Dünya gazetesi yazarlarından Emrullah Lafçı, kurlar üzerindeki fahiş artışın ekonomiye çift yönlü yansımasından söz ettiği yazısında, “Kurdaki bu artışa ses çıkarmayarak zımni olarak sabit gelirlilerin alım güçlerinin düşmesine neden olunuyor. Bu politikanın da ekonomi ve siyasetin her alanında radikal sonuçlar getirmesi sürpriz olmayacaktır.” ifadesini kullandı.
Emrullah Lafçı, bugün Dünya gazetesinde kaleme aldığı “Dolar olmuş 10 TL, ama ne gam!” başlıklı yazısında, ‘herkesin kazanıyor gibi göründüğü’ hesabı şöyle anlattı:
Vatanımıza milletimize hayırlı olsun! Dolar 10 TL oldu. Daha doğru bir ifadeyle 1 TL 0.1 dolar oldu. Halbuki ne deniyordu? Yurt içinde yabancı yatırımcı zaten kalmadı, yurt içi yerleşiklerimiz de boğazlarına kadar döviz aldılar, daha fazla talep göstermezler. Ayrıca ihracatımız da iyi gidiyor, dış ticaretten kaynaklı da büyük talep olmayacak. Bu sebeplerle kurda yukarı yönlü eskisi kadar risk yok. 9 Eylül’de dolar 8.30 TL’ydi. O tarihten günümüze yükseliş tam %20. Yani 2 ayda dolar, TL’ye karşı %20 değer kazanmış. İyi ki yukarı yönlü risklerimiz düşükmüş, bir de yüksek olsaydı nasıl bir hareket görecektik kestirmek güç. Peki bu yükseliş sonucunda kimler nasıl etkileniyor? Şirket ve çalışan açısından konuya bakalım.
Şirketimiz sadece ihracat yapan bir şirket olsun. Üretim için de sadece iki maliyeti olsun, biri ham madde diğeri de işçi ücretleri. Ham maddenin tamamını da ithal etsin. Oldukça kısıtlayıcı varsayımlar koydum ama gerçeğe de aykırı olduğunu söyleyemeyiz. Zira Türkiye toplam ithalatının %80’ini üretim yapmak amacıyla gerçekleştiriyor.
9 Eylül’deki duruma bakalım. Yani doların 8.30 olduğu zaman. Üretim için toplam 100.000 dolarlık (830.000 TL) ham madde alalım, bunun yanında da bahsettiğim üretim için toplam iş gücü maliyeti 415.000 TL olsun. (dolar karşılığı 50.000 USD) Şimdi toplam 1.245.000 TL’ye, yani 150.000 USD’ye mal ettiğimiz ürünleri yurt dışına 200.000 USD’ye satalım. Şirketimiz bu işten 50.000 USD, TL cinsinden de 415.000 TL kar etti.
Gelelim günümüze, kur 10 TL. Aynı üretimi ve satışı bugünkü durum için yapalım. 100.000 USD’lik ham madde aldık. TL karşılığı 1.000.000 TL. İş gücü maliyetimiz 2 ayda değişmedi (zira maaşlarda bir artış yok) 415.000 TL. Toplam maliyetimiz 1.415.000 TL. Bunun dolar karşılığıysa 141.500 USD. Önceki durumda mallarımızı 200.000 dolara satabilmiştik. Eğer yine bu rakama satarsak toplam kârımız 58.500 USD olacak. TL karşılığıysa 585.000 TL. Önceki durumla şimdiki durumdaki kârımız arasında 8.500 USD fark var. Bu farkın tamamının üreticiye gitmediğini, bir kısmının da yurt dışına sattığımız mallarda indirime gitmek suretiyle mallarımızı ithal eden şirkete gittiğini varsayalım. Böylece örneğimiz daha gerçekçi olsun. Öyle ya bu kadar bedel ne için ödeniyor? Rekabetçi kur için. Mallarımızı dolar cinsinden ucuzlatalım ki, yurt dışı pazarlarında rekabet edebilelim. 8.500 dolarlık farkın yarısı kadar kardan feragat edelim, yani mallarımızı 200.000 dolara değil, 195.750 dolara satalım. Böylece hem mallarımız 4.250 dolar ucuzlamış oldu hem de ihracatçımız 4.250 dolar fazla para kazanmış oldu. Bu da 2 ayda dolar cinsinden %8.5, TL cinsindense %31 kar artışı anlamına gelir.
Kaybedenler kulubü
Nasıl, beğendiniz mi hesabı? Herkesin kazandığı bir senaryo gibi değil mi? Ama durumu değişmeyen tek bir grup var o da ücretli çalışanlar. Aslında nominal olarak durumu değişmiyor gibi görünse de reel olarak büyük değişiklikler var. Ekonomide hiçbir şey yoktan var olmaz, bu kadar kısa sürede birilerinin durumunu kötüleştirmeden başka ekonomik aktörlerin durumunu iyileştirmek mümkün değildir. Peki sabit gelirli-ücretliler sadece yukarıdaki durumdan ne kadar bedel ödediler. Sabit gelirlinin ödediği bedel aynı maaşla marketten 4 torba alışveriş yaparken, 1 torba yapabilmesidir. Çünkü bahsettiğim politikanın en büyük yan etkisi enflasyon artışıdır. Kur geçişkenliğinden daha önce bu köşede bahsetmiştim. Geçişkenliğin kabaca %30 olduğunu varsayalım. Yani bu, kurda %10’luk bir değişimin enflasyona 3 puan ilave olarak yansıması demek. 2 ayda kur %20 arttığına göre, sadece bu dönemde enflasyona ilave 6 puanlık bir katkıdan bahsediyoruz. Bu tabii ki zamana yayılarak geliyor ama sonuçta paramızda her zaman bir değersizleşme olduğundan geçişin sürekli olduğunu söyleyebiliriz. Kerameti kendinden menkul bu politikanın yukarıdaki gibi çalışabilmesinin en önemli nedeni de ihracat pazarlarımızda ekonominin canlı olması. Oralarda oluşabilecek bir durgunluk, TL değersiz olsa da ihracatımızda bu derece bir artışa neden olmayacaktır. Bunu özellikle 2018’de net bir şekilde gördük.
Velhasıl yukarıdaki şekilde dört işlemle görülebilecek bir durumun ülke ekonomisine yön verenler tarafından görülmemesi mümkün değil. Demek ki kurdaki bu artışa ses çıkarmayarak zımni olarak sabit gelirlilerin alım güçlerinin düşmesine neden olunuyor. Bu politikanın da ekonomi ve siyasetin her alanında radikal sonuçlar getirmesi sürpriz olmayacaktır.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *