Kahramanmaraş’ta 6 Şubat’ta meydana gelen ve 11 ili etkileyen depremlerin ardından bölgeden gelen yağma haberleri toplumun belli kesimlerini hedef haline getirirken, sosyal medyada paylaşılan linç görüntülerine destek verilmesi üzerine Doç. Dr. Muhittin Imıl, “Onaylanarak meşrulaştırılan her şiddet patlaması yenilerine vesile oluyor.” dedi.
Milli Savunma Üniversitesi Beşeri ve Sosyal Bilimler Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Muhittin Imıl, AA muhabirine, linç kültürünü ve bunun toplumda şiddetin meşrulaştırılmasına nasıl katkı sağladığına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Orta Çağ’daki cadı avı ve recm gibi linç örneklerine dikkati çeken Imıl, bugünün toplumunda linç kavramının sosyal medyaya taşındığını söyledi. Imıl, her toplumda farklı gerekçelerle ortaya çıkabilecek linç olayları olabileceğine işaret ederek, “Linç, kitlesel bilinçte suç olduğu düşünülen bir eylem ya da söylemi gerçekleştirdikleri düşünülen kişi veya gruba sanal ya da fiziksel anlamda yöneltilen ve itibar suikastından ölüme kadar değişebilen sonuçlara gebe, kolektif saldırganlıktır.” ifadesini kullandı.
Sosyal medyada, fiziksel olmasa da sonuçları itibarıyla en az o kadar etkili sanal saldırılar yapıldığını aktaran Imıl, “Yeni nesil linç girişimlerinde, kişinin işinden edilmesi, kitlelerin kurbandan nefret etmesinin sağlanması ve itibar suikastı hedefleniyor. Bu hedeflerin biri ya da birkaçı ile yüzleşmek zorunda kalanlar, aynı zamanda ucu intihara ve depresif bozukluklara uzanan zorlu ve uzun bir süreci de yaşamak zorunda kalıyor.” şeklinde konuştu.
‘Öfke, o güne kadar öteki olarak kodlanan gruplara yöneliyor’
Imıl, toplumların kriz anlarında öfkelerini, o güne kadar öteki olarak kodladıkları gruplara yönlendirdiğini dile getirerek, şöyle devam etti:
“Kolektif krizleri birlikte yaşayan toplumlar, alttan alta kaynayan, sayıları her geçen gün artan ve mıknatıslanmak için hazır bekleyen kişiler barındırırlar. Bu yüzden, toplumun geneli tarafından hissedilmeye başlanan sıkıntılar, zaten öteki kimliği yapıştırılmış grupların günah keçisi ilan edilmesinin vesilesi olur. Son deprem felaketinde kentlerin yerle bir oluşu, toplumsal olarak yaşanan ve sorumlularının muhakkak bulunması gerektiği düşünülen yoksunluklar ve krizler oluşturdu. Böyle bir ortamda, önceden öteki olarak etiketlenmiş kimliklerin tamamı için yaşanan sosyal krizin sorumlusu ilan edilme ya da çeşitli bahanelerle yükselen öfkenin hedefi olma tehlikesi var.”
‘Onaylanarak meşrulaştırılan her şiddet patlaması yenilerine vesile oluyor’
On binlerce kişinin hayatını kaybettiği depremlerin, toplumu derinden sarstığına dikkati çeken Imıl, deprem bölgelerinden gelen yağma görüntülerine de değinerek, “6 Şubat depremleri, bütün sosyal düzeniyle kentleri yok etmiş, geriye dayanılmaz bir acı, gözyaşı ve ilkel benlikleri tetikleyerek suça teşvik eden bir karmaşa bırakmıştır. Zaten doğası gereği yağmaya, vandalizme, hatta gasba varan suçlara uygun zemini sağlayan bu kriminal yerle bir olmuşluk, aynı zamanda düzeni kendilerince sağlamaya aday olan birey ve grupların gayri meşru şiddet üretimine de yataklık yapmaktadır.” dedi.
Imıl, yağma haberlerinin ardından bazı kişilerin şiddete maruz kaldığı görüntülerin sosyal medyaya yansıdığını anımsarak, “Deprem bölgesinden yağma haberleri geldikçe, bunu cezalandıran grupların uyguladığı şiddet, toplumun büyük çoğunluğu tarafından onaylandı. Onaylanarak meşrulaştırılan her şiddet patlaması yenilerine vesile oluyor.” diye konuştu.
Kriz sürecinde yaşanan dezenformasyon
Kriz anında dezenformasyonun arttığına işaret eden Imıl, “Sıkıntılı zamanların aportta bekleyen eşik bekçileri eliyle dolaşıma sokulan sahte video ve görüntülerle tetiklenen sosyal histeri, masum depremzedelerin yağmacı yaftasıyla şiddet görmesine, devlet tarafından yetkilendirilmiş olsun ya da olmasın suç teşkil eden uygulamalara, yaygın sosyal tedirginlik ve devlete karşı güvensizliğe, meşru olmayan şiddet kullanımına çanak tutuyor.” görüşünü paylaştı.
Imıl, şiddetin meşrulaştırılmasının, olası başka çatışmalara da kapı araladığını vurgulayarak, “O kadar kolay kandırılıyor ki güncel olarak yaşadıklarımızla bağlantısı olmayan, kabuk bağlamış birçok sosyal yara, kısa sürede küçük kaşımalarla kolayca toplumsal çatışmaya dönüşüyor.” dedi.
‘Çatışmanın değil dayanışmanın en güzel örneklerini vermek zorundayız’
Toplumsal bilincin artırılması konusunda herkesin üzerine düşeni yapması gerektiğinin altını çizen Imıl, sözlerini şöyle tamamladı:
“Dünyaya çatışmanın değil, dayanışmanın en güzel örneklerini vermek zorunda olduğumuz bu günlerde milletçe daha fazla akıl, mantık, şuur ve ferasete ihtiyacımız var. Çatışma tehlikesi, sadece fiziksel değil, duygusal olarak etkilenen kitleler için de yakıcıdır. Böyle zamanlarda devlete, asayişin her zamankinden daha derinlikli ve stratejik temini, medya ve kanaat önderlerine, her zamankinden daha sorumlu ve kucaklayıcı tavır, topluma da her zamankinden daha temkinli, akılcı ve basiretli düşünce gerekir.”
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *