Scholz ve Macron, AP seçimlerinde büyük bir darbe aldı

Scholz ve Macron, AP seçimlerinde büyük bir darbe aldı

Hem Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron hem de Almanya Başbakanı Olaf Scholz, AP seçimlerinde büyük bir darbe aldı. Bu seçim sonrası Avrupa Birliği (AB) geleneksel liderliği olmadan büyük jeopolitik zorluklarla yüzleşmek zorunda kalabilir. Bu konjonktürde Trump’un kazanması da büyük jeopolitik değişimlere kapı açılabilir.

Uluslararası İlişkiler Uzmanı Doç. Dr. Orhan Karaoğlu, Avrupa Parlamentosu seçim sonuçlarının AB iç dengelerine etkilerini şöyle kaleme aldı:

***

Günümüzde dünya, çoklu (Polycrisis) ve daimi (Permacrisis) bir süreç içerisindedir. Küresel ve bölgesel arenada jeopolitik gelişmelerin, siyasi, toplumsal ve ekonomik krizlerin ardı arkası kesilmiyor. Küresel siyasette yaşanan jeopolitik rekabet sert bir şekilde ilerlerken ve dünya böyle karmaşık bir süreçten geçerken Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri gerçekleşti.

Avrupa Parlamentosu’nda sert parçalanma

Hem Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron hem de Almanya Başbakanı Olaf Scholz, AP seçimlerinde büyük bir darbe aldı. Bu seçim sonrası Avrupa Birliği (AB) geleneksel liderliği olmadan büyük jeopolitik zorluklarla yüzleşmek zorunda kalabilir. Bu aynı zamanda Avrupa Birliği’nde (AB) yeni bir şeylerin de başlangıç noktası olabilir ve AB içinde ciddi bölünmelere sebep olabilir. Bu konjonktürde, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) seçimlerini Donald Trump’un kazanması halinde büyük jeopolitik değişimlere kapı açılabilir.

AP seçimlerindeki yenilgi Scholz’u sıkıntıya sokarak zaten ciddi bir sınavdan geçen koalisyon hükümetinin iktidarını daha ne kadar sürdürebileceği sorusunu gündeme getirdi. Paris’te de seçmenlere karşı verdiği benzer sert karar, Macron’u siyasi bir cambaza dönüştürdü. Bu durum Fransa’nın siyasi istikrarı için sarsıcı bir gelişme olarak okunabilir. Macron’un yeni parlamento seçimleri çağrısına bakıldığında partisine yönelik azalan desteğin arkasında duracağına dair hiçbir belirti yok. Aksine Macron’un iktidardaki son yıllarını Marine Le Pen’in Ulusal Meclis Partisi ile rahatsız edici bir güç paylaşımı içinde geçirmek zorunda kalması riski beliriyor.

Avrupa için bu durum, AB’nin en büyük 2 ekonomisinin önde gelen isimlerinin net bir liderlik sergileyemediği, büyük zorluklarla dolu bir döneme girdiği anlamına geliyor. Bu yeni durum özellikle Le Pen’in Ulusal Meclis’inin 30 sandalyeyle tek başına en büyük parti olması ve AP’de artan parçalanma göz önüne alındığında çok sorunlu olabilir. Ancak çeşitli aşırı sağ partiler hala birçok önemli konuda bölünmüş durumda. Seçim kampanyasındaki skandallara rağmen, Almanya’nın ikinci büyük partisi haline gelen Rusya yanlısı Almanya için Alternatif Partisinin (AFD), sağdaki 2 ana gruptaki partilerle işbirliği konusunda zorlanması bekleniyor.

Seçimin kazananları ve kaybedenleri

Ancak Fransa ve Almanya’nın zayıflayan konumu daha küçük uluslardan güçlü siyasi yıldızlara kapı açabilir. Devrim niteliğindeki seçim gecesinden sonraki ilk perdede spot ışıkları Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’e çevrilecek. Zira Fransa ve Almanya’daki aşırı sağ partilerin büyük başarılarına rağmen, muhafazakar parti grubu Avrupa Halk Partisi (EPP) seçimin en büyük kazananı olacak gibi görünüyor. İlk sonuçlara göre EPP, 2019 seçimlerine kıyasla 8 sandalye artırdı ve bu da Komisyon Başkanı’nın ikinci bir dönem için yeniden seçilme şansını güçlendirdi. Ursula von der Leyen şimdiden kendisini Avrupa’nın yüzü olarak kabul ettirmiş durumda. Yıllarca Amerikalı liderlerin kendilerine “Avrupa’yı aramak istediğimde kimi arayacağım?” sorusunu sormalarının ardından cevap son 5 yılda netleşti. Artık böyle bir durumda von der Leyen aranıyor.

Şimdi ön plana çıkma şansını yakalayabilecek bir diğer isim de İtalya Başbakanı Giorgia Meloni. AB’nin en büyük 4 ekonomisi arasındaki İtalya, seçmenlerin mevcut hükümetin politikalarına onay verdiği tek ülkedir. Giorgia Meloni’nin yeni elde ettiği güç konumunu nasıl idare edeceği ve Avrupa’nın geri kalan liderleri tarafından nasıl karşılanacağı, önümüzdeki 5 yıl içinde AB’nin istikrarı açısından belirleyici olacaktır.

Macron, Rusya ve Çin’e karşı durabilecek ve bunu ABD’den yardım almadan yapabilecek egemen bir Avrupa yaratma konusundaki iddialı çıkışları ile büyük bir Avrupalı lider olarak görünmek için girişimlerde bulundu ama yeterli olmadı. İspanya’da da Pedro Sanchez’in Sosyalist İşçi Partisi (PSOE), muhafazakar Partido Popular karşısında yenilgiye uğradı.

AB içinde güç boşluğu derinleşebilir

AB’nin en büyük üye ülkelerinden uzaklaştıkça seçim sonuçlarına ilişkin tablo daha az tekdüze bir hal alıyor. Fransa ve Almanya’da beklenen sağcı dalga başarıyla gerçekleşmiş olabilir, ancak İskandinav ülkelerinde aşırı sağcı partiler için durum daha da kötüydü ve Macaristan’da Viktor Orban’ın partisi Fidesz, yeni kurulan TISZA partisinin meydan okumasıyla bir AB seçiminde şimdiye kadarki en kötü sonucunu aldı. Polonya’da muhafazakar iktidar koalisyonu KO en fazla desteği alırken, Hollanda’da sosyal demokratlar ve yeşil partilerden oluşan koalisyon büyük kazananlar oldu.

Seçimlerden önce de Brüksel’de daha küçük üye devletlere daha ağır görevler verilmesi hususu konuşuluyordu. Elde edilen sonuçla birlikte bu gelişme daha da hızlanabilir. Böylece Estonya Başbakanı Kaja Kallas ya da Romanya Cumhurbaşkanı Klaus Iohannis gibi Brüksel’de büyük itibar kazanmış liderlerin kartları güçlenebilir. Geleneksel liderliği olmadan AB büyük zorluklarla yüzleşmek durumunda kalabilir ve AB içinde güç boşluğu derinleşebilir. Bu durum aynı zamanda AB içerisinde yeni bir şeylerin başlangıç noktası olarak içeride ciddi bölünmelere de yol açabilir.

[Doç. Dr. Orhan Karaoğlu, Uluslararası İlişkiler Uzmanı]

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *