Washington, Yeni Delhi’ye yeterince “havuç” verdi: Hindistan’a G-20 başkanlığını başarıyla yürütmesi için fazlasıyla destek çıktı. Ama Hindistan’ın Küresel Güney üzerine iddialı liderliği ona jeopolitik bir önem kazandırdı ve ABD’nin “sopayı” çıkarma zamanının geldiğine karar verildi…
Dr. Duygu Çağla Bayram / Independent Türkçe
Hindistan, cumhuriyetinin 100. yılına çeyrek kala 75. Cumhuriyet Bayramı’nı kutlama hazırlıklarına çoktan başladı. Ama 26 Ocak’ta Cumhuriyet Bayramı geçit töreni için Yeni Delhi’de görülmeyecek önemli bir isim var: ABD Başkanı Joe Biden.
Aslında Biden’ın gelmeme olasılığı zaten yüksekti. 2024 Amerikan başkanlık kampanyasını başlatan Demokratların Iowa toplantısı vardı. Üstelik Biden, G-20 Zirvesi için yalnızca dört ay önce Hindistan’ı ziyaret etmişti ki 4 ay içinde başka bir başkanlık ziyaretinin pek olası olduğu düşünülmüyordu.
Ayrıca, ABD’de bir Hint hükümet yetkilisinin ABD’deki Sih ayrılıkçılarını hedef alan bir kiralık cinayet planına komplo kurduğunu iddia eden bir New York iddianamesi üzerine tartışmaların patlak verdiği sırada Hindistan Başbakanlığının Biden’ı daveti zaten bir hata olarak görülüyor.
Beyaz Saray’ın Hindistan Başbakanlığına Biden’ın Cumhuriyet Bayramı’na baş konuk olarak katılamayacağını iletmesi üzerine Hindistan hükümeti bu boşluğu yüksek profilli bir isim ile doldurmayı planladı: Bu isim, daveti keyifle kabul eden Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron.
Hindistan’ın Fransa ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile enerji ve savunma alanlarında üçlü bir anlaşması var; Batı Avrupa’daki iki nükleer güçten biri olan Fransa, Rafale savaş uçağı ve Scorpene denizaltı anlaşmaları temelinde Hindistan’ın kilit silah işbirlikçisi olma potansiyeline sahip.
Fransa, Washington’ın yakın müttefiki ama ABD, İngiltere ve Avustralya arasında nükleer enerjiyle çalışan denizaltılara ilişkin AUKUS anlaşması, Fransa ile Avustralya’nın denizaltı anlaşmasının aniden iptal edilmesine neden oldu.
Emmanuel Macron’a Cumhuriyet Bayramı baş konuk daveti ve aynı zamanda 25-29 Aralık 2023 tarihleri arasında gerçekleşen Hindistan Dışişleri Bakanı Subrahmanyam Jaishankar’ın 5 günlük Moskova ziyareti, Washington’a ve müttefiklerine Hindistan’ın İngiliz dünyası dışında ve Beş Göz gerçek zamanlı istihbarat paylaşım ağı dışında jeopolitik seçeneklere sahip olduğunu gösterme niyeti de taşıyor.
Biden’ın davete katılmaması, ABD-Hindistan ilişkilerinde bir kırılganlık göstergesi; derin ekonomik bağlantılar ve “ortak demokratik değerler” göz önüne alındığında bu kırılganlık kulağa şaşırtıcı geliyor değil mi?
Oysa ki -teorik olarak- Amerikalıların, ilk akla gelen üç nedenden ötürü Hindistan ile olan ilişkilerinden oldukça mutlu olmaları gerekir: beyin göçü, devasa pazar ve anlatı kontrolü.
Örneğin, ABD en zeki mühendisleri Hindistan’dan çekebiliyor.
Örneğin ABD, hızla büyüyen Hint ekonomisindeki sosyal medya, e-ticaret, finansal teknoloji gibi kilit sektörlerde sanal bir tekele sahip ve bu ekonominin 2030 yılına kadar Japonya ve Almanya’yı da geride bırakması öngörülüyor.
Örneğin, Hindistan’daki 1 numaralı İngiliz TV kanalı CNN’dir ve Hindistan’daki etkili düşünce kuruluşlarının neredeyse tamamı ABD yanlısıdır; Çin’e gelince, Washington konsensüsü Hindistan’daki ana akım anlatıya nüfuz ediyor.
Ancak ABD’nin hâlâ hoşnutsuz olduğu hissediliyor.
Örneğin, Narendra Modi’nin başbakanı olduğu dönemde Gujarat’ta meydana gelen 2002 Müslüman-Hindu çatışmasını yeniden inceleyen bir BBC belgeseli var.
Ardından ayrılıkçıların kullanıldığı klasik bir Batı saldırısı geldi: Beş Göz’ün üyesi olan Kanada, Hindistan hükümetini Kanada’da bir Sih ayrılıkçıya yönelik suikastı planlamakla suçladı.
Bunu, ABD’li savcılar tarafından New York’ta Hint hükümet çalışanı Nikhil Gupta’nın Hindistan’ın terörist listesinde yer alan Sih ayrılıkçısı ve Amerikan vatandaşı Gurpatwant Singh Pannun’a suikast düzenlemeyi planladığı iddiası ile ilgili bir iddianame izledi.
Amerikan hükümetinin ancak bir ülke istikrarsızlaştırmanın hedefi olduğunda insan hakları ve özgürlük ihlallerini keşfedebildiğini unutmayın.
New York Times şunu ilan ediyor: Bay Modi 2014’te iktidara geldiğinden bu yana, Hindistan’ın bir zamanlar gurur duyduğu özgür demokratik toplum olma iddiası birçok cephede çöktü.
Washington Post şuna inanıyor: Hindistan otoriterliğe doğru kayıyor.
Foreign Affairs benzer şekilde “Hindistan’ın otoriter çizgisi”ne dikkat çekiyor.
Foreign Policy şu düşüncede: Modi’nin kişilik kültü, Hindistan demokrasisinin yerini aldı.
Ve Time dergisi 2019’da Başbakan Modi’yi “Hindistan’ın baş bölücüsü” olarak damgalamış ve “dünyanın en büyük demokrasisinin bir 5 yıl daha Modi hükümetini garanti edip edemeyeceğini” sorgulamıştı.
Ve BBC, “seçim otokrasisine, Hindistan’ın demokrasisinin notunun düşürülmesine” dikkat çekiyor ve de bir Oxfam raporuna atıfta bulunarak “en zengin yüzde 1’in Hindistan’ın servetinin yüzde 40,5’ine sahip olduğundan” yakınıyordu.
Tüm “müttefiklerinden” tam bağlılık bekleyen Amerikan düzenini memnun etmek gerçekten zor.
Yeni Delhi “benzersiz ve stratejik” bir ortak olan Rusya ile dostluğuna değer veriyor; Hindistan’ın Ukrayna savaşından bu yana Putin’i dışlamayı reddetmesi, Rus ekonomisini yaptırımlarla mahvetmeyi umut eden Biden yönetimini rahatsız etti.
Aslında zaten Nikhil Gupta, ABD federal ajanı olduğu ortaya çıkan ücretli bir suikastçı aracılığıyla Gurpatwant Singh Pannun’u öldürmeyi planlama suçlamasıyla ABD’ye iade edilmek üzere bir Çek hapishanesinde bulunuyordu.
Hindistan ve ABD hükümetleri Gupta’nın 30 Haziran 2023’te tutuklanmasından bu yana konuyu “sessizce” ele alırken ABD Adalet Bakanlığı’nın 29 Kasım’da New York mahkemesinde Gupta’nın tutuklanmasını ve kiralık cinayet planını “uluslararası” bir olaya dönüştüren bir iddianameyi açıklaması, ABD’nin “havuç ve sopa” oyununa işaret ediyor.
Washington, Yeni Delhi’ye yeterince “havuç” verdi: Hindistan’a G-20 başkanlığını başarıyla yürütmesi için fazlasıyla destek çıktı.
Ama Hindistan’ın Küresel Güney üzerine iddialı liderliği ona jeopolitik bir önem kazandırdı ve ABD’nin “sopayı” çıkarma zamanının geldiğine karar verildi.
Yabancı medyaya özel röportajlar vermediği bilinen Narendra Modi, 2023 Aralık ayının ortalarında İngiliz Financial Times gazetesine bir istisna yaptı.
20 Aralık 2023’te yayımlanan röportajda Modi, “birkaç olayın iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerle ilişkilendirilmesinin uygun olmadığını” ve “her konuda mutlak anlaşmanın işbirliği için bir önkoşul olamayacağını” dile getirerek Washington’ı selamlıyordu.
Ama diğer yandan da Jaishankar’ın Moskova ziyareti, Washington’a Hindistan’ın “bağımsız jeopolitik stratejisini” anımsatıyordu.
Hindistan Dışişleri Bakanlığı açıkça şöyle diyordu: Zamanın test ettiği Hindistan-Rusya ortaklığı istikrarlı ve dirençli kaldı ve özel ve ayrıcalıklı stratejik ortaklık ruhuyla şekillenmeye devam ediyor.
Başka bir açıdan, Amerikan şirketlerin yöneticileri, Hindistan’ın üretimde güç merkezi olarak Çin’in yerini alma konusundaki ilerlemesinden ciddi hayal kırıklığına uğradılar.
Hindistan’ın üretim kapasitesi Çin’in 20 yıl gerisinde ve bu nedenle offshoring, yani üretimin veya üretimin bazı aşamalarının Hindistan’da gerçekleştirilmesi çok yavaş bir süreç oldu; örneğin, şu anda iPhone’ların yalnız yaklaşık yüzde 10’u Hindistan’da üretiliyor ama bir de birçok bileşen Çin’den ithal ediliyor.
Dahası, Yeni Delhi’nin BRICS’in genişlemesine ve çok kutuplu bir dünyaya verdiği destek, birçok Amerikalının Hindistan’ın güvenilir bir ortak olup olmadığı konusunda kuşku duymasına neden oluyor.
Ama gerçek şu ki Batı, Hindistan’ın politik gidişatı ile ilgili kaygılarını dile getirse de sonuçta Hindistan’ın “kusurlu demokrasisi”, Çin’in “tek parti diktatörlüğü” açısından “daha az kötü” olarak görülüyor.
Bunun değişmesi için Hindistan’da toplumsal huzursuzluğun önemli ölçüde artması veya BJP’nin Hindutva gündeminin dünya sahnesine yayıldığına dair işaretlerin olması gerekiyor.
O zamana kadar Batı ve özellikle Washington, Çin’in Küresel Güney’deki liderliğini zayıflatmanın bir yolu olarak Yeni Delhi’nin arkasında durmaya devam edecek.
Amerika ile Pekin arasındaki stratejik rekabetin damgasını vurduğu uluslararası sistemde artan kutuplaşma ve potansiyel cepheleşme şimdilik Hindistan’a elverişli bir ortam sunuyor.
(Dr. Duygu Çağla Bayram, Hindistan Araştırmacısı, Uluslararası İlişkiler alanında Doktora sahibi, “Çalkantılı Sularda Yeni Rota: Hint-Pasifik Anlatısı ve Hindistan” kitabının yazarı @DrCaglaBayram)
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *