İsveç’te yaramaz, beceriksiz, ailelerinin baş edemediği kişileri yakınlıklarını da kullanarak Finlandiya’ya memur olarak gönderirlerdi. Bu memurlar çalışmak istemez, aslında çalışmak istese de çalışmasını bilmezlerdi.
Faruk Karaaslan / Venhar
Son zamanlarda Nato’ya girmesi talebinden dolayı biraz fazla gündemimizde olmuştu İsveç ve İsveçliler. Bir İskandinav ülkesidir. Avrupa’nın kuzey ülkesidir. Başlıca endüstri kolları arasında motorlu taşıt üretimi, telekomünikasyon, ilaç sanayisi, endüstriyel makine üretimi, hassas aygıtlar, kimyasal ürünler, ev eşyaları ve aletleri, ormancılık ve demir ve çelik üretimi bulunmaktadır. Kişi başı milli geliri 56.000 dolardır.
Bunları niye anlattım?
Çok uzak değil yaklaşık 200 yıl öncesindeki insan profilinden bir kesiti anlatmak için yazdım. Hani derler ya! Nereden nereye babında.
Bir dönem Rusya egemenliğinde olan ülkedir. Rusya ile olan durumları 200 yıldır devam etmektedir. Finlandiya ise yaklaşık 100 yıldır bağımsızlığa kavuşmuş ülkedir. İsveçlilerden kurtulmuş bir ülke. Rusya’nın ise o dönemler ilgisini çekmeyen bir toprak parçası. Çünkü sömürülecek bir şeyi yok. Şimdi ise ikisi de Rusya’dan korunmak için Nato’ya üye olmak istemektedir. Biri kabul edildi. Biri ise sırada. Bizim meselemiz de bu değil tabii. Biraz tarihi süreçten bahsetmek istedim.
Finlilerin, İsveçli memurlarla olan sürecini paylaşmak istedim.
Fin’ler kendilerine “Suomi” derler. Ve bu “bataklık arazisi” anlamına gelmektedir. Öte yandan Finlandiya İsveç’e komşudur. 1811 yılına kadar Finler, İsveç egemenliği altında bulunmuşlardır. O zaman İsveçliler Finlere karşı çok kötü davranmışlar ve bütün kamu memurları, hâkimler, askerler, rahipler ve öğretmenler İsveçlilerden seçilirdi. Finlileri daha aşağı ırkın mensubu kabul ederlerdi.
1808 yılında Rusya ile İsveç arasında çıkan savaşta Rusya, Finlandiya’yı istila etmiş ve Finler iç yönetiminde bağımsız olmak kaydıyla Rusya’ya iltihakı kabul etmişlerdir. 1917 yılına kadar Rus egemenliğinde kalmışlardır. İçte bağımsızlık kazanan Finler kendilerine özgü kültür ve uygarlığı geliştirme fırsatına kavuşmuşlardır. Lakin bu zamana yani 1917’ye kadar bağımsız olamadıkları gibi içlerinden tek ve sivrilmiş büyük adamlar yetişmemiştir.
Finliler, İsveçlilerle yasalara göre aynı siyasi haklara sahip olsalar da düşünce, ekonomi yönlerinden geri bırakılmışlardır. Bu tutum Finlilerin kültür yönünden ilerlemesine şiddetle etki etmiş, onların ilerlemesini engellemiştir.
Gelelim Finlandiya’da memur olan İsveçlilere. (Beyaz Zambaklar Ülkesi Kitabından alınmıştır)
İsveç’te yaramaz, beceriksiz, ailelerinin baş edemediği kişileri yakınlıklarını da kullanarak Finlandiya’ya memur olarak gönderirlerdi.
Bu memurlar çalışmak istemez, aslında çalışmak istese de çalışmasını bilmezlerdi. İşlerden anlamıyorlardı. Görevlerine karşı sorumsuz olan bu kişiler, halka karşı gururlu ve kibirliydiler. Mesaiye geç gelip iş yerinden erken giderlerdi. Görev saatlerinde; kahve, sigara içer; gazete okur, arkadaşlarıyla sohbet eder veya tartışırlardı.
Bugün git yarın gel.
Bunu veremem… Olmaz…
Bir iş için kendilerine gelenleri saatlerce bekletirlerdi.
Sekreterler, bekleyen insanlara:
“Müdür bey meşgul.”
Toplantı var; bekleyin! Diye bağırırlardı. İnsanlar bekler, dağılırdı. Görevlerine karşı ilgisiz ve halka karşı da mağrurdular. Halk ağlıyor, inliyor, şikâyet ediyor ve “madem devlet adamları vurgun peşinde biz neden fırsatları değerlendirmeyelim ki?” denilerek milli servet talan ediliyordu. Yani Finlandiya’daki İsveç memurları hem Finlandiya hem de İsveç için birer baş belasıydı.
Finlilerin makûs talihini Snellman değiştirmiştir. Snellman dönemin büyük bir bilim adamı, derin bir filozofu, ünlü bir siyasetçisiydi. Ancak en ünlü yönü onun Fin kültürünü oluşturan bir halk öğretmeni olmasındadır. Bir değişim başlatan Snellman memurlara söyle sesleniyordu:
“İsveçliler, iyi, zeki, namuslu ve çalışkan insanlardır. İsveçlileri severim fakat ülkemizin İsveç egemenliğinden kurtulduğuna da memnun oluyorum. Ben halkımın İsveç devletinden değil İsveç memurlarından kurtuluşunu selamlarım.
Şükürler olsun ki artık memurların durumu böyle değildir. Yavaş yavaş her devlet dairesine kendi memurlarımızı yerleştiriyoruz.
Bu zamanın değerini biliniz, görev başında daha ilk günden başlayarak yeni usulleri uygulayınız. Artık halkta bilsin ki memurlar, halkın hizmetçileridirler. Elden geldiğince işleri kolaylaştırın, zorlaştırmayın.
Sonuçta halk şunu anlasın ki eğer bir iş sonuçlanmıyorsa bu sizin yapmak istemediğinizden değil yasal olarak yapılması mümkün olmadığındandır. Kanunsuzluğun en büyük öğreticisi memurlardır. İşte bunun için sizden rica ediyorum. Kanun adamı olan sizler, halkı kanunlara uyma konusunda eğitiniz ki halkta samimi adalet duygusu yer etsin.
Bir iş için size gelenlere, size acı veren sineklere baktığınız gibi bakmayın. Elinizden geldiğince halkın işini kolaylaştırın.. Eğer bir vatandaşın arzusu yerine gelmiyor ve istediği yapılmıyorsa; bu sizin o işi yapmak istemediğinizden değil, o işin, yasa ve yönetmeliklere uymadığı için olmadığını millet anlasın.
Bilir misiniz, kanunsuzluğun büyük öğretmenleri kimlerdir, diye sordu dinleyicilere.
Bu soruya kendisi şu cevabı verdi: “Bunlar, memurların ta kendisidir. Kanunu uygulamakla görevli olanlardır.” diyerek konuşmasını sonlandırır.
O Finlandiya’nın şimdi kişi başı milli geliri ise 48.000 dolardır.
Hikâye budur.
Bilmem, hikâye tanıdık geldi mi?
Herhalde bir şeyler anlatabilmişimdir.
Nereden başlanmalı ki?
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *