‘HABERLER’ MASUM DEĞİLDİR!

‘HABERLER’ MASUM DEĞİLDİR!

“Sezen Aksu olayına dahil olan -bazı samimi insanlar haricinde- herkesin bir hesabı vardı. Müminlerin hesabı ise sadece Allah’ın rızasıdır. Ülkeyi istila etmiş habislik içerisinden minik bir serçeyi büyüteç altına alıp, geri kalanını görmezden gelmek, Nur ayetini bilen müminlere yakışmaz.”

Şarkıcı Sezen Aksu’nun 2017’de yazdığı ve Âdem’le Havva’yı cahil olarak nitelendirdiği şarkı sözleri bir anda gündemin baş köşesine oturdu. Sebep şuydu: İlgili şarkı sözleri ‘İslam’ın en önemli kutsallarına saldırı’ niteliğindeydi! İlgili-ilgisiz herkes tartışmanın bir ucundan tutmuştu. Zamanında belki şarkının sözlerini duyduğu halde tüyü kıpırdamayanların, bugün ‘kutsallara saldırı’ karşısında sanki gaza ruhları depreşmişti. Kitle psikolojisini göstermesi bakımından öğretici bir tepki.

Sezen Aksu, Âdem ile Havva’yı ‘cahil’ kelimesiyle ilişkilendirmektedir. Tabi çok görmemek gerekir çünkü ünlü mutasavvıflar meşrebince de sekr halinde söylenen hiçbir sözün -ki Rabiatul Adeviye’nin aşkla ilgili sözleri SA’nun sözlerini gölgede bırakır- mesuliyeti yoktur. Âdem ilk insandır, Havva -Kur’an’da Âdem’in eşi olarak geçer- ilk kadın, Âdem’in eşidir. Âdem ilk insan, insan türünün ilk numunesidir. Bugün ‘insan’ dediğimizde ne anlaşılması gerekiyorsa, A’dan Z’ye bütün özellikleriyle vasat bir insan neyse, Âdem de oydu. Âdem bizim hikayemizdir, insanlığın barkodu gibidir. Âdemin en önemli özelliği, ilk yaratılan insan olmasıdır. Kur’an Âdem’in yeryüzü cennetinde yaratılışını birçok surede farklı boyutlarıyla anlatır. Bu anlatımlarda Âdem’le eşinin öne çıkan en belirgin özelliği, Allah’ın uyarısına rağmen, İblisin -birini önce diğerini sonra değil, her ikisini aynı anda olmak üzere- kandırması neticesinde, yasak ağaçtan tatmış olmalarıdır. İnsanlık çapında entelektüel dünyanın en çok cinayet işlediği konulardan biri, işbu Âdem-Havva’nın yasak ağaç ihlali meselesidir. En basiti, bu ihlalin sadece Âdem’le Havva’ya mahsus bir ‘günah’ olduğu yorumları yapılmasıdır. (Hristiyanların ‘ilk günah’ öğretisi daha büyük bir cinayettir). Oysa Âdem’le Havva’nın hikayesi bizim, bütün insanlığın hikayesidir. Yasak ağaçtan tadan -Allah’ın bütün uyarılarına rağmen- bütün erkekler ve bütün kadınlardır, yani insandır. Ve şu anda SA başta olmak üzere, onunla tartışanlar ve bütün insanlık yasak ağaçtan tatma ‘günahını’ işlemeyi sürdürmektedir.

Kur’an Âdem ve Havva’nın hikayesine (bu isimleri zikretmeden), ‘insan’ kelimesiyle bir başka açıdan daha açıklık getirir. Buna göre Allah emaneti göklere, yeryüzüne ve dağlara teklif etmiş fakat bunlar emaneti yüklenmekten kaçınmış ve korkmuşlardır; emaneti (ilki Âdem ve Havva olan) insan yüklenmiştir. Bu yüklenmenin gerekçesi sayılacak şekilde “Çünkü” diyor Rabbimiz, “insan çok zâlim ve câhildir.” (Ahzap, 72)

Mademki emaneti yüklenen insandır, o halde göklerin, arzın ve dağların cesaret edemediği ‘emanet’ yükünün altına ilk girenin Âdem’le Havva olduğu teslim edilmelidir. Dolayısıyla Kur’an’ın, insanı zalûm ve cehûl (çok zalim, çok cahil) olarak tavsif etmesinden ilk payını alan da Âdem’le Havva’dır. Bu noktadan bakınca, söz konusu şarkı yazarı -insan olması hasebiyle- kendini tanımlamıştır, ‘zalûm ve cehûl’ (çok zalim, çok cahil) olanlardan biri de kendisidir.

Gelelim meselenin diğer bileşenlerine. Kamuoyunda olay, ‘kutsallara saygısızlık’ kılıfına büründürüldüğü için bu kadar tepki çekmiştir. Sosyal medya adeta Sezen Aksu taraftarlarıyla karşıtları şeklinde ikiye bölündü. Cumhurbaşkanının tartışmaya katılması, bir kısım sosyal medya kullanıcılarına güven pompalamış olmalıdır. Son zamanlarda ‘nassa’ sıkça vurgu yapmasıyla dikkat çeken Cumhurbaşkanı, “Hz. Âdem efendimize uzanan dilleri koparmak görevimizdir” mealinde bir beyanatla, oyuna çok sert girdi. Bu beyanatı ise kendi partisinden bile tepki aldı. Asıl tepki ise, içinde Kemalist/ulusalcı/solcuların her türlü kusmuklarını temizlemeyi görev bilen, gezi kalıntısı bazı ilahiyatçıların, başörtülü bazı siyasetçi kadınların da yer aldığı bir gruptan geldi. Grup, yayınladığı bildiride, “Şarkılar fıkıh mantığıyla yargılanamaz” diyordu. Posta koymanın adresi belliydi. Cumhurbaşkanı -nassa da aykırı bulduğundan mıdır bilinmez- çok geçmeden tam bir U dönüşü yaparak, “dilini koparırız” sözünden çark etti. Muhatabının SA olmadığını söyledi ama kim olduğuna açıklık getirmedi. SA’nun Türk müziğinin önemli bir ismi olduğu iltifatını yapmayı da ihmal etmedi. Bu, görülebilecek en kaba bir çark etmeydi. “Yanıldık” demediyse de, yenilmiş gibiydi. Cumhurbaşkanından gelen bu geri adım jestine SA da duyarsız kalmadı, daha müstağni bir tavır olarak yapımcısı aracılığıyla Ankara’ya, “Kutsallar noktasındaki hassasiyetim ve duruşum bellidir” diye bir mesaj gönderdi. Hassasiyeti ve duruşu belliymiş… Böylece konu şimdilik soğumaya bırakılmış görünmektedir.

Bir şarkıcı kadının, sahnede hoplaya zıplaya terennüm etmek üzere kaleme aldığı bir cümleden dolayı dindarları hafakanların basması nasıl bir basiret fakirliğidir. Âdem ve Havva ile ilgili bir cümlesinden ‘kutsallara saldırı’ anlamı çıkaran dindarlar, sözü edilen kadın başta olmak üzere, onun gibi binlercesinin (ekserisi), en belirgin özellikleri fahşa ve münkeri yaymak olan müzikleri, dansları, müziklerini icra biçimleri, yaşam tarzları, gençlere rol-model oluşları, müzik-eğlence dünyasının adeta peygamberi, hatta ilahesi olmasına hiç kafa yormamış görünmektedirler.

Cumhurbaşkanı ise -gerek danışmanlar marifetiyle gerekse bizatihi kendi inisiyatifi ile- halkın karın gurultusunu gidermektedir. Çoğunluğun aklına, kutsallara dil uzatmak deyince herhalde SA ve benzerlerinin bazı şarkıları filan gelecektir. Onun dışında kutsallar el üstünde tutulmaktadır! Kutsallara dil uzatılması böyle, ara-sıra vuku bulan bir sapmadır, ona da işte böyle tepki gösterilmelidir. Burada, dilsiz şeytan durumuna düşmemek adına söylemeli ki, SA’nun söz konusu cümlesi gibi bin tane, milyon tanesini üst üste koysak, bir Cumhurbaşkanının Müslüman halklara laikliği tavsiye eden bir tek cümlesinin günahta dengine çıkamaz. Ayrıca İslam’ın değerleri ‘kutsal’ sözcüğüyle de ifade edilmez. İslam akidesi, hükümleri (ahkamı), haramı-helali, sevabı-günahı olan bir dindir. İslam’ın ‘kutsalları’na saldırının olmadığı bir tek an ve saldırıdan muaf bir tek ‘kutsal’ var mıdır? İlk saldırı, Allah’ın ilah ve rab sıfatınadır. Arzın dört bir yanı, Allah’ın yerine ikame edilen binbir türlü rabler ve ilahlara doluyken, bu ‘görmedim-duymadım-bilmedim’ tiyatrosunu ustalıkla oynayanlar herkesi kandırabilirlerse de, Allah’ı kandıramazlar. 

İşte yeryüzünde hayat bu minvalde sürmektedir. Nebîlerin yeryüzüne bıraktıkları en büyük miras olan sırât-ı mustakîmin yolcuları böylesi abesliklere iltifat edemezler. SA olayına dahil olan -bazı samimi insanlar haricinde- herkesin bir hesabı vardı. Müminlerin hesabı ise sadece Allah’ın rızasıdır. Ülkeyi istila etmiş habislik içerisinden minik bir serçeyi büyüteç altına alıp, geri kalanını görmezden gelmek, Nur ayetini bilen müminlere yakışmaz. 

İKTİBAS (Şubat ayı yorumu)

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *