Programın açılış konuşmasını yapan Erdoğan, “1967 sınırlarında başkenti Kudüs olan bağımsız, egemen ve coğrafi bütünlüğe sahip bir Filistin devletinin vücut bulmasının ne kadar önemli olduğu tekrar anlaşılmıştır.” ifadesini kullandı.
İstanbul Kongre Merkezi’nde İslam İşbirliği Teşkilatı Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesinin 39. Bakanlar Oturumu Açılış Programı’nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında şunları anlattı:
İslam İşbirliği Teşkilatı Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi 39. Bakanlar Oturumu’nun ülkelerimiz, İslam alemi ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Rabbimden toplantımızı bereketlendirmesini, ümmetin ve tüm insanlığın sorunlarının çözümüne vesile kılmasını niyaz ediyorum. Kıymetli fikirleri, tenkitleri ve teklifleri ile toplantımıza katkı verecek tüm kardeşlerime tüm misafirlerimize de şimdiden teşekkür ediyorum.
Dünyanın dört bir yanındaki kardeşlerime sizlerin vasıtasıyla selam ve sevgilerimi iletiyorum. Özellikle 7 Ekim’den beri İsrail’in ahlaksız saldırılarına rağmen vatanlarına sahip çıkan Gazzeli ve Filistinli kardeşlerimi yürekten selamlıyorum. Dünyanın farklı köşelerinde Müslümanca yaşama mücadelesi veren tüm kardeşlerime buradan muhabbetlerimi gönderiyorum. Sizleri bir kez daha ülkemizde ağırlamaktan büyük bahtiyarlık duyuyorum. Türkiye’ye ve aziz İstanbul’a hepiniz hoşgeldiniz.
Türkiye ve Türk milleti olarak bu yıl cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. Sene-i devriyesini idrak ediyoruz. Coğrafyamızda kurduğumuz devletler zincirinin son halkası olan Türkiye Cumhuriyeti şanla, şerefle, başarılarla geçen bir asrı geride bıraktı. Maziden atiye uzanan bu kutlu yürüyüşümüzü Allah’ın izniyle Türkiye Yüzyılı ile taçlandırmadan durmayacağız. Bunu da siz kardeşlerimizle birlikte omuz omuza başaracağız. Gazze başta olmak üzere işgal edilmiş Filistin topraklarında büyük bir vahşetin yaşandığı bugünlerde sergileyeceğimiz iş birliği çok daha önemli hale geliyor. İsrail’in 7 Ekim’de başlayan katliamları esir takasları sebebiyle 6 gün süren fasılanın ardından 1 Aralık itibarıyla yeniden hızlandı. Sivilleri ve sivil yerleşim yerlerini hedef alan İsrail saldırılarında 16 binin üzerinde şehit ve 36 binin üzerinde yaralı verildi. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralı kardeşlerimize acil şifalar diliyorum.
“Birleşmiş Milletler kendi çalışanlarını dahi İsrail’in barbarlığından koruyamıyor”
Gazze’de şehit edilen her 3 kişiden 2’sini çocuklar, bebekler ve kadınlar oluşturuyor. Kendilerinden haber alınamayan Gazzeli sayısı 6 bin 500’ü geçti. İsrail zulmünün kurbanları arasında 73 gazeteci ve 100’ün üzerinde Birleşmiş Milletler görevlisi de var. Öyle bir tablo ki küresel güvenlik ve barışı korumak için kurulan Birleşmiş Milletler kendi çalışanlarını dahi İsrail’in barbarlığından koruyamıyor. Avrupası’ndan Amerika’sına kadar insan hak ve hürriyetlerinin savunuculuğunu yapan güçlerin içine düştükleri acziyet ise daha vahimdir. Bu ülkeler adeta İsrail’e daha fazla çocuk öldürmesi, hastane, okul, ev vurması, daha fazla masum kanı dökmesi için şartsız destek veriyor.
“Bunlar bize, hepimize yıllarca demokrasi ve hukuk dersi vermişlerdi”
Uluslararası basın kuruluşları Gazze’de öldürülen meslektaşları için tek bir cümle kuramıyor. İsrail’e karşı tek bir eleştiri getiremiyor. Oysa bunlar bize hepimize yıllarca demokrasi ve hukuk dersi vermişlerdi. Söze her başladıklarında basın özgürlüğünden bahseden bunlar değil miydi? Fail Müslüman olunca ortalığı ayağa kaldıranların hepsi bugün İsrail’in hoyratça sergilediği katliamlara kör ve sağır kesilmiş durumdalar. İsrail saldırılarında fiziken ölenler Filistinliler olabilir. Ama bu zulme destek vererek veya sessiz kalarak İsrail’in safında yer alan her kişi, kurum ve ülkenin gururla önümüze koyduğu o şatafatlı ideolojileri, sözleşmeleri, beyannameleri, ilkeleri yerle yeksan olmuştur.
Bunca masumun ölümünü sessizce geçiştirmeye hatta Hamas bahanesi ile meşrulaştırmaya çalışanların artık insanlığa söyleyecek tek bir sözleri dahi kalmamıştır. Arkasındaki riyakarlığı biliyor olsak da insanlığın ortak çıkarına hizmet edebileceği ümidiyle hüssiniyetle baktığımız bütün bir 20. Yüzyıl tasarımının gözlerimizin önünde çöküşünü izliyoruz. Tüm şehirlerimize rağmen yazık demekten kendimizi alamıyoruz. Çünkü her dönemin kapanışı ve yenisinin inşası süreci gibi önümüzdeki yıllarda çok sancılı, sıkıntılı, kanlı ve risklerle dolu olacaktır. Bu süreci kendimizle birlikte dostlarımızın ve kardeşlerimizin tamamı için en büyük kazanımlara tebdil etmek bizlerin elindedir. Bunun için daha çok çalışmak, daha çok mücadele etmek azmindeyiz.
“Birleşmiş Milletler kurumsal olarak Gazze imtihanından başarısız çıktı”
Gazze küresel sistem açısından bir turnusol kağıdı işlevi gördü. Savaşın başladığı 7 Ekim’den bu yana şahit olduklarımız, uluslararası örgütlerden insan hakları kuruluşlarına, batılı demokrasilerden küresel şirketlere pek çok yapının gerçek yüzünü bize gösterdi. Birleşmiş Milletler kurumsal olarak Gazze imtihanından başarısız çıktı. Genel sekreter Sayın Guterres’in samimi gayretleri maalesef bizzat Güvenlik Konseyi üyeleri tarafından sabote edildi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 121 evet oyu ile kabul edilen karar insanlığın vicdanına tercüman olması bakımından kıymetli bir adımdı. Ancak bu karar Birleşmiş Milletler’in mevcut yapısı nedeniyle kadik kaldı. Akan kanın durması noktasında tesirli olamadı. Maalesef 40 çekimser oy ile birlikte 161 ülkenin iradesi yok sayıldı. Sadece bu tablo bile 2 milyarlık Müslüman alemi olarak nasıl bir cendereye sıkıştırıldığımızı göstermeye kafidir.
Bir tarafta savaş dursun daha fazla kan akmasın diyen 121 ülke var. Diğer tarafta İsrail’in saldırılarına açık çek veren 3-5 ülke var. Bu 3-5 ülke ne zaman tamam derse ancak o zaman harekete geçen bir küresel mekanizma var. Böyle bir yapının ne barışı getirmesi ne çatışmaları durdurması, ne de insanlığa umut olması mümkün değildir. Bizim yıllardır dünya 5’ten büyüktür diyerek ifade ettiğimiz Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin adaletsiz ve krizlerin çözümünde işlevsiz kalan bu çarpık yapısı bir an önce değiştirilmelidir. Hiç birimiz bu sistemi kabullenmek mecburiyetinde değiliz. Hiç birimiz böyle gelmiş böyle gider diyemeyiz. Artık itirazlarımızı daha gür bir sada ile dillendirmemiz gerekiyor. Müslümanlar olarak daha adil bir dünya mümkündür diyoruz. Bu ideal doğrultusunda mücadele etmek sadece kendi vatandaşlarımıza değil gelecek nesillere karşı da sorumluluğumuzdur. Elbette bunu yaparken kenarda beklemeyecek, elimizdeki imkanlardan sonuna kadar istifade etmeye çalışacağız.
“İşgalci yerleşimcileri ilk kez terörist olarak tanımladık”
Kuruluş gayesi Filistin davasını savunmak olan İslam İşbirliği Teşkilatı mücadelenin tek ses ve tek vücut olarak yürütülmesi noktasında bizlere önemli bir zemin sunuyor. Arap Ligi ile birlikte Riyad’da gerçekleştirilen olağanüstü ortak zirve ile İslam dünyası olarak Filistin meselesindeki duruşumuzu ortaya koyduk. Zirvede işgalci yerleşimcilerin ilk kez terörist olarak tanımlanması başta olmak üzere gerçekten kilometre taşı mahiyetinde kararlar aldık. İsrail’in katilliği yanında hırsızlığı da artık uluslararası alanda giderek daha çok dillendirilmeye başlandı. Zirve kapsamında teşkil edilen dışişleri bakanları temas gurubu çeşitli ülkelerde görüşmeler yürüttü. Gazze’de akan kan duruncaya kadar bu görüşmeler devam edecek. Ayrıca başka adımlar da atmamız lazım. İsrailli yöneticilerin işledikleri savaş suçları dolayısıyla sorumlu tutulmaları bunlardan biridir. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’ni ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni bu kapsamda mutlaka değerlendirmeliyiz. Aynı şekilde İsrail’in mevcudiyetini kabul ettiği nükleer silahlar meselesinin de unutulmasına izin vermeyeceğiz. İsrail’in atom bombası var mı? Var, ama sorarsan yok diyorlar. Biz bunun ne olduğunu gayet iyi biliyoruz. Şu anda Gazze kasabı olan Netanyahu bir savaş suçlusu olmanın ötesinde kesinlikle Gazze kasabı olarak Miloseviç nasıl yargılandıysa bu da yargılanacaktır.
“Gazze’yi işgalci İsrail’e bırakmamak hepimizin boynunun borcudur”
Gazze’nin yeniden imarıyla ilgili hazırlıklara da şimdiden başlamalıyız. İsrail’in Gazze’yi insansızlaştırma politikalarına karşı da çok net bir duruş sergilemeliyiz. Farklı hevesler peşinde koşan İsrailli yöneticilere şu gerçeği bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Gazze bir Filistin toprağıdır, Gazze Filistinlilerindir, ebediyen de öyle kalacaktır. İslam dünyası olarak Gazze’nin tek karış toprağını dahi işgalci İsrail’e bırakmamak hepimizin boynunun borcudur. Bunu sadece Gazzeli ve Filistinli kardeşlerimiz için değil aynı zamanda kendi güvenliğimiz, kendi toprak bütünlüğümüz için de yapmalıyız. Bugün Gazze’yi işgal edenlerin yarın başka yerlere göz dikeceğini çok iyi biliyoruz. Nitekim bu niyetlerini artık saklama ihtiyacı bile hissetmiyorlar. Gazze kasabı Netanyahu meselenin Gazze veya Ramallah olmadığını yayılmacı hedefler peşinde koştuğunu kameralar önünde bizzat ifşa etti.
“Türkiye olarak uluslararası alandaki çabalarımızın yanı sıra insani yardımlarımızı da bölgeye ulaştırmaya çalışıyoruz”
Gazze’yi ve Filistin’i savunmak demek Kudüs ile birlikte Mekke’yi, Medine’yi, İstanbul’u savunmak, Şam’ı, Beyrut’u, Bağdat’ı ve diğer İslam beldelerini de savunmak demektir. Yangının, acının ve feryadın bizim ocağımıza ulaşmasını beklersek Allah korusun o yangın bir gün mutlaka evimize gelecektir. Asya’dan Afrika’ya, Amerika’dan Avrupa’ya 2 milyar ferdi olan büyük bir aile olduğumuzun şuuru ve duyarlılığı ile hareket ettiğimiz takdirde kimse bizi tehdit edemez, kimse bize parmak sallayamaz. Filistin halkı ile dayanışmamızı artırmamız, bilhassa kardeşlerimizin bu zor günlerinde çok daha kritik hale gelmiştir. Türkiye olarak uluslararası alandaki çabalarımızın yanı sıra insani yardımlarımızı da bölgeye ulaştırmaya çalışıyoruz.
Mısırlı kardeşlerimizle iş birliği içinde şimdiye kadar 12 uçak dolusu malzemeyi ve 2 sivil yardım gemisini El Ariş’e sevk ettik. Kanser hastaları ve çocuklar başta olmak üzere yaralıların Türkiye’ye intikalini sağladık. Bu hastaları biz de bizzat ziyaret ettik. Ülkemiz ve milletimiz adına acılarını paylaştık. Eşimin himayesinde pek çok ülkeden devlet ve hükümet başkanlarının eşleri ile özel temsilcilerin katılımı ile düzenlenen Filistin için tek yürek toplantısı da ülkemizin duruşunu göstermesi açısından anlamlıydı. İnşallah tüm bu çabalarımızı çok yönlü şekilde sürdüreceğiz. Son olaylarla birlikte 1967 sınırlarında başkenti Kudüs olan bağımsız, egemen ve coğrafi bütünlüğe sahip bir Filistin devletinin vücut bulmasının ne kadar önemli olduğu tekrar anlaşılmıştır. Bölgemizde barışa giden yol Filistin devletinin kuruluşundan geçmektedir. Biz bu çerçevede bir barışın tesisi ve temini için diğer ülkelerle birlikte garantörlük dahil her türlü mesuliyeti üstlenmeye hazırız.
“Avrupa’da, Kur’an-ı Kerim’in yakıldığı 500’e yakın İslam karşıtı saldırı gerçekleştirildi”
Müslümanlar olarak tehdit boyutu artan sorunlarımızdan birisi de İslam düşmanlığıdır. Avrupa’nın birçok ülkesinde göçmen nüfusun kahir ekseriyetini oluşturan Müslümanlar her gün bir başka yabancı düşmanı, ırkçı, ayrımcı ve İslam karşıtı muameleye maruz kalmaktadır. Son yıllarda özellikle Batı Avrupa ülkelerinde yaşayan vatandaşlarımıza, mülklerine ve camilerine yönelik saldırı ve tehditlerde artış yaşanıyor. Ocak 2023’ten bu yana İslam İşbirliği Teşkilatı ülkelerin Avrupa’da bulunan büyükelçiliklerinin önleri başta olmak üzere Kur’an-ı Kerim’in yakıldığı 500’e yakın İslam karşıtı saldırı gerçekleştirildi. Geçen hafta üç genç ABD’de sokak ortasında silahlı saldırıya uğradı. Bunun örneklerini uzatmak mümkün. İslam düşmanlığı Batı toplamlarında veba gibi yayılırken hükümetler tarafından maalesef hiçbir tedbir alınmıyor.
“Asıl amaç Müslümanları kışkırtarak tıpkı 85 sene önce olduğu gibi bir Müslüman sorunu oluşturmaktır”
Kur’an-ı Kerim’e yönelik alçakça eylemler ifade özgürlüğü kisvesi altında meşru ve mazur gösteriliyor. Bu saldırılara göz yumanların mesele Filistin ve Gazze’deki masumların haklarını savunmak olduğunda birden nasıl yasakçı davrandıklarını hep birlikte gördük, görüyoruz. Fikir ve toplanma hürriyeti diyenlerin aslında böyle bir hassasiyetlerinin bulunmadığını biz çok iyi biliyoruz. Burada asıl amaç Müslümanları kışkırtarak tıpkı 85 sene önce olduğu gibi bir Müslüman sorunu oluşturmaktır. Allah’ın izniyle biz buna fırsat vermeyeceğiz. Bizi ve kardeşlerimizi çekmek istedikleri tuzağa düşmeyeceğiz. İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkeler olarak bu nefret suçlarına karşı ortak hareket etmemizin ehemmiyetini tekrar vurgulamakta fayda görüyorum. Gerek ikili düzeyde, gerekse uluslararası platformları kullanarak nefret suçlarıyla mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz.
İslam ülkeleri arasında tercihli ticaret sisteminin geçtiğimiz yürürlüğe girmiş olmasından büyük bir memnuniyet duyuyoruz. Sisteme dahil olan ülkelerin gerekli tedbirleri alarak anlaşmayı uygulamalarına büyük önem veriyoruz. Sisteme henüz taraf olmamış ülkeleri de bir an evvel katılmaya davet ediyoruz. Birlikte geliştireceğimiz ekonomik fırsatlar, refahı, bereketi ve ekonomik istikrarı beraberinde getirecektir. Ülkelerimiz arasındaki ticareti ve yatırımları teşvik edecek ve artıracak bir diğer önemli husus ise uyuşmazlıkların çözümü meselesidir. Özellikle faliyetlerini İstanbul’da sürdüren İslam İşbirliği Teşkilatı Tahkim Merkezi’nin yatırım ve ticari uyuşmazlıkların çözümü noktasında önemli bir adres olması için sizlerin de desteğini çok kıymetli buluyoruz.
(TRT Haber)
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *