Ekini bozdular, “Islah ediciyiz” dediler…

Ekini bozdular, “Islah ediciyiz” dediler…

Tüm yeryüzünü yakıp yıkan karbon istilası için bir düşman aramak isteyen küresel akıl(!), hiç ‘ar’ etmeden hesaplarına büyükbaş hayvanlardan çıkan gazın ve tarlaları süren traktörlerden çıkan yakıtın emisyonunu katıp, bunu hedef gösterirken komik duruma düşüyorlar.

Hepimizin bildiği gibi dünya genelinde (sunî olsun organik olsun) yaşanan ayaklanmaların kökeni; sosyal, iktisadi, kültürel, dinî ve siyasî birtakım gelişmelere dayanır. Liberal dünya düzenine mensup bir ülkede bunlar arasında en göze çarpanı ekonomi iken, bir başka ülkede işçi hakları ve tarım politikalarına dair yaşanan süreçler olabilir.

Takdir edersiniz ki, Allah Rasulü’nün Medine’de 7. yy’da başlattığı değişimi, halk ayaklanmalarından beri tutmak gerekir. İslam’ın, Kureyş halkı ve sonrasında tüm yeryüzünde ortaya çıkardığı yeni âdil düzeni, basit bir “devrim” tanımının içine sığdırmak oldukça güç.

Konumuz içinde kastettiğimiz manadaki ayaklanmalar arasındaki 16. yy’da Almanya’da ortaya çıkan “Alman Köylü Ayaklanması”, bilinen en büyük halk ayaklanması olarak kabul görüyor. Bu ayaklanmada 100 bin köylünün öldüğünden bahsediliyor. 1789 Fransız ihtilalinin temelinde de köylü ayaklanmasının yattığı bilinir.

Avrupa’da çiftçilerin “ayaklanma ahlâkı(!)” ve bunlara karşı kullanılan zorba tavır, 21. yüzyılda da devam ediyor. Bir tek farkla; geçmişte feodalitenin yıkılması adına bunlar yapılırken, şimdi liberal ve küresel dünya çıkarları adına yapılıyor. Geçtiğimiz günlerde bütün dünyaya yutturulmaya çalışılan “iklim değişikliği” zokasının ve buna binaen dayatılmaya çalışılan yasal düzenlemelerin, Avrupalı çiftçiler üzerinde yarattığı ekonomik yıkım dayanılmaz boyutlara ulaşmış olmalı ki, neredeyse her hafta bir başka ülkede çiftçiler kazan kaldırıyor, yolları saman balyaları ile kapatıp polis bariyerlerinin üzerine traktör sürüyor ve sokağa çıkma yasakları ilan ediliyor. Hatta birkaç gün önce bu isyanlara Hindistanlı çiftçiler de katıldı.

Eylemlerin sebebine değinecek olursak, ilk sıraya AB’nin yeşil dönüşüm adımlarını koyabiliriz.

Birlik, 2050’ye kadar kıtayı karbondan nötr hale getirmeyi planlıyor. AB üyesi ülkelerin vitrinlerinde (yapılan iklim anlaşması gereği); sözümona ekolojik sürece adapte olunması, karbon salınımının ciddi oranda azaltılması, 2030 yılına kadar pestisitlerin(kimyasal ilaç) yarıya indirilmesi, gübre kullanımının yüzde 20 azaltılması, daha fazla arazinin tarım dışı(!) kullanıma ayrılması ve organik üretimin iki katına çıkarılarak tüm AB tarım arazilerinin yüzde 25’ine ulaşılması  gibi ulvî(!) amaçlar sergilenirken, işin iç yüzünde “ekinin ve neslin bozulması” olduğunu kendisi İslam ile tavsif eden her Müslüman bilir, bilmelidir…

Almanya’daki çiftçiler tarım amaçlı dizel kullanımına verilen devlet desteğinin azaltılmasına kafayı takmışken, Hollanda çiftçisi ise hükümetin hayvan nüfusunu yüzde 30 azaltarak emisyonları azaltmayı amaçlayan çevre planlarını protesto ediyor. Fransız çiftçiler de “Yeşil Dönüşüm” kaynaklı artan maliyetlerden şikayetçi. Bu öncü ülkelerin yanı sıra; Belçika, İtalya, Polonya, Romanya, İspanya, Danimarka ve İsveç çiftçileri de “AB normlarını ve hükümetlerin tarım politikaları”nı protesto eylemlerine başladı. Fakat dikkat etmişsinizdir ki bu protestoların yapılış nedenleri arasında, Allah’ın  “Sakın mizanı bozmayın!”[1]  ve “… yeryüzünde bozgunculuk çıkartmayın”[2]  buyruğunu temele alan bir yaklaşım tabii ki göremiyoruz. Onu geçelim, kendi icat ettikleri (insan hakları, insan sağlığı, yaşam hakkı, hayvan hakları..v.s.) Batılı değerler(!) üzerinden kurmaca da olsa yürüttükleri bir ilkeleri yok. Tüm yeryüzünü yakıp yıkan karbon istilası için bir düşman aramak isteyen küresel akıl(!), hiç ‘ar’ etmeden hesaplarına büyükbaş hayvanlardan çıkan gazın ve tarlaları süren traktörlerden çıkan yakıtın emisyonunu katıp, bunu hedef gösterirken komik duruma düşüyorlar. Buna çare olarak binlerce küçükbaş/büyükbaş hayvanın katlini savunurken, nasıl oluyorsa bir köpeğin aç kalmasına bile dayanamayan hayvan hakları dernekleri sus-pus beklemeye geçiyor. Yine buna çare olarak daha fazla arazinin tarım dışına ayrılmasını ve gayet bereketli Avrupa topraklarının bir kısmını zorunlu(!) nadasa bırakmaya zorluyorlar.

Artan tepkilerle baş edemeyen ve seçimlerin de yaklaştığı Almanya, dizel sübvansiyonlarını azaltma planlarını şimdilik bekletiyor. Fransa, motorin fiyatlarındaki vergi artışını durdurdu. Avrupa parlamentosu, 2022 yılına kadar “pestisit” kullanımını yarıya indirmeyi öngören teklifi geri çekmiş. Ayrıca çiftçilerin topraklarının bir bölümünü nadasa bırakmalarını öngören planlar da ertelenmiş. Sera gazı emisyonlarını indirme planında ise tarım sektörünün muaf tutulması gündemde.

Bütün bu yeni dünya düzeni hazırlıkları Türkiye dâhil tüm dünyayı da saracak tabii ki… Şu an ekonomik olarak biraz daha güçlü ülkeler ayak direyip gecikmeli olarak bu duruma rıza gösterecekken, gelişmekte olan ülkeler çoktan hayvan sayısını azaltmaya başlayıp et ithalatına girişti bile. Bakınız; Türkiye. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi çerçevesinde imzalanan ve Kasım 2016’da yürürlüğe giren Paris İklim Sözleşmesi’nin ardından kendi Bakanlıkları bünyesine “İklim Değişikliği” Bakanlığı’nı ilave eden ilk ülke Türkiye idi… Tekirdağ’da övüne övüne “yapay et üreten ilk Türkiye firması” olduğunu söyleyen bir firma bile var. Ülkede çiftçilere verilen toplam destek 2002 yılında yaklaşık 1 milyar 246 milyon dolar  iken, 2018 yılında bu rakam 836 milyona düştü. 2023’te destek miktarı çok daha düşük. Tahıl, çay, baklagil, fındık alım fiyatlarında her yıl yaşanan tartışmalarda, üst yönetimin dışa bağımsız olduğunu zannedenler hep hüsran yaşıyor.

Kendi nükleer tesislerinden, yıkılıp aktığı zaman etrafa siyanür saçan altın madenlerinden, Gazze’nin üzerine atılan 50 bin ton(4 atom bambası)’dan fazla bombanın etkisinden, savaş uçaklarının ve ticaret gemilerinin karbon emisyonundan, yılda kaç milyon ton petrol üretiminin yeryüzündeki etkisinden  ve ABD, Avrupa ve Çin’deki milyonlarca fabrikanın karbon salınımından hiç söz etmeyen küresel çeteler ve yerli-yabancı işbirlikçileri; Allah’a savaş açarcasına mevzuatlar uydurup, yeryüzündeki gıda ve tarım işlerini güya ıslah etmeye çalışıyorlar.

“Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. Onun karar (yerleşik) yerini de ve geçici bulunduğu yeri de bilir. (Bunların) Tümü apaçık bir kitapta (yazılı)dır”[3] diyen bir Rahman varken, sahte ilahlar dünya halklarını gıdasızlıkla, büyükbaşlardan çıkan karbonun fazlalığıyla(!) ve kendi ürettikleri diğer suni tehlikelerle korkutmaya devam ediyorlar. Herşeyi bir ölçü, mizan ve denge üzere yarattığını söyleyen Rabbimizin iktidarını hiçe sayıyorlar.

İnsana bilmediğini öğreten[4] Yüce Yaradan, mübarek Kur’an’da söz konusu bu insan tipolojisini bize öğretti. “İnsanlardan öylesi var ki dünya yaşayışı hakkında söylediği söz, seni şaşırtır, imrendirir, kalbindekine de Allah’ı tanık tutar. Halbuki o, düşmanların en yamanı, en inatçısıdır. O, iş başına geçti mi yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli bozmaya çabalar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez. Ona “Allah’tan kork” denildiği zaman gururu onu günaha sürükler. Artık ona cehennem yeter. O ne kötü bir yataktır.”[5]

Ekinin ve neslin üzerine oynanan bunca oyun, bütün yıldırma politikaları, darlık-geçim tehditleri ve algı operasyonlarına rağmen dünya halkları bilmelidir ki, bu yeryüzünde ilk defa yaşanmış bir durum değildir. Allah insanoğluna -öğüt almak isteyenler için- Kur’an’da bundan haberler vermiştir. Öyleyse; “Allah mı daha hayırlı, yoksa onların Allah’a ortak koşmakta oldukları sahte ilahlar mı?”[6]

[1] Rahman Suresi – 8.ayet
[2] Hûd Suresi – 85. ayet
[3] Hûd Suresi – 88. ayet
[4] Alak Suresi – 4-5. ayetler
[5] Bakara Suresi – 204-207. ayetler
[6] Nahl Suresi – 59. ayet

(Venhar)

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *