Ülkedeki en güçlü siyasi aktör olan Nahda’daki bölünmeler, siyasi partilerin birlik olamaması durumu ve siyasetten beklentisi kalmayan halkta kitlesel bir tepkinin ortaya çıkmaması, Kays Said yönetiminin planladığı sistem değişikliğine olanak sağlıyor.
Arap dünyasının ilk kadın başbakanı Tunus’taki krize çözüm olabilecek mi?
Doç. Dr. İsmail Numan Telci / AA
Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said, iki ay önce aldığı kararlarla başlattığı siyasi krizden çıkış sürecinde önemli bir adım atarak Necla Buden Ramazan’ı hükümeti kurması için başbakan olarak atadı. Ülkedeki muhalifler tarafından siyasi bir darbeye öncülük etmekle suçlanan Said’in bu kararının sorunların çözümünde etkili olup olmayacağı ise tartışma konusu oldu. Her ne kadar Arap coğrafyasındaki ilk kadın başbakan olması hasebiyle tarihi bir misyon üstlenecek olsa da Necla Buden Ramazan’ın siyasi tecrübesinin bulunmaması ciddi bir politik, toplumsal ve ekonomik kriz sürecinden geçen Tunus’un mevcut sorunlarının bir süre daha devam edeceği anlamına geliyor. Tunus’ta Cumhurbaşkanı Said tarafından hükümeti kurmakla görevlendirilen Necla Buden Ramazan’ın siyasi tecrübesinin bulunmaması ciddi bir politik, toplumsal ve ekonomik kriz sürecinden geçen Tunus’un mevcut sorunlarının bir süre daha devam edeceği anlamına geliyor.
Bu noktada Cumhurbaşkanı’nın iktidar fonksiyonlarını elinde toplama girişimleri ve bunun sonucu olarak demokratik alanda yaşanan kayıpların telafi edilip edilmeyeceği konusunda ciddi endişeler mevcut. Nitekim 25 Temmuz’da aldığı kararlarla meclisin çalışmalarını donduran ve başbakanı azleden Cumhurbaşkanı Said, bu kararlarından geri adım atmadığı gibi 22 Eylül’de de yetkilerini genişleten yeni kararnameler yayınladı. Bu kapsamda cumhurbaşkanının yasama ve yürütme yetkisine yönelik olağanüstü düzenlemeler yapılırken, yasa tekliflerinin anayasaya uygunluğunu denetleyen geçici komisyon da feshedilerek, güçler ayrılığı ilkesine net biçimde aykırı bir durum ortaya çıktı. Yine Said tarafından alınan kararlar arasında cumhurbaşkanının, bakanlar kurulunun görüşünü aldıktan sonra “yasama metinleri” çıkarma yetkisi bulunuyor. Söz konusu kararnameye göre cumhurbaşkanı başbakanı atayacak, kabine üyelerini, hükümetin siyasetini ve kararlarını belirleyecek ve bu kurumlar artık meclise değil cumhurbaşkanına karşı sorumlu olacaklar. Cumhurbaşkanına ayrıca her türlü cumhurbaşkanlığı kararını halk oylamasına sunma yetkisi de verildi. Tüm bu gelişmeler Arap devrimlerinin başladığı ülke olan Tunus’ta, 2011 yılından bu yana “iki ileri bir geri” şeklinde tanımlanabilecek demokratikleşme sürecinin kalıcı biçimde sekteye uğramasına neden olacak gibi görünüyor.
Siyasi partilerin yeni dönemde rol alma beklentileri
Esasında Said’in kararları ülke içerisinde hemen her kesimin tepkisini çekiyor. Ülkedeki en geniş sivil ve siyasi hareketlerden olan Nahda Hareketi başta olmak üzere, Tunus Genel İşçi Sendikası (UGTT), sosyal demokrat ve merkez sol tandanslı Demokratik Akım, seküler Afak Tunus, Tekettul ve Cumhuriyetçi Parti ile solcu Tunus İşçi Partisi gibi toplumun farklı kesimleri, Said’in 22 Eylül’de aldığı kararlara net biçimde tepki gösterdi. Öyle ki Kays Said’in anayasal darbe olarak nitelendirilen kararlarını destekleyen Hür Anayasa Partisi’nin lideri Abir Musi dahi kararnamelere tepki göstererek, Said’in kararlarıyla ilgili, “otokratik yönetimin kökleşmesine neden oluyor ve cumhuriyet kavramını baltalıyor” ifadelerini kullandı. Genel itibarıyla Said’in kararlarına tepki gösteren gruplar demokratik kazanımların kaybedilmesinin ülkeyi istikrarsızlığa sürükleyeceğini ifade ederlerken, Said’e demokratik kurumları yeniden tesis etme çağrısında bulundular. Said’in kararlarına karşı hemen her kesimden muhalif sesler yükselirken protesto gösterilerine katılımın düşük olması dikkat çeken bir husus. Söylem düzeyinde Said’e tepki gösteren çeşitli kesimlerin, yeni dönemde rol alabilmek hedefiyle bu tepkileri eylem düzeyine taşımamaya özen gösterdikleri görülüyor.
Öte yandan bu tepkilerin tabana ne derece yansıdığı ya da söz konusu gruplar ve partiler tarafından gerçek manada ne ölçüde benimsendiği ise belirsizliğini koruyor. Nitekim bu süreçte birkaç kez kitlesel gösteri çağrıları yapıldı ancak bu girişimler geniş katılımlı protestoları tetikleyemedi. 18 Eylül’de sayıları beklenenin altında kalan binlerce kişi başkent Tunus’ta gösteri düzenlerken, 25 Eylül’de de Safaks kentinde yüzlerce kişi Said’e kararlarını iptal etme çağrısı yaptı. Said’in kararlarına karşı ülkedeki grupların hemen hepsinden muhalif sesler yükselmesine rağmen protesto gösterilerine katılımın kısıtlı olması dikkat çeken bir husus oldu. Cumhurbaşkanı Said’in uzlaşmacı olmayan tutumu ülkedeki siyasi ve toplumsal atmosferi ciddi anlamda yaralamaya devam ediyor. Bu durum bir taraftan siyaset sahnesi içerisinde gerilimlere yol açarken, diğer taraftan da kırılgan ekonomik yapının daha da belirsiz bir hal almasına neden oluyor.
Bu durumun arkasındaki nedenlerden biri, Cumhurbaşkanı Said ile ideolojik olarak yakın pozisyonda olan kimi aktörlerin kendi siyasi çevrelerini söz konusu sürece ve kararlara karşı gerçek anlamda tepki göstermeye teşvik etmemiş olmaları. Bu durumun gerekçesi ise Said’in yönetimdeki konsolidasyonu sağladıktan sonra kendisine ideolojik olarak yakın bu aktörlerle yeni bir ittifak siyaseti deneyebilecek olması ihtimali. Bu aktörler söylem düzeyinde Said’e tepki gösterirken, bu durumu eylem düzeyine taşımamaya özen gösteriyorlar. Bunun en önemli gerekçesi ise gelecek dönemde olası bir siyasi aktörleşme sürecinin dışında kalmak istememeleri.
Parti içi ayrışmalar ve Nahda’daki istifalar
Cumhurbaşkanı Said’in kararlarının ülke iç siyasetine bir diğer yansıması ise bazı siyasi gruplar içerisinde ayrışmalar ortaya çıkarması oldu. Bu durum özellikle Nahda Hareketi bağlamında gün yüzüne çıktı. Kays Said’in yetkilerini genişleten kararnamelerin yayınlanmasının ardından Nahda Hareketi’nde 25 Eylül’de bölünmeyle sonuçlanacağından endişe edilen bir istifa krizi yaşandı. Hareket üyelerinden eski Sağlık Bakanı Abdullatif el-Mekki’nin etkin rol oynadığı süreçte, 2011-2014 yılları arasında Tarım Bakanlığı yapan Muhammed bin Salim ve Nahda Hareketi’nin önemli aktörlerinden ve yine 2011’de kurulan hükümette İnsan Hakları Bakanı olarak görev yapan Semir Dilo gibi figürlerin yanında birçok milletvekili ve eski bakanın da aralarında bulunduğu 113 üye Nahda Hareketi’nden istifa ettiklerini duyurdular. Yapılan açıklamada istifanın gerekçeleri olarak Nahda yönetiminin yanlış siyasi tercihleri, hareketin siyasi süreçlerin dışına itilmesi ve 22 Eylül kararlarına karşı ortak bir cephe geliştirilememesi zikredildi.
Nahda Hareketi içerisindeki gelişmelerin arka planında bir süredir, yaşı ilerleyen lider Raşid Gannuşi’nin kararlarının sorgulanmaya başlaması da yer alıyor. Nitekim 2011’den bu yana farklı siyasi girişimlerde bulunan ancak bunlardan net biçimde kazanım elde edemeyen hareketin içerisinde bir taraftan geçmiş kararlar sorgulanırken bir taraftan da geleceğe yönelik kaygı sesleri yükseliyor. Öyle ki bu durum hareket içerisindeki bazı aktörleri yeni arayışlara sevk ederken, Kays Said ile olası bir uzlaşının da bu kesimler tarafından savunulduğu gözlemciler tarafından not edildi.
Siyasi sistem yeniden kurgulanıyor
Sonuç olarak, Kays Said’in 25 Temmuz kararlarından sonra 22 Eylül’de yetkilerini genişletmesi anayasal değişiklik ve başkanlık sistemine geçiş amacının adım adım yürütüldüğünü gösteriyor. Bu bağlamda Said, ülkedeki istikrarsızlık ve problemlerin müsebbibi olarak meclisteki siyasi partileri göstererek meşruiyetini muhafaza etmeye çalışıyor. Ülkedeki siyasi krizi parti çekişmelerine bağlayan Said yönetiminin bu söylemi, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda Tunus Dışişleri Bakanı Osman el-Cerendi tarafından da dile getirildi. Cerendi, yaptığı konuşmada ülkesinin “gerçek demokrasi” yolunda ilerlemeye ve halkının beklentilerini karşılamaya kararlı olduğunu söyledi. Cerendi ayrıca, Cumhurbaşkanı Said’in yakın zamanda parlamentoyu askıya alarak ve başbakanı da azlederek Tunus’taki siyasi süreçleri dondurmasının “ülkeyi doğru yola, demokrasiye doğru yönlendirmek” amaçlı olduğunu iddia etti. Said’in rakip partiler arasındaki siyasi çekişmeler ve Tunus’un yıllardır etkisi altında kaldığı ekonomik çalkantı nedeniyle önlem almak zorunda kaldığını savunan Cerendi’nin bu söylemleri, Said yönetiminin siyasete darbe niteliğindeki kararlarının meşrulaştırılma çabası olarak değerlendirilebilir.
Cumhurbaşkanı Said’in uzlaşmacı olmayan ve ısrarcı tutumu, ülkedeki siyasi ve toplumsal atmosferi de ciddi anlamda yaralamaya devam ediyor. Bu durum bir taraftan siyaset sahnesi içerisinde gerilimlere yol açarken, diğer taraftan da kırılgan ekonomik yapının daha da belirsiz bir hal almasına neden oluyor. Bununla birlikte ülkede 22 Eylül kararlarına karşı farklı birçok siyasi kesimden tepki gelmesine rağmen mobilize olmuş kitlesel bir toplumsal hareketin ortaya çıkmaması ve çoğunluğun sessizce beklemesi, Said yönetiminin işini kolaylaştırıyor. Ülkedeki en güçlü siyasi aktör olan Nahda’daki bölünmeler, siyasi partilerin birlik olamaması durumu ve siyasetten beklentisi kalmayan halkta kitlesel bir tepkinin ortaya çıkmaması, Kays Said yönetiminin planladığı sistem değişikliğine olanak sağlıyor. Ancak Said’in kararlarının bir çıkış yolu sunmaktan uzak görünmesi ve istikrarsızlığı derinleştirerek siyasi destekçilerini kaybetmesi de Cumhurbaşkanlığının köşeye sıkışmasına sebep oluyor. Kays Said’in Necla Buden Ramazan’ı başbakan ataması da bu çerçevede değerlendirilebilir. Öte yandan Cumhurbaşkanı Said’in yakın dönemde siyasi sistemi yeniden kurgulamaya yönelik yeni kararnameler yayınlaması da öngörülebilir.
[Orta Doğu siyaseti, Arap devrimleri, Mısır’daki devrim süreci ve Körfez siyaseti konularında uzman olan Doç. Dr. İsmail Numan Telci Sakarya Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü ve Orta Doğu Enstitüsü’nde öğretim üyesi olarak çalışmakta ve aynı zamanda ORSAM Başkan Yardımcılığı görevini yürütmektedir]
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *