Myanmar’ın krizi: Askeri despotizm ve etnik katliam

Myanmar’ın krizi: Askeri despotizm ve etnik katliam

Myanmar’da yıllardır süren şiddetli iç savaş yerinden edilmelere ve binlerce kişinin ölümüne neden oldu ve görünürde barış yok. Bir yandan Myanmar ordusu, bir yandan budist Arakan ordusu, Müslümanlara hayatı dar ederken çözüm ‘uluslararası aktörler’de mi?

Shakir Husain / Daily Sabah

Myanmar’da devam eden iç savaşın, cunta çatışmacı tutumunu sürdürdüğü müddetçe sona ermesi pek olası görünmüyor. Askeri rejim, daha fazla silahlı direnişi körükleyen tutumuna rağmen iktidarını gevşetmeye istekli olduğuna dair bir işaret göstermiyor. Myanmar’ın büyük bölümü sosyal, siyasi, etnik ve ekonomik düzensizlik içinde. Fiili sivil lider Aung San Suu Kyi’nin seçilmiş yönetimini deviren Şubat 2021 askeri darbesinden bu yana, 56 milyonluk Güneydoğu Asya ülkesi çatışmalarda binlerce kişinin ölümüne tanık oldu ve 3 milyon kişi ülke içinde yerinden edildi.

Myanmar’ın karanlık tarihi

Ülkenin etnik isyanlar ve askeri yönetimle dolu kasvetli bir geçmişi var. Mevcut çatışmalarda, rejim karşıtı birçok güçlü milis, farklı hedeflerle yer almaktadır.

1948’de İngiltere’den bağımsızlığını kazandıktan sonra, eski adıyla Burma olarak bilinen ülke 1962 askeri darbesine kadar parlamenter demokrasiye sahipti. Sonraki 26 yıl boyunca ülkeyi yöneten General Ne Win, ülkenin yoksul kalmasını ve dünyanın geri kalanından izole edilmesini sağladı. General Ne Win, iktidarı baskı yoluyla tekeline alan Birmanya Sosyalist Program Partisi’ni (BSPP) kurdu. Hükümet karşıtı protestoların ve huzursuzluğun 1987’de başlamasının ardından, güçlü general 1988’de istifa etti ve BSPP’nin yerine Devlet Yasası ve Düzeni Restorasyon Konseyi kuruldu. Bu, -Tatmadaw olarak da bilinen- ordunun, sivil yönetim talep edenleri hor gördüğünü yansıtan kozmetik bir değişiklikti.

Suu Kyi’nin Ulusal Demokrasi Ligi (NLD) aynı yıl kuruldu ve özellikle Batı kamuoyu için uzun bir “demokrasiye karşı diktatörlük” destanının habercisi oldu. 1991’de Nobel Barış Ödülü’nü kazanan Suu Kyi, demokrasi ve insan haklarının sembolü olarak yansıtıldı. Suu Kyi, Myanmar ordusunun Myanmar’ın batısındaki Arakan olarak da bilinen Rakhine eyaletinde Rohingya halkına karşı etnik temizlik ve soykırım kampanyası başlattığı 2017 yılına kadar bu imajın tadını çıkardı.

2019 yılında İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) desteğiyle Gambiya tarafından açılan soykırım davasında Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) ordunun acımasız eylemlerini Suu Kyi savundu.

Birleşmiş Milletler’in “etnik temizliğin ders kitabı niteliğindeki bir örneği” olarak tanımladığı Rohingyalar acı çekerken sivil yönetimin fiili lideri olarak görev yapmış olması nedeniyle, insanlığa karşı işlenen suçlar ve soykırım suçlarından Suu Kyi yargılanabilir.

Zedelenmiş itibarına rağmen Suu Kyi önemli bir desteğe sahip. Bununla birlikte, birden fazla çatışma bölgesinin patlak vermesi ve silahlı milislerin artan gücü, Suu Kyi’nin içinden çıkılmaz çatışmanın çözümündeki rolünü azalttı. Halkın yaklaşık %60’ının etnik Bamar olduğu ülkede Suu Kyi artık çeşitli etnik grupları etrafında toplayabilecek bir figür olarak görülmüyor.

Bir grup uluslararası uzmandan oluşan Myanmar Özel Danışma Konseyi’nin (SAC-M) Mayıs 2024 tarihli raporuna göre askeri cunta, ülke topraklarının %86’sını ve nüfusun %67’sini kapsayan ilçeler üzerindeki kontrolünü kaybetti.

Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN) Nisan 2021’de “Beş Maddelik Mutabakat” ile ortaya çıktığında makul ölçüde barışçıl bir çözüm mümkündü. 10 üyeli grup, cunta şefi Kıdemli General Min Aung Hlaing’in işbirliği yapmaması nedeniyle hayal kırıklığına uğradı. ASEAN girişimi, şiddete derhal son verilmesi, tüm taraflar arasında görüşmeler yapılması, özel bir elçi atanması, insani erişim sağlanması ve özel elçinin Myanmar’ı ziyaret ederek farklı taraflarla temas kurması çağrısında bulunuyordu.

Myanmar sadece ASEAN içinde bir tuhaflık değil, aynı zamanda grubun bölgesel refah, ticaret, bağlantı ve insanlar arası alışverişi teşvik eden vizyonu için de bir gerileme. Myanmar çatışmalarla çalkalanırken ekonomik büyüme ve refahtan bahsetmek mümkün değil. Silahlı gruplar ülkenin Bangladeş, Çin, Hindistan ve Tayland ile olan sınır bölgesinin büyük bir bölümünü kontrol altına almış durumda.

Uzun bir grup listesi

Suu Kyi yanlısı Ulusal Birlik Hükümeti’nden (NUG) ayrı olarak Üç Kardeşlik İttifakı (3BA) olarak bilinen güçlü bir isyancı koalisyon, Ekim 2023’te başlattığı ve halen devam etmekte olan “1027 Operasyonu” ile önemli toprak kazanımları elde etti. Bu ittifak Budist temelli Arakan Ordusu, Mandarin dilini konuşan Kokang etnik grubunun Myanmar Ulusal Demokratik İttifak Ordusu (MNDAA) ve Ta’ang etnik grubunu temsil eden Palaung Eyaleti Kurtuluş Cephesi’nin silahlı kanadı Ta’ang Ulusal Kurtuluş Ordusu’ndan (TNLA) oluşmaktadır.

Çin’in Myanmar ile karmaşık bir ilişkisi var, zira askeri rejimin önemli destekçilerinden biri olmakla birlikte, sınırı yakınlarındaki önemli çatışmalarda Üç Kardeş İttifakı’na yardım ettiği bildiriliyor. Çin’in ayrıca isyancı ittifak ile cunta güçleri arasında bir ateşkese aracılık ettiği de bildirildi.

NUG, silahlı kanadı olan Halk Savunma Güçleri (PDF) aracılığıyla, Devlet İdare Konseyi’nin (SAC) darbe rejimini devirmeye çalışırken, Suu Kyi ve devrik Başkan U Win Myint çeşitli suçlamalarla hapiste tutuluyor.

Cunta güçleri, özellikle kuzey ve kuzeydoğu ile Bengal Körfezi boyunca farklı bölgelerde birleşik isyancı saldırısıyla karşı karşıya kalmasına rağmen, Myanmar’ın merkezi ve başkent Naypyidaw’ın kontrolünü elinde tutuyor. Ancak ordu zayıf bir morale sahip ve kaybettiği geniş toprak parçalarının kontrolünü yeniden ele geçirmekte zorlanacaktır. Cuntanın, ne ülke içinde ne de uluslararası alanda yeniden siyasi meşruiyet kazanma şansı daha da zayıf.

Cunta, durumun daha da istikrarsızlaşabileceğinin farkında. Silahlı muhaliflerinden taktik manevra yöntemlerini ödünç almış gibi görünüyor. Bu durum Çin’in Kardeşlik İttifakı ile yaptığı ateşkesten ve Rohingya gücü Arakan Ordusu ile savaşırken ordunun Rohingya Dayanışma Örgütü (RSO) ile savaşmama konusundaki taktiksel isteksizliğinden anlaşılabilir.

Rohingya Müslümanları

Rohingya halkı yıllardır Arakan Ordusu’nun saldırılarına ve zulmüne maruz kalıyor. Bu durum, cuntanın, RSO’nun Arakan Ordusuna karşı kazanımlar elde etmesine aldırmayacağı bir durum yaratmaktadır. Rohingya meselesi küresel bir mesele olduğundan, Arakan Ordusu Rohingya topraklarında bir proto-devlet kurabileceğini ve bu devleti elinde tutabileceğini düşünerek hata yapmaktadır.

Rohingya meselesi Myanmar’ın gelecekteki istikrarı ve uzun vadeli barışı açısından merkezi bir öneme sahip olmaya devam edecektir. Zulüm gören bu Müslüman azınlığın 1 milyondan fazla üyesi Bangladeş’te, çoğunlukla Cox Bazar bölgesinde sefil koşullarda yaşamaktadır. Malezya, Pakistan, Suudi Arabistan ve Tayland gibi diğer ülkeler de yüz binlerce yerinden edilmiş Rohingya’ya ev sahipliği yapmaktadır.

Yerlerinden edilen bu insanlar ait oldukları yere, yani nesillerdir yaşadıkları Arakan bölgesine geri dönmek zorundadır. Geri dönüşlerinde düşmanlıkla karşılaşmaları ve insan hakları ihlalleri ile soykırım vahşetine maruz kalmaları muhtemel olduğundan, yeniden yerleştirilmeleri için uluslararası koruma gerekecektir. Bangladeş’in yeni hükümetinin Rohingya sorununun çözümüne yönelik uluslararası çabaları desteklemedeki rolü çok önemli olacaktır. Rohingyaların uluslararası denetim altında geri dönüşü Myanmar’da daha geniş çaplı bir istikrar sağlayacaktır.

Birleşmiş Milletler, Ağustos ayında yaptığı açıklamada Myanmar özel temsilcisi Julie Bishop’un “Rohingya halkının Myanmar’daki evlerine güvenli, gönüllü, onurlu ve sürdürülebilir bir şekilde geri dönmelerine elverişli koşulları yaratmak için önemli adımlar olan sürdürülebilir barış ve ulusal uzlaşma için Myanmar liderliğindeki kapsayıcı bir sürece doğru ilerlemek üzere bölgesel aktörler de dahil olmak üzere tüm paydaşlarla temas halinde olduğunu” söyledi.

Ancak BM’nin çabaları yetersizdir ve köklü bir şekilde değişen zemin durumunu dikkate almamaktadır. Etkili uluslararası aktörler Rohingya bölgesi nüfustan arındırılırken müdahale etmeliydiler, ancak hiçbir zaman çok geç değildir. İç savaşı sona erdirecek uygulanabilir çözüm arayışlarını hızlandırmak için çok sayıda etnik grubu temsil eden cunta karşıtı gruplara ulaşabilirler. Pek çok azınlık etnik grup Myanmar içinde yaşayabilir bir özerklik istiyor. Onların taleplerinin karşılanması barış için gerekli koşulları yaratacaktır.

ASEAN grubu, Myanmar’ın siyasi anlayışının ve ekonomik canlanmasının desteklenmesinde hayati bir rol oynayabilir, ancak Beş Maddelik Mutabakat, çatışmanın değişen doğası nedeniyle eskimiş görünüyor. Cunta, Myanmar’ın geleceğinin artık Ne Win tarafından dayatılan ve daha sonraki askeri patronlar tarafından takip edilen izolasyonizmde olmadığını anlamalıdır.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *