“ABD’nin bölgeden çekilme eğilimleri sergilediği bir dönemde Körfez’de yeni bir bölgesel güvenlik mimarisinin planlandığını, bu planlamada Türkiye, İsrail ve BAE’nin merkezi bir önem atfedildiğini söyleyebiliriz.” diyen Dr. Necmettin Acar, Müslüman Kardeşler’in, BAE gibi statükocu aktörlere yönelik tehdidinin önemli ölçüde zayıflamış olmasının, Türkiye-BAE arasındaki buzları eriten bir unsur olarak değerlendirildiğini belirtti.
Dr. Necmettin Acar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ziyaretinin detaylarını AA Analiz Masası için yorumladı. Acar, “Türkiye’nin BAE ile yakınlaşmasının ve akabinde Türkiye-İsrail ilişkilerinde bir ılımlaşma ihtimalinin, Körfez bölgesinde İran’ı çevrelemekte zorlanan Batılı aktörler açısından bölge güvenliğinde Batı’nın katlandığı maliyetlerde bir azalmaya yol açacak olması da Batılı aktörlerin bu yakınlaşmayı sıcak karşılamasına yol açtı.” vurgusunda bulundu.
Acar, şu değerlendirmeyi yapıyor:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, dokuz yıl aradan sonra, hafta başında Körfez bölgesinin en önemli ülkelerinden BAE’ye düzenlediği ziyaretin hem içeride hem de dışarıda önemli yankıları oldu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iade-i ziyareti sırasında imzalanan anlaşmalar, Arap ve Batı basınının ziyarete üst düzey ilgisi, kamuoyunda büyük yankı oluşturdu.
Ziyarete yönelik bu yoğun ilginin temelde iki sebebi bulunuyor: Türkiye’nin son dönemde dış politikada başlattığı sessiz dönüşümün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BAE ziyaretiyle hız kazanması ve ziyaret sırasında savunmadan turizme, sağlıktan ticarete geniş yelpazede anlaşmalar imzalanması.
Türkiye-BAE ilişkilerinde restorasyon dönemi
Arap Baharı sürecinin başladığı 2010 yılı Türkiye ve BAE ilişkilerinde kritik bir eşiği teşkil ediyordu. Bu süreçte her iki ülkenin bölgesel meselelerde taban tabana zıt bir siyasi pozisyonu ısrarlı bir biçimde savunması, Türkiye ile BAE arasındaki siyasi ilişkilerde bir kopuşa yol açtı. Bu süreçte Türkiye’nin Orta Doğu bölgesinde toplumsal değişim taleplerini destekleyen vizyonu ile BAE’nin bölgesel statükonun korunması yönündeki vizyonu gerginliğin temel sebebi olmuştu.
Her ne kadar bölgesel meselelerde farklılaşan vizyonları siyasal krizlere yol açsa da Türkiye ile BAE arasındaki ekonomik ilişkiler bu süreçte ciddi bir yara almadan ilerlemeyi sürdürdü. 2013 yılında 10 milyar dolar civarındaki ikili ticaret hacminin yaşanan onca siyasi krize ve Kovid-19 salgınına rağmen 2021 yılında 8 milyar dolar civarında seyretmiş olması, iki ülke ilişkilerindeki siyasi gerilimlerin ekonomi alanına çok fazla yansımadığını gösteriyor. Ziyaret, Batı medyasında ekonomi; Körfez basınında ise bölgesel güvenlik, siyasi istikrar ve bölgesel barış gibi kavramlarla ilişkilendirildi.
Bugün her iki aktörün geçmişte siyasi alanda yaşanan krizleri sonlandırma konusundaki kararlılığı önemli ölçüde Türkiye ve BAE yönetimlerinin bölgesel ve küresel siyasi atmosferde yaşanan köklü değişimlere yönelik bir reaksiyonu olarak okunmalıdır. ABD’de Joe Biden’ın yönetime gelmesini müteakiben Katar ablukasının sonlandırılması, Yemen savaşının yol açtığı istikrarsızlığın Yemen topraklarını aşarak tüm bölgeye sirayet etme eğilimleri taşıması, Kovid-19 sonrası ortaya çıkan ekonomik toparlanmada her iki aktörün de pay alma arzusu ve Körfez bölgesindeki geleneksel rantiyer ekonomiler arasında ortaya çıkan ekonomik rekabet, her iki aktörün ilişkilerinde bir restorasyon döneminin başlamasının teşvik edici unsurlarıdır. Her iki aktör arasındaki rekabetin ortaya çıkardığı maliyetin artması iki ülke ilişkilerinde restorasyonu zorunlu hale getirdi. Türkiye’nin BAE ile İsrail ve Mısır gibi bölgede ilişkilerinin gergin olduğu aktörlerle yaşadığı sorunlara benzer köklü bir sorun bulunmaması da ilişkilerin normalleşmesini kolaylaştırdı.
Ziyaretin olası getirileri
Türkiye ve BAE’yi, ilişkilerin düzeyini yükseltme konusunda teşvik eden en önemli husus; ekonomi alanında her iki aktörün beklentileri ve karşı karşıya oldukları risklerdir. Son yıllarda Kafkasya, Orta Doğu ve Doğu Avrupa gibi mücavir coğrafyasında yaşanan çatışma ve gerilimler sebebiyle küresel ticarette hak ettiği payı almakta zorlanan Türkiye için, Orta Doğu, Güney Asya hatta Afrika bölgesinin ekonomik ve ticari başkenti hüviyetindeki BAE ile yakın ilişkiler geliştirmek Türk ekonomisine önemli katkılar sağlayacaktır. Türkiye menşeli ürünlerin, imzalanan karşılıklı anlaşmalarla BAE pazarına rahatça erişim sağlaması Türkiye’nin Orta Doğu, Güney Asya ve Afrika bölgelerindeki ekonomik rekabet gücüne benzersiz katkılar yapacaktır. Son yıllarda Türkiye’ye yönelik doğrudan yatırımlarda yaşanan daralmanın yol açtığı ekonomik sorunların da BAE gibi petrol zengini ülkelerden gelecek yatırım fonlarıyla hafifleyeceğini öngörebiliriz.
Bölgede ekonomisini petrole bağımlılıktan kurtarma planları yapan ve 2010’lu yıllardan itibaren gerçekleştirdiği ekonomik reformlarla, BAE’nin, bölgenin ekonomik ve ticari başkenti statüsüne meydan okuyan Suudi Arabistan gibi bölgesel aktörlerle rekabet etmekte zorlanan BAE açısından da Orta Doğu bölgesinin en büyük ekonomisi olan Türkiye ile kurulacak yakın iş birliği benzersiz fırsatlar sunacaktır. Burada Körfez güvenlik mimarisinin son yılarda içinden geçtiği değişim ve bölgede oluşan güvenlik açıkları da Türkiye ile kurulan yakın ilişkileri BAE açısından değerli kılmaktadır. Nitekim son dönemde BAE’ye yönelik Yemen kaynaklı saldırılar ülkenin imajına ciddi zararlar vermiştir.
Batı basınında ziyaretin yankıları
Erdoğan’ın BAE ziyaretinin hem Körfez basını hem de Batı kamuoyu tarafından ilgiyle takip edildiğini görmekteyiz. Batı basınında bu ziyaret, Türkiye’nin son dönemde karşı karşıya kaldığı ekonomik zorlukları aşma çabasıyla irtibatlandırılıyor. Ayrıca Batı’da çıkan analizlerde Orta Doğu’da Müslüman Kardeşler hareketinin BAE gibi statükocu aktörlere yönelik tehdidinin son dönemde önemli ölçüde zayıflamış olmasının Türkiye ile BAE arasındaki buzları eriten bir unsur olarak değerlendirildiğini görüyoruz.
Türkiye’nin BAE ile yakınlaşmasının ve akabinde Türkiye-İsrail ilişkilerinde bir ılımlaşma ihtimalinin, Körfez bölgesinde İran’ı çevrelemekte zorlanan Batılı aktörler açısından bölge güvenliğinde Batı’nın katlandığı maliyetlerde bir azalmaya yol açacak olması da Batılı aktörlerin bu yakınlaşmayı sıcak karşılamasına yol açtı. ABD’nin bölgeden çekilme eğilimleri sergilediği bir dönemde Körfez’de yeni bir bölgesel güvenlik mimarisinin planlandığını, bu planlamada Türkiye, İsrail ve BAE’nin merkezi bir önem atfedildiğini söyleyebiliriz.
Körfez basınında ziyaretin yankıları
Körfez basınının ise, ekonomik avantajlardan ziyade ziyaretin politik sonuçlarına odaklandığını görmekteyiz. Bölgenin önemli basın yayın kuruluşlarında çıkan başyazılarda bölgesel güvenlik, siyasi istikrar ve bölgesel barış gibi kavramların ön plana çıktığını görmekteyiz. Körfez basınının, sayılan hususları ön plana çıkarması, Yemen, Suriye, Lübnan ve Afganistan gibi mücavir coğrafyada yaşanan istikrarsızlığın yayılma eğilimi göstermesi kadar, ABD’nin 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana Körfez için sağladığı fiili güvenlik garantilerinde yaşanan azalmanın yol açtığı endişe de etkili olmuştur. Bu ziyarete dair Körfez basınında çıkan yazılarda Türkiye’nin BAE’den sonra Mısır ve Suudi Arabistan gibi ülkelerle de ilişkilerini normalleştireceğine yönelik beklentiler/temenniler ön plana çıkmıştır.
Ziyaret sonrası verilen mesajların anlamı
Dokuz yıl aradan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BAE’ye düzenlediği ziyaret ve bu ziyaret sırasında verilen sıcak mesajlar içeride ve dışarıda önemli sonuçlar doğuracaktır. Öncelikle bu ziyaret, Türk dış politikasının on yılı aşkın süredir takip ettiği çizgide anlamlı bir değişimin güçlü bir işareti olarak okunmalıdır. Bu ziyaret, Türkiye’nin, İsrail, Mısır ve Suudi Arabistan gibi bölgenin önemli ülkeleriyle ilişkilerini normalleştirme konusunda istekli olduğunu göstermesi açısından da son derece önemlidir. Türkiye ve BAE arasında kurulan güçlü iş birliği her iki aktöre benzersiz ekonomik avantajlar sağlayabileceği gibi Türkiye’yi yeni biçimlenen Körfez güvenlik mimarisinin önemli bir aktörü haline getirebilir.
[Dr. Necmettin Acar Mardin Artuklu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü başkanıdır]
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *