Etiyopya’nın Rönesans Barajı ile sahip olacağı ekonomik, siyasi ve stratejik üstünlüğün başta Mısır olmak üzere bazı ülkeleri rahatsız etmesi, Batılı ülkeler tarafından kabullenilmesi zor bir durum. Zira Batı’nın Mısır’ı kaybetmesi, bütün Akdeniz ve Orta Doğu politikalarını alt üst eder.
Ali Maskan / AA
Ülkesinde ulusal birliği sağlayarak güçlü bir Etiyopya vaadiyle yola çıkan Abiy Ahmed, Tigray’da başlayan ve zamanla ülke geneline yayılan çatışmaları engelleyemediği için ülkesini iç savaşa sürükleyen, belki de parçalanmasına neden olan bir başbakan olarak tarihe geçecek. Eritre ile imzaladığı barış anlaşması nedeniyle 2019 yılında Nobel Barış Ödülü’ne layık görülen Abiy Ahmed’in bu ibretlik siyasi kariyeri sadece Etiyopya’nın değil, aynı zamanda Afrika Boynuzu’ndan Mısır’a kadar Nil ve Kızıldeniz havzasındaki bütün ülkeleri de içine alacak yeni bir krizin başlangıcı olacak.
115 milyon nüfusa sahip Etiyopya’nın sadece yüzde 7’sini oluşturan Tigray halkı temsilcileri, 1974 yılında askeri yönetime karşı başlattıkları savaşta diğer bazı etnik yapıları da yanlarına almak suretiyle yönetimi ele geçirmeyi başarmıştı. Otuz yıllık iktidarlarının ardından Abiy Ahmed döneminde yönetimden uzaklaştırılan Tigraylar, sahip oldukları siyasi, askeri ve ekonomik güçlerini korumak için her türlü mücadeleye girmeyi göze aldılar.
TPLF’nin değişen mücadele stratejisi
Tigray eyaletini kontrol altına almak isteyen Abiy Ahmed, 3 Kasım 2020’de bölgeye askeri müdahalede bulundu ve kısa zamanda eyaletin başkenti Mekele şehrini ele geçirdi. Ancak gerilla savaşlarına ve üstün propaganda yeteneklerine sahip Tigray Halk Kurtuluş Cephesi (TPLF) lideri Debretsion Gebremichael gibi çok iyi yetişmiş asker ve siyasilere sahip eyalette kısa zamanda etkin savunma stratejisi oluşturuldu.
Savaş nedeniyle Tigray bölgesinde başlayan açlık, kıtlık, cinsel istismar, katliamlar ve göçmen krizleri, uluslararası basında büyük yankı buldu. Uluslararası yardım kuruluşlarının yardım talepleri ise ne yazık ki Etiyopya hükümeti tarafından engellenince, Tigray halkının bu içler acısı mağduriyetleri dünya gündeminde yer edindi. Bu süreçte Etiyopya 30 ülkedeki büyükelçiliklerini kapatıp diplomatik olarak zayıflarken, TPLF dijital diplomasiyi oldukça etkin bir şekilde kullandı. Bu şekilde bütün dünyaya mazlum Tigray halkının hikayesini anlatabildi.
Tigray askeri güçleri ulusal ve uluslararası camiadan aldığı manevi destek ve başarılı bir gerilla mücadelesiyle 2021 yılının haziran ayında Etiyopya askeri güçlerini eyaletlerinden çıkardı. Hemen akabinde, yaz ortalarında karşı atağa geçerek çatışmayı eyalet sınırları dışına taşımayı başardılar. Tigrayların Etiyopya askeri güçleri içindeki etkinliğinin bu süreçteki önemini yadsımamak lazım.
OHAL’e giden süreç
Bu esnada, Oromolu ünlü şarkıcı Hachalu Husdessa’nın öldürülmesi Etiyopya’nın önemli etnik gruplarından Oromoların merkezi hükümete karşı yıllardır devam eden husumetini alevlendirdi. Oromo Kurtuluş Ordusu (OLA) 2021 yılının mayıs ayında Abiy Ahmed hükümetine karşı “topyekun savaş” sloganıyla isyan başlattı. Böylece ülke içindeki etnik savaş yeni bir boyuta dönüştü.
TPLF, başkent Addis Ababa yolu üzerindeki Dessie ve Kombolcha şehirlerini ele geçirirken, OLA da Kombolcha’nın 53 kilometre güneyinde bulunan Kemise kasabasını ele geçirdiğini açıkladı. Böylece her iki grup, merkezi hükümete karşı ortak bir harekat başlatmış oldu.
TPLF sözcüsü Getachew K. Reda, Reuters’e verdiği demeçte, OLA ile bağlantı kurduklarını, halihazırda başkente doğru ilerlemediklerini ama gerektiğinde bunu yapabileceklerini söyledi. Bu birlikteliğin ardından Afar, Gambella ve Somali bölgeleri başta olmak üzere büyük eyaletlerden dokuz grup bir araya gelmek suretiyle “Etiyopya Federalist ve Konfederalist Güçlerin Birleşik Cephesi” adında bir blok kurdu. Abiy Ahmed ise başkente doğru yaklaşan bu organize harekete karşı olağanüstü hal ilan ederek halkı silahlı mücadeleye davet etti. Ülkenin iç savaşa doğru sürüklendiği bir gerçek. Peki, bundan sonra ne olacak?
Uluslararası aktörler Etiyopya’da ne hedefliyor?
Uluslararası kuruluşlar ve ülkeler taraflar arasında bir an önce barış ve uzlaşı sağlanması yönünde çağrılar yapıyor. Bu aşamadan sonra taraflar hangi şartlar altında bir uzlaşmaya varabilir? Bu gerçekten tahmin edilmesi zor bir soru. Bugün yaşananları 2018 öncesine döndürebilmek mümkün değil. O zaman dahi her şeyin yolunda gittiğini söylemek oldukça zordu.
Bu nedenle Etiyopya’nın gelecek dönemde yeni bir etnik çatışma ve siyasi kriz yaşama ihtimali yüksek görünüyor. Muhalifler, askeri mücadele olmadan hükümeti feshederek seçimlere gitmeyi ya da iktidarı kendilerine bırakması için Abiy Ahmed’i zorluyor. Öte yandan bir seçim olduğunda da TPLF ve OLA önderliğindeki ittifakın ne kadar oy alabileceği ise net değil. Bu durum, askeri çatışmalara bir de siyasi bunalımları ekliyor.
Uluslararası kamuoyu bu sürece müdahil olmadan yaşananları takip etti. İnsani yardımlar ve insan hakları gibi hususları gündeme getirerek barışı telkin etmenin dışında gerçek bir çaba ortaya koymadı. Bunun en büyük nedeni uluslararası çıkar ve dengelerin yerine oturtulamaması.
Etiyopya her haliyle bölge için bir tehdit unsuru. Etiyopya’ya uygulanan ekonomik yaptırımlar ve Büyük Rönesans Barajı’nın kullanılmasının engellenmesine yönelik politikalar açık şekilde güçlü bir Etiyopya’nın önüne geçilmek istendiğini gösteriyor. Etiyopya’nın Rönesans Barajı ile sahip olacağı ekonomik, siyasi ve stratejik üstünlüğün başta Mısır olmak üzere bazı ülkeleri rahatsız etmesi, Batılı ülkeler tarafından kabullenilmesi zor bir durum. Zira Batı’nın Mısır’ı kaybetmesi, bütün Akdeniz ve Orta Doğu politikalarını alt üst eder. Ancak Etiyopya’nın Afrika Boynuzu’nun kilit taşı olduğu unutulmamalı. Bu taş ile oynanması doğal olarak bütün yapının bir sorunu olacaktır.
Bölgeyi bekleyen tehlikeler
Gelinen aşamada Etiyopya’nın herhangi bir bölge dışı unsurun hakimiyet alanı olmayacağını söyleyebiliriz. Yakın bir geçmişte Sudan’da yaşanan darbeyi de dikkate aldığımızda bölge “sürdürülebilir istikrarsızlık” sürecine doğru gidiyor. Ancak bütün bunlara rağmen Rönesans Barajı’nın askıya alınacağı bu süreç, en fazla Mısır’ı mutlu edecektir. Zira bu şekilde su ihtiyacının neredeyse tamamını karşıladığı Nil’i gönül rahatlığı içinde kullanabilecek.
Diğer taraftan, Etiyopya bölgedeki dengelerin değişmesine neden olacak gelişmelerin bir bahanesi olmaya devam edecektir. Zira dünyanın en önemli ticaret hatları olan Kızıldeniz, Doğu Akdeniz, Süveyş Kanalı ve Nil Nehri’nin geleceği bu ülke üzerinden belirlenecek. Sudan, Somali ve Eritre gibi ülkelerin pamuk ipliğine bağlı geleceklerini tahmin etmek de hiç zor değil.
Tunus, Afganistan ve Etiyopya üçgenindeki istikrarsızlık bölgesi, uluslararası ilişkilerin ana gündemi olmaya devam edeceğe benziyor. Büyük güçlerin umursamazlıkları bölge ülkelerini her geçen gün içinden çıkılmaz sıkıntılara sürüklemeye devam ediyor. Sudan ve Etiyopya’da ilerleyen dönemlerde eyaletlerin daha özerk ve hatta bağımsız hareket ettiklerini görmek mümkün olabilir.
Diğer taraftan Eritre, 1998-2000 yılları arasındaki sınır savaşında ölen vatandaşlarının öcünü almak için Etiyopya üniforması giymiş askerleriyle TPLF’ye karşı mücadele başlattı. Bu durum Eritre ile Etiyopya arasındaki Nobel’e konu olan barış anlaşmasının, Tigray’a yönelik bir ittifak girişimi olabileceği düşüncesini gündeme getirdi. Abiy Ahmed belki de bütün iyi niyetiyle farkında olmadığı mayınlı bir tarlaya girdi. Ne yazık ki mayınlara bastı. Etiyopya’daki savaş bu yönüyle Nobel Barış Ödülü’nden Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne gidebilecek siyasi bir hayatın ironik hikayesidir.
[“Korsanlıktan Siyasal İslam’a: Cezayir’de Sosyal ve Toplumsal Değişim” kitabının yazarı olan Ali Maskan, sömürgecilik ve Afrika üzerine yazılar kaleme almaktadır.]
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *