ODTÜ Rektörü Mustafa Verşan Kök, “üniversite sıralama sistemleri”ni değerlendirdi

ODTÜ Rektörü Mustafa Verşan Kök, “üniversite sıralama sistemleri”ni değerlendirdi

İlk kez 1983 yılında “America’s Best Colleges” (Amerika’nın En İyi Üniversiteleri) raporunun yayınlandığını belirten Prof. Dr. Mustafa Verşan Kök, bu rapordan sonra dünyanın muhtelif ülkelerinde üniversiteleri ülke düzeyinde sıralayan uygulamaların yaygınlaşmaya başladığını belirtti.

AA’nın sorularını yanıtlayan Orta Doğu Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Verşan Kök, üniversite değerlendirme ve sıralama sistemlerinin nasıl doğup geliştiği ve nasıl anlaşılması gerektiğine ilişkin şu bilgileri verdi:

Uluslararası sıralama sistemleri hakkında genel bir bilgi verebilir misiniz? Bu sistemler nasıl ortaya çıktı?

Üniversitelerin, ülkelerin kalkınmasına yapacağı katkının hayati öneme sahip olması nedeniyle yükseköğretimde kalitenin ve üretkenliğin iyileştirilmesi uzun yıllardır birçok ülkenin önemli bir gündem maddesi. Endüstri 4.0, küresel riskler ve sürdürülebilirlikle ilgili hususların etkisiyle yükseköğretim kurumlarından beklentiler çeşitlendi ve üst düzeye çıktı. Bu gelişmelere paralel olarak yükseköğretim kurumlarının kalitesi ve üretkenlikleri de giderek artan bir oranda tartışılmaya başladı ve son 15 yılda üniversiteleri performanslarına göre değerlendiren sıralama sistemleri giderek yaygınlaştı.

Üniversite derecelendirmesi ilk kez ne zaman yapıldı?

Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD), 1983 yılında “US News and World Report” (ABD Haberleri ve Dünya Raporu) dergisi tarafından üniversite tercihlerinde yol gösterici olması bakımından yayımlanan “America’s Best Colleges” (Amerika’nın En İyi Üniversiteleri) raporu, yükseköğretim kurumlarını derecelendirme bakımından ülke düzeyinde yapılan ilk önemli uygulama olarak kabul edilebilir. Bu rapordan sonra başta Avrupa ülkeleri olmak üzere, dünyanın muhtelif ülkelerinde üniversiteleri ülke düzeyinde sıralayan uygulamalar yaygınlaşmaya başladı.

Peki uluslararası düzeyde bir derecelendirme ilk defa ne zaman yapıldı?

Uluslararası düzeyde üniversiteleri sıralayan ilk girişim, Şanghay Jiao Tong Üniversitesi’ndeki bir grubun, kendi üniversitelerinin dünyadaki konumunu değerlendirmek üzere yürüttükleri çalışma kapsamında elde ettikleri verilerden hareketle 2003 yılında dünyanın ilk 500 üniversitesini yayımlamasıyla başladı. Academic Ranking of World Universities (ARWU), (Dünyadaki Üniversitelerin Akademik Sıralaması), olarak bilinen bu sıralama, genel olarak birçok ülkede geniş kesimlerce de olumlu karşılandı ve bu kapsamdaki çalışmalar için de yol gösterici oldu.

Şanghay Jiao Tong Üniversitesi sıralamasını takip eden ve dünya genelinde yaklaşık 4 bin üniversiteyi elektronik ortamdaki varlıklarına dayalı olarak değerlendirerek 2004 yılında sonuçları deklare eden “Webometrics”, bu alanda yapılan geniş kapsamlı ilk sıralama olarak kabul edilebilir.

Webometrics’ten kısa bir süre sonra aynı yıl dünya üniversitelerini sıralayan “Quacqarelli-Symonds” (QS) – “Times Higher Education” (THE) ortaklığındaki oluşum da oldukça kabul gördü ve bu oluşumun paydaşları 2010 yılından itibaren ayrılarak THE ve QS olarak ayrı birer sıralama sistemi şeklinde faaliyet göstermeye başladı.

Yalnızca genel bir dünya sıralaması yayımlayan sistemler olduğu gibi bu listenin yanı sıra bölgesel sıralama, kurumların yaşına bağlı sıralama ve bilim alanlarına göre sıralama yapan sistemler de var.

Öne çıkan uluslararası üniversite sıralama kuruluşları hangileri ve bu kuruluşlar üniversiteleri nasıl değerlendiriyor?

Günümüzde uluslararası düzeyde sıralama yapan 10’un üzerinde tanınmış sıralama sistemi mevcut. Bununla birlikte genel olarak THE ve QS sistemleri en kapsamlı ve en etkili üniversite sıralama sistemleri olarak kabul görüyor. Sıralama sistemlerinden bazıları 5-6 göstergeye göre değerlendirme yaparken, onlarca göstergeye göre değerlendirme yapan sistemler de bulunuyor. Genel olarak göstergelerin araştırma, öğretim, işbirliği ve etkileşim, itibar, elektronik ortamdaki varlıklar gibi kategoriler altında toplanması ve bu kategorilerin farklı ağırlıklarda dikkate alınmasıyla toplam performans puanının belirlenmesi de yine yaygın olan yaklaşım.​​​​​​​

Sıralama sistemleri, değerlendirmelerde kullandıkları verileri ise genel olarak “Web of Science” ve “Scopus” gibi bilimsel yayın ve çıktılara yönelik veri tabanları ile anketlerin yanı sıra yükseköğretim kurumları ve ilgili kuruluşlardan doğrudan veya bu kuruluşların yayımladığı bilgilerden elde ediliyor.

“THE” sistemi 2022 veri toplama dönemine kadar dünya sıralamalarında öğretim, araştırma, atıflar, endüstri geliri ve uluslararasılaşma kategorileri altında 13 gösterge kullandı. Ekim 2022’de yaptıkları bir açıklama ile metodolojilerini revize ettiklerini deklare ettiler. Buna göre bazı göstergelerin tanımlarında değişiklik yapıldı, bir gösterge değerlendirmelerden çıkarıldı ve 5 yeni gösterge, değerlendirme süreçlerine dahil edilerek kullanılan gösterge sayısı 17’ye yükseltildi. THE, Ekim 2023’te açıklanması beklenen 2024 dünya üniversiteleri sıralama sonuçlarında bu yeni metodolojiyi dikkate alacak.

​​​​​​​”QS” sistemi dünya sıralamalarını akademik tanınırlık, işveren tanınırlığı, öğretim üyesi başına öğrenci sayısı, öğretim üyesi başına atıf sayısı, uluslararası akademik personel oranı ve uluslararası öğrenci oranı olmak üzere 6 gösterge kullanarak gerçekleştiriyor. QS sistemi de 2022 sonunda yaptığı bir deklarasyon ile metodolojilerinde bazı değişiklikler yaptığını duyurdu. Buna göre, bazı göstergelerin ağırlığı değiştirildi, araştırma ağı, istihdam sonuçları ve sürdürülebilirlikle ilgili bazı göstergeler de değerlendirme sürecine dahil edildi. QS sıralama sistemini THE’dan ve diğer sıralama sistemlerinden ayıran en önemli husus, anketlere dayanan akademik ve işveren tanınırlığı göstergelerinin genel değerlendirme üzerinde yüzde 45 gibi çok belirleyici bir düzeyde ağırlığa sahip olması. Bu husus, yoğun şekilde eleştiri konusu oluyor.

Sıralama sistemlerinin göstergelerinde uluslararası ortak kriterler var mı?

2016 yılında imzalanan ve 17 başlık altında toplanan Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (BMSKA), dünya genelinde önemli bir gündem maddesi haline gelmeye başladı ve bazı üniversite sıralama sistemleri son birkaç yıldır üniversiteleri bu kapsamda değerlendiren sıralamalar da yayımlamaya başladı. Örneğin “THE Impact” sıralaması ve “UI GreenMetric” sıralaması, bu kapsamda değerlendirme listeleri yayımlarken, QS sıralama sistemi de Haziran 2023’te açıkladığı 2024 dünya üniversiteleri sıralamasına bu kapsamdaki göstergeleri de dahil etti.

Uluslararası sıralama sistemlerinin çoğunluğu farklı ağırlıklar ve bazı tanımlama farklılıkları kullansa da genel olarak araştırma ve öğretim gibi boyutlara dayalı göstergeler kullanıyor. Ancak Webometrics sıralaması. ağırlıklı olarak üniversitelerin elektronik ortamdaki varlıklarına ve görünürlüklerine dayalı göstergeler kullanarak diğer sistemlerden ayrışıyor.​​​​​​​

Sıralama sistemlerinin birbirlerinden farklı yaklaşımlarla ölçme ve değerlendirme yaptıkları anlaşılıyor. Sizce bu kuruluşların kullandığı yöntemler ne kadar sağlıklı?

Yükseköğretim kurumları, öğretim, araştırma ve topluma katkı gibi farklı misyonları dikkate alındığında dünyanın en karmaşık kurumsal yapıları arasında kabul ediliyor. Bu nedenle, yükseköğretim göz önüne alındığında kaliteyi tanımlamak veya kalitenin kabul edilmiş ortak bir tanımını bulmak dahi oldukça zor. Haliyle üniversite sıralama sistemleri de kendilerine özgü metodolojiler ve göstergeler kullanarak üniversiteleri değerlendiriyor.

Sıralama sistemlerinin, yaygın olarak kullandıkları metodolojiler kapsamında tek veya ortak yazarlı yayınlara yapılan atıflar; alanlara göre yayınların atıf alma oranlarındaki önemli farklılıklar; orijinal makalelere ve derleme makalelere yapılan atıfların aynı düzeyde dikkate alınması; kurum değiştiren veya birden fazla kurum adresi kullanan araştırmacıların yayınları ve bu yayınlara yapılan atıflar; alanlara göre dergilerin etki faktörleri arasındaki büyük farklılıklar; web ortamında paylaşılan varlıkların amaca uygunluğunun ve kalitesinin değerlendirilememesi; ankete dayalı göstergelere fazlaca ağırlık verilmesi; tüm verilerin kanıtlanabilir olmaması; gösterge sayılarının çok az veya fazla olması; genç üniversiteler ile yüzlerce yıl geçmişi olan üniversitelerin birlikte karşılaştırılması; araştırma yoğun ve diğer karakteristiklerdeki yükseköğretim kurumlarının aynı/benzer göstergelere göre karşılaştırılması gibi, eleştirilen pek çok yönü bulunuyor.

Bu bağlamda yayınlarının çok yüksek bir oranda yalnızca bir araştırmacıya ait olduğu ve kurum mensubu olmamasına rağmen ikinci kurum adresi kullanan araştırmacılara ait olduğu bazı üniversitelerin sıralamalarda yüksek konumlara yerleşebildiği bilinen bir gerçek. Sıralama sistemleri de bu gerçekliklerden hareketle düzenledikleri uluslararası toplantılarda göstergelerini ve metodolojilerini tartışmaya açıyor ve zaman zaman bu kapsamda güncellemeler gerçekleştiriyor. Bu bağlamda sıralama sistemlerinin de öğrenme ve gelişme sürecinde olduğunu söylemek mümkün. Sıralama sistemlerinin eleştirilen yönleri olsa da giderek artan bir oranda kabul görmesi, dünya genelinde yükseköğretim kurumları arasında önemli bir rekabetin doğmasına yol açtı.

Üniversiteler açısından bakarsak, sıralamaların üniversitelere olumlu ve olumsuz anlamda etkileri neler?

Sıralamalar üniversitelere kendi durumlarını görme; kamuoyuna ve ilgili kurumlara ise üniversiteleri diğer yükseköğretim kurumlarıyla karşılaştırma imkanı verdi. Yayımlanan sıralama sonuçları, üniversite yöneticileri, aday öğrenciler, araştırmacılar, politika yapıcılar, işveren ve hayırseverlerin yargıları ve kararları üzerinde giderek artan bir oranda etkili olmaya başladı. Üniversitelerin gelişmeye açık yönlerini iyileştirmek için politikalar geliştirilmesi, marka değerlerinin yükseltilmesi ve uluslararasılaşma potansiyellerinin artırılması için bu sistemlerinden istifade etmeleri mümkün.

Ancak, farklı karakteristikleri olan yükseköğretim kurumlarının çoğunlukla aynı göstergelere göre değerlendiriliyor olması ise çok sayıda üniversite için dezavantajlı durumların ve olumsuz etkilerin ortaya çıkmasına da yol açabiliyor.

Sıralamalara ülkemizdeki üniversitelerin konumları açısından bakarsak, durum nasıl görünüyor?

Genel olarak bakıldığında özellikle 2015-2021 yılları arasında ülkemizdeki üniversitelerin uluslararası sıralamalardaki konumunda bir gerileme yaşandığı görülüyor. Bu durumun ortaya çıkmasında birkaç hususun etkili olduğunu söylemek mümkün. 2015’lere kadar ortalama 200 ila 600 arasında üniversitenin dahil olduğu uluslararası sıralama sistemlerine dünya genelindeki ilginin artması neticesinde son yıllarda bu sistemler her yıl yaklaşık 3 bin ila 4 bin civarında üniversiteyi değerlendirmeye başladı.

Dünya genelinde yüzlerce yıllık köklü geçmişi olan üniversitelerin de bu alana dahil olması neticesinde büyük çoğunluğu (yüzde 90’ın üzerinde) 50 yaşın altında olan ülkemiz üniversiteleri, bu köklü kurumlarla rekabet etmekte zorlanmaya başladı.

Diğer taraftan CERN gibi uluslararası organizasyonlar kapsamında farklı ülkelerden araştırmacıların yer aldığı çok yazarlı makalelerin ve bu makalelere yapılan atıfların sıralama sistemleri tarafından değerlendirme dışı tutulmaya başlanması da uluslararası işbirlikli araştırmalarının sayısı yüksek olan ülkemizin önde gelen üniversitelerinin konumunu olumsuz olarak etkiledi. Örneğin CERN yayınlarının değerlendirme kapsamında olduğu ve 401 üniversitenin değerlendirildiği “THE 2014 Dünya Üniversiteleri” sıralamasında ODTÜ 85. sırada yer almasına rağmen, 800 üniversitenin değerlendirildiği 2015 sıralamasında CERN yayınlarının da değerlendirme kapsamı dışına alınması sonucunda ODTÜ’nün 501-600 bandına düşmesi bu kapsamda oldukça çarpıcı bir örnek. Benzer gerileme Boğaziçi, İTÜ, Sabancı ve Bilkent gibi ülkemizin önde gelen üniversitelerinde de yaşandı.

Üniversitelerimizin yüksek etki düzeyine sahip dergilerdeki bilimsel yayınlarının oranının genel olarak dünya ortalamasının altında kalması, üniversite-sektör işbirlikli bilimsel çıktıların ve öğretim üyesi başına öğrenci sayısı oranının henüz arzu edilen seviyede olmaması da yine ülkemiz üniversitelerinin uluslararası sıralama sistemlerindeki konumları üzerinde etkili olan unsurlar arasında sayılabilir.

THE ve QS gibi sıralama sistemleri yayın ve bilimsel yayınlara yapılan atıflar konusunda üniversitelerin son 5 yıllık dönemdeki yayınlarını ve bu yayınlara değerlendirmenin yapıldığı yıla kadar yapılan atıfları dikkate alıyor. Dolayısıyla sıralama sonuçları yalnızca bir yıla ait faaliyetleri ve üretkenlikleri yansıtmıyor. Haliyle üniversitelerimiz, üretkenliklerini artırsa dahi çıktıların sıralama sonuçlarına yansıması belirli bir süre gerektiriyor. Örneğin ODTÜ olarak son 6 yılda her alanda hayata geçirdiğimiz başarılı uygulamalar, son birkaç yılda üniversitemizin sıralama sistemlerindeki konumunun yükselişi olarak kendisini göstermeye başladı.

Ülkemiz üniversitelerinin koşullarının uluslararası önde gelen üniversitelere göre daha kısıtlı olmasına rağmen 15’e yakın üniversitemizin gelişmiş ülkelerdeki birçok üniversiteye göre daha ileride olduğunu da belirtmek istiyorum. Örneğin haziran ayı içerisinde açıklanan “QS 2024 Dünya Üniversiteleri Sıralaması”nda ODTÜ 336, İTÜ 404. ve Koç 431. sırada yer alarak önemli bir başarı gösterdi. Ülkemizdeki bazı üniversitelerimizin konu sıralamalarında da önemli başarıları var. Örneğin “2023 QS Dünya Üniversiteleri Alan Sıralamaları”nda ODTÜ, “Mühendislik ve Teknoloji Alanı”nda 133. sırada ve bu kapsamda “Petrol Mühendisliği” alanında ise 10. sırada yer aldı. Aynı sıralamada ODTÜ, değerlendirildiği 19 alandan 9’unda ilk 200, 17 alanda ise ilk 500 arasında yer alma başarısı gösterdi. Bu sıralamada, İTÜ, Boğaziçi, Koç, Sabancı ve Bilkent gibi önde gelen üniversitelerimizin de önemli başarıları var.

Dünya genelinde sıralama sistemlerine olan ilginin giderek arttığı ve birçok ülkenin de üniversitelerini daha yukarı konumlara çıkarabilmek için özel teşvikler sağladığı biliniyor. Bu bağlamda, dünya genelinde üniversitelere yönelik verilen destekler veya teşvikler nelerdir?

Yükseköğretim kurumlarına sağlanan finansman desteğinin, kurumların performanslarına dayalı olarak gerçekleştirilmesine yönelik uygulamalar, kurumları motive etmesi bakımından son derece önemli. Bu tür uygulamalar, başta Amerika, Danimarka, Finlandiya, Norveç, Belçika ve İsveç gibi gelişmiş ülkelerde uzun yıllardır sürdürülüyor.

Bu kapsamda özellikle son yıllarda Çin, Rusya ve Singapur gibi ülkelerde uygulanan ve dünyanın önde gelen yükseköğretim kurumları arasında yer alma potansiyeli bulunan üniversitelere sağlanan özel desteklerin, üniversitelerin konumlarını önemli düzeyde etkilediği biliniyor. Çin’de 1998’de, dünyanın en iyi üniversiteleri arasında birkaç üniversitelerinin yer almasına yönelik başlatılan ve sonucunda “ARWU” sıralama sisteminin doğmasına da yol açan proje kapsamındaki destekler sonuç verdi ve en az 10 Çin üniversitesi dünya üniversiteleri arasındaki konumunu hızla yükseltti. Örneğin “THE 2023 Dünya Üniversiteleri Sıralama Sonuçları”na göre Çin’den 2 üniversite ilk 20’de yer alırken, 7 üniversite ilk 100, toplam 27 üniversite ise ilk 500 içerisinde yer aldı. Yine aynı sıralamada, Singapur’dan 2 üniversite ilk 100 ve Rusya’dan 5 üniversite ise ilk 500 içerisinde yer aldı. Sıralama sistemlerine ve yıllara göre bazı değişiklikler gösterse de bu 3 ülkenin üniversitelerinin son yıllarda başarı düzeylerini giderek artırdıkları görülüyor. Çin, THE 2023 sonuçlarına göre ilk 200’de yer alan üniversite sayısı bakımından 2022’deki 5. sıradaki konumunu 4. sıraya yükselterek Hollanda ve Avustralya’yı geride bıraktı.

Ülkemizdeki üniversitelere yönelik de destekler veya teşvikler var mı?​​​​​​​

Ülkemizde de 2017 yılında Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanlığı tarafından 11 üniversitenin araştırma üniversitesi olarak belirlenmesinden sonra bu üniversitelere yönelik olarak ek finansman ve ilave araştırma görevlisi ve öğretim üyesi kadroları tahsis edilmeye başlandı. Diğer taraftan 2020 yılında başlatılan “YÖK Gelecek Projesi” çerçevesinde araştırma üniversitelerine öncelikli alanlarda ilave öğretim üyesi kadroları verilmeye başlandı. 2021 yılında ise araştırma üniversiteleri, öncelikli sektörlerle eşleştirilerek Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) tarafından öncelikli sektörlere yönelik büyük bütçeli 1004 programı çağrısı başlatıldı. Diğer bazı ülkelerde uygulanan desteklerin ülkemizde de uygulanmaya başlaması, üniversitelerimizin potansiyelinin artırılması bakımından çok önemli ve ümit verici.

Aralık 2021’de YÖK Başkanlığı tarafından açıklanan yeni düzenlemeye göre, araştırma üniversitelerinin sayısı 20 devlet üniversitesini ve 3 vakıf üniversitesini kapsayacak şekilde artırıldı. Diğer taraftan araştırma üniversiteleri A1, A2 ve A3 olmak üzere performanslarına göre 3 guruba ayrılarak, araştırma üniversitelerine sağlanması planlanan tüm desteklerin yer aldıkları performans grubuna göre farklılaştırılacağı deklare edildi. 2022 yılında, YÖK Başkanlığı ile Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı arasında bir protokol imzalanarak “Araştırma Üniversiteleri Destek Programı” başlatıldı ve araştırma üniversitelerine performanslarına dayalı olarak özel bir Araştırma ve Geliştirme (Ar-Ge) bütçesi tahsis edilmeye başlandı. Bu gelişmeler önemli olmakla birlikte ülkemizin önde gelen araştırma potansiyeli yüksek üniversitelerine sağlanacak özel desteklerin artırılmasının, üniversitelerimizin uluslararası alanda rekabet güçlerini önemli düzeyde artıracağına inanıyorum.

Öte yandan, son yıllarda YÖK Başkanlığı tarafından başlatılan üniversitelerin araştırma performansı değerlendirmesi, girişimci, yenilikçi üniversite endeksi ve üniversite izleme, değerlendirme raporları gibi uygulamalara ilave olarak yükseköğretim kurumları arasında pozitif rekabet oluşturmaya yönelik muhtelif uygulamalar da üniversitelerimizin üretkenliğinin artırılması bakımından önemli etkiler oluşturan stratejilerdir. Bu uygulamalar sayesinde, yükseköğretim kurumlarındaki farkındalık düzeyinin de artmasıyla birlikte üniversitelerimizde performansın ve üretkenliğin artırılmasına yönelik gayretlerde önemli bir artış meydana geldi.

Sıralamalarda dünyada ilk 100’e giren üniversitelerin araştırma bütçeleriyle ülkemizdeki araştırma üniversitelerinin araştırma bütçelerini karşılaştırırsak nasıl bir yerdeyiz?

Üniversitelerimizin gelişerek dünyanın önde gelen kurumları arasında yer alabilmesi için mali kaynaklarının ve araştırma bütçelerinin, uluslararası normlara çıkarılması önemli olsa da mali kaynakların artırılması da tek başına çözüm değil.

Yükseköğretim kurumlarının iç süreçlerini geliştirmeleri, tüm süreçlerinde sürdürülebilir bir kalite düzeyi oluşturmaları, stratejik yönetim anlayışını benimsemeleri, tüm faaliyet ve varlıklarını kayıt altına alarak kaynaklarını kurumun amaç ve hedefleri doğrultusunda harekete geçirebilmek için etkili bir performans yönetimi uygulayabilmeleri son derece önemli.

İlgili dönemde araştırma ve aday durumunda olan 16 üniversitenin 2019 yılı Ar-Ge harcamalarının ortalaması yaklaşık 12 milyon doların altında. Sıralamalarda önde gelen ve ilk 100’de yer alan dünya üniversitelerinin Ar-Ge bütçelerinin ise birkaç 100 milyon dolardan başlayıp milyarlarca dolara kadar çıkabildiği biliniyor. YÖK’ün 2021 yılı verilerine dayalı olarak açıklanan Üniversite İzleme ve Değerlendirme Genel Raporu 2022’ye göre, 193 üniversitenin Ar-Ge harcamalarının toplam bütçelerine oranının ortalaması yüzde 3,45’tir. Yine aynı yıla ait verilere göre, Ar-Ge harcamasının toplam bütçe içerisindeki oranı bakımından değerlendirildiğinde bu oranın yüzde 15’in üzerinde olduğu araştırma üniversitesi sayısı 5, oranın yüzde 10-15’i arasında olduğu araştırma üniversitelerinin sayısı ise 8 olarak gerçekleşti. Araştırma bütçeleri 50 ila 200 kat arasında daha yüksek olan dünya üniversiteleriyle karşılaştırıldığında Türk üniversitelerinin mevcut bütçe imkanlarına rağmen gösterdikleri başarının çok önemli olduğunu özellikle belirtmek isterim.

Şubat 2022’de, THE sıralama kuruluşuna verdiğim özel bir mülakatta da bu konuyu özellikle vurgulayarak, üniversitelerin Ar-Ge çıktılarının araştırmaya ayırdıkları bütçeleriyle orantılı olarak değerlendirilmesine yönelik kriterlerin de kullanılması gerektiğini özellikle belirtmiştim.

Ülkemizdeki üniversitelerin THE ve QS sırlamalarındaki durumu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ülkemizdeki üniversitelerin son 6 yıllık performansını incelediğimizde THE ve QS sıralamalarında genel bir düşüş yaşandığı görülüyor. Bu gerilemede genel olarak sıralamaya dahil edilen üniversite sayısındaki büyük artışın ve bazı metodoloji değişimlerinin etkili olduğunu söylemek mümkün. Sıralamalarda değerlendirilen üniversite sayıları son 10 yılda 4 ila 10 kat arasında artış gösterdi. Bu bağlamda dünya genelinde önde gelen köklü birçok üniversite de sıralama sistemlerine dahil olmaya başladı. Haliyle sıralamalarda yüksek konumlar elde edebilmek daha zorlu bir süreç haline geldi. Bu bağlamda bakıldığında, üniversitelerin sıralamalardaki durumunu değerlendirirken yalnızca kaçıncı sırada yer aldığına değil, değerlendirilen üniversiteler arasında başarı düzeyi bakımından ilk yüzde kaçlık seviyede yer aldığına da bakmak daha sağlıklı bir değerlendirme yapılmasına imkan verecektir.

ODTÜ’nün THE ve QS’in son açıklanan sıralamalarındaki durumu ile ilgili görüşleriniz nelerdir?

ODTÜ olarak sıralama sistemlerini kendi durumumuzu değerlendirmek ve uluslararası görünürlüğümüzü daha da yükseltmek için önemsiyoruz. Bu bağlamda üniversitemizin son 6 yılda her alanda hayata geçirdiği başarılı uygulamalar, üniversitemizin kurumsal kapasitesinin artırılması ve uluslararası sıralama sistemlerindeki konumunun yükselişi olarak da kendisini göstermeye başladı.

ODTÜ, Haziran 2023 içerisinde açıklanan QS 2024 Dünya Üniversiteleri sıralamasında dünya üniversiteleri arasında 336’ncı, Türkiye’deki tüm üniversiteler arasında ise 1’inci sırada yer alarak önemli bir başarı gösterdi. 2021 sıralamasında 601-650 bandında, 2022 sıralamasında 551-560 bandında, 2023 sıralamasında ise 501-510 bandından yer alan ODTÜ, 2024 dünya üniversiteleri sıralamasında ise 336’ncı sıraya yerleşerek devam eden yükselişini daha üst seviyeye taşıdı. 2024 sonuçlarına göre, ODTÜ, QS Dünya Üniversiteleri Sıralaması’nda dünya genelinde üst yüzde 23’lük başarı diliminde yer alarak tüm yılların en yüksek başarı seviyesine de ulaştı. Diğer taraftan ODTÜ’nün İşveren Tanınırlığı boyutundaki sıralaması son 2 yılda 129 sıra yükselerek dünya genelinde 125’inci sıraya, Akademik Tanınırlık boyutundaki sıralaması ise 34 sıra yükselerek 299’uncu sıraya yükselmiştir. ODTÜ Akademik Tanınırlık, İşveren Tanınırlığı ve Sürdürülebilirlik göstergelerinde ise Türk üniversiteleri arasında ilk sırada yer aldı. ODTÜ 30 ülkeden 451 üniversitenin değerlendirildiği QS EECA (Emerging Europe & Central Asia) 2022 sıralamasında ise tüm üniversiteler arasında 11’inci sırada ve ülkemiz üniversiteleri arasında 1’inci sırada yer alma başarısı gösterdi. ODTÜ, QS 2023 Alan Sıralaması sonuçlarına göre, dünya genelinde 1 alanda ilk 10’da, 9 alanda ilk 200’de ve 17 alanda ise ilk 500’de yer aldı.

THE’nın son açıklanan sıralaması, 2022 yılında deklare edilen THE 2023 Dünya Üniversiteleri listesi. Bu sonuçlara göre ODTÜ dünya genelinde 501-600 bandında ve Türkiye’deki devlet üniversiteleri arasında 1’inci sırada yer aldı. 2021 yılında 801-1000 bandında, 2022 yılında ise 601-800 bandında sıralanan ODTÜ, THE 2023 Dünya Üniversiteleri Sıralama sonuçlarına göre, 501-600 bandında yer alarak yükselişini sürdürme başarısı gösterdi. Diğer taraftan ODTÜ’nün Öğretim Boyutundaki sıralaması, önceki yıla göre 95 sıra yükselerek dünya genelinde 289’uncu sıraya, Araştırma Boyutundaki sıralaması ise önceki yıla göre 128 sıra yükselerek dünya genelinde 206’ıncı sıraya yükseldi. ODTÜ aynı sıralamada Öğretim ve Araştırma boyutlarında da Türk üniversiteleri arasında ilk sırada yer aldı. ODTÜ THE 2023 dünya üniversiteleri sıralamasında dünya genelinde üst yüzde 30,92’lik başarı diliminde yer alarak, son 8 yılın en yüksek başarı seviyesine ulaştı.

Ekim 2022’de açıklanan THE 2023 Konu Sıralamasında dikkate alınan 11 alanından 9’unda değerlendirmeye tabi tutulan üniversitemiz, buna göre 9 alandan 8’inde ilk 500’e girme başarısı göstererek, önceki yıllara göre konumunu önemli düzeyde yükseltti. ODTÜ, 2023 THE Asya Üniversiteleri Sıralamasında ise listelenen 928 üniversite içerisindeki konumunu 89’uncu sıraya ve başarı düzeyini üst yüzde 9,6 seviyesine çıkararak, bu kategoride tüm yılların en başarılı sonucunu elde etti.

ODTÜ’nün sıralamalarda zirve formülü nedir?

Dünya çapında önde gelen üniversitelerin bazı ortak özelliklerinin olduğu görülüyor. Örneğin bu üniversiteler, genel olarak seçkin akademisyenleri ve öğrencileri bünyesine katabilen, doktora eğitimine ağırlık veren, öğretim elemanlarının zamanlarının önemli bir kısmını araştırmaya ayırdığı, bol miktarda mali fonları olan, stratejik vizyon ve üstünlük kültürünü benimsemiş, etkili yönetişim uygulayabilen kurumlardır. Yine bu üniversitelerin mezunlarının da işverenler tarafından fazlaca arandığını ve ilgi gördüğünü de biliyoruz.

Bu boyutta değerlendirildiğinde ODTÜ, seçkin akademisyenleri ve öğrencileri bulunan, uluslararası alanda tanınırlığı yüksek ve mezunları dünya genelinde üst düzeyde kabul gören köklü bir üniversitedir. Her ne kadar dünyanın önde gelen üniversiteleriyle kıyaslandığında mali kaynaklarımız ve bazı koşullarımız daha sınırlı olsa da ODTÜ’nün tanınmış sıralama sistemlerinde daha üst seviyelere çıkma potansiyeli bulunuyor.

ODTÜ’nün sıralamalarda çok daha üst seviyelere çıkması bağlamında iki ana yaklaşımı benimsiyoruz. Bunlardan birisi araştırmacılarımızın üretkenlik potansiyelinin daha da yükseltilmesi için üst düzeyde destekler sağlanması ve etkili bir performans yönetimi uygulanmasıdır. Diğer bir yaklaşımımız ise kurumun varlık ve faaliyetlerine yönelik verilerin sağlıklı bir şekilde toplanması, analiz edilmesi ve analiz sonuçlarını da dikkate alarak veriye dayalı stratejik yönetim uygulamalarının hayata geçirilmesidir. Bu sayede kurumun güçlü ve gelişmeye açık yönlerini doğru bir şekilde tespit etmemiz, ihtiyaç bulunan boyutları hızla güçlendirmemiz mümkün olabiliyor. Nitekim kurumsal verilerimizi ve muhtelif süreçlerimizi etkili bir şekilde yönetebilmemiz sonuçlarını vermeye başladı. Ayrıca, hayata geçirdiğimiz başarılı uygulamalar da üniversitemizin sıralama sistemlerindeki konumunun yükselişi olarak kendisini göstermeye başladı.

ODTÜ’nün sıralama sistemlerindeki başarılarını giderek yükseltmesinde; uyguladığımız etkili performans yönetiminin, öğretim üyelerimize sağladığımız teşvik edici desteklerin, üniversitemize kazandırdığımız yüksek performanslı araştırmacıların ve kurumsal verilerimizi etkili bir şekilde yönetebilmek için kurduğumuz “Kurumsal Büyük Veri Yönetim Koordinatörlüğü” kapsamında yürüttüğümüz kapsamlı çalışmaların, oldukça etkili olduğunu söyleyebiliriz. ODTÜ ölçen, analiz eden ve ölçüm sonuçlarını kurumsal sürelerine yansıtan bir yönetim anlayışını benimsiyor. Bu çerçevede kurumun verilerini kayıt altına almak ve süreçlerini kurumsal politikalara uygun olarak yürütmek için önemli bir dijitalleşme düzeyi yakalandı. Bu kapsamdaki uygulamalar sonuç vermeye başladı ve bu gelişmeler kurumun uluslararası sıralamalardaki konumunun da yükselmesine önemli katkılar sağladı.

Bu çerçevede, YÖK Başkanlığı tarafından araştırma üniversitelerine sağlanan desteklerin ve yürütülen bazı programların da üniversitemizin son yıllardaki ilerlemesi üzerinde olumlu etkileri olduğunu özellikle belirtmek isterim.

Önümüzdeki dönemler için hedefleriniz nedir?

ODTÜ’nün uluslararası sıralamalardaki konumunu yükseltiyor olması şüphesiz ki mensuplarımız ve mezunlarımız için de olumlu etkiler oluşturacak. Bu nedenle mensuplarımız, öğrencilerimiz ve mezunlarımızın da sağlayacağı katkılarla ODTÜ’nün, kurumsal başarılarını daha da ileriye taşıyacağına inanıyoruz.

ODTÜ’nün önümüzdeki akademik yılda tanınmış uluslararası sıralamalarda önce ilk iki yılda 200-300 bandına, sonraki 2 yılda ise ilk yüzler seviyesine ya da ilk yüzde 10’luk başarı dilimine yükseltilmesini hedefliyoruz. Bunun için yoğun bir gayret içerisindeyiz ve bu kapsamdaki hedeflerimize ulaşmak için tüm kurumsal kaynak ve imkanlarımızı en verimli şekilde kullanmaya çalışıyoruz.

Son olarak üniversitelerimizin sıralamalardaki konumlarını yükseltebilmesi için önerileriniz nelerdir?

Dünyanın önde gelen yükseköğretim kurumları arasında yer alabilmek için üniversitelerimizin yüksek katma değerli çıktılar oluşturma potansiyeli bulunan araştırmalarının sayısını da büyük oranda artırmaya ihtiyaç var. Sıralama sistemlerinin dikkate aldığı uluslararası veri tabanları üzerinde yapılan incelemelerde, ülkemiz adresli bilimsel yayın sayısının son yıllarda önemli artışlar göstermesine rağmen yayınların büyük kısmının etki düzeyi düşük dergilerde gerçekleştirildiği ve bu yayınlara yapılan atıfların da dünya ortalamasının oldukça altında kaldığı görülüyor. Araştırmacıların yüksek etki düzeyine sahip dergilerdeki yayınlarının artırılması, hem doğrudan bu kapsamdaki göstergeler bakımından hem de atıf ve tanınırlık boyutuna yönelik göstergeler bakımından kurumların konumunu yüksek düzeyde etkileme potansiyeline sahiptir. Bu nedenle üniversitelerimizin, yüksek etki düzeyine sahip dergilerdeki yayınlarını artırmayı öncelik haline getirmeleri ve bu kapsamda araştırmacılarını teşvik edecek mekanizmaları hayata geçirmeleri oldukça önemlidir. Bu hususun başarılması, üniversitelerimizin sıralamalarda daha yüksek konumlara yerleşmelerini sağlarken, diğer taraftan da fikri mülkiyet tesciline konu olabilecek çıktılar sayesinde ek mali kaynaklar elde etmeleri olasılığını da artıracaktır.

Üniversitelerin sıralama sonuçlarını iyi analiz edebilmeleri de oldukça önemlidir. Üniversiteler için yalnızca kurumun kaçıncı sırada yer aldığıyla ilgilenmek yeterli değildir. Üniversitelerin, sıralama sistemlerinin kullandığı göstergelerin bir kurum için ne ifade ettiğini kavraması ve ilgili boyutun kuruma yapabileceği katkıların farkına vararak bazı politikalarını belirlemesi önemlidir. Örneğin, bir üniversitenin bilimsel çalışmalarına yönelik Açık Arşivini güçlü tutması, hem bu boyutu dikkate alan sıralamalardaki konumunu yükseltmesine katkı sağlayacaktır, hem de görünürlüğü artan çalışmaların atıf alma potansiyeli yükselecektir.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *