‘Bektaşi Vatikanı’ fikri ne kadar gerçekçi?

‘Bektaşi Vatikanı’ fikri ne kadar gerçekçi?

Arnavutluk devleti tarafından, Hristiyanların Vatikan tipi yapılandırılması örnek alınarak, tasavvufun bir kolu olan Bektaşilik için düşündüğü mikro devlet fikrinin ne kadar gerçekçi olduğu, farklı ülkelerde yaşayan bektaşiler arasında ve bektaşi nüfusa sahip rejimlerde nasıl bir amaç güdüldüğü tartışma konusu oldu.

Arnavutluk Başbakanı Edi Rama, başkent Tiran’da Bektaşi tarikatı için Vatikan benzeri, egemen bir mikro devlet kurmayı planladıklarını söyleyerek yeni bir tartışma başlattı.

Mini devletin ülkenin sayıca en büyük dördüncü dini topluluğu Bektaşilerin siyasi merkezi olması planlanıyor.

Rama’nın ABD’de dile getirdiği öneri, Arnavutluk’ta şaşkınlık yaratırken öneriyi “halkla ilişkiler çalışması” diye tanımlayan ve Edi Rama’nın siyaset tarzına bağlayan yorumlar yapıldı. Üniter devlet öngören Arnavut anayasasının da böyle bir girişime izin vermeyeceği dile getiriliyor.

Türkiye’deki Bektaşi toplumundan da “devlet güdümünde din istemiyoruz” düşüncesiyle bu öneriye karşı sesler yükseldi.

Arnavutluk’ta geçen yıl yapılan nüfus sayımına göre Bektaşi toplumunun, nüfusun yüzde 10’unu oluşturduğu tahmin ediliyor.

Edi Rama, mikro devlet planından, BM Genel Kurulu’ndaki konuşmasında “Amacımız, Tiran’daki Bektaşi Dünya Merkezini egemen bir devlete, yeni bir ılımlılık, hoşgörü ve barış içinde birlikte yaşama merkezine dönüştürmek” cümlesiyle bahsetti.

Ancak Rama, BM’deki konuşmasından birkaç gün önce, daha önce hiç duyulmayan planlarını ilk olarak New York Times gazetesine anlatmıştı.

Rama, gazeteye bu yeni devletin amacının, Arnavutluk’un “gurur duyduğu hoşgörülü İslam versiyonunu teşvik etmek olduğunu” söyledi ve “Bu dini hoşgörü hazinesine iyi bakmalıyız ve asla çantada keklik görmemeliyiz” diye konuştu.

Nasıl bir mikro devlet?

Yine New York Times’a konuşan Arnavutluk’taki Bektaşi tarikatının “Baba Mondi” diye de bilinen lideri Edmond Bramihaj, mini devlette alkolün serbest olacağını, kadınların giyimlerine karışılmayacağını, herhangi bir yaşam biçiminin dayatılmayacağını belirtti.

Baba Mondi “Tanrı hiçbir şeyi yasaklamıyor, bu yüzden bize akıl verdi. Bütün kararlar sevgi ve nezaketle alınacak” diye de ekledi.

2011’den bu yana Arnavutluk’taki Bektaşi topluluğunun liderliğini yapan “Baba Mondi” eski bir subay.

Basına yansıyan planlara göre Tiran’daki Dünya Bektaşi Merkezi’nden oluşacak mini devletin yüzölçümü 27 dönüm. Yani, Vatikan’ın beşte biri alanı kaplayacak. Vatandaşları da sadece Bektaşi din görevlilerinden ve kamu görevlilerinden oluşacak. Hükümetin başı tarikat lideri olacak ve dini ve kamusal işleyiş bir konsey tarafından yönetilecek.

Planlar, Arnavutluk’taki Bektaşi tarikatı tarafından memnuniyetle karşılandı, “Bektaşi Tarikatı’nın egemenliği, giderek ayrışan dünyada kapsayıcılık, dini ahenk ve diyalog değerlerini güçlendirmek adına önemli bir adım” denildi.

Bektaşilik nedir?

Bektaşilik tarikatı adını 13. yüzyıl Türkmen dervişi Hacı Bektaş-ı Veli’den alıyor. Günümüzde Balkanlar’da yaygın Babaganlar ve Türkiye’deki Çelebiler adlı iki kola ayrılıyor.

Şu anda Arnavutluk’ta hakim olan Babagan Bektaşilerin liderleri “mücerret” yani evlenmiyorlar. Çünkü Hacı Bektaş-ı Veli’nin hiç çocuğu olmadığına inanıyorlar. Türkiye’de Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesinde yerleşik Çelebiler ise Hacı Bektaş-ı Veli’nin soyundan geldiklerini söylüyorlar.

Çelebiler, o dönem Osmanlı devletinin de tanıdığı bir şeyh ailesi ve Osmanlı devletinin de onayıyla Nevşehir’deki Hacıbektaş tekkesinin postnişinliğini, yani liderliğini yapıyorlar.

ABD’deki Willam & Mary Üniversitesi’nden Doç. Dr. Ayfer Karakaya-Stump Bektaşiliğin Osmanlı döneminde “çok ikircikli bir konuma sahip olduğunu” vurguluyor.

Bir yandan devletin kabul ettiği, kolladığı ve çeşitli siyasi ve askeri amaçlarla kullandığı bir tarikat. Öte yandan da her zaman potansiyel “sapkın” olarak görülüp, baskı altına alınabilecek gruplar içinde.

Necmettin Erbakan Üniversitesi’nden İlahiyat Profesörü Prof. Dr. Hülya Küçük de “Heterodoks görüntüye her büründüğünde onları Sünniliğe döndürmeye çalışan kişiler, liderler, Osmanlı padişahları olmuştur. Sünnilik kontrolü altından çıkarılmaması için uğraşılmıştır, çaba gösterilmiştir” diyor.

Osmanlıların 16. Yüzyılda İran’la giriştiği savaşlar döneminde Bektaşi şeyhi Kalender Çelebi’nin Osmanlı’ya isyan etmesi üzerine, tarikat bir süre kapalı kaldı.

Doç. Dr. Meral Karakaya-Stump, Osmanlı Devleti’nin 1600’lerin başından itibaren tekrar Çelebilerle bir sulh noktasına geldiğini ve Çelebilere aslında destek olduğunu söylüyor; “Osmanlılar, diğer Kızılbaş, Alevi ocakları üzerinde Çelebilerin kontrolünü artırmak için Kızılbaş-Alevi hareketiyle bağlantılı dergah ve tekkeleri doğrudan Çelebilere bağlıyor. Onlar da geleneğin yaşayabilmesi için devletle uzlaşmaya gidiyorlar. Bir yandan da güç devşirip, kendi etki alanlarını da genişletiyorlar.”

Ancak bu barış 1826’da 2. Mahmut’un Yeniçeri Ocağını ve Yeniçerilerle özdeşleşmiş Bektaşi tarikatını kapatmasıyla bozuldu.

Karakaya-Stump bu noktadan sonra “Çelebi Bektaşilerin gittikçe ana akım Alevilerle yakınlaştıklarını, iç içe geçtiklerini” söylüyor.

Babagan kolu ise, 1826’dan sonra Çelebilerden tamamen koptu. Türkiye’de tekkelerin kapanmasıyla da bir kısım Bektaşi babası Arnavutluk’a kaçtı ve burası daha önemli bir Bektaşi merkezi haline geldi. 1930’larda şimdi mikro devlet olması gündeme gelen Dünya Bektaşi Merkezi kuruldu. Arnavutluk’ta Bektaşilik milli kimliğin önemli bir parçası haline geldi. Osmanlı’dan bağımsızlığın başını çekenler de Arnavutluk Bektaşileri.

Yeniçeriler ve Bektaşiler

Yeniçeriler ve Bektaşilik birbirleriyle iç içe geçmiş iki olgu.

Marmara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mehmet Ali Büyükkara’ya göre Balkanlar’da Hristiyan ailelerden devşirilen yeniçerilerin hemen İslam’a geçişleri kolay olmuyordu.

Büyükkara “Beş vakit namaz, Ramazan orucu gibi uygulamalar hemen olacak işler değil. İnsanların biraz da psikolojisine hitap eden -Hz. Ali’nin kılıcı, Zülfikar, kahramanlık, delikanlılık gibi- onların hoşuna gidecek motifleri, sembolleri taşıdığı için yeniçerilerin içtenlikle benimsediği bir tarikat oldu” diyor.

Doç. Karakaya-Stump’a göre de Yeniçerilere Bektaşi ocağı denildiği biliniyor. Bir Bektaşi babasının İstanbul’daki Yeniçeri garnizonunda görevli olduğu, ritüellerinde yer aldığı, Bektaşi sembollerinin kullanıldığını da söylüyor.

Arnavutluk’ta tepkiler ne oldu?

BBC Türkçe’ye konuşan Amerikalı-Arnavut akademisyen Prof. Elidor Mehilli, Başbakan Edi Rama’nın birden ortaya attığı fikrin, ülkede herkeste kafa karışıklığı yarattığını söylüyor.

Mehilli “Hiç kimse böyle bir duyuru beklemiyordu. Arnavutluk’ta değil, New York Times’ta yapıldı. Açıkçası, bence Arnavutluk’taki Bektaşi toplumu da bilmiyordu, çünkü onlar da şaşırdılar” diyor.

Mehilli, ülkedeki bazı yorumcuların bunun başbakanın bir halkla ilişkiler çalışması olduğunu söylediğini vurguluyor ve “Başbakanın Batı basınında başlıklara çıkmak istediğini savunuyorlar” diye konuşuyor.

Prof. Mehilli’ye göre New York Times’ta anlatıldığı haliyle böyle bir devlet yasal olarak da mümkün değil. Çünkü Arnavutluk anayasası ülke topraklarının bölünemez olduğunu söylüyor.

Elidor Mehilli “Anayasayı değiştirebilirler belki ama bu çok büyük bir hamle olur. Çoğu Arnavut buna destek vermez” diye de ekliyor.

Prof. Mehilli Arnavut başbakanının “böyle tuhaf fikirleri ortaya atıp, ne olup biteceğini izleme alışkanlığı olduğunu” da söylüyor.

Ama Mehilli’ye göre “bu yine de alışılmadık bir hamle”, çünkü “çok hassas bir meseleye” dokunuyor. Mehilli “Arnavutlar için farklı dinlerin bir arada yaşaması çok önemli, çok değer verdikleri bir konu bu” diyor.

Arnavutluk Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü’nün Başkanı Dr. Albert Rakipi de “bu önemli hamlenin devlet kurumları, toplum ve dini topluluklarla danışılarak yapılmasını” tercih ettiğini söylüyor. Rakipi de bir kafa karışıklığı olduğu görüşünde ve o da Başbakan Edi Rama’nın tarzının bu olduğunu belirtiyor.

Dr. Rakipi “Arnavutluk’taki Müslümanların bir kesimi çok eleştirel yaklaşıyor. Önemli bir mesele, bir süre konuşup, başka sorunları konuşmaktan kaçınmak için kullanabileceğiniz bir şey değil. Aynı zamanda tehlikeli bir fikir. Oyun oynanacak bir mesele değil” diyor.

Türkiye Bektaşileri mikro devlete karşı

BBC Türkçe’ye konuşan Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Sekreteri Özgür Kaplan “Dünyanın herhangi bir yerinde devlet güdümünde bir inanç istemiyoruz. Arnavutluk olması bizim açımızdan çok bir şey değiştirmiyor. Genel hatlarıyla böyle bir duruma karşıyız” dedi.

Bektaşilerin Babagan kolundan İzmir’deki postnişini Ali Haydar Ercan Dedebaba’nın talimatıyla açıklama yapan, Halifebaba Hacı Dursun Gümüşoğlu da Arnavutluk’ta “Bektaşi Vatikan’ı” fikrine tepki gösterdi.

Gümüşoğlu “Bektaşi erkânına göre Arnavutluk’ta bırakın dedebabayı, halifebaba bile yoktur. Yüzyıllardır devam eden geleneğe ve kurala göre dedebabanın Türkiye sınırları içinde ikamet etmesi şarttır. ‘Ali’siz Alevilik’ olarak adlandırılan bu proje, emperyal devletlerin Alevilik inancı üzerinden menfaat temin edebilmesi için açtıkları bir tuzaktan ibarettir” dedi.

Ancak Doç. Dr Ayfer Karakaya – Stump “emperyalist tuzak” ve Avrupa’da “İslam’ın “ehlileştirilmesi girişimi” söylemlerine mesafeli:

“Biraz olsun İslam dünyasını, selefi hareketleri tanıyan biri, Bektaşilik üzerinden reform yapmak, liberalleştirme yapmak vesaire gibi şeylerin hiçbir şekilde mümkün olmayacağını bilir. Bektaşilik zaten genel olarak İslam dünyasında hiçbir zaman kabul edilmemiş bir hareket. Bunu düşünen emperyalist güçler varsa da çok yanılıyorlar.”

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *