Kafir/Zalim/Fasık Rejimlerden Kurtulmadan Asla..

Kafir/Zalim/Fasık Rejimlerden Kurtulmadan Asla..

Rejim ellerini ovuşturuyor. İşlerini yürüten, değirmenine su götürenlerin muazzam sadakati ve hizmetleri onu daha da muhkemleştiriyor. Ona olan bağlılık en tepeden tabana yayıldıkça, İslami mücadelenin işi daha bir zorlaşıyor.

Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler, kafirlerdir, zalimlerdir, fasıklardır… (Maide Suresi 44, 45, 47. ayetler)

Gazze gözlerimizin önünde yakılıp yıkılıyor. Açlık ve ölümlerini seyrettiğimiz mazlumlar, yavrularımız, bacılarımız, kardeşlerimiz, ‘katından yardımcı gönder Ya Rabbi!’ diyorlar ama ‘niye onlar için savaşmıyorsunuz?’ muhatabı olan biz Küslümanların kabul edilebilir mazeretleri yok. Nasıl bu hale geldik? Vücudumuzdaki azalarımız bir bir sökülürken neden acı duymuyoruz? Nasıl bir anestezi yaptılar bize, nasıl uyuşturmuş olabilirler ki bunca uzvumuz koparılıyor da kılımız kıpırdamıyor?

İçler acısı durumdayız. Pisliğe gömülmüş vaziyetteyiz. Affedersiniz bu pislik foseptik olsa yıkanıp temizlenir de bu suyun sabunun paklamadığı cinsten. Ne yana baksanız ahlaksızlık, zulüm, adaletsizlik, haksızlık, ölüm kol geziyor. Son günlerde işlenen cinayetlere bakınca, ıslah olmanın mümkün olmayacağı hükmüne varıyorsunuz. Katilleri, ırz düşmanlarını, yolsuzları, hırsızları besleyen, büyüten, çoğaltan bir sistemin içerisindeyiz. ‘Kıskıvrak yakalandı!’ diyerek sanki adalet o an yerini bulmuş hissi veren kıvrakça, fırıldakça haberler yapan, sahibinin sesi fasık medyanın tasallutu altındayız. İdam isteyenlerin, kısas isteyenlerin, adalet isteyenlerin neyi ne için istediğinin karmaşasını yaşamaktayız. Yasa yapıcı ve uygulayıcıların, tağutun tahakkümü altındayız.

Genelde tüm ülke sathı, özelde İstanbul tam bir terör ve suç örgütlerinin yuvası haline gelmiş durumda. Demek ki şehirlere ihanet sadece yapı, inşaat, gökdelenler yapmakla olmuyor, oralarda meskun insanlara karşı hakka uygun kanunların da uygulanması gerekiyormuş. Şehirlerin gelişmişliğinin adeta göstergesi konumuna getirilen, küstahça, arsızca dikilen görkemli plazalarda, apartlarda, rezidanslarda kaçakçılık, uyuşturucu ticareti gibi her türlü gayri meşru ilişkiler dönerdursun, nasılsa belediye seçimleri yakın; çarpık yapılaşma, rantiyecilik, yatay mimariden dem vurup, inadına dikine yapılan o kadar ihanetler, israflar, masraflar.. atılan oylarla pirüpak hale gelir.

Seçime kadar burnundan soluyan, veryansın eden, geçinemeyen, hakkı çiğnenen, isyan eden halk kitlesi, son anda yine varıp sandığa sığınır. Akıl almaz bir ruh hali, izahı tam bir kara mizah. Her kesim kendinden olduğunu iddia ettiği partiye oyunu atmanın rahatlığı içindedir. Seçmenin manipüle edilmesi adına da partizanlar, vekiller, adaylar, liderler ellerinde ne kadar malzeme varsa ortalığa saçarlar. Sinli kaflı hakaretler, bilgiler, belgeler, videolar, kasetler medyada dolaşır. Kazanılması gereken koltuklar uğruna, şeref, haysiyet, iffet, namus yerle bir edilir. Her türlü namussuzluk yapılır da kimse namussuz olmaz.

Bir de her seçim arefesinde, rejim değişikliği, irtica, şeriat getirme korkusu pompalanır. Özellikle iktidar partisi bu yönde suçlanır. En ufak bir emare yokken servis edilen bu iftirayı! aklamaya çalışan hükümet, rejime olan güvenini, itaatini, kurucu liderin/Ata’nın izi üzere olduğunu anlatır, ispat etmeye çalışır. Ama eskiye göre daha cesaretlidir. Zira artık geminin dümeni ellerindedir. Sokakta sallanan tevhid bayrağını, atılan şeriat sloganlarına karşı çıkanlara da, en üstteki rutbe Reisi Cumhur’dan itiraz yükselir: “Şeriata düşmanlık, esasında dinin bizatihi kendisine husumettir. İslam’ı Türk’ten, Türk’ü de İslam’dan koparan, ayrıştıran, arasına sahte duvarlar ören anlayışın bu topraklarla hiçbir illiyeti yoktur.”

Ne Türklüğü ezdirir ne de şeriatı, milliyetçiliğe de laf söyletmez, cumhuriyetin değişmez değerlerini de çiğnetmez. Hepsinin meczolunduğu, potada eritildiği, karmaşıklaştığı bir düzenin muhafazakâr işleticileri sisteme olan hizmetlerini bi hakkın yerine getirmektedirler. ‘Bu ülkede şeriat konuşulacaksa da biz konuşuruz, laiklik, Kemalizm, milliyetçilikten söz edilecekse ancak biz bahis konusu ederiz.’ tavrındalar. Tek Parti dönemi Ankara Valisi’nin, Anadolu insanına hakaret ederek söylediği şey, bugün sevdirerek, razı ederek, mecbur bırakılarak söyleniyor.

Rejim ellerini ovuşturuyor. İşlerini yürüten, değirmenine su götürenlerin muazzam sadakati ve hizmetleri onu daha da muhkemleştiriyor. Ona olan bağlılık en tepeden tabana yayıldıkça, İslami mücadelenin işi daha bir zorlaşıyor. Müslümanım diyenlerin ümitsizliği, çaresizliği, ne yapmalıyım soruları cevapsız kalıyor.

(Venhar)

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *