‘Boykot bir kampanyanın parçası olmalı ve hedefleri açıkça belirtilmeli’

‘Boykot bir kampanyanın parçası olmalı ve hedefleri açıkça belirtilmeli’

Filistin dostu Dr. Nick Riemer, İsrail’i boykot etmenin Filistinliler için önemini, etkili boykot yöntemlerini ve akademik boykotun önemini AA Analiz’e değerlendirdi. Nick Riemer, bu yöntemin birçok yönüyle önemli ve etkili bir araç olduğunu düşünüyor.

Filistin yanlısı boykotları nasıl tanımlarsınız?

Riemer: Filistin boykot hareketi bir yanıttır. Önemli olan da bu. Bu, zaten Filistinlilerin boykot edildikleri gerçeğine yanıt olarak bir “karşı boykot”tur.

Eğer birini boykot etmek onunla bağları koparmak anlamına geliyorsa, İsraillilerin Filistinlilere yaptığı da tam olarak budur. Kuşatma altında tutulan, dünyadan koparılan, sakinleri hayal edilemeyecek kadar uzun bir süredir iyi bir yaşamın en temel gerekliliklerinden mahrum bırakılan Gazze örneğinde bu durum çok açık bir şekilde görülmektedir.

Yani bu gerçekten de adı üstünde bir boykottur. Filistinlilerin buna direnmek için geliştirdikleri taktikler de “karşı boykot” olarak görülmelidir.

Filistinliler sadece İsrail’in kendilerine uyguladığı mahrumiyete, mülksüzleştirmeye ve şiddete tepki gösteriyor.

İsrail’i boykot etmenin önemi nedir?

Riemer: İsrail’in boykot edilmesini en önemli kılan unsur, Filistinlilerin kendilerinin bunu talep etmesi. Yani 2004, 2005 yıllarında 170 ya da 173’ün üzerinde Filistinli örgüt, sendikalar, hayır kurumları, kültürel örgütler ve daha birçokları bir araya gelerek Filistinliler için adalet sağlanana kadar İsrail’in boykot edilmesi çağrısında bulundular.

Boykotla ilgili en önemli şey de bu. Mağduriyet yaşayan bir topluluk olarak Filistinliler, diğer ülkelerin vatandaşlarından, dünyanın başka yerlerindeki vicdan sahibi insanlardan İsrail’i boykot etmelerini istiyorlar.

İşte bu yüzden bunu yapmalıyız, çünkü eğer yapmazsak Filistinlilerle dayanışma noktasında sınıfta kalmış oluruz.

Filistinlilerin boykot talebinde bulunmalarının yanı sıra, boykot birçok nedenden ötürü önemli ve etkili bir araçtır. Birincisi, sıradan insanların gücüne dayanmasıdır. Boykot hareketi, Filistin için adaleti sağlamada tamamen etkisiz olduklarını gösteren hükümetleri ve devletleri tamamen bypass eder. Oslo Anlaşmalarının 5 yıl içinde bağımsız bir Filistin devletine yol açması gerekiyordu. Fakat imzalanmalarının üzerinden on yıllar geçmesine rağmen şu anda bağımsız Filistin devleti fikri her zamankinden daha uzakta görünüyor.

Sözde “kurallara bağlı uluslararası düzen”in kurumları Filistinliler için adaleti sağlamakta başarısız olmuştur. İsrail’in boykot edilmesi, sıradan insanların gerçekte sahip oldukları gücü kullanarak iktidarı kendi ellerine almalarının bir yoludur. Burada sıradan insanların tüketiciler olarak sahip oldukları güçten, örneğin kültürel malların üreticileri ve alıcıları olarak sahip oldukları güçten ve ayrıca boykot üniversitelerde de gerçekleştiği için üniversitelerde sahip oldukları güçten bahsediyoruz.

Boykotların gerçekten işe yaradığını düşünüyor musunuz?

Riemer: Boykotların öncelikle bir kampanyanın parçası olması gerekir. Sadece İsrail’le ilgili olduğu için bir şeyi yapmayı bırakmak yeterli değildir. Boykotun herkesin bildiği ve nedenlerini anladığı kamuya açık bir kampanyanın parçası olması gerekir.

Bu nedenle Filistinlilerin kendi boykot taktiklerinden sorumlu olan Filistin Boykot Ulusal Komitesi, öncelikli olarak boykot edilmesi gerektiğini düşündükleri belirli şirketleri belirlemiştir. Dolayısıyla bilişim teknolojileri üreticisi HP ya da spor giyim üreticisi PUMA gibi şirketler,[1] Filistin Boykot Ulusal Komitesi tarafından koordine edilen boykot kampanyalarına tabidir.

Burada boykot hedeflerinin açıkça tanıtılması önemlidir. Özellikle bu şirketlerin İsrail’in baskıcı rejiminin sürdürülmesine nasıl suç ortaklığı yaptıkları ve bu nedenle neden boykot edilmeleri gerektiği hususunda da kampanyalar yürütmek gereklidir. Bir şirketi neden boykot ettiğinizi kimse bilmiyorsa ve ilgili şirketin Filistinlileri ezme noktasında oynadığı rolü anlamıyorsa, yapılan boykot çok da etkili olmayacaktır.

En önemli öncelik, belirli şirketlere yönelik hedefli kampanyalardır. Boykotun bir hedefi olmalı ve Filistinlilerin kendilerinin koordine ettiği belirli boykot hedeflerine yönelik olmalıdır.

Etkili olmuş boykotlara birkaç örnek verebilir misiniz?

Riemer: Avustralya’da bulunduğum yerden yakın zamanda gerçekleşen bir örnek vermek gerekirse, geçen yılın başında Sydney’deki büyük bir sanat festivaline yönelik çok geniş destekli bir boykot vardı. Çünkü Sydney Festivali organizatörlerinin İsrail Büyükelçiliği’nden sponsorluk kabul ettiği ortaya çıkmıştı. Daha önce festivalde yer alan pek çok gösteri ve sanatçı protesto amacıyla festivalden çekildi ve bu durum kamuoyunda büyük tartışmalara neden oldu. Nihayetinde festival yöneticileri gelecekte herhangi bir yabancı hükümetten para kabul etmeyeceklerini açıkladı. Sydney Festivali, kültürel alanda, bir sanat festivalinde gerçekleşen ve tamamen başarılı olan bir boykotun çok somut ve yakın tarihli örneklerinden biridir.

7 Ekim’den bu yana, dünyanın dört bir yanındaki limanlara kargo taşıyan gemiler işleten İsrailli bir nakliye şirketi ZIM’i hedef alan dünya çapındaki kampanyayı da burada ele alabiliriz. Bu aslında tam olarak bir boykot örneği değil, ancak çok benzer. İsrailli denizcilik şirketi ZIM, İsrail ekonomisinin tanınmış ve önemli bir bileşeni ve İsrail’in apartheid rejiminin önemli bir destekçisi. ZIM dünya çapında pek çok limanda protestolara ve ablukalara maruz kaldı. Örneğin İtalya’nın Cenova kentinde ve Avustralya’nın Sydney, Melbourne ve Fremantle kentlerindeki en az 3 limanda protestocular ZIM gemilerinin boşaltma ve yükleme işlemlerini engellemeye çalıştılar.

Başka boykot türleri de var mı?

Riemer: Elbette, tüketici boykotlarından başka boykot biçimleri de var. Sanırım bunların içerisinde en az bilineni akademik boykottur. Bu aslında İsrail’e yönelik boykotun modern dönemde, son 20 yılda ortaya çıkan ilk biçimiydi. Akademik boykot, üniversitelerin ya da üniversitelerde çalışan insanların İsrail kurumlarıyla bağlarını koparması anlamına geliyor. Bu ise, İsrail üniversiteleri tarafından desteklenen konferanslara gitmemeyi veya belirli projeler için İsrail araştırma fonlarını kabul etmemeyi ya da İsrailli üniversitelerle öğrenci değişimleri yapmamayı kapsıyor.

Bununla birlikte burada kurumsal bir boykottan bahsediyoruz. Yani bir şekilde İsrailli üniversitelerde çalışan akademisyenler hedef alınmıyor. Yani istersem İsrailli bir akademisyenle birlikte akademik bir makale yazabilirim. Bu konuda boykotu ihlal eden hiçbir şey yok. Yapamayacağım şey, bir İsrail üniversitesinin sponsorluğunda İsrail’e bir konferansa gitmektir; çünkü bu kurumsal düzeyde bir bağlantıdır.

Penn Üniversitesi Direktörü Liz Magill’in istifasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Riemer: İsrail hükümeti bu tarz durumları koordine etmek için bir özel bir ekip kurdu ve bu ekip Siyonist bağışçıları, yeterince İsrail yanlısı olarak görülmeyen Amerikan üniversitelerinden fonlarını çekmeye teşvik etmek gibi faaliyetlerde bulunuyor. Dolayısıyla Liz Magil’e karşı yürütülen kampanya da, Harvard’da Claudine Gay’e karşı yürütülen kampanya da İsrail lobi kuruluşlarının üniversite dünyasında yeterince İsrail dostu görmedikleri kişileri hedef almak için düzenledikleri girişimlerdir.

Ve bu, özellikle üniversiteleri hedef alan çok daha geniş bir kampanyanın sadece küçük bir bileşeni çünkü üniversiteler haklı olarak Filistin aktivizmi için özellikle önemli yerler olarak görülüyor. Genel olarak gençlerin Filistin yanlısı olma ihtimalinin yaşlılara göre daha yüksek olduğunu biliyoruz. Ve bu genellikle üniversitede başlayan bir şey. Ve İsrail pek çok farklı şekilde üniversitelerde Filistin yanlısı konuşmaları susturmaya çalışıyor.

Ve bence bunlardan özellikle önemli olan bir tanesi Uluslararası Holokost Anma İttifakı’nın antisemitizm tanımıdır. Bu, İsrail lobi kuruluşlarının Batı’daki üniversitelere ve diğer kültürel kurumlara empoze etmeye çalıştığı özel bir antisemitizm tanımıdır. Ve bu tanımın amacı esasen İsrail hükümetinin Filistinlilere yönelik mevcut politikalarını eleştirmeyi antisemitizm olarak damgalamaktır.

Gazze’de olanlar hakkında gerçeği söylemek İsrail tarafından antisemitizm olarak adlandırılıyor.

İsrailli üniversiteler savaş suçlarına nasıl katkıda bulunuyor?

Riemer: Kurumlar olarak İsrail üniversiteleri, İsrail devletinin Filistinlilere uyguladığı şiddetten yakından sorumludur.

İsrail üniversiteleri, örneğin İsrail Savunma Kuvvetleri’nin cephaneliğini güçlendirmek için silah araştırmalarına derinlemesine dahil oluyor. Yani İsrail Savunma Kuvvetleri’nin silahları İsrail üniversitelerinde geliştiriliyor. İsrail üniversiteleri, İsrail ordusundaki subayların eğitiminde de yer alıyor.

Yani Filistin, ya da Batı Şeria’daki Gazze Şeridi birçok yönden İsrail silahlarının test edildiği laboratuvarlar olarak işlev gördü. Yani İsrailli silah üreticileri tarafından İsrail üniversiteleri ile birlikte geliştirilen silahlar Filistinliler üzerinde test ediliyor. Ve Filistinliler üzerinde etkili oldukları için dünyanın başka yerlerinde insanları gerçekten havaya uçurma, yok etme ve paramparça etme garantisi ile satılabiliyorlar.

İsrail üniversitelerinde okuyan öğrenciler, İsrail’i desteklemek için internette propaganda yaparak ders kredisi alabiliyorlar. Dolayısıyla, İsrail üniversitelerinin tüm bu yöntemlerle kurumsal olarak Filistinlilerin baskılanmasında doğrudan sorumlu olduğunu söyleyebiliriz.

Kitabınızda “smartwashing”in Siyonist iptal kültürüne nasıl katkıda bulunduğunu açıklıyorsunuz. Bize bu konuda daha fazla bilgi verebilir misiniz?

Riemer: Gözlerimizin önünde gördüğümüz ve kesin olan durumun aslında göründüğünden çok daha karmaşık ve İsrail’in çok daha lehine olduğu fikri, Siyonistlerin Filistinlilerin lehine olan en temel gerçeklerden kaçınmak için kullandıkları standart bir iddiadır.

Siyonistler, tıpkı “pembe duyarlılık” (pinkwash) veya “yeşil duyarlılık” (greenwash) gösterme iddialarında olduğu gibi, İsrail vahşetini zeka süsüyle örtbas ediyorlar.

“Zeka süsüyle örtbas etme” (smartwash), kitabımda Siyonistlerin ve diğer muhafazakarların ya da diğer gericilerin gerçeklerin göründüğünden daha karmaşık olduğu iddialarını tanımlamak için kullandığım bir terim. Örneğin benim gibi Filistin dayanışma aktivistlerine şöyle derler: “Bakın, yeterince detaycı yaklaşmıyorsunuz. Yeterince incelikli değilsiniz, gerçekten anlamıyorsunuz… Olan şey gerçekten bir soykırım değil.” “Bu soykırım teriminin yanlış kullanımıdır. Soykırım terimine bakarsanız, aslında bundan çok daha karmaşık olduğunu görürsünüz. Ve siz tüm bunları, tüm bu karmaşıklığı gözden kaçırıyorsunuz.”

Aynı şekilde Siyonistler, İsrail’in bir apartheid devleti olduğu iddiasının da çok basit kaldığını söylüyorlar. Onlara göre durum bundan çok daha karmaşık; sanki alemdeki en zeki insanlar onlarmış ve biz Filistin dayanışma aktivistlerinin anlayamadığı şeyleri anlayabiliyorlarmış gibi… Ve bizim neden anlayamadığımızı ise asla açıklamıyorlar.

“Pembe duyarlılık” İsrail’in eşcinsellere dost olduğu iddiasıdır ve “yeşil duyarlılık” ise İsrail’in çevre dostu olduğu iddiasıdır. Ve her iki durumda da bunlar, Filistin Dayanışma Hareketi’ni itibarsızlaştırmak amacıyla İsrail’i üstün ya da albenili göstermeye çalışmanın yollarıdır.

[1] Bu röportaj gerçekleştirildikten sonra PUMA, BDS hareketinin talep ettiği şekilde İsrail futboluna desteğini sona erdirdiğini duyurdu. https://bdsmovement.net/news/heres-why-puma-leaked-news-it-wont-be-renewing-its-sponsorship-team-apartheid-israel

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *