim kime kulluk edecektir, kim kulluk edecek, Kim’e kulluk edilecektir ve kulluk nasıl edilecektir, açıklamaya çalıştığımız gibi Allah’ın Kitab’ı da, insanın aklı da kolayca bir noktada birleşmekte ve Kulluk edilecek tek varlık olarak Allah bulunmaktadır. Yarattıkları da O’na kulluk edeceklerdir. Kullar, kullara kulluk etmeyeceklerdir…

Ercümend Özkan

Kulluk, kelimenin kapalı bir yanı da bulunmadığından gayet açık olarak anlaşıldığı gibi Kul Olma, Kulluk Etme manasındadır. Kul veya kölenin, sahibi karşısındaki durumunu göz önüne alırsak bu kavramın anlamını daha belirgin bir hale getirmek kolaylaşır. “Filanın kulu, falanın kulu” şeklindeki bir ifade bize, kendisine kul olunan karşısında kul olanın durumunu belirler. İfadeyi daha da açarak kul, sahibinin sözünden çıkmayan, her isteğini yerine getirmekle görevli olandır. Daha birçok açıklama eklenerek sonuçta denilebilir ki Kul, varlığının hikmeti olan sahibini razı etmeye memur kişidir. Sahibini razı etmekle razı olan, sahibine hizmet etmekle sevinç duyan, mes’ûd olan ve her şeyiyle sahibini razı etmeyi her şey bilene verilen addır.

“Kul Olma” kavramı insanlar arasında oldum olası bulunagelmiştir. İnsanlık tarihi Kulluk edenlerle Kul edilenlerin tarihi olarak da önümüzde bulunmaktadır, bir bakıma. Tanrılık iddia ederek insanların kendisine hizmetle (kullukla) görevli olduğuna kendini inandıran Fir’avnlar, Sezarlar, Karunlar, Nemrudlar ve niceleri isimlerini bildiklerimizden bazılarıdır. İnanarak onlara kulluk edenlerin ise isimleri sayılamayacak kadar çok olmuştur.

Kul olmadan olmamış, kulluk edenler ve kul edinenler olmadan olmamıştır. Tarihe bakıldığında pek rahat olarak bu gerçek gözlenebilir. Eğer kul olmadan olmuyorsa -ki öyle görünüyor- bu takdirde kim kul olmalı ve Kim’e kul olunmalıdır ki sonuç olarak bu çözüm, kul olanın da, kul olunanın da gerçekten kul olması gerçeği ile, Kul Olunanın Kul olunacak gerçeklikte bulunmasıyla uyum sağlansın. Bu konu(kulluk konusu)daki gerçeğe ulaşılsın ve üzerinde karar kılınsın.

Kul edinmek için, gerçekten, kul edinecek güçte iktidara sahip olmak gereği gözardı edilemez. Bu güç ta ki kul edineceğini yaratmaktan (en üst düzeydeki güç ile) başlayarak kendini göstersin. Sonra bu Yok’tan var ettiğinin rızkını verici olarak yine gücünü göstersin yani rızık-vericilik gücü de bulunsun. Doyursun kul edineceğini, ki kul bunu bekleyecektir Kul edinenden. Velhasıl, kulluk edebilmek de bir güce (akıldan bedenî güce kadar) ihtiyaç göstereceğinden; kendisinden kulluk beklenecek varlık (insan), mutlaka Kulluğunun gereğini yerine getirebilecek gücün sahibi kılınmalıdır ki kulluk yapabilsin. Bu, kul olma özelliğinin vazgeçilmez şartıdır.

Bunları, kendisinden kulluk bekleneni gereğince ve gerçeğine uygun olarak belirlemek için yazdığımız gibi Kendisine Kulluk edileceğin de belirmesine yardımcı olmak üzere söylüyoruz. Mes’eleyi -Kulluk mes’elesi- önce mücerret olarak ortaya koymak ve gerçeğini tesbit etmek gerekir ki ondan sonra mes’elenin gerçeğine uyan çözüme ulaşılabilsin. Peşinen “şuna kuluk edilecek” veya “bunlar kulluk edecek” demekten elbette daha sağlıklı çözümü, buradan başlayarak varılacak çözümdür Kulluk mes’elesinin.. Biz de bu sebeble buradan başlamayı uygun gördük. Zira bazı insanların ulaştığı sonuç henüz diğerleri için daha başlangıç bile olamamıştır. Böyle olunca da bu konunun gereğini çözmek ve onun üzerinde anlaşmak daha güç olmaktadır. Bu güçlüğü ortadan kaldırmak için ise sıfırdan (baştan, esastan) başlamak zarureti vardır. Ve böyle yaparak mes’eleyi önce ortaya getirmekten başladık. Ki çözüme doğru birlikte gidelim.

Evet özetle mes’eleyi ortaya koyar isek; Kul edinecekte gereken vasıfları belirtmek gerekiyor önce ve o vasıfları kendinde bulunduran karşısında da kul olacaklar zaruri olarak beliriyor demektir. Kul edinecek, önce kul edeceğini yaratmalıdır. Onun rızkına kefil olmalıdır. Yarattığını, kendisinin razı olacağı kulluğu yapabilecek yeteneklerle (aklî ve bedenî) bezemelidir. Ki artık konu Kul edinmeye ve kul olmaya gelsin. Kul edinenin kul olacaktan beklediklerine gelsin sıra. Önceliğin Kul edinene düştüğünü görüyoruz burada.. Önce Kul edinecek olan kendine düşeni yapacaktır. Kul edineceğini Yaratacak, rızkına kefil olacak, ona bir takım kulluk edebilecek özellikler verecektir. Bundan sonra da Kendisine Kul olmak üzere yarattığından KULLUK ETMESİ’ni isteyecek ve kulluğu da tarif edecek, tanımlayacaktır. Neleri yapması, nelerden kaçınması gerektiğini belirtecek ve kulluk beklediğinin anlayacağı şekilde de bunu kendisine bildirecektir. (Bunun için Peygamber gönderecektir). Yapması ve yapmaması gereken işlerin belirtilmesinden önce Kendisini Kulluk yapılacak tek varlık olarak bilip, inanmasını taleb edecek ve bekleyecektir ondan. Buna ek olarak ise kaçınması ve yapması gerekenleri açık açık (anlayacağı şekilde) belirtecektir.

Burada şu noktaya dikkat çekmek ve öneminden ötürü belirginleştirmekte zaruret görmekteyiz. Kul ile Kullar arasındaki kulluk ile, Yaratıcı ile Kullar arasındaki kulluk ilişkilerinde birçok mühim fark vardır ve bu fark göz önünde bulundurulmadan bu iki tür kulluğun mahiyetlerini ve sonuçlarını gereği gibi değerlendirmek de mümkün değildir. Bu fark; kullar arasındaki kullukta, kul edinenle kul olan arasında bir seçim şansı (kulluk edip-etmemek açısından) yokken, Kul ile Yaratıcı arasındaki kulluk ilişkilerinde Yaratıcının, kendisine kulluk edeceklere gerçekleri duyurup, onları kendisine kulluk edip etmemekte zorlamayıp, seçimi kendilerine bırakmakta oluşunun farkıdır.

Bu fark mes’eleye esastan açıklık getirecek nitelikte bir farktır. Yaratanın gerçekten kulu olacak şekilde yarattıklarına seçim hakkı vermesi O’nun kendinden (kul edinme niteliğinden) emîn olmasına açık bir delil iken, kul edinen kulların kul edindiklerine bu hakkı vermemeleri kendilerinden (kul edinmeye hakları bulunduğundan) emîn olmamalarının açık bir delilini teşkil eder. Ayrıca Yaratanın kul edineceklerini yaratması O’na kul edinme hakkı veren ilk gerekli gerçek olduğu halde, Kullardan Kul edilenlerin kendileri dâhil hiçbir şeyi Yok’tan var etmemiş bulunmaları kul edinmeye hakları olmadığını gösterir. Diğer yandan Yaratanın, kul edineceğinin rızkına kefil olması, ona akıl ve diğer bütün yetenekleri verebilir güçte bulunması ve vermesi O’na kul edinme hakkı verir iken, Kullardan kul edinenlerin ne kendilerinin rızıklarına kefil olduğunu, ne de kul edindiklerinin rızıklarını verici olmadığını görüyor, biliyoruz.

Başladığımız yerden geldiğimiz yere baktığımızda görüyoruz ki kul edinmek için ilk ve vazgeçilmez gerçek (şart) Yaratıcı olmaktır. Yaratıcı olmanın beraberinde bulundurduğu ikinci derecede diğer şartlar ise yarattığının rızkını verici olmak, ona kulluk yapabileceği yetenekler verebilmektir.

Bu sağına-soluna kımıldanması mümkün olmayan gerçeği baz alınca da görülmektedir ki, kul edinmeye yalnız ve yalnız Yaratıcı (Allah)’ın hakkı vardır. Bu hak tek başına O’nun tekelindedir.

Evet kim kimi kul edinmek istiyorsa, öncelikle kul edineceğini yaratmalıdır ve diğer ikinci derecedeki şartları da haiz bulunmalıdır. Öyle ise açıkça görülüyor ki Kul edinmek için önce ve mutlaka Yaratıcı olmak gerekmektedir. Kul olmak içinse yaratılmış olmak tabii olarak gereklidir. Yaratıcı tek olduğuna göre yalnız O’na kulluk edilecek, yaratılanlar ne kadar çok olursa olsun herhalde hepsi de kendilerini yaratana kulluk edeceklerdir.

Mes’ele böyle ortaya çıkınca Kulun kula kulluğu gündemin dışına çıktığına göre Kulluk edileceğe nasıl kulluk edilmesi gereği gündeme girmektedir.

“Ben cinleri ve insanları, ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım”(1) buyuran Yaratıcı, gerçeği anlaşılır şekilde ortaya koymaktadır. Kendisine veya Kendisinin dışında birisine (bir şeye) kulluğu seçebilecek şekilde yarattıklarından, kendi dışında birine kulluğu seçenlere ise “De ki: ‘Kulluğunuz’ olmadıktan sonra (Rabb’im sizi ne) yapsın. Yalanladınız. Bu yüzden sizi ilzâm edecektir.”(2) diye bildirmektedir.

“Siz Allah’tan başka bir takım putlara kulluk ediyorsunuz, yalan uyduruyorsunuz. Sizin Allah’tan başka kulluk ettikleriniz, size rızık veremezler. Siz rızkı Allah’ın yanında arayın, O’na kulluk edin ve O’na şükredin, hepiniz O’na döndürüleceksiniz.”(3) “Ey insanoğulları (Yaratanına kulluk etmek üzere yaratılanlar)! Ben size and vermedim mi? Şeytan’a kulluk etmeyin, o sizin apaçık düşmanınızdır”(4) “Bana kulluk edin, doğru yol (gerçekten kulluk edileceğe kulluk etmek) budur diye..”(5) gerçeği açıklayan Allah (Yaratıcı), Kulluk etme konusundaki gerçeği de anlasınlar diye açıklamaktadır yarattığı insanlara.. “Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz (ki Kul, gerçekten yalnız Kulluk ettiğinden yardım beklemelidir)”(Fâtiha 1/4) dememiz istenmekte “Bizi ve bizden öncekileri yaratan Rabb’imize kulluk etmekle korunacağımız”(6) hatırlatılmaktadır.

“Rabbiniz Allah işte budur. O’ndan başka tanrı yoktur. Her şeyin yaratıcısıdır. O’na kulluk edin. O, herş eye vekildir.”(7) “Rabbiniz Allah’tır ki gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra arşa istiva etti. Yaratma işi(ni) tedbir eder (yürütür ve yönetir). O’nun izni olmadan hiçkimse şefaat (yardım) edemez. İşte Rabbiniz Allah budur. O’na kulluk edin, düşünmüyor musunuz?”(8) Yaratıcı, yaratıcılığını açıklıyor ve Yaratıcı olması hasebiyle yalnız Kendisine kulluk edilmesini istiyor. Daha birçok âyette Allah Yaratıcılığını açıklıyor ve yarattıklarından açıklamalar yapıyor. “Göklerin ve yerin gaybı (bilinmeyenleri) Allah’a aittir. Bütün işler hep Allah’a döndürülüp götürülür. O’na kulluk et ve O’na dayan. (Kulluk etmekle yükümlü olduğun) Rabb’in sizin (kulluk eden ve etmeyenlerin) yaptıklarından gâfil değildir.”(9) “Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. Kulluğun da yalnız O’na yapılması lazımdır. Siz Allah’tan mı, başkasından mı korkuyorsunuz?”(10)

“O’na kulluk et ve O’na kullukta sabret (devamlı ve razı olarak kulluğu sürdür). Hiç O’nun adıyla anılan birini biliyor musun?”(11) Yarattığına hitab ederek yalnızca Yaratıcısı olan Kendine kulluk etmesini istiyor ve adı ile anılan bir başkasının bulunmamasını da düşünürse gerçeği çıkarabileceğini hatırlatıyor Allah kuluna.. İlk hitab Resulullah (s.a.)’a olmakla beraber, Onunla gönderilen dine inananlara ve elbette bütün yarattığı insanlara sesleniyor Allah.. “De ki: Bana, dini yalnız Allah’a hâlis kılarak O’na kulluk etmem emrolundu.”(12), “De ki: Ben dinimi yalnız Allah’a hâlis (içten gelen doğrulukla) kılarak O’na kulluk ediyorum.”(13), “Kâfirlerin hoşuna gitmese de siz, dini yalnız Allah’a hâlis kılarak O’na çağırın.”(14)

Yukarıya alıntıladığımız âyetlerin ifadelerinden açıkça anlaşılmaktadır ki Allah kulluk edileceğin yalnızca kendisi olduğunu bildirmekte, kendisinden başkasına kulluk edilmemesini özellikle istemektedir. Hattâ bunu yaparken hoşnûd olmayacakların da bulunacağını ve bunların hoşnûdsuzluklarına rağmen Kendisine kulluk edilmesinde ısrar etmektedir.

Kulluk edecek insan, kulluk edilecek de (yaratıcı) Allah olduğuna göre KULLUK İLİŞKİSİ nasıl başlayacak, nasıl sürecek ve ne şekilde son bulacaktır bunun üzerinde duralım. Kul ile, Kendisine Kulluk Edilecek arasındaki ilişkiyi belirlemek, Kul edineceğe düşen bir iştir. Bu sebeble de bu ilişkiyi düzene koyma, esaslarını belirleme ve sonucun hesabını görme yine O’nun tarafından belirlenecektir.

Kul edinen, Kul edindiği ile Kendi arasındaki ilişkileri düzene koyacaktır. Kul edinen, Kulunun diğer kullarıyla ilişkisini düzene koyacaktır. Ve Kul edinen, Kulunun kendi nefsi ile arasındaki ilişkiyi düzene koyacaktır.

Kul edinenin, Kul edindiği ile Kendi arasındaki ilişkiyi düzene koyması (düzenlemesi) tamamen Kendini razı edecek şeyleri (bütün inanç ve amelleri) belirlemesi ve bunlardan kul edindiğini haberdar etmesini gerektirir. Keza kul edindiklerinin kendi aralarındaki ilişkileri, kul edindiğinin kendi nefsi ile ilişkilerini de düzenleyen Kul Sahibi bütün bunları da kul edineceğine duyurmak, bildirmek durumundadır.

Nitekim (yaratıcı) Allah daha ilk yarattığı insana bu bilgileri vermiş ve onu bu bilgilerle göndermiştir dünyaya. İlk bilgi Adem (a.s.)’e verilmiştir. (15) Adem ile başlayan bilgi, aynı (tevhid esasına dayalı olarak) ondan sonra gönderilen diğer haberci(peygamber)’lerle gönderilmeye ve te’kid edilmeye devam olunmuş ve Muhammed (a.s.) ile de tamamlanarak sona erdirilmiştir. Hazreti Muhammed’in Allah katından getirdiği haberleri muhtevi Kur’an, insanın yaratıcısı ile, insanın insanla ve insanın kendi nefsi ile aralarındaki ilişkilerin esaslarını belirleyen, yer yer sarahatla bunları müşahhaslaştıran bir KULLUK TALİMATNAMESİ’dir. Rabb’e nasıl kul olunacağı bu Kitab’ta bildirilmektedir.

Kitab’ında Allah kulunun onurlu olmasını, emin (güvenilir) olmasını, yalnız Kendisinden korkmasını, yalnız Kendisine kulluk etmesini, rızkını verenin Kendisi olduğuna inanmasını, ecelinin Kendi elinde bulunduğunu bilmesini, insanlara iyilik etmesini, dürüst olmasını, yalan söylememesini, namaz kılmasını, Ramazan orucunu tutmasını, nefsini değil Yaradanını razı etmeyi hedeflemesini istemekte, içkiden, zinadan, haksızlıktan, hırsızlıktan, adaletsizlikten, cimrilikten, hased etmekten, yetimin malına haksız yere el uzatmaktan onu sakındırmaktadır. Kulluk etmekte Kendisine kesinlikle ortak koşmaktan kaçınmasını, en fazla da bu hususta dikkatli olmasını istemektedir Kendisine kul olacaktan.

“Biz İsrailoğullarından söz almıştık; Allah’tan başkasına kulluk etmeyeceksiniz. Ana-babaya, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz. İnsanlara güzel söz söyleyin, namazı kılın, zekâtı verin. Sonra siz pek azınız hariç (sözünüzden) döndünüz, hâlâ da yüz çevirip duruyorsunuz”(16) “Allah’a kulluk edin. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, öksüzlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanında bulunan arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunan(köle, hizmetçi, işçi, v.s.)lara iyilik edin. Allah kurumlu, böbürlenen insan(kul)ları sevmez.”(17) “Rabb’in yalnız kendisine kulluk etmenizi, ana-babaya iyilik etmenizi emretti. İkisinden birisi, yahut her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa sakın onlara ’Öff!.” deme, onları azarlama!. Onlara güzel söz söyle.”(18)

“And olsun ki Semûd’a da kardeşleri Salih’i ‘Allah’a kulluk edin!..’ diye gönderdik. Bir de baktık ki birbirleriyle çekişen iki bölük olmuşlar.”(19) “Tevbe eden, kulluk eden, hamdeden, seyahat eden rükû eden, secde eden, iyiliği emredip kötülükten men eden ve Allah’ın sınırlarını koruyan, insanlardır. O mü’minleri müjdele!..”(20)

Yukarıya iktibas ettiğimiz âyetler ve benzeri birçok âyet O’na kulluk etmek anlamında nelerin yapılması gerektiğine açıklıklar getiren, Kul’undan beklentilerinin neler olduğuna örnekler teşkil eden açıklamaları muhtevidir. İnsanın insanla ilişkilerinde nelere dikkat etmesi, neleri yerine getirip, nelerden kaçınmasını açıklığa kavuşturucu açıklamalar görülmektedir.

“And olsun ki Biz, her millet içinde ‘Allah’a kulluk edin, şeytandan kaçının!..’ (desin) diye bir elçi gönderdik.”(21) açıklamasını yapan Allah, Kendisine kulluk etmek üzere yarattıklarına isteklerini bildiren elçiler gönderdiğini, bunu da her millete (insan topluluğuna) yaptığını bildirmektedir. “Tâ ki Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz. Şüphesiz ben O’ndan size bir müjdeci (iyi, sevindirici haber getiren)im.”(22)

İnsan, kendi cinsinden olana değil Yaratıcısına Kulluk edecektir. Kulluğu ise Kur’an’da bildirilen ve Resulullah (s.a.)’ın da uygulayarak yaptığı gibi yapmaya gayret gösterecektir. Kullukta insana örnek Resulullah’tır. Nasıl kulluk edileceği Kur’an’da teorik olarak yazılı ise, Resulullah’ın şahsında da pratik olarak görülmektedir.

Resulullah öncelikle emin (güvenilir) bir insandır. Güvenilir olmak için peygamber olmaya ihtiyaç yoktur fakat peygamber olmak için güvenilir olmaya ihtiyaç zaruridir. Zira güvenilmeyen insanların getirdikleri habere itibar olunmaz, itimad edilmez ve güvenilmez. Peygamberin ilk vasfı güvenilir olmaktır da, O’nun getirdiği dine tabi olanın (müslümanın) ilk vasfı güvenilir olmamak olabilir mi? Mümkün değildir bu. Mü’min, emin olunan, güvenilen insan demektir. Kendisi açısından mü’min, Allah’ın varlığı ve Bir’liğinden emin olandır. O’nun bildirdiklerinin tümünden emin olan(kuşkusu bulunmayan)’dır. Bu güvenilir hali ile de başkalarına güven veren, başkalarının emin olmasını kolaylaştıran bir güven vericidir. Güven vericilere güvenmek, onlardan, verdikleri haberlerden güven duymak elbette daha mümkün ve daha kolaydır. Bu sebebledir ki Peygamberler için güven verici olmak (Emin olmak) vacibtir. Güven verici olmayanla haber gönderilmez. Gönderilecek haberin sıhhatinden emin olunamaz. Güvenilmeyene haber de güvenilmez, mal da, can da, ırz da güvenilip teslim edilmez. Bunu insanlar da yapmıyorken, Allah’ın yapması nasıl beklenebilir? Peygamber haber vericidir. Yaratan’dan, O’nun varlığı ve Bir’liğinden, Cennet’ten, Cehennem’den, Melekler’den, daha önce gönderilmiş başka haberciler(Peygamberler)den, Onlarla gönderilmiş Kitab’lardan, azabtan, mükâfattan, iyilik ve kötülükten, rıza ve gazabtan haber vericidir. Bütün bu haberlere güvenilebilmesi mutlaka haberi getirenin güvenilir olmasını vâcib kılar. Zira hiçbiri önemsiz haberler olmayıp, insan için hayâtî önemi haiz haberlerdir bütün bunlar.

Peygamberin getirdiği haberlere (dine) inanan, bir diğer ifade ile O’nun getirdiği haberin doğruluğunu kabul edenlerin her biri de bu haberden haberdar olmayanlara aynı haberlerden haberdar edeceklerin her birinin de GÜVENİLİR-EMİN olması elzemdir. Zira emin olmayandan alınan haber doğruluğu kuşkulu haber’dir. Peygamberlerin getirdiği haberler ise doğruluğundan kuşku bulunmayan haberlerdir. Bu sebebledir ki doğruluğunda kuşku bulunmayan haberlerin mutlaka güvenilirliğinden kuşku duyulmayanlara iletilmesi halinde onlara inanmak, kabul edilmek mümkün olacaktır. Kıyamete kadar aynı doğru haberlerin (İslâm) ondan habersizlerin de güvenini kazanarak kabul edebilmeleri için hep güvenilirler zinciri ile iletilmesi, duyurulması, haber verilmesi gereği vardır. Bir kademede meydana gelecek güvensizlik doğruları haleldar edici olacak ve güveni sarsıcı olacaktır.

Peygamberlerin doğrular (sâdıklar) olması ne kadar gerekiyorsa, Onların getirdiklerine inananların ve kendilerinden sonrakilere intikal ettirmelerinin de olmazsa olmaz şartıdır güvenilirlik vasfı. Bu itibarla Peygamber doğrulukla emrolunduğu gibi, ona ümmet olanlar da diğer bütün hususlarda olduğu gibi güvenilirlik bakımından Rabb’lerince emrolunmuş insanlardır. Böyle olmaları vâcibtir. Zira sahih bir Kulluk ancak doğrulukla yerine getirilebilir, doğruluğa dayalı olarak yaşanılabilir, doğru olarak anlatılabilir. Öğrenirken doğruyu öğrenmek ne kadar gerekli ise, öğretirken de doğru öğretmek, doğruyu öğretmek, doğru öğrenilmesini sağlamak ve böylece doğru dosdoğru yolun kesintisiz sürüp gitmesini sağlayabilmek mümkündür.

Doğru, Hak’tır. Hakk da doğrudur. Hakk’ı tanıyan ve taşıyanların, Hak’tan haber verenlerin de doğru olması mutlaka gereklidir. Doğruluktan az, pek az da olsa ayrılınması ile o nispette Hakk’tan kayıb verilir, Hak o nispette kaybolur. Hakk’ın az da olsa kaybolması ise, Kulluk’ta başkalaşma demektir ki Kendisine Kul olunan buna asla razı değildir. Zira O, insanları Kendisine kulluk etsiler için yaratmıştır ve kullukta kendisine eş (ortak) koşulmasına asla müsamahakâr değildir. Emin (güvenilir) olmak, gereğince Kul olabilmek (kul olunanı razı edebilmek) için de ‘olmazsa olmaz’ bir zarurettir. Allah nasıl doğru ise, kullarının da doğru olmasını istemektedir. Razı olunacak kulluk ancak doğrulukla yerine getirilebilir. Bilinmelidir ki doğruluk, Kullukla içiçe ve ayrılması mümkün olmayan bir gerçektir. Allah doğrudur, yarattıkları doğrudur, gönderdiği düzen doğrudur, bildirdiklerinin tümü doğrudur. Her şeyiyle doğru olanı taşıyanların, kabul edenlerin de doğru olmaları, güvenilir (emin) olmaları gerekir. Bu öyle bir gerekliliktir ki olmaması halinde, doğruda eksilme, eğriye kayma, bozulma yüz tutar. Bozulmaya, asliyetini kaybetmeye başlayan doğrudan, giderek eser kalmaz. Allah’ın gönderdiği peygamberlerin getirdiklerinin insanların elinde olması insanların güven verici olmamalarının sonucu olmuştur. Kendilerine gönderilen doğrulara uyup, doğru olarak koruyamamışlar ve doğru kaybolmaya yüz tutmuş ve kaybolup gitmiştir. Sonuçta Allah gönderdiğini (Kur’an) kendi muhafaza(koruyucu)sına almış ve gönderileli 1400 yıldan fazla bir zaman olduğu halde korunarak günümüze geldiği gibi kıyamete kadar da korunacaktır. Allah gönderdiğini olduğu gibi (doğru olarak) korumaktadır. O, doğrudur ve doğruları koruyucudur.

Kulluk, doğruluktur. Yaratan’a yapılan kulluktur doğruluk. Kul olunan doğrudur, kulunun da doğru olmasından razı olmaktadır.

Yaradan’a kul olanlar doğru olacaklar, dosdoğru kulluk edeceklerdir. Kulluk edilecek olarak yalnız Yaratan’ı bilmek doğruluktur. Doğru olan yalnız Yaratan’a kulluk etmektir. “Allah’ın kendisine, Kitab’ı, hükmü peygamberliği verdiği insanoğluna: ‘Allah’ı bırakıp bana kulluk edin’ demek..”(23) doğruluk değildir. Doğruluk “Kitab’ı öğrettiğinize, okuduğunuza göre Rabb’e kul olun.”(24) demektir.

“Biz Kitab’ı sana hak (doğru) olarak indirdik; öyle ise sen de dini yalnız kendisine halis kılarak Allah’a kulluk et!..”(25) buyuran Allah indirdiği Kitab’ın doğruluk olduğunu ve doğruluğun da yalnız Kendisine kulluk etmek olduğunu bildirmektedir.

Kim kime kulluk edecektir, kim kulluk edecek, Kim’e kulluk edilecektir ve kulluk nasıl edilecektir, açıklamaya çalıştığımız gibi Allah’ın Kitab’ı da, insanın aklı da kolayca bir noktada birleşmekte ve Kulluk edilecek tek varlık olarak Allah bulunmaktadır. Yarattıkları da O’na kulluk edeceklerdir. Kullar, kullara kulluk etmeyeceklerdir. Kullar Rabb’lerine kulluğu doğruluk üzere edeceklerdir. Doğrudan Allah’a kulluk edecekler, dosdoğru kulluk edeceklerdir.

“Göklerde ve yerde bulunan herkes(ten biri olarak) Rahman’a kul olarak varacaklar”(26)dan olmaya bakalım. Biz “Müslüman olduktan sonra (Rabb’imiz bize) inkârı emreder mi?”(27)

1. Zâriyât 51/56
2. Furkân 25/77
3. Ankebût 29/17
4. Yâsîn 36/60
5. Yâsîn 36/61
6. Bakârâ 2/21
7. En’âm 6/102
8. Yûnus 10/3
9. Hûd 11/123
10. NahI 16/52
11. Meryem 19/65

Araplar birçok putlara da kulluk ediyorlardı ama onlara verdikleri isimleriyle hitab ediyor. Allah demiyorlardı. Allah adını yalnızca bütün tanrı tanıdıklarından büyük tanrı (Tanrılar Tanrısı diyelim söz gelişi) için kullanıyorlardı. Ayet buna işaret ediyor. Nitekim Kur’an’da “Yağmuru kim yağdırıyor desen, derler ki: Allah” nev’inden birkaç yerde Allah, bu ismi müşrik Mekkelilerin bildiğini ve kullandığını bize bildirmektedir. Allah ismini diğer tanrıları için kullanmıyor, onlara Lât, Uzzâ, Hubel gibi özel isimleriyle sesleniyor ve anıyorlardı.

Nitekim günümüzde de şirk koşan hemen herkes yalnız Allah için Allah ismini kullanırken Rabb edindiklerine verdikleri özel isimleriyle seslenmekte, Allah dememektedirler. Onu, bunu Rabb edindiklerinden şikâyetlendiklerimize bakıvermeniz bu konuda çokça örneği gözünüzün önüne getiriverecektir: “Ben..“den, ağabey, büyüklerimiz, filân Velî, Ulemâ, Âlim, (Bizden olmayan) Ulu’l-Emr, Lider, v.s.’e kadar..

12. Zümer 39/11
13. Zümer 39/14
14. Mu’min 40/14
15. Bakara 2/31
16. Bakara 2/83
17. Nisa 4/36
18. İsra 17/23
19. Neml 27/45
20. Tevbe 9/112
21. Nahl 16/36
22. Hud 11/2
23. Al-i İmran 3/79
24. Al-i İmran 3/79
25. Zümer 39/2
26. Meryem 19/93
27. Al-i İmran 3/80

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *