Türkiye İşçi Partisi milletvekili Can Atalay’ın dosyası, Anayasa Mahkemesi ile hükümet arasındaki iplerin gerilmesine neden oldu. Anayasa Mahkemesi’nin ikinci kez verdiği tahliye kararı, Yargıtay tarafından uygulanmazken, siyasetçilerden karşılıklı mesajlar peş peşe geldi.
AYM’nin Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında ikinci kez verdiği “hak ihlali” kararını Yargıtay’ın tanımaması üzerine yargı krizi patlak verdi.
Kenan Yaşar
AYM Üyesi Kenan Yaşar, X hesabından bir hikâye paylaştı. Kenan Yaşar mesajında, “Karıncalar, fili çok kıskanır. ‘O canlıysa biz de canlıyız, o büyükse biz de büyüğüz’ derlermiş. Bir gün fil geçerken karıncalar filin sırtına atlamışlar. Fil silkinmiş, hepsi yere düşmüş, sadece biri kalmış. Yerdeki karıncalar, filin sırtındaki karınca için tempo tutmuşlar -Ez onu! Ez onu!” ifadelerini kullandı.
Kenan Yaşar, bir süre sonra bu tweetini sildi.
Yılmaz Tunç
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Yargıtay’ın, Anayasa Mahkemesi’nin TİP Milletvekili Can Atalay kararına ilişkin ikinci kez verdiği hükme yönelik gazetecilerin sorusu üzerine şu ifadeleri kullandı:
“Anayasa Mahkemesinin kararından sonra Yargıtay’ın vermiş olduğu bir karar söz konusu oldu. Yargıtay bu konuda Anayasa’nın milletvekili dokunulmazlığını düzenleyen 83’üncü maddesi ve 14’üncü maddesinin Anayasa Mahkemesi kararıyla uygulanamaz hale getirildiği yönünde bir karar verdi. 83’üncü maddede; seçimden önce soruşturmasına başlanmış olmak kaydıyla anayasal düzene ilişkin suçlar dokunulmazlık kapsamı dışında. Burada Yargıtay’ımızın görüşü bu. Anayasa Mahkeme’miz ise dokunulmazlıktan yararlanabileceği yönünde bir görüş belirterek, orada iki yüksek mahkememiz arasında bir görüş farkı ortaya çıktı. Dolayısıyla son verilen karar Yargıtay’ın vermiş olduğu karar. Yargıtay’ın kararı da gerekçesini okuduğunuz zaman hep beraber görmek mümkün. Bundan sonraki süreçte ilgililer başvuru yapar yapmaz, onlar onların bileceği iş. Tabii ki Yargıtay’ın vermiş olduğu ilk derece İstinaf ve Yargıtay ilgili daireleri, itiraz sonrası başka dairenin de vermiş olduğu kesinleşmiş bir hüküm söz konusu. Bu kesin hüküm de şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinde. Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde. Meclis kendi gündemine hakim ve hep beraber önümüzdeki süreci göreceğiz.”
Mehmet Uçum
Türkiye Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili X hesabından, Anayasa Mahkemesi için “Anayasa Mahkemesi malul olmuş bir yapıdır” başlıklı uzun bir yazı kaleme aldı.
Uçum’un açıklaması şöyle:
“Türkiye’de Anayasa Mahkemesi (AYM) kurulduğu günden bugüne kadar pervasız anayasa tanımazlığı ve cüretkar hukuk ihlalleriyle malul olmuş bir yapıdır. Yakın geçmişe bakarsak ilk elde şunları sıralayabiliriz: AYM anayasa hükümlerini açıkça ihlal ederek anayasa yargısı tarihinin en utanç verici kararlarından biri olan 367 rezaletini yaşattı. TBMM’nin Cumhurbaşkanı seçme yetkisini adeta darbe gibi bir kararla ortadan kaldırdı. AYM anayasa değişikliklerini esastan inceleme yetkisi olmadığı halde 411 el kaosa kalktı diyenlere uyup TBMM’nin anayasa değiştirme yetkisini gasp ederek, giyim kuşam özgürlüğü düzenlemesini iptal etti. AYM 2010 Anayasa değilikliğinde yine esastan inceleme yetkisi olmadığı halde “her seçmen bir adaya oy verir” hükmünü iptal ederek fetöcü çetenin HSYK’yı ele geçirmesine sebep oldu. AYM yıllarca pozitif hukukla ilgisi olmayan sadece ideolojik bir bakış açısıyla içtihatlar üreterek anayasaya uygun olmasına rağmen iptal ettiği kanunlarla demokratik iktidarlara engel oldu, gayri meşru iç iktidarları destekledi ve ülkemizin gelişmesine ket vurdu. AYM siyasi katılım hakkının bir gereği olarak kurulan çeşitli siyasi partileri ideolojik gerekçelerle kapatarak demokrasimize ağır zararlar verdi. AYM bu ülkede tek başına hükümet olmuş iktidar partisine (Ak Partiye) uyduruk delillere, sahte internet sitelerindeki yalan haberlere dayanılarak açılan kapatma davasına bakıp yaptırım uyguladı. AYM bireysel başvuru sisteme girdikten sonra yine Anayasa’ya aykırı olarak kendisini Yargıtay ve Danıştay’ın üstündeymiş gibi konumlandırarak sayısız hukuk ihlali yaptı ve yapmaya devam ediyor. Neredeyse her alana ait verilmiş mahkeme kararlarına anayasal sınırları aşarak müdahale eden AYM adeta bir hukuk kaosu çıkarmanın aracına dönüştü. Tüm mahkemeler, Yargıtay ve Danıştay AYM’nin hem anayasaya aykırı hem hukuk bilmez ihlal kararlarına isyan noktasına geldi. AYM siyasi boyutu olan bazı bireysel başvurularda ise hukuka aykırı verdiği ihlal kararlarıyla Türkiye’ye zarar vermekten çekinmedi. Geçmişte ideolojik olarak uygun görmediği partileri siyasi katılım hakkını kısıtlayarak kapatan AYM bugün terör vesayeti altında olan hatta terör örgütüyle organik bütünlük içinde hareket eden bir siyasi partiyi kapatmıyor. Üstelik seçime girmeyeceği belli olan bu partiye seçime ilişkin özel yardım dahil hazine yardımı verilmesini sağlayarak terörün dolaylı finansmanının önünü açtı. Bunları yapan AYM anayasal görevi olduğu halde başvuru sayısı çok diye yargılamada makul sürenin aşıldığı iddiasıyla yapılan başvurulara, vatandaşları mağdur etmek pahasına bakmıyor.
Ama aynı AYM zaman zaman gerek bireysel başvurularda gerekse norm denetimlerinde hukuki kaosa hizmet eden başvuruları öne alarak anayasaya aykırı kararlar vermekten geri durmuyor. AYM bu bağlamda başkanlık sisteminin bir gereği olan Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinin münhasır alanını daraltmak ve bir sistem krizi üretmek için de elinden geleni ardına koymuyor. AYM’nin zaman zaman verdiği isabetli kararlar da oluyor ama bu kararlar ne yazık ki kamuoyu ve mahkeme içi dinamiklerin etkisiyle bir denge kurma çabasının sonucu gibi gözüküyor. Yine AYM üyeleri arasında anayasaya aykırı uygulamalara, hukuk ihlali olan kararlara, yetki aşımlarına, yargısal aktivizme, anayasa yargıçları rejimi (jüristokrasi) hevesine karşı anayasadan ve hukuktan yana tavır alanlar vardır ve bunların varlığı çok değerlidir. Ama nihayetinde AYM tarihsel değeri olan muhalefet şerhleriyle değil çoğunluğun verdiği kararlarla bir sicil oluşturuyor. Eleştiri ve tepki konusu olan da AYM’nin bu sicilidir. AYM’yi bu maluliyetten kurtarmak için öncelikle yasal nihai olarak da anayasal düzenlemeler yapılması ihtiyaçtır.”
Mehmet Uçum ikinci paylaşımında ise; “Yargıtay 3. Ceza Dairesi tarafından AYM’nin bu keyfi kararlarına uyulmaması anayasanın ve hukuk güvenliğinin savunulması” dedi. Uçum sözlerini şöyle sürdürdü:
“Anayasa Mahkemesi (AYM) geçmişte olduğu gibi mahkumiyeti olan milletvekilinin dokunulmazlığına ilişkin hem Anayasa’nın 14. maddesine hem de yargılamanın yenilenmesi kurumuna ve bu konudaki CMK hükümlerine açıkça aykırı olan kararlar vermeye devam ediyor. Yargıtay 3. Ceza Dairesi tarafından AYM’nin bu keyfi kararlarına uyulmaması anayasanın ve hukuk güvenliğinin savunulmasıdır. Yani AYM kararlarına uyulmaması anayasanın ihlali değil tam tersine anayasanın gereğini yapmaktır. Ayrıca Yargıtay 3. Ceza Dairesinin uymama kararı anayasayı ve yargılamanın yenilenmesi kurumunu tanımayan AYM’nin hukuka aykırı ve keyfi kararlarının teşhiridir. AYM’nin bu keyfiliğinin önüne geçilmezse bu sorunlar devam eder. Yargıtay 3. Ceza Dairesi verdiği her iki uymama kararıyla AYM’nin keyfiliğine dur demiş ve pozitif hukuk düzenini savunmuştur. Bu son derece kıymetli bir hukuk tavrıdır. Ortada bir “kriz yoktur”. AYM’nin yetki aşımı yaparak anayasaya ve CMK’nın yargılamanın yenilenmesi kurumuna aykırı verdiği kararlar sebebiyle bizzat AYM tarafından üretilmiş bir “çekişme vardır”. Belirtmek gerekir ki AYM’nin teşkilat kanunda yer alan yargılamanın yenilenmesi ve iadesi kurumuna aykırı hükümlerin, CMK, İYUK ve HMK’daki düzenlemelerin yanında uygulanması imkansız olduğundan, hukuki bir değeri yoktur. Bu nedenle bu hükümler AYM’nin hukuka aykırı kararlarına dayanak olamazlar. AYM’nin sebep olduğu çekişmenin çözüm yeri TBMM’dir. Çekişme TBMM’nin yapacağı bir düzenlemeyle çözülür. Bu düzenleme AYM’nin bireysel başvurulardaki ihlal kararlarına ilişkin mahkemelerin yapacağı işlemleri tüm yargı mercileri açısından pozitif hukukumuzda yer alan yargılamanın yenilenmesi (CMK ve İYUK) ve yargılamanın iadesi (HMK) kurumlarıyla uyumlu hale getirmektir. Genel olarak ise AYM’nin kurulduğu günden bugüne kadar pervasız anayasa tanımazlığı ve cüretkar hukuk ihlalleriyle malul hale gelmiş yapısını ortadan kaldırmak ve yeni anayasa içinde AYM’yi yeniden yapılandırmak önemli bir hedeftir. Milli (ulusal) yargıyı güçlendirmek için AYM’nin de her bakımından milli yargı mercilerimizden biri olarak faaliyet yürütmesi, batıcı ve neo-liberal sapmalardan tamamen kurtulması son derece önemlidir.”
Ömer Çelik
AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Habertürk canlı yayınında konuya ilişkin şunları söyledi:
“Yüksek mahkemeler arasında bir çelişki var. Bu karar çerçevesinde ortaya çıkan, bir yandan ‘adliye mahkemelerinin son karar mercii Yargıtay’dır’, bir yandan da ‘Anayasa Mahkemesi kararları her şekilde bağlayıcıdır’ gibi iki hüküm yan yana geliyor. İkincisi biliyorsunuz ki yüksek yargı organları arasında ast-üst ilişkisi yok. Yani şu mahkeme bundan üsttedir diyeceğimiz bir düzenleme yok. Sonuç nedir? Milletvekili dokunulmazlığı söz konusu, bir de bunun istisnaları var. Bunun nerede geçerli olduğuna dair Anayasa Mahkemesi kararı diyor ki ‘bu istisnalar yeterince açık belirtilmemiş ve bu somut olaya uygulanabilecek durumda değil.’ Yargıtay’ın da söylediği şu; ‘bu konuda oluşmuş içtihatlar, şimdiye kadar oluşmuş bir sürü karar var.’ Dolayısıyla Türkiye’de yargı kararlarıyla oluşmuş bir içtihat birliği var. Bu taraf, ‘Anayasa Mahkemesi’nin kararı herkes için bağlayıcıdır, bunun uygulanması gerekir’ diyor. Bu taraf da diyor ki, ‘Türkiye’deki içtihat birliğini bozacak şekilde veya Yargıtay’ın adliye mahkemelerinin son karar mercii olması ilkesini bozacak şekilde bir durumun ortaya çıkmaması gerekir.’ diyor. Dolayısıyla bu çelişkinin giderilmesi lazım.”
Söz konusu çelişkinin giderileceği yer konusunda Anayasa’da birbirine muhalif hükümler olduğunu söyleyen Çelik, “Çünkü yıllardır tartışıyoruz bunu. Anayasa, bir ‘Cunta Anayasası’ olarak gündeme gelmiş, ondan sonra Anayasa’yı rehabilite etmek için çeşitli zamanlarda seferber olunmuş, bazı düzenlemeler yapılmış. Bütün bunlardan uzaklaşacağımız mesele Türkiye’ye yeni bir Anayasa yapmak. Türkiye’de yeni bir Anayasa yapılmadığı sürece devlet organları arasında çelişkilerin ortaya çıkması mukadderdir.” diye konuştu.
Anayasa Mahkemesi’nin veya Yargıtay’ın sınırları konusunda karar verecek merci olmadıklarını belirten Çelik, “Her tarafın kendisine göre argümanları var, Sayın Cumhurbaşkanımız, ‘Ben burada hakem pozisyondayım.’ dedi. Cumhurbaşkanlığı makamının burada, devlet organları arasında nihayetinde uyumu gözetme görevi var ama bunun da yazılımla ilgili bir mesele var. Yazılım nedir? Anayasa’dır, eski adıyla Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, devlet teşkilatının esasını oluşturuyor.” ifadelerini kullandı.
Yeni bir Anayasa olmadığı sürece siyaset ve devlet hayatının önüne tahmin edilemeyecek krizlerin geleceğini vurgulayan Ömer Çelik, “Türkiye niçin bir anayasa yapamıyor?, esas mesele bu, bunun üzerinde konuşmak lazım.” dedi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Anayasa Mahkemesi ile ilgili açıklamalarına ilişkin AK Parti’nin pozisyonunun ne olduğuna ilişkin soruya Çelik, şu yanıtı verdi:
“Burada esas mevzu, yüksek yargı organları arasında bir çelişkinin olması hoş bir durum değil. Daha net bir tablonun ortaya çıkması lazım. Bu çerçevede de bunu giderecek şey, yeni bir Anayasa’nın yapılmasıdır. ‘Cunta Anayasası’ diyoruz, bir sürü müdahale yapılmış ama Türkiye’nin, özellikle siyaset yapanların gelecek nesillere borcu, yeni bir Anayasa’yı hediye etmektir.”
Özgür Özel
CHP Genel Başkanı Özgür Özel de Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin kararına tepki gösterdi. Siyasi partileri mitinge davet eden CHP Genel Başkanı, “CHP olarak, sivil toplumda bu darbe girişimine karşı hangi demokratik çağrı varsa en yürekten katkıyı sağlayacağımızı ifade ediyoruz. Gelecek hafta 14 Ocak Pazar günü geleceğimize sahip çıkıyoruz’ diyeceğimize, demokrasiye, anayasaya sahip çıkacağımız büyük miting için, 14 Ocak Pazar günü saat 13.00’te tüm vatandaşlarımızı, tüm siyasi partileri, bu ülkenin geleceğine sahip çıkmak isteyen her ferdini, gençlerini Tandoğan Meydanı’nda geleceğimize, adalete sahip çıkan mitingimize davet ediyoruz.” ifadelerini kullandı.
Feti Yıldız
MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız da sosyal medya hesabından gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. MHP’li Yıldız’ın açıklaması şu şekilde:
Gündemi meşgul eden bir dava üzerinden uygulanan iletişim stratejisi ile mevcut anayasal düzen bir kenara bırakılarak Anayasa Mahkemesinin “süper temyiz mahkemesi” olduğu şeklinde toplumsal bir algı oluşturulmak isteniyor.
Anayasa Mahkemesi böyle bir rol üstlenemez.
Diğer mahkemelerin kararlarını her türlü hukuka aykırılık yönünden inceleyebilecek bir süper temiz makamı değildir.
Yargıtay kararında geçen bazı sözcüklere atıfta bulunarak ,nerelerde dem’lendiği,hangi mahfillere yaslandığı bilinen bir takım medya kuruluşları Milliyetçi Hareket Partisi’ne asılsız ithamlarda bulunmakta adeta yarışıyor.
Anayasa Mahkemesi yargısal aktivizm’de bulunamaz , süper temyiz mahkemesi değildir.
Yargısal aktivizm kuvvetler ayrılığı ilkesinin düşmanıdır.
Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlara diyoruz ki;
AYM, derece mahkemelerine anayasanın 14.maddesini “ihmal edin”diyerek mahkemelerle arasında bir derece ilişkisi kuruyor,kendini süper temiz mahkemesi konumuna getiriyor. Anayasa Mahkemesi, derece mahkemelerinden verilen kararları maddi ve hukuki yönden inceleyen bir mercii olmadığını unutuyor.
Bireysel başvurunun , bir olağan veya olağanüstü kanun yolu olmadığını, inceleme sırasında delil değerlendirmesi yapılamayacağını mahkemeye hatırlatmak gerekiyor.
Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ın ayrı yargı kollarında yüksek mahkeme olarak düzenlendiğini, aralarında bir derece farkı olmadığı gibi kararlarının etkisi bakımından bir öncelik sonralık durumu da söz konusu olmadığını meslektaşlarımızdan bazıları maalesef ıskalıyor.
Dokunulmazlıklarla ilgili temel tartışma, anayasanın 83. Maddesinin 2.fıkrasında düzenlenen dokunulmazlığın istisnası üzerinde yapılmaktadır.
“Soruşturmasına seçimden önce başlanmış olmak şartıyla anayasanın 14.maddesindeki durumlar.”düzenlemesidir.
Anayasa koyucu, hangi suçların Anayasanın 14 üncü maddesi kapsamına gireceğine ilişkin somut bir niteleme yapmamış,genel çerçevesi çizilmiş ,kapsamının belirlenmesi yargı içtihatlarına bırakmıştır.
Anayasanın bir maddesinde; devletin güvenliğine,anayasal düzene, yüce meclise ve yürütmeye karşı suçların madde madde cezalarıyla birlikte yazılı olarak düzenlenmesi,dünyada eşi benzeri olmayan hukuki bir gariplik,bir hukukçunun söylediği gibi türüne rastlanmayacak bir sapkınlık olurdu.
Anayasa Koyucunun dokunulmazlığın istisnasını 83/2 içinde düzenlemesindeki amacı açıktır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına kasteden bir faaliyette bulunan milletvekilinin dokunulmazlıktan yararlanmamasıdır.
AYM, bireysel başvuru yolu kapsamında dolaylı ya da örtülü norm denetimi yapamaz.
AYM bireysel başvuru yoluyla bir hükmü iptal edemeyeceği gibi, bu hükümden kaynaklanan ihlal tespitinde de bulunamaz ve anayasa hükmünün uygulanmasını imkansız hale getirilemez.
Bir şeyin hakkını vermek adalet ise, uygun olanı yapmakta hikmettir.
Kürşad Zorlu
İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü, Ankara Milletvekili, TBMM Dışişleri Komisyonu Üyesi Prof. Dr. Kürşad Zorlu da mesajında şu ifadeleri kullandı:
Yargıtay 3. Ceza Dairesinin Anayasa Mahkemesi’nin kararına “uymama” biçiminde karar vermesiyle başlayan yüksek yargı organları arasındaki kriz derinleşerek devam etmektedir.
Türk vatandaşları ve Türk mahkemeleri normlar hiyerarşisinin en üstünde yer alan Anayasa hükümleriyle bağlı olmakla birlikte istisnaları bulunmadığı sabittir.
Bu Anayasal kriz, zaten kötü olan Türk ekonomisini daha da kötüye götürmekte ve bedelini vatandaşımız ödemektedir. TBMM’de soru önergesi vererek Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’a şu soruları sorduk. Bakalım yanıt verebilecekler mi?
1- Yürürlükte olan Türk Anayasası’nın 153.maddesi iptal edilmiş midir?
2- Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolu kaldırılmış mıdır?
3- Yargıtay’da kesinleşmiş bir kararın ardından Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru imkanı sunulmuş olan Türk vatandaşları hakkında Anayasa Mahkemesi’nin lehe verdiği karara bağlayıcılık kazandıran mercii neresidir?
4- Bir Türk vatandaşının Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Bölge Adliye/İdare Mahkemeleri veya ilk derece mahkemelerinin o kişi aleyhinde vermiş olduğu karara “uymama” hakkı bulunmakta mıdır?
Türkiye Barolar Birliği
Birlik tarafından yapılan duyuruda, 9 Ocak’ta Çağlayan Adliyesi’nde basın açıklaması yapılacağı bildirildi.
“Hukuk Devletine Saygı” Çağlayan Adliyesi’nde Ortak Basın Açıklaması İçin Buluşuyoruz başlığı ile yayımlanan duyuruda, “Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin, Anayasa Mahkemesi tarafından Av. Ş. Can Atalay hakkında ikinci kez verilen ihlal kararını yok sayarak Anayasa’yı da hiçe sayan ve tüm yurttaşlarımızı hukuki güvenceden mahrum bırakacak tutumu karşısında hukuk devletine sahip çıkıyoruz. 9 0cak 2024 Salı günü, Çağlayan Adliyesi’nde yapacağımız basın açıklamasına tüm meslektaşlarımızı bekliyoruz.” denildi.
TMMOB Ankara Şubesi
Odanın yaptığı açıklamada şu ifadeler yer aldı:
Hukuki olmayan AYM’nin kararı değil, Yerel Mahkemenin ve Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi kararına karşı darbesidir.
Gezi Davası’nda başından beri sayısız hukuksuzluk sonucu mahkum edilen arkadaşlarımız arasından Hatay milletvekili seçilen Can Atalay’ın dosyasında gelinen noktada artık tuz kokmuştur. Hukuki düzenin yok olduğu yerde barbarlık söz konusudur, yalnız gücü eli bulunduranın hükmü geçerli olur.
Barbarlık düzenini kabul etmiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Anayasal bir hukuk devletidir.
Anayasa Mahkemesi kararları derhal uygulamaya konmalı, hukuka karşı suç işlemekten vazgeçilmelidir.
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası
Can Atalay Serbest Bırakılmalıdır!” başlığı ile yayımlanan açıklama şöyle:
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz; Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin, Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay hakkındaki ikinci ihlal kararına uyulmasına yer olmadığına ve kararın TBMM Başkanlığı’na gönderilmesine bir kez daha hükmetmesi üzerine 4 Ocak 2024 tarihinde bir basın açıklaması yaptı.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay hakkındaki ikinci ihlal kararına uyulmasına yer olmadığına ve kararın TBMM Başkanlığı’na gönderilmesine bir kez daha hükmetti.
Yargıtay 3. Ceza Dairesinin bu kararı açıkça Anayasa ihlalidir. Aynı zamanda ülkemizde ‘Hukukun üstünlüğü’ ilkesinin fiilen kalkmış olduğunun da göstergesidir.
Ülkemiz, Anayasa Mahkemesinin fiilen askıya alındığı, insan haklarının ve hukukun en asgari normlarının dahi çiğnendiği bir keyfiyet rejimi altında yönetilmek isteniyor.
Yargıtay’ın vermiş olduğu bu karar hukuki değil, siyasidir ve kabul edilemez.
Tüm yurttaşlar olarak demokrasi ve hukuk için sesimizi yükseltmeliyiz.
Bu mücadele yalnızca bir hukuk mücadelesi değildir. Yargı bağımsızlığı laik, demokratik bir ülke olmanın asgari gerekliliğidir.
Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu karar acilen uygulanmalı ve Can Atalay bir an önce serbest bırakılmalıdır.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *