Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki görüşmelere Rusya ve Avrupa Birliğinden sonra ABD de ev sahipliği yaptı. Rusya öncülüğünde imzalanan 10 Kasım mutabakatının ardından Batı dünyası sürecin dışında kalmış olmanın etkisiyle bölgede yeniden etkin aktör olmaya çalışırken, ABD de bölgeye ‘barışı’ kendisinin getireceği izlenimi vermeye çalışıyor.
Prof. Dr. Yıldız Deveci Bozkuş / AA
ABD bu görüşmeyle neyi amaçlıyor?
Güney Kafkasya’daki tarihi mücadele ve hakimiyet arzusunun yakın dönemde yaşanan 44 günlük Karabağ Savaşı’yla yepyeni bir evreye taşındığı anlaşılıyor. Zira bu savaş sırasında ABD’nin dışarıda tutulması, Rusya’nın müzakere masası kurması ve Türkiye’nin Azerbaycan’a desteği bölgede tüm dengelerin değişmesine neden oldu. Rusya öncülüğünde imzalanan 10 Kasım mutabakatının ardından Batı dünyası ve ABD, sürecin dışında kalmış olmanın da etkisiyle bölgede yeniden etkin aktör olma konusunda önemli adımlar attı. Avrupa Birliği (AB) ülkeleri, bölgede tansiyonun dinmesi için yardım ulaştırma, müzakereleri destekleme ve 2 ülke sınır hattına gözlemci gönderme kararı alarak bölgeyi Rusya’ya terk etmeyeceklerinin mesajını verdi. ABD ise 44 günlük Karabağ Savaşı’nın ardından Güney Kafkasya’ya yönelik izlediği politikaları NATO üzerinden sürdürmeye çalışarak gerek Ukrayna-Rusya savaşı gerekse diğer küresel çaptaki gelişmelerle Rusya’yı çevreleme politikalarına devam etti. Örneğin geçen günlerde Ermenistan ve Azerbaycan’ın ABD’nin ev sahipliğinde ABD’de yaptıkları görüşmeyi de bu çerçevede değerlendirmek mümkündür. ABD’nin ev sahipliğindeki bu görüşme, Rusya’nın Ermenistan ve Azerbaycan’a yönelik izlediği müzakere süreci ve 10 Kasım mutabakatına yönelik misilleme olarak değerlendirilebilir. Buna karşın Rusya ise bölgede olası bir müzakerenin ancak kendisinin onayıyla hayata geçirilebileceğini defaatle dile getirmeye devam ediyor.
Yaşanan tüm bu gelişmelere bakıldığında ABD’nin bu bölgedeki temel amacı, Rusya ile arasındaki mücadeleyi tıpkı Ukrayna’da olduğu gibi şimdi de Güney Kafkasya üzerinden sürdürmektir. Bu mücadelenin temelinde büyük aktörlerin bölgeye olan tarihsel ilgilerinin yanı sıra ABD ve Batı dünyasının Karabağ Savaşı sırasında sürecin dışında bırakılmalarının da önemli payı bulunuyor. Ayrıca ABD’nin uzun vadede Güney Kafkasya’da kalıcı barışın sağlanmasından ziyade Ukrayna-Rusya savaşıyla bölgede azalan etkisini artırma ve Rusya’yı bölgede dengeleme arzusunun da önemli bir payı bulunuyor. Bir diğer husus da Ukrayna-Rusya savaşıyla tüm dünyada artan enerji ihtiyacına karşı alternatif çözüm arayışlarıdır. Zira bu konuda Güney Kafkasya, hem sahip olduğu enerji kaynakları hem de ulaşım ve ticaret güzergahları üzerinde yer alması açısından stratejik bir konuma sahiptir. Bu durum da bölgenin küresel aktörlerin bir mücadele alanına dönüşmesine neden olan bir diğer faktör olarak öne çıkıyor.
Olası bir üçlü anlaşma karşısında ABD bölgede etkinliğini ne derece artırabilir?
ABD bölgeye Rusya’nın getiremediği kalıcı barışı kendisinin üçlü anlaşmalarla getirebileceği izlenimini yaratmaya çalışıyor. Ancak Rusya arka bahçesi gördüğü bir coğrafyada jeopolitik gücünün sınırlandırılmasına izin vermeyeceği için ABD’nin bölgede rahatlıkla adım atması mümkün değildir. Ayrıca Çin’in Bir Kuşak Bir Yol projesinin de bu bölgeden geçmesi ve Rusya ile Çin arasındaki yakınlaşma da ABD tarafından rahatsızlıkla karşılanıyor. ABD öncülüğünde üçlü bir anlaşmanın imzalanması bölgede gerginliğin yeniden tırmanmasına neden olabilir.
Bu tür bir anlaşma Rusya tarafından bir tehdit olarak da algılanacağı için kalıcı barışın tesisi önünde de bir engel oluşturacaktır. Zira ABD öncülüğündeki bir anlaşma hem bölgede Rusya’nın askeri varlığı nedeniyle hem de mevcut mutabakatın geçerliliğinin de sorgulanması anlamına geleceği için Rusya, ABD’nin bu adımlarına sert bir karşılık vermek isteyecektir. Yine de ABD, NATO üyesi bir ülke olarak Türkiye’nin Ermenistan’la ilişkilerinin normalleşmesinin ABD’nin yararına olacağını öngörerek NATO’nun Türkiye üzerinden de olsa bölgeye girmesini hedefliyor. ABD bölgede tıpkı Rusya ve İran gibi anlaşmalar üzerinden Güney Kafkasya’da etkinliğini artırma çabası içerisine girdi ve yeni dönemde Güney Kafkasya’da ekonomi, ulaşım ve yardımlar üzerinden etkin bir yol haritası izlemeye çalışacaktır.
Üçlü anlaşmaya tepkiler nasıl olur?
ABD öncülüğünde olası bir üçlü antlaşma mekanizmasının sağlanması başta Rusya olmak üzere İran ve diğer küresel güçler tarafından da rahatsızlıkla karşılanacaktır. Zira son dönemlerde küresel ölçekte yaşanan gelişmelerin de Güney Kafkasya üzerinde önemli etkileri bulunuyor. Örneğin Rusya ve ABD arasında yaşanan siyasi ve askeri gerginliğin Ukrayna, Orta Doğu ve Kafkaslar’da da yansımaları görülüyor.
Ukrayna-Rusya savaşının ortaya çıktığı ilk günlerden itibaren zor günler geçiren Rusya’nın birçok ülkeyle olduğu gibi Ermenistan’la da aralarında önemli fikir ayrılıkları yaşandı. Bunlar arasında Erivan’ın, Putin hakkında yakalama kararı çıkaran Uluslararası Ceza Mahkemesine (ICC) üyeliğinin gündeme gelmesi ilk sırada yer alıyor. Ayrıca Erivan yönetiminin; Rusya’nın Karabağ sorununun tamamen çözüme kavuşturulması konusunda gerekli adımları yeterince atmadığı, 10 Kasım mutabakatına tam olarak riayet edilmediği ve sınırlarda yaşanan çatışmalarla ilgili de Putin yönetimini eleştirdiği biliniyor. Bu nedenle Erivan yönetimi başta AB ülkeleri olmak üzere ABD ve diğer aktörlerle yoğun diplomasi trafiği sürdürüyor ve Erivan’ın artık eskisi gibi tamamen Rusya’nın güdümünde hareket edemeyeceğinin de sinyallerini veriyor. Ayrıca Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın göreve gelirken “Ne Rusya ne de Batı taraftarı politikalar izleyeceğim.” beyanatının da burada önemli bir mesaj içerdiği göz önünde bulundurulduğunda yeni dönemde Ermenistan’ın mevcut sorunlarının çözümünde alternatif arayışlar içerisinde olduğu söylenebilir.
ABD’nin yanı sıra bölgedeki tarihi aktörler ile bölge dışı aktörlerin de öne çıktığı görülüyor. Örneğin Çin ve İran’ın, Ermenistan için artan stratejik bir önemi bulunuyor. Bu çerçevede Zengezur Koridoru’nun açılması tarihi İpek Yolu açısından güzergah üzerinde yer alan ülkeler için ciddi ticari potansiyel barındırıyor. Ayrıca bu koridor Asya’yı Avrupa’ya bağlayacağı için aynı zamanda ulaşım açısından da önemli bir adım olacaktır. Bu nedenle Çin’in de bu gelişmeleri yakından takip ettiği biliniyor. Bu koridor Avrupa, Türkiye, Asya ve Çin açısından stratejik öneme sahiptir. İran açısından ise Zengezur Koridoru ile Azerbaycan-Nahçıvan arasında bir kara bağlantısı sağlanacağı için bu gelişmeler kaygıyla izleniyor. Zira bu koridorun açılmasıyla birlikte İran, jeopolitik öneminin azalacağını öngörüyor. Ayrıca Azerbaycan-İsrail yakınlaşması da İran tarafından endişe ile takip ediliyor. İran ve Azerbaycan’ın karşılıklı diplomatları istenmeyen kişi olarak ilan ederek sınır dışı etmeleri de bölgedeki dinamiklerin hareketli olduğunun ve 2 ülke arasındaki gerginliğin devam ettiğinin önemli göstergelerindendir. Azerbaycan’ın topraklarını işgalden kurtarması İran tarafından hem jeopolitik hem de etnik nedenlerle rahatsızlıkla karşılandı. Bu nedenle İran ve Çin’in, sadece Kafkasya’da değil diğer bölgelerde ve farklı denklemlerde de ABD karşısında duran bir güç olarak öne çıkmaları Rusya açısından bir avantaj olarak öne çıkarken ABD açısından ise jeopolitik bir tehdit olarak algılanıyor.
[Prof. Dr. Yıldız Deveci Bozkuş, Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi]
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *