Ashabı Uhdud’dan Ashabı Gazze’ye

Ashabı Uhdud’dan Ashabı Gazze’ye

“Temennimiz odur ki, Müslümanlar olarak biz, olup bitenleri Ashab-ı Uhdud’u izleyenler gibi izlemeyelim. Çünkü dökülen kan bizim kanımız, kirletilen namus bizim namusumuz ve soyu kurutulmaya çalışılan biziz, yani İslam, Kur’an, Rasul (sav) ve İslam’ın mazlum ve yetim evlatları.”

Aksa Tufanı direnişi üçüncü ayını geride bırakmak üzere. Yıkım, ölüm, kan ve gözyaşı artık Gazze insanının günlük gıdası haline geldi. Gıdası mazlum kanı içmek olan tüm dünya kafirleri ise bir avuç Müslümanın üzerine eşi benzeri görülmemiş bir güçle saldırmaya, yakıp yok etmeye devam ediyor. Tıpkı Ashabı Uhdud’u (Hendek Ashabı) ateşe verip seyrettikleri gibi canice, vahşice, vicdansızca seyrediyor. Kur’an’ın Burûc suresindeki bu anlatımı (Ashabı Uhdud) elbette kafirlerin ve küfrün yapısal bir özelliğidir ve onların bu özelliği kıyamete kadar bakidir. Eğer bu ırkçı, emperyalist, Siyonist katil sürüsü bu eylemleri yapmazlarsa kafirliklerine bir halel gelir ve işlerini tam olarak yapmamış olurlar hatta bu işte o kadar mahirler ki şeytana bile pabucunu ters giydirirler. Bu tarihte de böyleydi, şimdi de böyle, gelecekte de Allahualem böyle olacak. Ancak işin acı tarafı bugün bir bütün olarak Filistin (hendeklerinde) sokaklarında yakılan bir avuç müminin yanışını izleyen bir avuç kafir değil, tüm dünya kafirleriyle beraber tüm Müslümanlar da seyrediyor ve seyretmek zorunda bırakılıyor bu zulmü.

Elbette ki, İslam ümmetinin aynı duygularla seyrettiğini iddia etmiyoruz ve edemeyiz de. Fakat içimizde öyle ikiyüzlüler var ki, bunlar: “Hasımların en yamanı”. Ve bunlar Siyonistlerin gönüllü ve cahil destekçileri. Bu grup sadece çıkar hesabı yapar ve ülke çıkarları üzerinden bir güzelleme yaparak doğrudan kendi çıkarlarını düşünürler. Yani tüm kaygıları parasaldır. Siyonist İsrail devletini ekonomik olarak ayakta tutan/tutmaya çalışan bu grup gücün ve güçlülerin çocuklarıdır. Bunlar aynı zamanda bir maşadır, piyondur ve toplumun her katmanlarında mevcutturlar, günü gelip kullanım tarihleri bitince de çöpe atılırlar. Hatta bunların çoğu kullanıldığının farkında bile olmaz. Çünkü bunların fark edecek basiret, dik duracak izzet, şeref ve ilimleri yoktur. Bunların tek bir ilahı var o da ekonomidir. İnsan ölümleri üzerinden bile kazanma hırsı bunların basiretlerini köreltmiştir, hakkıyla ne İslam’ı bilir ne de küfrü. Dolayısıyla Siyonist emperyalist çarkın döndürücü dişlileri arasında döner dururlar. Yani din ve ideolojileri tamamen ekonomiye dayalıdır. Bunların dünyasında ölüm ve yaşam, üretim ve tüketim hesabı üzerinden işlem görür. Çünkü, ahiret cenneti yerine dünya cennetini önceler bunlar.

Emperyalizmin taşeronluğunu yapan sözüm ona Müslüman devletçiklere gelecek olursak; bunların Ashabı Uhdud kıssasında Allah’ın lanetlediği grubu teşkil ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü bugün Filistin genelinde ve Gazze özelinde yaşananlara tamamen ortaktır bu devletçikler ve başındaki yöneticiler. Daha da ötesi tüm İslam beldelerinde dökülen kanların birinci sorumlusu bunlar. Ve her birisinin özel bir hesabı var. Ama tüm hesaplar aynı kaygıyı taşıyor, o da iktidarda kalmak. Onlar bu hesabı yapıp ölçüp biçerken (kahrolası nasıl da ölçtü biçti) Gazze halkı cayır cayır ateşte yanıyor. Bu devletçikler ve başındaki kuklalar sadece seyrediyor. O halde elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin; bir avuç mümini hendeklere doldurup ateşe veren kafirlerle bugünün bu işbirlikçi seyircilerinin arasında bir fark var mı? İşte Allah bunları yani kılı kıpırdamayan bu seyircileri lanetliyor. Biz de diyoruz ki bir şeylere gücü yettiği halde herhangi bir şey yapmayanlara Allah ve tüm lanet ediciler lanet etsin.

Son olarak temennimiz odur ki, Müslümanlar olarak biz, olup bitenleri Ashab-ı Uhdud’u izleyenler gibi izlemeyelim. Çünkü dökülen kan bizim kanımız, kirletilen namus bizim namusumuz ve soyu kurutulmaya çalışılan biziz, yani İslam, Kur’an, Rasul (sav) ve İslam’ın mazlum ve yetim evlatları. Eğer bugün Gazze’ye sahip çıkmaz ve her türlü imkanlarımızla desteklemezsek, bu dün orada olsaydık Bedir’e, Uhud’a, Hendek’e ve Hayber’e de sahip çıkmayacağımız anlamına gelir. Bugün içimizde Allah Rasulü’nün olmadığı doğru. Fakat Allah bizi Kur’an’da uyarıyor: “Muhammed sadece bir peygamberdir; ondan öncede peygamberler gelip geçmiştir. Öyleyse o ölür yahut öldürülürse, topuklarınız üzerinde gerisin geri mi döneceksiniz? Kim topukları üzerine geri dönerse Allah’a zarar veremez; fakat şükredenlerin ödülünü Allah verir”. (Âli İmran:144). Evet baki olan Allah’tır ve herkesin hesabı O’na döner.

Ey sünneti diline dolayan ama sünneti dar kalıplara hapseden kardeşlerim! Peygamberlerin en büyük sünneti zalime baş kaldırıp zulme rıza göstermemek. Bu mücadelesi ise ırk üzerinden değil İslam kardeşliği üzerindendir. Gazze’de El Kassam tugaylarının yaptığı onurlu direniş de bundan ibarettir. Bu yüzden Allah’ın elçisi Hz. Nebi (sav) müşriklere boyun eğmedi ve Mekke’yi terk etti. Yine onun en büyük sünnetlerinden birisi Müslümanları hürriyetine kavuşturup muvahhid bir şahsiyet ve toplum inşa etmek ve tevhidi hayatın her alanına yaymaktı. Nebilerin bir diğer önemli sünneti ise, savaşta her şeyini kaybeden mücahitlere Allah için yapılan infaktır. Bugün bize düşen en büyük görev budur. Çünkü onlar ümmetin onuru için savaştı ve savaşıyor. Bize düşen pay bu güzel sünnetlere hayat vermek olmalı. Mutlak doğru Allah’a aittir.

(Venhar)

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *