‘İnananlar İnandıklarıyla Yetinsinler!’

‘İnananlar İnandıklarıyla Yetinsinler!’

“Bir yandan Müslümanım diyeceksiniz, öbür yandan dininizi dilediğiniz gibi kesip biçecek ve ‘bir kuşa’ döndüreceksiniz. Bu olmaz, olamaz. Ben yaparım derseniz yaptığınız sizi bağlar, başkalarını aslâ bağlamaz. Türkiye’nin çıkmazlarından biri de zaten budur.”

Ercümend Özkan (Haziran 1994)

Bu sözün sahibi birkaç gün önce ATV televizyonunda konuşturulan Bülent Ecevit’tir. Siyaset Meydanı isimli programda bunları söyleyen Ecevit, söylediğinin inanıyoruz ki ya farkında değildir ya da bilerek bu fahiş yanlışı yapıyor.

Kendisine ait bu söz bile bir inananın ‘inandığı ile yetinmediği’ göstermekte değil midir? Zira böyle inanmakla yetinse idi Ecevit, bunu ekranda söylemez ve inandığı ile yetinmekle kalırdı. Demek ki kendisinin örümcek ağı kadar bile kuvveti bulunmayan bu düşüncesini önce kendisi tavrı ile yalanlamaktadır.

İyi kötü okumuş bir insan olarak bilmez mi ki Ecevit, her fikir ve her inanç, sahipleneninden kendisine güç (iktidar) temin etmesini ister. Bunu bilmeyecek kadar düşünceden uzak olduğunu düşünemeyiz. Bile bile, bağnazlığının sonucu hani ‘babasının katili olarak kardeşini kabul etmeyen’ adamın durumuna düşüyor. Gerçek karşınıza nasıl çıkarsa onu kabul etmek durumunda değil misiniz? Türkiye’yi bugünkü duruma laik-demokrasinin getirdiğini sizler de herkes de açık açık görüyorken nasıl olur da böyle söyleyebilirsiniz! Olacak iş midir Bülent Bey..

Hristiyanlık, Budizm, Yahudilikten hangisi kendisi için inananlarından kendine güç (iktidar) sağlamasını istemiyor. İsrail’e bakmıyor musunuz adamlar Birleşmiş Milletler toplantılarında bile başlarından ibadet saydıkları takkelerini çıkarmıyorlar. Hristiyanlar İncilleri üzerinde yemin ediyorlar. Bütün bunlar göstermiyor mu ki batıl veya hak her inanç sahibinden kendine iktidar sağlamasını ister. Hele söz konusu olan İslam inancı ise bu büsbütün dayanılmaz olur. İslam, diğer dinler gibi zaten hayatı düzenlemekten aciz, noksan ve güdük değilse.

İslam hayatı gerek fert açısından gerek toplum açısından tümüyle tedavine kâdir bir dünya görüşü ve yaşam biçimidir. Buna karşı çıkabilmek de mümkün değildir. Bir yandan Müslümanım diyeceksiniz, öbür yandan dininizi dilediğiniz gibi kesip biçecek ve ‘bir kuşa’ döndüreceksiniz. Bu olmaz, olamaz. Ben yaparım derseniz yaptığınız sizi bağlar, başkalarını aslâ bağlamaz. Türkiye’nin çıkmazlarından biri de zaten budur. Hiç kimse –Aziz Nesin’in yiğitliğini gösterip– ben dinsizim demiyor, Müslüman olmakta birbirleriyle yarışıyorlar. Hele seçimlerde Demirel’den Ecevit’e, Türkeş’ten Tansu’ya, Karayalçın’dan Erbakan’a kadar, yani bir uçtan öbür uca kadar Müslüman olmayan, hem de ‘Ben herkesten fazla Müslümanım’ demeyen yok. Müslümanlıkları yarıştıran, yarıştırana. Bu iş bu kadar kolay mı? Bu iş yalnız sözünü etmekten mi ibaret? Allah demiyor mu ki ‘Müslüman oldum demekle bırakılıvereceğinizi mi sandınız? Bu Müslümanım diyenler bu dinin Kitabını (Kur’an) hiç okumuyorlar mı? Seçim meydanlarında bir put gibi öpüp başına koymaları İslam dindarlığından görmek mümkün değildir. Böylesi bir saygı ne Kur’an’da, yani o kitabın içinde vardır ne de Allah’ın elçisinin hayatında böylesi bir şey olduğuna dair bir rivayete rastlamaktayız. Bunlar nereden çıkarıyorlar böylesi saygı biçimlerini sormak gerek.

Sayın Ecevit şayet gerçekten Müslüman olacaksa ve söylediği gibi Müslümansa bu takdirde Müslümanlığın kitabını okusun ve içindekileri düşünerek hayatına uyarlasın. Zira o Kitap, inanandan bunu istiyor. Yalnız Ecevit mi bunu yapsın, Demirel’den Türkeş’e, Karayalçın’dan Yılmaz’a ve Erbakan’a kadar hepsinin yapması gereken şey budur. Biz, bize gelin demiyor, Allah’ın kitabına bakın diyoruz. Başkalarıyla aramızdaki fark da budur ve az bir fark değildir.

(İktibas, Yorum, Haziran-Temmuz 1994)

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *