RTÜK tarafından Ankara’da düzenlenen, İslamofobi konulu toplantıda, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, “Üniversitelerimizde İslamofobi, oryantalizm, sömürgecilik, postkolonyalizm gibi alanlarda evrensel bir bakış açısıyla, daha yoğun çalışmalar yapmak hatta daha kurumsal yapılar inşa etmek zorundayız.” dedi. Diyanet İşleri Başkanı da yaptığı konuşmada, “tüm Müslümanlara bir çağrıda bulunmak istiyorum” dedi.
ATO Congresium’da düzenlenen “3. Uluslararası Medya ve İslamofobi Forumu”na Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ile RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin ve Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş katıldı.
Ebubekir Şahin: Müslümanlara yönelik ‘ırkçılık’ İslamofobia tanımı ile yumuşatılmak isteniyor
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mesajının okunmasıyla başlayan programda konuşan RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, Danimarka’da İslam karşıtı grup tarafından Kur’an-ı Kerim ve Türk bayrağı yakılmasını kınayarak, Danimarka yönetiminin duyarlı olması konusunda dikkati çekti.
Düzenledikleri forumun amacının İslam düşmanlığıyla yeni nesil mücadele yöntemlerinin belirlenmesine katkı sunmak olduğunu ifade eden Şahin, Müslümanlara yönelik ırkçılığın, İslamofobia tanımıyla yumuşatılmak istendiğini, ancak gerçekte yapılanın İslam düşmanlığı olduğunu vurguladı.
Batı medyasında Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed hakkında tahkir eden karikatürler yayımlana işaret eden Şahin, filmlerde ve bilgisayar oyunlarında İslam karşıtı öğelere sıkça yer verildiğine dikkati çekerek şunları söyledi:
“Kendilerini medeniyetin sahibi olarak gören ülkeler, bu çirkinliklere tepki göstermek yerine saldırıları cesaretlendiriyor. Barış dini olan İslam, sistematik nefret söylemleri ve dezenformasyon faaliyetleriyle ötekileştirilmek istenmektedir. Bugün Avrupa’daki bu yaklaşım, sosyal barışı tehdit eden yıkıcı bir akıma dönüşmüştür. İslam’a yönelik nefret söylemi, ‘fikir özgürlüğü’ parantezine asla alınmamalıdır. İslam’a ve Müslümanlara yönelik nefret söylemlerini görmezden gelen, terör örgütlerinin kara propagandalarına kolaylıkla yer açan batı menşeili sosyal paylaşım siteleri, bu tavırlarıyla adeta insanlığa işkence etmektedir.”
‘İslam’a ve Müslümanlara yönelik olumsuz algıda en büyük rolü medya oynuyor’
Batı dünyasında ve özellikle Avrupa’da, İslam’a ve Müslümanlara yönelik olumsuz algı ve davranışların oluşturulmasında ve yaygınlaştırılmasında en büyük rolü medyanın oynadığını dile getiren Şahin, “Bugünün İslam düşmanı çevreleri, dijital alanı aktif bir şekilde kullanarak nefret, ırkçılık ve İslam düşmanlığı gündemlerini daha kolay yayıyor. İslam düşmanı zihinler gazete, dergi, radyo ve televizyon gibi geleneksel kitle iletişim araçlarının yanında dijital medyayı adeta bir nevi silaha çevirdi” dedi.
İslamofobiye karşı mücadelenin önemine vurgu yapan Şahin, “Sayın Cumhurbaşkanımızın yol göstermesiyle İslam İşbirliği Teşkilatı Medya Forumu’nun kurulmuştur. İslamofobiyle mücadelede medyamız en ön safta yer almalı, toplumu uyarmalı ve bu sinsi tehlikeye karşı uluslararası strateji geliştiren devlet adamları ve siyasetçilere destek olmalıdır. Medya, dünyadaki yaklaşık 8 milyar insana İslam’ın değil, İslam düşmanlığının küresel bir tehdit olduğunu anlatmalıdır” ifadelerini kıllandı.
Mehmet Nuri Ersoy: Öncelikle İslamofobi tanımının doğru yapılması gerekmektedir
Kültür ve Turizm Bakan Mehmet Nuri Ersoy burada yaptığı konuşmada, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu konuda ortaya koyduğu bakış açısını bir kez daha hatırlatarak, İslamofobi’nin ilk dönemlerde “İslam korkusu” şeklinde tanımlandığını belirtti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gerek yurt içi gerekse yurt dışındaki toplantılarda ifade ettiği üzere artık bir İslam korkusundan değil “İslam nefreti”nden bahsedilebileceğini vurgulayan Ersoy, bu konuda çalışan bilim insanlarının forumda konuyu hem pratik hem de teorik olarak derinlemesine ele alacağını anlattı. Ersoy, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ancak konunun bizim açımızdan nasıl göründüğünü sizlerle paylaşmak istiyorum. Bildiğiniz gibi özellikle Batı akademilerinde ısrarlı bir şekilde İslamofobi’nin İslam korkusu anlamına geldiği vurgulanıyor fakat dünyanın farklı coğrafyalarında bu alanda yapılan çalışmalar bunun sıradan bir korku olmadığını, yaşananların bir nefrete dönüştüğünü ortaya koymaktadır.
Bu açıdan konunun en doğru şekilde anlaşılması için öncelikle tanımın doğru yapılması gerekmektedir. Bu konuda Batı dünyasının dayatmasını asla kabul edemeyiz. Sorunun hem adını koyma ve hem de içeriğini belirleme hakkı asla sadece bir tarafın olamaz. Hele ki sorunun doğrudan muhatabı bizlersek elbette bu konuda bizim de söz söyleme hakkımız sonuna kadar mevcuttur.”
‘Avrupa merkezci bir anlayışla, üstenci tavrı reddediyoruz’
Ersoy, Avrupa merkezci bir anlayışla Batı’nın büyük bir bölümünün kendisini efendi, karşısındaki toplumları ise köle olarak konumlandırarak dilediği gibi tanımlama hakkını kendinde gördüğüne işaret ederek, “Bu üstenci tavrı reddediyor ve meselenin doğru anlaşılması açısından kendi tanımlarımızı geliştirmenin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha belirtmek istiyorum. Bu açıdan İslamofobi, İslam korkusu değil İslam nefreti demektir.” değerlendirmesinde bulundu.
Batı dünyasında İslam nefretinin tek bir noktadan üretilmediğini, sadece aşırı sağcı siyasi partilerin politik alanda ürettiği bir nefretten söz edilemeyeceğini vurgulayan Ersoy, uzun yıllar dünya sinemasına yön veren Hollywood’un bu algının oluşmasında önemli bir rol üstlendiğine dikkati çekti.
Ersoy, Batı medyasının Müslümanları şiddeti savunan, insan haklarına saygısı olmayan, dünyanın en tehlikeli insanları olarak sunduğunu, Müslümanlara karşı ırkçı bir dil geliştirdiğini, göçmenlerin arasında hiyerarşi oluşturulduğunu söyledi.
‘Bu samimiyetsizliği kabul etmemiz mümkün değil’
Dijital dünyada, sosyal medyada Müslümanların aleyhine profesyonelce içerikler oluşturulduğunu, bunların kısa sürede milyonlara ulaştırıldığını, kitlelerin adeta İslam’ın aleyhine bir kampanyanın parçası haline getirildiğini ifade eden Ersoy, şöyle konuştu:
“Ancak Batı coğrafyasında, üniversitelerinde, medyasında antisemitizm olarak kabul edilen Yahudi karşıtlığı bir suç olarak kabul edilirken İslam’a ve Müslümanlara dönük tüm hakaretler ifade özgürlüğü olarak kabul ediliyor. Bu samimiyetsizliği kabul etmemiz mümkün değil. Buradan bir kez daha söylüyorum, bizim açımızdan ne Yahudiliğe ne Hıristiyanlığa ne de İslam’a ve bu dinlerin kutsallarına hakaret mazur görülemez. Dine, kutsala, toplumların inançlarına hakaret etmek, alay etmek bir ifade hürriyeti değildir. Antisemitizm nasıl bir insanlık suçu ise İslam korkusu adı altında yürütülen İslam düşmanlığı da aynı şekilde bir insanlık suçudur.”
Bakan Ersoy, kısa bir süre önce Kur’an-ı Kerim’e dönük saldırılarda aynı samimiyetsizliğin ve ikiyüzlülüğün bir kez daha görüldüğüne işaret ederek, bu saldırıya “ifade hürriyeti” diyenlerin Tevrat’a dönük saldırıyı antisemitizm bağlamında bir suç olarak görüp izin vermediğini belirtti. Ersoy, şunları kaydetti:
“Tüm bu yaşananları gördükten sonra halen bizim İslamofobi’yi, İslam nefreti olarak değil de İslam korkusu olarak görmemizi kimse beklemesin. Biz ilkesel bir tutum içindeyiz. Kimsenin kutsalına, inancına hakaret etmeyi kabul etmediğimiz gibi bizim inancımıza hakaret edilmesine de izin veremeyiz. Bizim bu konudaki tavrımız nettir. Kutsala hakaret bir nefret suçudur, ırkçılıktır, hastalıklı bakış açısının yansımasıdır.”
“Bazı alanlar arasındaki ilişkileri net şekilde ortaya çıkarmalıyız”
Kültür ve Turizm Bakanı Ersoy, bu sorunlar çerçevesinde bakıldığında çalışmaları daha da genişleterek, diğer konularla, disiplinlerle ilişkilendirip sürdürmek gerektiğini vurgulayarak, “Bazı alanlar arasındaki ilişkileri net bir şekilde ortaya çıkarmalıyız. Üniversitelerimizde İslamofobi, oryantalizm, sömürgecilik, postkolonyalizm gibi alanlarda evrensel bir bakış açısıyla, daha yoğun çalışmalar yapmak hatta daha kurumsal yapılar inşa etmek zorundayız. Gerekiyorsa enstitüler kurup spesifik olarak bu alanlara yoğunlaşmalıyız.” şeklinde konuştu.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun bu organizasyonla önemli bir çalışma gerçekleştirdiğini dile getiren Ersoy, emeği geçen tüm kurumlara teşekkürlerini sundu, forumun amaç ve hedeflerine en iyi şekilde hizmet etmesini diledi.
Diyanet İşleri Başkanı Erbaş’a göre İslam’ın temel hedefi
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş da “İslam Düşmanlığı ile Yeni Nesil Mücadele” temasıyla ATO Congresium’da gerçekleştirilen forumda yaptığı konuşmada, “İslam, insanın kendisiyle, Rabbiyle, toplumla, çevreyle ve bütün varlık alemiyle ilişkisini en ideal düzeyde belirleyen ilahi bir nizamdır. Bireysel, toplumsal ve çevresel ilişkilerin zeminine adaleti ve merhameti yerleştiren İslam, insanın anlam arayışına en kapsamlı cevabı veren ve varoluşsal bunalımlarını sekinete dönüştürebilmesinin yolunu gösteren inanç, düşünce ve değerler bütünüdür.” dedi.
Allah’ın bütün insanlık için bir nimeti olan İslam’ın temel hedefinin, yeryüzünün barış ve huzurunu temin etmek olduğuna işaret eden Erbaş, “Bu sebeple Allah’ın son ve evrensel mesajı Kur’an-ı Kerim; dünyada huzur ve barışın en büyük teminatı olarak adaleti, hakkaniyeti, temel hak ve hürriyetlerin dokunulmazlığını emretmektedir. Onları korumak için hükümler vaz etmektedir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.), ‘Müslüman, insanların, elinden ve dilinden emniyette olduğu kimsedir’ şeklinde tanımlamaktadır. Bu ölçü, dünyadaki herkesin onurlu, özgür ve insanca bir hayat yaşama hakkını savunmayı gerektiren bir hayat düsturudur. Bu düsturu benimseyen Müslümanlar, insan hak ve hürriyetlerini savunmayı ve bu uğurda mücadele etmeyi inançlarının gereği bir sorumluluk olarak görmektedirler.” şeklinde konuştu.
İslam medeniyetinin hüküm sürdüğü her yerde adalet, barış ve birlikte yaşamaya dair sayısız güzelliklerin kayda geçtiğini kaydeden Ali Erbaş, tarihi süreç içerisinde Müslümanların İslam’ın ilkeleriyle hayata rehberlik ettiği dönemlerde yeryüzünün insani değerlerle buluştuğunu ve hayata huzurun, güvenin, esenliğin hakim olduğunu ifade etti.
‘Dünya batının hegemonyası altına girdi’
18. yüzyıldan itibaren dünyanın köklü değişikliklere sahne olduğunu ve büyük oranda Batı’nın siyasi, askeri, iktisadi ve kültürel hegemonyası altına girdiğine dikkati çeken Erbaş, sözlerine şöyle devam etti:
“Ne yazık ki bu dönemde ardı arkası kesilmeyen savaşlar, işgaller, terör olayları, açlık, yoksulluk ve sosyal problemler, dünya nüfusunun kahir ekseriyetine hayatı zindan etmiştir. Küresel güçlerin emperyalist emelleri için giriştikleri toplum mühendisliği, dünyayı eşi görülmemiş felaketlere sürüklemiştir. Yine bu dönemde ulaşılan bilimsel, teknolojik ve ekonomik seviyeye rağmen yeryüzü, bütün insanlığı kuşatacak refahı ve huzuru yakalamış değildir. Nitekim bugün dünyamız, sosyal, kültürel, siyasi ve iktisadi açılardan devasa krizlerin kuşatması altında tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşamaktadır. Kronik hale gelen küresel adaletsizlikler ve toplumlar arası eşitsizlikler, insanları karamsarlık, çaresizlik ve umutsuzluk girdabına sürüklemektedir. Maddi ve manevi bunalımlara mahkum etmektedir.”
İnsanlığın anlam arayışına çare olmak bir yana en temel sorunlarına bile çözüm üretmekten aciz kalan Batı dünyasının, İslam nizamına alternatif olarak ortaya koyduğu bütün tekliflerinin, sistemlerinin, ideolojilerinin ve politikalarının inandırıcılığını kaybettiğini ifade eden Erbaş, “Bu sebeple birtakım odaklar, kendi sömürge düzenlerini devam ettirebilme yolunda bir engel olarak gördükleri merhamet dini İslam’ı ve onun müntesiplerini her fırsatta itibarsızlaştırmaya çalışmaktadır.” ifadesini kullandı.
‘İslam’ın ilkeleri manipüle ediliyor’
Fiili, iktisadi ve kültürel açıdan müdahalelere maruz kalan İslam coğrafyasında özellikle İslam’ın ilkelerine yönelik planlı manipülasyonların yapıldığına dikkati çeken Erbaş, Müslümanların, savaş, işgal, terör, şiddet ve yoksulluk altında zor ve sıkıntılı süreçlere mahkum edildiğini belirterek, bunun kaçınılmaz bir sonucu olarak da İslam’ın temel kavramlarından adalet, merhamet, emanet, barış, itidal gibi değerlerin yerini büyük oranda kaosun, kargaşanın ve anlamsız çatışmaların aldığını aktardı.
Erbaş, İslam coğrafyasındaki bu trajik durumdan faydalanarak suni bir şekilde üretilen bir takım illegal yapılanmaların, taşeron bir istismar aracı olarak Müslümanların bütün imkan, zenginlik ve enerjilerini sömürmeye devam ettiğine işaret ederek, “Maalesef bugün Batı dünyası, bu tür illegal terör yapılanmaları ve onların sebep olduğu sosyal sorunları Müslümanların aleyhine hunharca kullanmaktadır. Buradan hareketle, İslam ve Müslümanlar hakkında olumsuz algı ve tasavvur oluşturmakta; yersiz kaygı ve suni korkular üreterek İslam düşmanlığını körüklemektedir.” diye konuştu.
‘İslam düşmanlığı, insan hakları sorunudur’
“İslam düşmanlığı, ardında kirli çıkar ilişkileri ve ırkçılık barındıran ciddi bir insan hakları sorunudur.” diyen Erbaş, İslam’ı, şiddet ve terörü besleyen bir ideolojiden ibaret gösterenlerin gerçek amacının, dinler ve medeniyetler arasında çatışma ortamı oluşturarak bundan politik, ideolojik ve ekonomik çıkar sağlamak olduğunu belirtti.
Pek çok Avrupa ülkesinin son zamanlarda inanca saygı alanında sergilediği tavrın, insanlık adına endişe verici olduğunu kaydeden Ali Erbaş, bazı politikacıların sorumsuz bir şekilde kullandığı nefret dilinin, Müslümanların inançlarına, kutsallarına ve değerlerine karşı ırkçı saldırıların tahrik gücünü oluşturduğunu söyledi.
İslam karşıtı eylemlerin lokomotif gücünü medyanın oluşturduğu değerlendirmesinde bulunan Erbaş, “Nitekim emperyalist amaçlarla üretilen ırkçı içerikler, medya vasıtasıyla yayılarak dünyadaki İslam karşıtı eylemlere zemin hazırlamaktadır. Özellikle Avrupa’da hukuka ve insan haklarına saygıyı ve toplumsal barışı önemseyen entelektüellerin, aktivistlerin, sivil toplum kuruluşlarının ve medya mensuplarının İslam’a yapılan açık saldırılara ve hak ihlallerine karşı tepki göstermelerini sağlayacak kurumsal ve sivil mekanizmalara, teşebbüslere ihtiyaç vardır.” dedi.
İslam düşmanlığıyla mücadelede çağın önemli bir imkanı olan yeni medya gerçeğinin, mutlaka göz önünde bulundurulması gerektiğinin altını çizen Erbaş, “Kitle iletişim araçlarının gelişmesi ve dijitalleşmeyle birlikte yeni medya araçları, hızlı erişim, etkileşim ve paylaşım gibi imkanlarıyla, geleneksel medyaya oranla daha etkin bir hüviyeti haizdir. Bu yüzden yeni medya mecraları, İslam’ın evrensel mesajını, İslam düşüncesini ve ahlakını geniş kitlere ulaştırma hususunda büyük bir imkan ve potansiyeli barındırmaktadır. Bu sebeple İslam’ın hakikatinin ve evrensel değerlerinin yeni medya ile doğru ve sağlıklı bir zeminde ilişkilendirilmesi son derece önem arz etmektedir. İslam’ın temel değerlerini ve ahlak ilkelerini insanlığın idrakine sunma hususunda bu alan mutlaka bilinçli, planlı ve etkin bir şekilde kullanılmalıdır.” değerlendirmesinde bulundu.
‘Buradan tüm Müslümanlara bir çağrıda bulunmak istiyorum’
Ali Erbaş, “Buradan tüm Müslümanlara bir çağrıda bulunmak istiyorum; İslam’ı öyle güzel, öyle sahih, öyle Kur’an ve sünnetin koyduğu ölçülere riayet ederek yaşayalım ki, ‘bizi öldürmeye gelen bizde dirilsin.’ İslam’a düşmanlık edenlere de çağrım şudur; Gelin İslam’ı önce tanıyın, tanımaya çalışın. ‘Kişi bilmediğinin düşmanıdır.’ Kur’an’ı tanıyın. Kur’an’ı tanıyıp anlarsanız, seveceksiniz. İslam’ın adalet, rahmet, merhamet, ilim, hikmet, ahlak, infak, paylaşma, dayanışma, farklı inanç ve kültürlerin bir arada barış içerisinde yaşamaları için koyduğu ilkeler ve benzeri… Hayat veren bir din olduğunu göreceksiniz eğer tanırsanız. Hz. Ebubekir’in, ‘Şunu bilin ki, en kuvvetliniz; benim yanımda mazlumun hakkı kendisinden alınıncaya kadar en zayıfınızdır. En zayıfınız da, benim yanımda hakkını zalimden alıncaya kadar en kuvvetlinizdir’ ilkesi, İslam’ın medeniyet birikiminin özünü oluşturmaktadır. Bunu gören gözler, işiten kulaklar, anlayan kalpler İslam’ın yeryüzüne gönderilen en büyük nimet olduğunu fark ediyorlar ve onun en büyük dostu oluyorlar. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Gelin barış anlamına gelen İslam’a düşman değil dost olun. Hem siz mutlu olacaksınız hem de dünya barışına katkı sağlayacaksınız. Size tavsiyem, Alman tarihçi, mütefekkir Sigrid Hunke’nin ‘Avrupa’nın Üzerine Doğan İslam Güneşi’ isimli eserini okumanız. Okuyun, o zaman İslam’a düşmanlıktan vazgeçip dost olacaksınız.”
Konuşmasının sonunda, forumun hayırlara vesile olmasını dileyerek, katılımcılara teşekkür eden Başkan Erbaş, “Tüm emek ve gayretlerimizin insanlığın iyiliğine, yeryüzünün barış ve selametine vesile olmasını yüce Rabbimizden niyaz ediyorum.” dedi.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *