Öncelikle anlaşmanın temel amaçlarından birinin, ABD’nin İsrail’e destek için Orta Doğu’ya yapacağı askeri müdahalelere meşru zemin sağlamak olduğu söylenebilir. ABD’nin, statükonun, ne pahasına olursa olsun korunması gibi temel hedefleri göz önüne alındığında, bu anlaşmanın perde arkası daha rahat anlaşılabilir.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Uluslararası İlişkiler ve Diplomasi Özel Danışmanı Prof. Dr. Hüseyin Işıksal, GKRY’nin ABD ile imzaladığı “İkili Savunma İş Birliğine Dayalı Yol Haritası” anlaşmasının bölgede yaratacağı tehlikeleri AA Analiz için şöyle kaleme aldı:
***
28 Ağustos’ta kaleme aldığım analizde Rum tarafının bölgedeki sorunların önemli bir parçası olmaya devam ettiğini ifade etmiştim. [1] Geçtiğimiz hafta içerisinde bu fikrimi bir kez daha doğrular nitelikte bir gelişme yaşandı ve 10 Eylül tarihinde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile Amerika Birleşik Devletleri (ABD) “İkili Savunma İş Birliğine Dayalı Yol Haritası” anlaşması imzaladı.
GKRY, ABD ve İsrail arasında derinleşen ilişkiler
Nikos Hristodulidis’in Rum tarafının lideri seçilmesiyle GKRY-ABD ilişkileri olağanüstü bir hızla başka bir seviyeye taşındı. ABD yönetiminin Güney Kıbrıs’a 35 yıldır uyguladığı silah ambargosunu 2022’de kaldırmasıyla ABD’nin bölgedeki stratejik planlarına bağlı kalacağını taahhüt eden GKRY, bunu kanıtlayan pek çok adıma imza attı. Rum ordu personelinin, ABD’de eğitim almasını sağlayan “Uluslararası Askeri Eğitim ve Öğretim Programı” “Satın Alma ve Hizmet Arası Anlaşması” ve Rum ordusuna askeri eğitimi öngören “Devlet Ortaklık Programı” bu adımlara örnek verilebilir. Sonrasında İsrail’in de dahil olduğu ortak tatbikatlarla derinleşen ilişkiler, ABD’ye ait uçak gemilerinin Rum limanlarına demirlemesi ve “stratejik diyalog” anlaşmasıyla perçinlendi.
Bu gelişmelerin kaçınılmaz bir sonucu olarak, İsrail’in acımasız saldırılarının bölgesel çatışmaya dönüşme riskinin her gün arttığı bir ortamda Rum tarafı, İsrail’e “yardım” amaçlı yapılan operasyonların neler olduğu, bu operasyonlarda Güney Kıbrıs’taki Rum askeri ve egemen İngiliz üslerinin ne şekilde kullanıldığı sorularını hiçbir zaman yanıtlayamadı.
Bu tek taraflı ve sorumsuz hamleler sadece GKRY’nin bölgedeki savaşa dahil olma riskini artırmakla kalmadı, aynı zamanda Kıbrıs Türk Halkının ve Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliğini ve bölgesel istikrarı tehdit eden tehlikeli bir sürece dönüştü. Beklendiği üzere, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Dışişleri Bakanlıkları bu anlaşmaya sert tepki gösterdi. KKTC Dışişleri Bakanlığı, ABD’nin Kıbrıs meselesinde artık açık bir taraf olduğunun görüldüğünü belirterek, ABD’yi sağduyu ile hareket edip bölgedeki hassas dengeleri değiştirme çabalarına son vermeye çağırdı. Bununla birlikte, Kıbrıs Türk Halkı aleyhine oluşabilecek tehdit unsurlarına karşı Anavatan Türkiye ile her daim hazırlıklı olunduğu mesajı verildi. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı da bu anlaşmayı şiddetle kınayarak ve KKTC Dışişleri Bakanlığı açıklamasına tam destek vererek bölgesel istikrara zarar verebilecek bu tür politikaların gözden geçirilmesi tavsiyesinde bulundu.
“İkili Savunma İş Birliğine Dayalı Yol Haritası” anlaşması nasıl okunmalı?
Öncelikle anlaşmanın temel amaçlarından birinin, ABD’nin İsrail’e destek için Orta Doğu’ya yapacağı askeri müdahalelere meşru zemin sağlamak olduğunu söyleyebiliriz. ABD’nin en öncelikli dış politika konularından biri İsrail’in güvenliğinin sağlanması ve kayıtsız şartsız desteklenmesidir. ABD’nin “müttefik rejimlerin” korunması, petrol, doğalgaz, ve ticaret yollarının güvenliğinin sağlanması, Rusya’nın ve Çin’in bölgedeki etkinliğinin azaltılması ve bölgede devlet sisteminin ortaya çıkmasıyla kurulan statükonun ne pahasına olursa olsun korunması gibi temel hedefleri göz önüne alındığında, yapılan bu anlaşmanın perde arkası daha rahat anlaşılabilir.
ABD Yönetimi, Rum tarafının ABD’nin askeri ve lojistik faaliyetlerine katkı sağlayabileceğine o kadar ikna olmuş olacak ki ABD Savunma Bakanlığından (Pentagon) yapılan açıklamada, “Doğu Akdeniz’deki güvenlik zorluklarının” ve “kötü niyetli eylemlerle başa çıkma” gereksiniminin “müttefikler” arasında savunma ve güvenlik konularında yakın işbirliğini zorunlu kıldığı öne sürüldü. Burada kastedilen “güvenlik zorlukları” elbette ne İsrail’in bölgeyi kan gölüne dönüştürmesi ne de Rum-Yunan tarafının maksimalist tutumlarıyla Ege Denizi ve Doğu Akdeniz’deki yayılmacı siyasetidir. Buradaki kasıt, Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Afrika’daki etkin dış politikasını sınırlandırma siyaseti ve KKTC’nin varlığının yarattığı endişedir.
İkinci olarak, bu gelişmelerin ABD’nin son zamanlarda yüksek tondan seslendirmeye başladığı İsrail, GKRY ve Girit üzerinden Yunanistan’a elektrik kablosu bağlanması öngörülen Büyük Deniz Bağlantısı (Great Sea Interconnector) projesine verdiği destekle birlikte okunması gerekir. KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın Rum tarafına Birleşmiş Milletler (BM) Genel sekreteri Antonio Guterres aracılığıyla Temmuz 2022’de önerdiği Ada’nın AB enterkonnekte sistemine Türkiye üzerinden bağlanmasını içeren devrim niteliğindeki önerisi hala masada iken, ABD’nin jeolojik yapı, maliyet ve siyasi açıdan gerçekleşmesi imkansız olan ve Türkiye ile Yunanistan’ı kaçınılmaz olarak karşı karşıya getirecek bu projeye müdahil olmaya çalışması son derece düşündürücüdür. Bu anlamsız destek, Türkiye ve KKTC’yi sınırlandırma siyasetinin sadece askeri ve jeopolitik alanlarla sınırlı kalmayacağını, sosyo-ekonomik ve siyasi konuları ve deniz hukukunu da içerecek geniş çaplı bir engellemeye dönüşebileceğini gösteriyor. Görünen o ki yakın tarihsel süreç içerisinde Güney komşumuzdan çok sık şekilde duyduğumuz “enerji hikayeleri” bir süre daha devam edecek.
Sonuç olarak, günümüzde değeri her geçen gün daha da ortaya çıkan Ada’daki barış ve huzur ortamını tehlikeye atan bu anlaşma aynı zamanda bölge için de tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Türkiye ve KKTC’nin güvenlik kaygılarına kayıtsız kalınması hiçbir tarafın faydasına olmayacaktır. Anlaşmanın hemen ardından Türkiye Cumhuriyeti’nin Kıbrıs Türklerinin haklarını ve güvenliğini her daim savunmaya devam edeceği yönündeki açıklamaları, muhatapları tarafından ciddiye alınması gereken çok önemli bir mesajdır. Ada’nın güneyinin hızla silahlandırılması kaçınılmaz olarak Ada’nın kuzeyinde de birtakım güvenlik tedbirleri alınmasını zorunlu hale getirecektir.
Kıbrıs meselesine adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüm bulunmasını sadece güçleştiren ve geciktiren bu tür siyasi manevralar aynı zamanda her zaman vurguladığım KKTC’nin egemenliğinin ve Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın “iki devletli çözüm” vizyonunun neden olmazsa olmaz olduğunu bir kez daha gösterdi. KKTC’nin uluslararası arenada tanınması, egemenlik haklarını ve varlığını yok sayan bu ve benzeri tek taraflı adımları engellemenin yegane yoludur.
[1] https://www.aa.com.tr/tr/analiz/rum-tarafi-bolgedeki-sorunlarin-onemli-bir-parcasi-olmaya-devam-ediyor/3314846
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *