Suriye iç savaşının 13. yılına girmesi ve içinden çıkılamayacak bir hal alması, ABD’nin uluslararası sistemde giderek güç kaybetmesi, Moskova ve Pekin’in birçok Arap başkentinde artan nüfuzu yanında, darbeci Sisi’nin Batılı ülkeler dahil birçok devlet tarafından benimsenmesi, bölgesel ölçekte otoriter rejimleri kabullenme sürecini hızlandırdı.
Ali Altunkaya / AA
Katar’ın Suriye ile ilişkileri nasıl bitmişti?
Barış ve istikrarın sağlamlaştırılması üzerine kurulu olan Katar’ın uluslararası ilişkiler doktrini; uluslararası problemlerin barışçıl yollardan çözümü, halkların kendi kaderini tayin hakkının desteklenmesi ve barış yanlısı ülkelerle işbirliğinin sürdürülmesi ilkelerine dayanıyor. 2011 yılında tamamen barışçıl halk gösterilerine karşı sert bir tutum takınan Suriye yönetiminin halkın reform taleplerine karşı duyarsızlığı ve sivil halkı hedef alması sonucu Katar, Suriye yönetime karşı muhaliflere destek vermeyi tercih etmişti. Böylece Arap ayaklanmaları sürecinde tercihini halkların özgürlük talebinden yana kullanarak bu süreçte Arap Birliği (AB) üyelerine Suriye’ye asker gönderme çağrısında dahi bulundu. Bununla birlikte Al Jazeera’nin ayaklanmaları destekleyen yayınlarıyla da diğer Körfez ülkelerinden farklı bir tutum sergiledi.
Suriye’nin Arap Birliği üyeliği, yönetimin halka karşı uyguladığı politikalar nedeniyle 12 Ekim 2011’de askıya alındı. Yapılan oylamada 22 üyeden 18’i, Suriye’nin birlikten çıkarılması yönünde karar verdi. Arap ülkeleri, barışçıl gösterilerle başlayan protestoların rejimin sert müdahale politikasına maruz kalmasıyla birlikte Suriyeli muhaliflere mali, siyasi ve silah desteği sağladı.
Bu süreçte Şam’daki elçiliğini kapatan Doha yönetimi, Suriye’nin Arap Birliği üyeliğinin askıya alınmasında da önemli bir rol oynadı. Ayrıca, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda (BMGK) Suriye yönetiminin halka karşı orantısız şiddet kullandığı gerekçesiyle Suriye’yi kınadı. Körfez ülkeleri Suriye krizinin başlarında Suriye yönetimine karşı birlikte hareket ediyor gibi görünseler de Katar’ın Arap ayaklanmaları sürecinde İslamcı hareketlere desteği başta Suudi Arabistan olmak üzere diğer Körfez ülkelerini de rahatsız etti. Bu tutumundan dolayı Mart 2014’te Suudi Arabistan, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Doha Büyükelçilerini Katar’dan geri çekti. Buna rağmen tutumundan taviz vermeyen Katar özellikle Suriye yönetimine karşı bakış açısında ve İslamcı yapılanmalara destek politikasında değişikliğe gitmedi.
Arap Birliği’ne üye devletlerin Suriye politikası nasıl değişti?
Suriye iç savaşının 13. yılına girmesi ve içinden çıkılamayacak bir hal alması ve Esed’in Rusya ve İran desteğiyle ayakta kalması Arap devletlerinin Suriye yönetimiyle normalleşmesinin ana motivasyonudur. Öte yandan Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) uluslararası sistemde giderek güç kaybetmesi de Washington’a yakınlıklarıyla bilinen Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn gibi aktörlerin Esed yönetimiyle her türlü görüşmeyi yasaklayan Sezar Yaptırım Yasası’na rağmen Şam yönetimiyle normalleşmelerine yol açtı.
Moskova ve Pekin’in birçok Arap başkentinde artan nüfuzu da Şam yönetiminin Arap Birliğine geri dönmesini hızlandıran bir başka sebep olarak öne çıkıyor. Diğer bir deyişle ABD’nin Suriye siyasetindeki “etkisizliği”, yönetimin güçlendirilmesini sağladı. Bu durum da Arap ülkelerinin Esed rejimiyle normalleşmesine yol açtı. Bu anlamda özellikle Rusya ve Çin’in siyasi telkinleriyle Suriye yönetimiyle normalleşme, Körfez ülkelerinin kararını etkiledi.
Ayrıca, Mısır’da darbeyle işbaşına gelen Abdulfettah es-Sisi’nin Batılı ülkeler dahil birçok devlet tarafından benimsenmesi, bölgesel ölçekte otoriter rejimleri kabullenme sürecini hızlandırdı. Bu da zamanla Suriye’de rejim karşıtı muhalefeti destekleyen Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn gibi ülkelerin Esed’e daha farklı gözle bakmalarını sağladı.
Suriye’nin yeniden inşası noktasında rekabet halinde olmaları da BAE, Bahreyn ve Suudi Arabistan gibi Körfez ülkelerini Suriye rejimiyle normalleşmeye yöneltiyor. Benzer şekilde, Rusya ve Suriye yönetiminin de Körfez sermayesini geri kazanma noktasında istekli olduğu söylenebilir. Nitekim Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un Körfez turunun ana gündem maddesi Suriye yönetimiyle normalleşme adına yapılan lobi faaliyetleriydi. Dolayısıyla Suriye’nin Arap Birliğine tekrar kabul edilmesi, yönetimin Körfez sermayesine tekrar kavuşmasını sağlayabilir.
Katar, Suriye politikasını değiştirir mi?
Arap dünyasında bu gelişmeler yaşanırken Katar, muhaliflere yönelik desteğini kesmişse de Esed’in meşruiyetini kaybettiği yönündeki resmi duruşunu sürdürmeye devam etti. Bu tutumun en önemli nedenlerinden biri Batılı ülkelerin ve özellikle ABD’nin normalleşmeye karşı duruşunun halen katı olmasıdır. Bu anlamda ABD ve Batılı ülkeler Suriye yönetimiyle işbirliği yapmayı engellemek adına birçok yaptırım kararı açıklamaya devam ediyor. Bu yaptırımlar rejimle normalleşme sürecine karşı çıkan Katar’ın kararlarını etkiliyor. Ancak, İslami motivasyonunu muhafaza eden Katar’ın normalleşmeye sıcak bakmamasının ana nedenleri son 13 yılda Suriye’de yarım milyon insanın hayatını kaybetmesi ve 12 milyon insanın yerinden edilmesidir.
Nitekim Katar Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdurrahman Al Sani, Esed rejiminin mevcut yaklaşımı nedeniyle Suriye ile normalleşmeye sıcak bakılmadığını dile getirmişti. Arap Birliği Zirvesi’nde Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani’nin Esed’in konuşmasını dinlemeyip zirveden erken ayrılması da Katar’ın tutumunu değiştirmediğini gösterdi. Ayrıca, Katar Haber Ajansından yapılan açıklamada Katar Emiri’nin zirveden bir konuşma yapmadan ayrıldığı ve ziyaretinin sadece bir “sevgi nezaketi” olduğu açıklandı. Yaşanan bu gelişmeler, Katar’ın rejimle normalleşmeye halen mesafeli durduğunu gösteriyor.
Ancak, Suriye’nin Arap Birliğine dönüşünün özellikle Körfez ülkeleri tarafından arzu edildiğini ve Katar’ın yaşadığı abluka sonrası daha temkinli adımlar attığını unutmamak gerekiyor. Ayrıca Türkiye, Rusya, İran ve Suriye dörtlü toplantısında Suriye meselesinin çözümüne yönelik olumlu adımlar atılma ihtimali de Katar’ın rejimle ilişkileri yeniden değerlendirmesine yol açabilir.
[Ali Altunkaya, Katar Üniversitesi öğrencisi]
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *