Gazeteci yazar Mayis Alizade, Independent Türkçe için yaptığı değerlendirmede, Azerbaycan ile işgal rejimi arasındaki ilişkilerin, mevcut tabloya göre daha da derinleşmesinin beklenmesi gerektiğini belirtirken, bu ilişkilerin ağırlıklı olarak askeri alanda yoğunlaştığına dikkat çekti.
1. Tarihten başlarsak, İsrail-Azerbaycan nasıl bir manzara çizmemiz gerekir?
Musevilerin günümüz Azerbaycan topraklarına gelişinin tarihi Mezopotamya döneminden başladığı ifade ediliyor. Hazar Denizi’nin Kuzeydoğusundan başlayarak İdil nehrine kadar uzanan bölgede kurulmuş Hazar Devleti ahalisinin önemli kısmının 740 yılında Museviliği kabul ettiği biliniyor. Bundan dolayı Hazar Devleti’nde Yahudilerin büyük nüfuz sahibi olduğu ve Kafkasya’daki varlıklarını da o devletten miras aldıkları yazılı.
Hazar Devleti’nden günümüze kadar ulaşmış yazılı belge olarak iki mektubun İbranice kaleme alınması da bunu açık şekilde ortaya koyuyor. 18’inci yüzyılda günümüz Azerbaycan’ının Guba ili sınırları içindeki Kırmızı Kasaba’yı kurmuş Musevi Cemaati, Çarlık Rusya’sı saldırılarından korunmak için orayı ideolojik üs olarak belirlediler.
İlk Musevi sinagogunun da yapıldığı yer olduğuna inanılan Kırmızı Kasaba daha o dönemlerde “Kafkasya’nın Kudüs’ü” unvanını kazanmıştı.
19’uncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren Bakü’de petrol sanayisinin gelişmeye başlaması Museviler için de önemli iktisadi-ticari fırsatlar ortaya çıkarmış ve bu fırsatlar her zaman en iyi şekilde değerlendirildi. Guba bölgesinin Müslümanlar ve Museviler bakımından ortak özelliklerinden biri de 1918 yılında Ermenilerin bölgede her iki dine mensup insanlara karşı soykırım yapmaları oldu.
Bolşevik ihtilalinin ateist bir rejim getirmesine rağmen dünya Musevileri her zaman Kırmızı Kasaba’ya büyük önem verip, ziyaret ettiler.
Ekim 1991’de Azerbaycan’ın yeniden bağımsızlık elde etmesinden sonra Kırmızı Kasaba özellikle eski SSCB coğrafyası Musevileri için daha önemli hale geldi.
2. Günümüz Azerbaycan’ındaki Musevi örgütlenmeleri hangi düzeyde?
Şubat 1994’te Azerbaycan Devlet Başkanı baba Aliyev, İstanbul’da yabancı basın mensupları için düzenlediği basın toplantısında bir gazetecinin “Ebülfez Elçibey’in İsrail ile ilgili olumlu politikasının olduğunu biliyorduk. Siz nasıl bir politika izleyeceksiniz?” sorusunu şöyle yanıtlamıştı:
“Elçibey Azerbaycan’ın Cumhurbaşkanı olmuştur, kendisiyle ilgili bir şeyler söylemek istemem ancak benim İsrail ile ilgili özel politikalarım olacaktır.”
Daha Azerbaycan KGB’sinin ve ardından Azerbaycan Komünist Partisi’nin başındayken Haydar Aliyev’in sadece Azerbaycan’da değil, SSCB sath-ı mailindeki önemli makam ve mevki sahibi insanların yanı sıra, gazeteciler, yazarlar, sanatçılar Musevilerle iyi ilişkileri olduğu belliydi.
Haziran 1994’te Mekke’yi ziyaret eden Aliyev, Arap dünyasıyla İsrail arasında denge politikası gözeterek İsrail ile ilişkilerde özellikle Azerbaycan’daki Musevi cemaatinin gücünü ve Tel-Aviv üzerindeki etkisini kullanmıştı.
Aynı zamanda Rusya Musevileriyle ilişkilerini ağırlıklı olarak bu çıkar çerçevesi üzerine kurmuştu.
Aliyev döneminden az öteye gittiğimizde BM’nin Mart 1992’de Azerbaycan’ın bağımsızlığını tanımasından kısa süre sonra İsrail’in Moskova Büyükelçisi Bakü’de Azerbaycan Cumhurbaşkanı vekili ve Meclis Başkanı Yakup Mammadov’u ziyaret ettiğinde ilişkilerin Büyükelçilik açarak değil, o dönem için makbul sayılacak Azerbaycan’daki Musevi cemaati üzerinden geliştirilmesi uygun görüldüğüyle karşılaşıyoruz.
1995 yılında temeli atılmış geleneğe göre, Azerbaycan Parlamentosu’nda mutlaka Musevi kökenli bir milletvekili bulunuyor.
Bakü’nün dünyada yaptığı “dini hoşgörü ve dialog” propagandasında Musevi cemaatine verilen haklar hep ön plana çıkarılıyor ve örnek olarak sunuluyor.
Halihazırda ülkede sayısı 20 bin civarındaki Musevi cemaatinin 7 sinagogunun, yaklaşık 10 STK’sının bulunması da bunun örneklerinden biri.
3. Bu mekanizma İsrail ile ilişkilerin geliştirilmesinde yeterli oldu mu?
Yeterli olmayacaktı haliyle. Ancak 2000’lerin başlarına kadar o şekilde idare edildi. Sayın İlham Aliyev’in Ekim 2003’te iktidara gelmesinden sonra sadece İsrail Devleti’yle değil Rusya, Avrupa ve özellikle ABD’deki Musevi lobileriyle ilişkilerin azami düzeyde geliştirilmesinin startı verildi.
Babasının SSCB zamanındaki görevi ve bağımsızlık dönemindeki devlet başkanlığından dolayı Rusya derin devletiyle kurulan ilişkileri geliştirirken; İlham Aliyev, Rusya’nın etkili Musevi şahsiyetlerinin ilişkilerinden de iyi şekilde yararlandı. Aynı zamanda Tel-Aviv-Kudüs ile geliştirilen ilişkiler ABD Kongresi’ne kadar uzayıp gitti.
Örneğin birkaç sene önce Türkiye ile İsrail arasında yaşanan gerilimlerde Azerbaycan’ın Washington Büyükelçisi Türkiye’ye, “Azerbaycan’ı örnek alarak ABD’deki Musevi lobisi ve İsrail ile ilişkilerini geliştirmesi” tavsiyesinde bulunmuştu.
4. İsrail ile doğrudan ilişkiler ağırlıklı olarak hangi alanları kapsadı?
Askeri alanı kuşkusuz. Birkaç sene önce İsrail Savunma Bakanı yaklaşık bir hafta Azerbaycan’da kalarak askeri alandaki ilişkilerin geliştirilmesi çerçevesinde bir dizi değerlendirmeler yapmıştı.
2006 yılında Azerbaycan kendi Savunma Sanayii Bakanlığı’nı kurdu ancak birkaç konvansiyonel silah türü dışında gelişim kaydedilemedi.
2010-2015 yılları arasındaki raporlara bakıldığında BDT ülkeleri arasında Rusya’dan en çok silah almış ülkenin Azerbaycan olduğu görülüyor ve Bakü az daha bu durumdan kıvanç duyuyordu.
Rusya’dan ithal edilen o silahların kullanılıp-kullanılmadığı bilinmezken, silah ithalatını koordine eden başbakan yardımcısının oğlunun 1 milyar dolarının Letonya’nın başkenti Riga’nın bir bankasında bloke edildiğini tüm dünya duydu.
5. Yani İsrail’den silah ithalatı Azerbaycan için bir nevi elzem hale mi gelmişti?
“Bir nevi” değil, toprakları işgal altındaki topraklarını kurtarma niyetinde olan her bir ülkenin bunu yapması kaçınılmazdı.
Ordu ilk kez dronlarla o zaman tanıştı, askeri istihbaratın güçlenmesinde İsrail teknolojisi önemli rol oynadı.
Rusya’yla silah alışverişlerinde olduğu gibi İsrail’den silah alımları için yapılan ödemelerden Azerbaycan iktidarına yakın şahısların yüklü miktarda komisyonlar aldığını, örneğin Jerusalem Post gazetesi yazmıştı.
44 günlük savaşa hazırlık süreçlerinde İsrail silahlarının öneminin daha da arttığı belliydi. Savaştan az önce Ermenistan devleti kendi Kudüs Büyükelçiliğini Kudüs’te değil Erivan’da açmış, ancak İsrail’in Azerbaycan’a verdiği az daha sınırsız desteği görerek Büyükelçiliği kapatma kararı almıştı. Türkiye dronlarını Azerbaycan ordusu savaşın hemen öncesinde kendi envanterine almıştı.
6. Askeri alanda gelişen İsrail-Azerbaycan işbirliğini Türkiye nasıl karşıladı? Özellikle İran’ın gözünü kapatarak bu gelişmeleri seyrettiğini söylemek mümkün mü?
Kuşkusuz, Türkiye Azerbaycan ile askeri ilişkilerin öncelikle kendisiyle geliştirilmesini istiyordu ancak muhtemelen Azerbaycan birkaç faktörü göz önünde bulundurarak silah alım-satımı alanında İsrail’i ön plana çıkardı.
Bunun ana sebeplerinden biri silah alışverişi operasyonlarıyla Rusya, AB ve ABD’deki Musevi lobilerinden daha fazla destek almak idi. Ki Azerbaycan’ın bunu başardığını söylememiz mümkün.
İran’a gelince; Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev uzun süre bu alanda dengeli politika yürüterek İran’ın gönlünü kırmamaya özen gösterdi. Örneğin, Mart 2010’da Tahran’da gerçekleşen Hamaney-Aliyev-Ahmedinejat buluşmasında İran’ın Dini Lideri, “Bölgemizi karıştırmaya çalıştıran siyonistleri buradan kovmamız gerekir” dediğinde; Azerbaycan liderinin “Bölgenin dış güçlerce karıştırılma girişimlerine karşı olduklarını” ifade etmişti.
Aliyev’in ülkesine dönüşünün ertesi günü Bakü’ye giden dönemin İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez topu topu 6 saati bulan gezisi sırasında Aliyev ile bir araya gelme fırsatını da yakalamıştı.
44 günlük savaşa kadar Bakü’nün uyguladığı ve Tahran’ın bazen köpürmesine rağmen, seyretmek dışında hiçbir şey yapamadığı bu politikalar, 10 Kasım 2020’de imzalanan Putin-Aliyev-Paşinyan anlaşmasıyla İran’ın uygulamaya koyduğu hasmane politikalara evrildi.
İran’ı rahatsız eden ana konu ülke sınırları içinde sayıları en az 30 milyon olan Azerbaycan Türkünün ana dilinde eğitimden tutun da en basit haklarını istemek için kalkışma yapabileceği endişesi olup; bunun Bakü ve Kudüs tarafından desteklenip manipüle edileceği Tahran rejimini hep ürkütüyor.
7. Bununla ilgili uygulanan ortak projeler mi var?
Ortak projelerin olduğunu söyleyemem. Zaten ortak proje olmadan da Türkiye Cumhurbaşkanı’nın 12 Aralık 2020’de Bakü’de okuduğu bir şiir Tahran rejimini rahatsız etmişti.
Onun için Azerbaycan’ın Ermenistan sınırındaki işgalden kurtarılan Zengilan bölgesinde uygulanmak istenen ‘Akıllı Köy Projesi’ni, İran kendi güvenliğine tehdit olarak görüyor ve bundan Bakü’yü sorumlu tutmaya çalışıyor.
Tahran’ın bu iddiaları karşısında Bakü değil geri adım atmak Kudüs ile ilişkilerini daha da geliştirme politikası uygulamayı sürdürüyor.
8. İki ülkenin birbirini 30 sene önce tanımasına rağmen Azerbaycan’ın Kudüs’te kendi büyükelçiliğini açma kararını geçen temmuz ayında alması da aynı çerçevede mi değerlendirilmeli?
Muhtemelen 44 günlük savaştan sonraki gelişmeler Azerbaycan’ın, Kudüs’te büyükelçilik açma kararı almasını hızlandırdı.
Tahran’ın tehditleri artınca Bakü senelerden beri yakınlaştığı İsrail’in başkentinde büyükelçilik açmayı kendi durumunu sağlama almanın yollarından biri olarak değerlendirdi.
9. Geçen yaz sonunda İran’ın mevcut devlet başkanını açık şekilde suçlayan Azerbaycan devlet başkanının “40 milyonun hakkını sonuna kadar savunacağım” demesinden sonra Bakü medyasının İran’a karşı adeta savaş ilan etmesi ve Türkiye de dahil olmakla İran’daki Azerbaycanlıların haklarını savunduğunu iddia eden örgüt ve şahısların dünya ölçeğinde aktifleşmesine İsrail’in destek vermesi söz konusu olabilir mi?
Bu gibi süreçlerde verilebilecek açık destekler söz konusu olamayacağı gibi, gizli desteklerin tespiti de imkansıza yakın bir durum. Azerbaycan burada büyük ölçüde Batı’daki Musevi lobilerinin muhtemel desteğini hesaba katarak İran ile zıtlaşma durumunu daha da derinleştiriyor diye düşünülmesi gerekir.
10. Gelişmelerden Kudüs ile Bakü arasındaki ilişkilerin daha da derinleşeceği gibi bir kanaat hasıl olabilir mi?
Mevcut tabloda Azerbaycan’ın İsrail ile ilişkilerini derinleştirilmek dışında bir seçeneğinin bulunmadığı görünüyor. Haaretz gazetesinin birkaç gün önce İsrail silahı yüklenen Azerbaycan askeri uçağına ilişkin haberi buna işaret eden örneklerin biri. İran’daki mevcut iktidar işbaşında olduğu sürece bu şekilde devam edeceğini tahmin etmek zor olmasa gerek.
Azerbaycan daha büyük oyunların içine girer mi?
Burada Rusya-Ukrayna savaşının durumu ve buna paralel olarak İran-Rusya işbirliğinin daha da gelişip-gelişmeyeceği önemli role sahip olacak.
Azerbaycan’ın kimi çevrelerinin “İran’ın nükleer silah üretme kabiliyetinin engellemek amacıyla 40 milyonun haklarının savunulması” konusunun gündemde tutulduğunu iddia etmesine rağmen, İran nükleerini geliştiren ülkenin Rusya olduğunu hesaba katmayı unutuyorlar.
Ve askeri angajmanların caydırıcı olacağını düşünerek Azerbaycan’a karşı tehditlerini sürdüren İran’ın bu davranışlarını Azerbaycan “ajanları tutuklayarak” yanıt veriyor.
Bunu okur değerlendirsin…
(Independent Türkçe)
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *