Gazze savaşı İsrail ve Filistin halkı arasında yaşanıyor gibi görünse de Filistinliler, siyonizm, batı bloğu ve İslam dünyası olmak üzere 4 tarafı da işin içine katmaktadır. Ortada orantısız bir güç savaşı olmakla birlikte şu ana kadar birçok sonuç ortaya çıkmış durumdadır.
Prof. Dr. Enver Arpa / Her Taraf
Gazze’de yaşanmakta olan savaş görünürde Hamas ile İsrail arasında yaşanıyor gibi görünse de gerçekte bu savaşın Filistinliler, Siyonist İsrail yönetimi, ABD öncülüğündeki Batı bloku ve İslam ülkeleri olmak üzere 4 ayrı tarafı bulunmaktadır. Zira Gazze’de yaşanmakta olan savaşın Müslümanlar için kutsal bir mekân olan Mescid-i Aksa’yı ve Filistin topraklarını müdafaaya yönelik bir tarafı da bulunmaktadır. İslam inancında Kabe ile Mescid-i Nebevî’den sonra 3. kutsal mekan olarak kabul edilen Aksa Mescidi aynı zamanda İslam peygamberi Hz. Muhammed’in Mirac’a yükseldiği mekan olarak da kabul edilmektedir. Dolayısıyla Filistin halkının, bu mekanları yıkmayı ve yerine Süleyman mabedi dikmeyi hedefleyen Siyonizm’e karşı yürüttüğü mücadele diğer Müslüman halkları da ilgilendiren bir husustur. Mısır, Ürdün, Lübnan ve Suriye gibi komşu ülkeler ise gerek sınırdaş olmaları ve gerekse Filistin halkıyla olan komşuluk ve akrabalık ilişkileri nedeniyle dolaylı olarak savaşın bir tarafı olma durumundadırlar.
ABD öncülüğündeki Batılı ülkeler ise herhangi bir gerekçeye bile ihtiyaç duymadan İsrail tarafında yer aldıklarını açıklamışlardır. Batı blokunun İsrail’e verdiği bu açık desteğin birçok nedeninin bulunduğu ifade edilmektedir. Bu nedenlerin en başında Yahudi lobisinin küresel ölçekte elinde bulundurduğu ekonomik güçle bu ülkeler üzerinde oluşturduğu etkinin geldiği söylenebilir. Yahudi lobisinin işgalci İsrail’e verilen bu destekte başrol oynadığı şüphesizdir. Binaenaleyh Gazze savaşı İsrail ve Filistin halkı arasında yaşanıyor gibi görünse de bu 4 tarafı da işin içine katmaktadır.
Hamas’ın bu harekâtı hangi saiklerle başlattığı, bunun dikkatlice hesaplanan ve planlanan bir stratejisinin bulunup bulunmadığı konusu hala tartışılmaktadır. Bu harekât ne tür sonuçlarla neticelenecektir? Bu çatışmanın direk ve dolaylı tarafları olarak kabul edilen bu ülkelerin bu mücadeleden nasıl etkileneceği veya ne tür sonuçlara maruz kalacağı konusunda pek çok yorum ve komplo teorisi dile getirilmektedir.
Bu yazıda, Hamas’ın 7 Ekim’de başlattığı harekâtın başlıca sebepleri üzerinde durulacak ve Gazze’de 4 aydan fazladır sürmekte olan acımasız katliamın ve buna karşın Hamas’ın ortaya koyduğu müdafaanın tüm bu taraflar açısından şimdiye kadar doğurduğu sonuçlar irdelenecektir.
Hamas’ın 7 Ekim Harekâtının Başlıca Sebepleri
Bazı yorumcular, yüzeysel bir değerlendirmeyle Hamas’ın durduk yerde bu harekâta giriştiğini ve bu katliama yol açtığını dile getirmektedirler. Filistin topraklarında bir asırdır yaşanmakta olan süreci dikkate almayan, 70 yıldır Siyonist İsrail yönetimleri tarafından Filistin halkına uygulanan tehcir, tecrit, zulüm ve katliamları göz ardı eden bu türden yorumların Gazze’de yaşanmakta olan bu soykırımı sağlıklı bir şekilde analiz etme şansı yoktur.
Stratejisinin başarısı hakkında farklı yorumlar bulunmakla birlikte Hamas’ın 7 Ekim’de başlattığı harekât durduk yerde başlatılan bir harekât değildir. Aksine bu harekât, yıllar içerisinde her türlü zulme maruz bırakılan, temel insani ihtiyaçlardan dahi mahrum kalan Gazze halkının biriken kızgınlığının Hamas tarafından sahaya yansıtılmasıdır. Filistin’in son dönemlerde yaşadığı süreci göz ardı ederek bu olayları yorumlamak, yaşananları sebep sonuç ilişkisi dışında değerlendirmek büyük bir yanılgı olur. Nitekim BM Genel Sekreteri Guterres bile bu duruma işaret etme ihtiyacı hissetmiştir.
Hamas’ın 2007 yılında Gazze’de yönetimi ele geçirmesi üzerine İşgalci İsrail, bu bölgeye havadan, karadan ve denizden sıkı bir abluka uygulamaktadır. Gazze’yi kontrol altında tutmak üzere şehrin etrafına 65 km uzunluğunda bir duvar örerek Gazzelileri 41 km uzunluğunda 10 km derinliğinde dar bir alanda adeta bir açık cezaevinde yaşamak zorunda bırakmıştır. Bu daracık alanda yaklaşık 2.5 milyon insan çok zor şartlar altında yaşamını sürdürmektedir. Gazze’ye giriş çıkışlar, günlük yaşam için ihtiyaç duyulan ürünler Mısır ve İsrail tarafından izne tabi tutulmaktadır. Bu ülkeler istediğine izin vermekte istediğini reddetmektedir. Gazze halkının büyük bölümü yoksulluk kıskacında bir yaşam sürmektedir. Savaş öncesi BM verilerinde 1 milyon Gazzeli’nin yardıma muhtaç olduğu, hayatını ancak dış yardımlarla sürdürebileceği ifade edilmektedir. Bu koşullar altında yaşamaya mahkum edilen Gazze halkı ölmekle eşdeğer gördüğü bu şartlar altında her gün ölmektense Siyonizm’e karşı mücadele ederek onurlu bir şekilde ölmeyi tercih eder hale gelmiştir.
Hamas’ı bu harekâta yönelten diğer bir sebep ise Siyonist yönetimin Kudüs’te ve diğer Filistin kentlerinde Filistinlilere karşı yürüttüğü ayrımcılık, zulüm, mal mülk gasbı, temel hak ihlalleri vb. baskıcı politikalarıdır. İsrail yönetimi, BM’nin 181 ve 247 sayılı kararlarıyla da Filistinlilere ait olduğu teyid edilen yerlerde uydurma sebeplerle Filistinlilerin özel mülklerini gasp ederek yıkmakta veya ellerinden almaktadır. Zorla gasbedilen Filistinlilere ait topraklara dışarıdan getirilen Yahudileri yerleştirmekte ve bunlara her türlü imkanı sunmaktadır. Filistinliler kendi topraklarında çok zor şartlar altında yaşam sürerken dışarıdan getirilip yerleştirilen Yahudiler Filistinlilerin gözü önünde lüks bir yaşam sürmektedirler.
Öte yandan Siyonist yönetim, çeşitli gerekçelerle Filistinlilerin Mescid-i Aksa’ya girip çıkmalarına, orada ibadet etmelerine engel çıkarmakta, buna direnen kadınlara, çocuklara ve yaşlılara sert müdahalelerde bulunarak onları rencide etmekte, onurlarını zedelemektedir. Buna karşılık fanatik Yahudilerin hiçbir engelle karşılaşmadan postallarıyla Mescid-i Aksa’ya girmelerine ve Müslümanları taciz etmelerine göz yummaktadır. Mescid-i Aksa’da Filistinli kadınların ve yaşlıların maruz kaldığı acımasız müdahaleler tüm Filistinlilerin ve Müslümanların gönüllerinde derin yaralar açmaktadır. Kudüs’ü ve Mescidi Aksa’yı özgürleştirmeyi hedeflerinin başına koyan Hamas’ın başlattığı bu harekatta bu zalimane uygulamaların en büyük paya sahip olduğu şüphesizdir. Başlatılan harekâtın “Aksa Tufanı” olarak isimlendirilmesi de bunu teyit etmektedir.
Siyonist yönetimin Filistin topraklarını işgal etmesinin üzerinden 70 yıl geçtiği halde Filistin meselesinin çözümünde herhangi bir umut ışığı görülmediği gibi süreç her geçen gün işgalci İsrail lehine ilerlemekte ve tabiri caizse sorun buharlaştırılarak işgal meşru hale getirilmeye çalışılmaktadır. Filistinlileri kaygılandıran en önemli husus Filistin işgalinin her geçen gün normalleşmeye ve tabir caizse kanıksanmaya başlamasıdır. Eylemsizlik ve direniş yoksunluğu bu sürecin hızla ilerlemesine yol açmaktaydı. Özellikle son birkaç yılda bazı Arap ülkelerinin başlattığı İsraille normalleşme süreci bu kaygıları zirveye çıkarmıştır. En son Suudi Arabistan’ın da normalleşme yönünde adımlar atacağının dile getirilmesi Hamas’ı bu harekata yönelten son sebep olmuştur. Zira Suudi Arabistan’ın bu adımı atmasının ardından birçok İslam ülkesinin de buna paralel olarak İsrail’i tanımaya gidecekleri bilinmektedir. Hamas gerçekleştirdiği harekatla İslam dünyasında unutulmaya başlanan ve normalleşme adımlarıyla işgali normalleştirmeyi hedefleyen bu sürecin önüne geçmeye çalışmıştır.
Stratejisi, yöntemi ve sonuçları hakkında farklı yorumlarda bulunulması mümkün olmakla birlikte şimdiye kadar yaşanan sürece bakılarak Hamas’ın gerçekleştirdiği Aksa Tufanı Harekâtı hakkında pek çok çıkarımda bulunmak mümkündür. Gerçekleştirilen harekâtın çok iyi planlandığı ve başvurulan yöntemin, ortaya konulan azim, kararlılık ve cesaretin benzeri görülmemiş türden olduğu genel kabul gören bir husus olmuştur. Harekât, güvenlik uzmanlarını şaşırtacak bir planlamayla gerçekleşmiş ve İsrail yönetimini büyük bir şoka sokmuştur.
Harekâtın ardından İsrail yönetiminin intikam hırsıyla davranarak savaş kurallarını ihlal etmesi, sivil yerleşim birimlerini, hastaneleri, okulları hedef alması; binlerce çocuk, kadın ve yaşlıyı katletmesi ve tehcire zorlaması dünyada büyük bir tepki doğurmuştur. Nitekim Güney Afrika devletinin İsrail aleyhine Uluslararası Adalet Divanında açtığı ve bazı ülkelerin de desteklediği soykırım davası kabul edilerek esastan görüşülmeye başlanmıştır. İsrail böylece ilk defa soykırım töhmetiyle uluslararası bir mahkemede yargılanmaya başlamıştır.
Başta çocuklar ve kadınlar olmak üzere savaşla ilgisi bulunmayan insanların hunharca katledilmesi elbette büyük bir üzüntü kaynağı olmuştur. Ancak bununla birlikte insanlık tarihinin kara sayfaları arasındaki yerini alan bu vahşet ve katliamlar meselenin yukarıda zikredilen 4 tarafıyla ilgili önemli sonuçlar doğurmuştur. Hamas’ın başvurduğu harekât ve buna karşılık İsrail’in başvurduğu uluslararası savaş hukukuna muğayir tutum, birçok hususu bütün açıklığıyla ortaya koymuştur. Bu kanlı savaşın İsrail, Filistin, Batı Dünyası ve İslam ülkeleri açısından en önemli sonuçlarını şöyle sıralamamız mümkündür:
Siyonist İsrail Açısından Sonuçları
1. Aksa Tufanı Harekâtıyla birlikte İsrail’in oluşturmuş olduğu güçlü güvenlik algısı yerle bir oldu. Demir Kubbe olarak isimlendirilen ve aşılamaz, geçilemez denilen İsrail hava ve kara savunma sisteminin aşılabilir olduğu görüldü. Bu durum İsrail ve onun koşulsuz destekçisi olan ABD’nin güvenlik mimarisi hakkında bir şüphe uyandırdı, bu mimariye duyulan itimadı önemli oranda zedeledi.
2. Dünyanın en güçlü istihbarat örgütlerinden biri olarak lanse edilen MOSSAD’ın abartıldığı kadar güçlü olmadığı ortaya çıktı. MOSSAD burnunun dibinde yaşanan bu denli geniş çaplı bir harekâtı göremeyen bir teşkilat olarak büyük bir itibar kaybına uğradı.
3. İsrail güçlerinin başvurduğu vahşet sayesinde Dünya, Siyonizm’in korkunç yüzünü yeniden gördü ve bu durum Siyonizm’e tüm dünyada derin bir nefret uyandırdı. İsrail, Harekâtın ilk günlerinde mazlum rolüne bürünse de takip eden günlerde ortaya koyduğu acımasız tutumla vahşette sınır tanımayan bir ülke olduğunu gözler önüne serdi.
4. Siyonist İsrail yönetimi ilk defa uluslararası bir mahkemede soykırımda bulunma töhmetiyle yargılanmaya başladı.
5. Bazı Arap ülkelerinin başlattığı İsraille normalleşme süreci, ülkelerinde oluşan tepkinin ardından uzun bir süre rafa kaldırılmış oldu.
Filistinliler Açısından Ortaya Çıkan Sonuçlar
1. Aksa Tufanı Harekâtıyla birlikte unutulmaya yüz tutmuş olan Siyonist işgal ve Filistin halkına yaşattığı zulüm yeniden dünya gündemine girdi.
2. Filistin halkının küllenmiş olan bağımsızlık umutları yeniden yeşerdi. Vatan savunmasının (Cihadın) önemi ve bunun ne kadar yüksek bir motivasyon kaynağı olduğu gözler önüne serildi.
3. Tüm tecritlere ve imkansızlıklara rağmen Hamas’ın oluşturduğu askeri kapasite ve ortaya koyduğu güçlü savunma görüldü. Bu durum, Filistinlilerin özgürlük mücadelesini ve azmini arttırdı.
4. Filistinlilerin, vatanları uğruna ortaya koyduğu fedakârlık, cesaret, asalet ve kahramanlık bir kez daha tüm dünya tarafından görüldü. Bu durum diğer mazlum halklara da bir umut ışığı yarattı.
Batı Açısından Sonuçları
1. Gazze savaşı, Batı ülkeleri için bir turnusol kağıdı görevi gördü ve sözde kutsadıkları Batılı Değerler’in aslında bir aldatma ve manipülasyon aracı olarak kullanılmakta olduğunu gözler önüne serdi.
2. Batı’nın temel insan hakları konusunda bile iki yüzlü ve ayrımcılığa dayalı bir tutum içerisinde olduğu görüldü.
3. Batı kontrolündeki BM ve AB gibi küresel ve bölgesel örgütlerin işlevsiz ve dünya barışına herhangi bir katkı sunmaktan uzak olduğu bir kez daha ispatlanmış oldu.
İslam Ülkeleri Açısından Sonuçları
1. İslam ülkelerinin dünya siyasetindeki etkisizliği, hatta ABD’ye olan bağımlılıklarının üzücü boyutu bu savaşla birlikte net olarak ortaya çıktı.
2. Bölge ülke yönetimlerinin kendi iktidarlarını koruma endişesiyle Filistin’e daha fazla destek vermeyecekleri anlaşıldı.
3. İslam ülkelerinin Kudüs ve Mescid-i Aksa gibi birleştirici bir rolü bulunan meselelerde bile ortak hareket etme potansiyeline sahip olmadıkları görüldü.
4. Mescidi Aksa’yı korumak üzere kurulan İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği gibi İslam ülkeleri teşkilatlarının da küresel siyasette bir etkilerinin olmadığı/olmayacağı anlaşıldı.
5. Gazze’de yaşanmakta olan vahşete yeterli tepkiyi koymadıkları için pek çok İslam ülkesinde yönetime bir tepki oluştu. Bu tepkiler, takip eden süreçte önemli politik tutumların ortaya konulmasına yol açabilecektir.
Sonuç olarak Aksa Tufan Harekâtı ve ardından İsrail tarafından uygulanan vahşet ve soykırım pek çok masum insanın, çocuk yaşlı ve kadının ölümüyle sonuçlansa da Hamas’ın bu harekâttan hedeflediği sonucun (ağır bir bedelle de olsa) önemli oranda gerçekleştiğini söylemek mümkün olmakla birlikte savaşın nihai sonucunu görmeden sağlıklı bir değerlendirmede bulunmak zordur. Zira ortada orantısız bir güç savaşı söz konusudur ve Hamas’ın herhangi bir destek almadan daha ne kadar direnebileceği öngörülememektedir.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *