Aslında ve bir bakıma artık kavramlara bakarak düşmanı tanımak mümkün. Batının, modern, pozitivizst ve seküler kavramlarına bakalım. Dün Feminizmle, Hümanizmle, romantizmle başlayan süreç şimdilik LGBTi+ ile devam ediyor, ettirilmek isteniyor…
İsa Dervişoğlu / Gazete İpekyol
“İnsan
eşref-i mahlûkattır derdi babam
bu sözün sözler içinde bir yeri vardı”
İsmet Özel
İnsan tuhaf. Çözülmesi zor. Eşref-i mahlukat iken en aşağıya, en derine/esfeli safiline düşebilme ve en aşağıdan en yükseğe yani eşref-i mahlukat seviyesine yükselme potansiyeli ve seçeneğine sahip. Bütün bilmece bu aslında.
Her şey ikiye ayrılır: İyi-kötü, İman-inkâr…
“Dilce susup
bedence konuşulan bir çağda
biliyorum kolay anlaşılmayacak
kanatları kara fücur çiçekleri açmış olan dünyanın
yanık yağda boğulan yapıların arasında
delirmek hakkını elde bulundurmak
rahma çağdaş terimlerle yanaşmak için
bana deha değil
belgeler gerekli
kanıtlar, ifadeler, resmi mühür ve imza”
İsmet Özel
“Hakikat şu ki; insan azar, kendini yeterli gördüğünde” Alak:6-7
İnsanın kendini yeterli görmesi geniş bir kavramdır. Kısaca bu kavram Allah’ tan kopmayı, Allah’tan bağımsızlaşmayı, Allah’ı ve hükümlülerini dikkate almamayı, kibri ve devamındaki tüm kötülükleri ifade ettiği ya da çıktısını verdiği için insanın kendisi bunu ifade etse de etmese de insanın kendini ilahlaştırmasıdır. Artık Allah’ı değil; insanı merkeze koyan bir mekanizmanın adıdır bu. Ama hangi insanı? İlahlık ilan etmiş insanı.
Kendini yeterli görme; yanlış bir muhakeme ve muhasebe, yanlış bir sonuç ve inkardır. Adil bir sonuç değil, bir zulümdür. Delilsiz bir beyandır ve yalandır. Aslında büyük bir ahmaklık ve trajikomik durumdur…
Kötülüğün ana kaynağı insanın kendisi ve Allah/ilah hakkında verdiği yanlış karar ve bu iki kavramı yanlış yerlere yerleştirmesidir. Bugün şaşkınlıkla karşıladığımız birçok hususa insanlık alıştırılmak isteniyor ve bu, önemli ölçüde başarıldı da.
Şöyle yorumlayabiliriz: Hesap verme korkusu veya bir müeyyide olmadığında insan en kötü şeyleri yapabilir. Toplu insan kıyımı da, toplu ahlaki bozgunculuk da, toplu/sistemli ekonomik talan da…
İyiler, erdemliler, şerefliler, temizler her türlü ifsada karşı mücadele etme hususunda Allah’a verdikleri sözü unutmamalıdır.
Burada sözü Yasin Kuruçay’ a bırakalım:
“Üretilmiş Hassasiyetler, LGBT ve Futbol…
Federasyonların kararı ile Avrupa’nın birçok liginde futbolcular kollarında LGBT bandajları ile maça çıkıyor.
İsrail on yıllardır Filistinlilere zulmediyor. Filistin bandajı takmak kimsenin aklına gelmiyor.
Zenciler 500 yıldır ötekileştiriliyor. Zencilerle ilgili herhangi bir bandaj takılmıyor.
Küresel ve ekonomik adaletsizlikler sebebiyle evsizlerin (homeless) ve işsizlerin sayısı gittikçe artıyor. Hiç kimse onlarla ilgili bir tasarrufta bulunmuyor.
LGBT bandajının takıldığı İngiltere’de, bakanlık kurulacak kadar önemli bir sorun olan “yalnızlık”la ilgili bir bandaj takılmıyor.
Avrupa’ya ve Amerika’ya göç etmeye çalışan 3. Dünya kadınları/kızları, erotizm ve uyuşturucu endüstrisinin kölesi haline getiriliyor. Bu zulüm de LGBT kadar değer görünmüyor.
Afrika’nın yerüstü ve yeraltı zenginlikleri yok pahasına sömürülüyor. Ama zayıf ve güçsüz Afrikalı ülkelerle ilgili bandaj takılmıyor.
LGBT bireylerin uyuşturucu ve fuhuş sektöründe kullanılmasına ses çıkarılmıyor. Tedavilerine dahi izin verilmeyerek suç ve psikolojik problemlerle boğuşmalarına neden olunuyor. O halde LGBT hassasiyetinin samimi olduğunu söyleyemeyiz.
LGBT hassasiyeti aileye ve değerlere yönelik planların ileri karakolu görevini görüyor. Futbol, film ve müzik bu hassasiyetleri üretmenin en iyi araçları olarak kullanılmaya devam ediyor. 40 yıl önce söylenen söz bugün halen geçerlidir.
Futbol sahası bir beşik, kitleler de bu beşikte uyutulan bebeklerdir.”
Güzelim futbolu, on yıllardır kitleleri oyalamak ve uyutmak için kullananlar, şimdi de bu güzel oyunu, en kirli küresel sapkınlıkların yayılması ve meşru gösterilmesi için algı yönetimi bağlamında kullanıyorlar.
Hayır, bu yanlış mutlaka direkten dönecektir. Bir siyasetçiye, sanatçıya, hukukçuya da bir sporcuya, dini kurumlara, resmi kurumlara rol verse de, onlara saç baş yoldurtsa da, tüm film ve müzik platformlarında, medya, iletişim ve tüketim platformlarında bu sapkınlıkların reklamını yapsa da, eğitim müfredatı buna göre ayarlansa da, sapkınlıklara bilimsel ve insan hakları kılıfı giydirilerek, zayıf ülkelere sözleşmeler dayatılarak yasal güvenceler oluşturmaya çalışsalar da müslüman olsun veya olmasın dünyanın onurlu halkları ve bu fitnenin farkında olan toplumları bu pisliği üzerlerine bulaştırmaya çalışan odaklara geçit vermeyecektir.
“oysa her gün
merkep kiralayıp da kazılan kökleri
Forbes firmasına satan babamdı.
Budur
işte bir daha korkmamak için korkmaz görünen korku
işte şehirleri bayındır gösteren yalan
…
Hayat
dört şeyle kaimdir, derdi babam
su ve ateş ve toprak.
Ve rüzgâr.
ona kendimi sonradan ben ekledim
pişirilmiş çamurun zifiri korkusunu
ham yüreğin pütürlerini geçtim
gövdemi alemlere zerkederek
varoldum kayrasıyla Varedenin
eşref-i mahlûkat
nedir bildim.”
İsmet Özel
Aslında ve bir bakıma artık kavramlara bakarak düşmanı tanımak mümkün. Batının, modern, pozitivizst ve seküler kavramlarına bakalım. Dün Feminizmle, Hümanizmle, romantizmle başlayan süreç şimdilik LGBTi+ ile devam ediyor, ettirilmek isteniyor. Batının yeni oyunu bu. İnsanlığın uğraşması, oyalanması, tahrip olması ve batılı projelerin küresel ölçekte kolayca devam etmesi için şimdilik oynanan oyun bu.
Rabbim kör gözlerimizi açsın ve hakikati/iyiyi Allah’ ın tayin etiği kavramlarla/anlamlarla anlamlandırmayı nasip etsin.
Tüm şeytani odakların oyun ve hilelerine, algı yönetimlerine, toplumları şekillendirme biçimleri ve faaliyetlerine karşı bilincimizi ve basiretimizi açık, ayaklarımızı sabit kılsın.
Her türlü küresel ifsad, işgal ve ayartma karşısında bizlere Allah’ın yanında durmayı nasip etsin. “…Şüphesiz Şeytanın hilesi zayıftır.” Nisa: 76
Selam ve dua ile.













Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *