Dünyada jeopolitik sarsıntılar devam ediyor: Güney Kore

Dünyada jeopolitik sarsıntılar devam ediyor: Güney Kore

Donald Trump’ın başkanlık koltuğuna oturmasına az bir süre kaldığı ve Kuzey Kore’nin beklenmedik çıkışları düşünüldüğünde, Güney Kore’de sıkıyönetim ilanı gibi gelişmelerin uluslararası arenada yaratacağı etkiler dikkatle takip edilmeyi gerektiriyor.

Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Öğretim Üyesi Diren Doğan, 3 Aralık 2024 tarihinde Güney Kore’de verilen sıkıyönetim ilanının ne anlama geldiğini AA Analiz için şöyle kaleme aldı:

***

Dünya, ardı arkası kesilmeyen jeopolitik krizlerle sarsılmaya devam ederken, 3 Aralık 2024 tarihi Güney Kore için yarım asırlık aranın sonunu getiren bir dönüm noktası oldu. Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol, ulusal bir televizyon yayınında Kuzey Kore tehdidini ve muhalefetin ülkeyi yönetilemez hale getirdiğini gerekçe göstererek sıkıyönetim ilan ettiğini duyurdu. Diktatörlük dönemini içeren 1948-1979 tarihleri arasında alınan 12 sıkıyönetim kararının ardından ülke tarihinde 13’üncü kez sıkıyönetim ilan edildi. Demokratikleşme süreciyle birlikte son 40 yıldır bu tür olağanüstü tedbirlerden uzak kalan bir ülkede sıkıyönetim kararı alınması hem Güney Kore halkını hem de uluslararası kamuoyunu büyük bir şaşkınlığa sürükledi.

İç ve dış dinamikler

Başkan Yoon’un bu kararı almasında rolü bulunan iç ve dış etkenleri sıralamak oldukça önemli. Öncelikle iç siyasette süregelen bir kriz halinden söz etmek mümkün. İç siyasetteki kriz, Yoon’un 2022’de iktidara gelmesiyle başlayan zorlu sürecin bir sonucu olarak şekillenirken 2024 yılının nisan ayında parlamentodaki çoğunluğu muhalefet partisine kaptırması hükümetin karar alma mekanizmasını kilitledi ve yönetimsel bir darboğaz yarattı. Bardağı taşıran son damla olarak bütçe görüşmeleri sırasında süreç muhalefetin oylarıyla tıkandı ve Yoon’un manevra alanı iyice daraldı. Bu durum sıkıyönetim ilanını kaçınılmaz hale getiren siyasi bir patlama noktasına dönüştü.

Dış faktörlere bakıldığında, Asya-Pasifik bölgesinde artan gerilimlerin ve ABD-Çin rekabetinin Güney Kore üzerindeki baskıyı artırdığını söylemek mümkün. Büyük güçlerin karşı karşıya geldiği bir bölgede yer alan Güney Kore, bu rekabetin tam ortasında sıkışmış durumda ve halkın da bu güçlerin temsil ettiği sistemler arasında ikiye bölünmesi yönetimsel bir çelişkiyi beraberinde getiriyor. Nitekim benzer durum iktidar ve muhalefet partileri arasında da mevcut. Sağı temsil eden mevcut iktidar partisi Batı ile ilişkilere öncelik verirken Çin, Rusya, Kuzey Kore gibi aktörlerle daha orta yolcu bir iletişim kurulmasını isteyen muhalefet partisini destekleyen hatırı sayılır bir kitle mevcut. Ayrıca Kuzey Kore’nin sürekli bir tehdit unsuru olarak yanı başındaki varlığı ülkeyi tetikte tutarken, bölgenin her geçen gün savaşı ensesinde daha fazla hissetmesi ve Rusya-Ukrayna savaşının yarattığı gerginlik kaotik bir atmosferi de sürekli perçinliyor. Bu nedenle tüm bu gelişmelerin gölgesinde ilan edilen sıkıyönetim kararının yalnızca bölgesel değil küresel bir ilgi uyandırdığını söylemek mümkün.

Sıkıyönetim kararının kaldırılmasına yönelik sesler

Yoon’un fevri sıkıyönetim çıkışına hem kendi partisinden hem de muhalefetten eleştiriler yükselirken parlamentodaki 300 milletvekilinden 190’ının Meclise gelerek sıkıyönetimin kaldırılması için oybirliğine varması ve neticesinde ordunun geriye çekildiğine dair görüntüler sürecin tırmanmayacağının ilk işareti olarak ele alınabilir. Diğer taraftan sıkıyönetimin kaldırılması yetkisinin yalnızca Başkan’ın elinde bulunması ve bunun için Bakanlar Kurulu’nun toplanması gibi anayasal gereklilikler Seul’deki gerginliğin sabaha kadar sürmesine ve halkın bu süreç boyunca sokaklarda gösteriler yapmasına sebebiyet verdi. Bu noktada sürecin uzamasının belirsizlik yarattığı bir diğer alan ise orduydu. Devlet Başkanından sıkı yönetimin kaldırılmasına yönelik karar gelene kadar emir altında bulunan ancak yine de sivillerin mukavemetine sert yanıt vermeyen askeri yetkililer gerginliğin tırmanmasına mani olan etmenlerden biridir. Sabaha karşı toplanan Bakanlar Kurulu’ndan çıkan karar paralelinde Güney Kore için iki gün süren sıkıyönetim deneyiminin sükunetle yatıştırıldığını söylemek mümkün.

Tüm bu gelişmeler ışığında Başkan Yoon’un sıkıyönetim kararının, yalnızca Güney Kore’nin iç politikasını değil, aynı zamanda bölgesel ve küresel dengeleri de etkilediğini belirtmek önemlidir. Demokratikleşme sürecinin Asya’daki örnek ülkesi olarak görülen Güney Kore’nin bu beklenmedik sınavı bir yana, ABD’nin sıkıyönetim kararından bihaber oluşu, mecburi pasif tavrı ve bölgede kurduğu jeopolitik denklem içerisinde güvendiği müttefiklerinden birinin bu ani sallantısı, Washington’ın yeni B planlarına yönelmesini zorunlu kılacaktır. Özellikle Başkan Yoon’un siyasi geleceği ve Güney Kore’nin yeniden istikrara kavuşacağı zamana kadar geçecek süreçte küresel dinamiklerin nasıl şekilleneceği önemli bir soru işareti olarak öne çıkıyor.

Bununla birlikte, sıkıyönetim kararının ardından Güney Kore medyası ve kamuoyunda Çin’i suçlayan yorumların Pekin tarafından sert bir refleksle karşılanması, iki ülke arasında ilerleyen dönemde yeni gerilimlerin yaşanabileceğine işaret ediyor. Ayrıca, ABD’de Donald Trump’ın yeniden başkanlık koltuğuna oturmasına az bir süre kaldığı ve Kuzey Kore’nin beklenmedik çıkışları düşünüldüğünde, bu gelişmelerin uluslararası arenada yaratacağı etkiler dikkatle takip edilmeyi gerektiriyor. Her ne kadar alışılagelmiş bir sıkıyönetim portresi olmasa dahi da Güney Kore vakası bir taraftan Asya’daki toplumların ve siyasi süreçlerin diğer bölgelere göre ne derece farklı olduğunun kanıtını sunarken diğer taraftan bunların analiz edilmesinin kritik önemine yönelik örnek bir vaka teşkil ediyor.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *