“We Ara Social 2020” raporuna göre Türkiye, TikTok kullanımında ikinci sırada. 2020 verilerine göre TikTok’un 29 milyon kullanıcı var Türkiye’de. Dr. Zübeyir Nişancı, Prof. Hayri Kırbaşoğlu, Prof. İhsan Çapcıoğlu durumu nasıl yorumluyor?
Ali Kemal Erdem / The Independentturkish
Sosyal medya artık insanların yaşantısının ayrılmaz bir parçası. Sağladığı iletişim kolaylıklarının yanı sıra olumlu ve olumsuz etkileri de sürekli bir tartışma konusu. Sosyal medya araştırmaları yapan “We Are Social 2020” raporuna göre Türkiye istatistikleri 62 milyon internet kullanıcısı, 54 milyon sosyal medya kullanıcısı ve 77 milyon mobil kullanıcı olduğunu gösteriyor. 2021 yılında bu sayının daha da arttığı düşünülüyor.
Twitter, Facebook, Instagram’ın yanı sıra TikTok’ta Türkiye’de en yaygın kullanılan sosyal medya platformlarından biri.
“We Ara Social 2020” raporuna göre Türkiye, TikTok kullanımında ikinci sırada. 2020 verilerine göre TikTok’un 29 milyon kullanıcı var Türkiye’de.
Çin’de bilinen adıyla Douyin olan TikTok, video oluşturma ve paylaşmanın yanı sıra canlı yayın imkanı sağlayan bir sosyal medya uygulaması.
Diğer sosyal medya platformları gibi TikTok da zaman zaman eleştirilerin hedefinde yer alıyor.
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) bünyesinde kurulan Ortadoğu ve Orta Asya Araştırmaları Enstitüsü’nde (TEPAV OAS) direktör olarak görev yapan ilahiyatçı Prof. Dr. Hilmi Demir, 7 Eylül 2021 Salı günü Twitter hesabından yaptığı paylaşımda Türkiye’de TikTok kullanıcısı sayısının 35 milyona ulaştığını belirtti.
“Dinlerin manevi ve ahlaki değerlerini yıkıcı etkiye sahip”
TikTok’un dini değerler üzerinde yıkıcı etkisi bulunduğunu savunun Demir, demokrasi kültürünü bozabileceğini savunarak şunları kaydetti: Türkiye’de TikTok çılgınlığı giderek büyüyor. Kullanıcısı sayısı 33 milyonu aşmış. Özellikle gençler ve genç kızlar arasında çok yaygın. TikTok kendine has bir alt kültür yarattı. Bu kültürün oluşturacağı etki geleneksel inançları ve dini tutumları kökten değiştirecektir.
Mahrem ve özel alan ayrımını kökten yıkan ve mahrem olan alanı kamusal alana açan TikTok videoları geleneksel inanç duvarlarını yıkan bir etkiye sahip.
Kendi beğendirme, şöhret için mahrem ve özel alanlarını teşhir etme, duygusal tatmin elde etme gibi birçok motivasyon aracına sahip olan TikTok Dinlerin manevi ve ahlaki değerlerini yıkıcı etkiye sahip. Sekülerlikten daha fazla bozucu etki sağlıyor.
Bence bir diğer önemli etkisi de demokrasi kültürünü bozucu etkisi. TikTok’un gerçeklik algısı üzerindeki olumsuz tesiri politik olanı da değiştiriyor. Popüler olana aşırı bağımlılık Demokratik kültür üzerinde de olumsuz etki oluşturuyor.
Zübeyir Nişancı: Benzeri söylemler popüler kültürün bütün unsurlarıyla ilgili söylenmiş
Yukarıda da belirttiğimiz gibi sosyal medya platformlarının olumlu yanları kadar olumsuz etkilerine dair de farklı iddialar zaman zaman gündeme getiriliyor. Demir’in de iddia ettiği gibi bir sosyal medya platformunun dini değerleri, inançları ve ahlakı aşındırma ihtimali var mı? Bu soruyu sosyolog Zübeyir Nişancı’ya, ilahiyatçı Hayri Kırbaşoğlu’na ve ilahiyatçı sosyolog İhsan Çapcıoğlu’na sorduk.
Marmara Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Zübeyir Nişancı, alt sınıfların kültürüne karşı yozlaştırıcı ya da kültürü tehdit edici bakış açısının yeni bir şey olmadığını söyleyerek, şöyle konuştu:
Endüstri devriminin ardından işçi sınıfı kendi kültürünü oluşturmaya başlayınca elit üst sınıflar bunlar kaos oluşturuyorlar, insan medeniyetini tehdit ediyorlar gibi söylemlere giriyorlar. Benzeri söylemler popüler kültürün bütün unsurlarıyla ilgili söylenmiş. Televizyonla, internetle ve genel olarak sosyal medyayla ilgili. Hilmi Hoca’nın söylediği tepki o tepkiye benziyor. Üst kültür mensupları, idealist bir yaklaşımla iyi olan bir şeyi parçalayan, dağıtan bir bakış açısıyla yaklaşmış popüler kültüre. İngiltere’de işçi sınıfına getirilen eleştiriler de böyleydi. Ancak daha sonra bazı kültür araştırmaları yapan bilim insanları, ‘Biz buna dejenere bir form olarak değil, neden böyle yapıyorlar yaklaşımıyla bakalım’ diyorlar. Ancak öncesinde Hilmi Hoca’nın da paylaştığı gibi kaos üretici bir kültür olarak bakılıyor işçi sınıfının yeni oluşan kültürüne.
“Dini değerleri değiştiriyor demenin alt yapısı yok”
Eleştirilerini sürdüren Nişancı, TikTok kullanan insanların hangi sınıfa dahil olduğunun ya da öncesinde dindar veya laik olup olmadıklarının bilinmediğini ona dair bir veri olmadığına dikkat çekerek, bundan dolayı dini değerleri değiştiriyor demenin bir alt yapısı olmadığını düşündüğünü ifade etti.
“Yaklaşımı akademik açıdan sorunlu buluyorum”
TikTok kullanıyor olmanın sekülerleşme açısından bir sebep mi sonuç mu olduğunun da ayrı bir soru olduğunu belirten Nişancı, “Dikkatli araştırılması her şeyden önce kültürel çalışmalar perspektifinden incelenmesi önemli. Yaklaşımı akademik açıdan sorunlu buluyorum” diye konuştu.
Hayri Kırbaşoğlu: Peygamber döneminde bile ahlaka uygun olmayan davranışlar gösteren sahabeler görülmüştür
Sosyal medya platformlarında ahlaki olmayan birtakım değerlerin yaygınlaştığı ve bunların dine ilişkin hususlarda insanların inançlarını sarstığı yönündeki yorumları panik içinde yapılmış yorumlar olarak nitelendiren Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu, bu tür hususların tarihin her döneminde olduğunu söyledi.
Prof. Dr. Kırbaşoğlu, “Hz. Peygamber döneminde bile ahlaka uygun olmayan davranışlar gösteren sahabeler görülmüştür. Benzer davranışlar İslam tarihinin farklı dönemlerinde de Osmanlı devrinde de Cumhuriyet’te de görülmüştür. Aynı şekilde diğer toplumlarda görülmüştür. O nedenle İslami bakış açısıyla bakarsak ideal olan sıfır günah, sıfır hata, sıfır ahlaksızlık değil bunların minimuma indirildiği toplumdur” ifadelerini kullandı.
“Yüzde 99’u Müslüman bir ülkede, İslamcı bir partinin iktidarında neden artıyor ona kafa yormak lazım”
Türkiye’de muhafazakar ve sağ kesimlerin sosyal medyanın etkilerine karşı sürekli bir şikayet halinde olduğunu ancak alternatifleri üretmedikçe bunların hiçbir şekilde çözüm olmayacağını aktaran Kırbaşoğlu, şöyle devam etti:
Deizm, ateizm artıyor eleştirilerinde olduğu gibi deizmin artmaktan ziyade kokuşmuş dindarlığa bir tepki olduğunu söyledim. Bu meselede de bunların yok edilmesine değil, sebeplerine bakılması gerektiği inancındayım. Yüzde 99’u Müslüman denen ve İslamcı bir partinin iktidarda olduğu dönemde neden artıyor, ona kafa yormak lazım. Bu da ancak sosyal bilimlerle dayanarak yapılan çalışmalarla olur.
“Risk her zaman vardı sadece oranı değişti”
Alternatif sunmadıkça TikTok benzeri platformların artmasının kaçınılmaz olduğunu kaydeden Kırbaşoğlu, “Yeni nesillerin bu anlamda ciddi bir riskle karşı karşıya olduğu doğrudur. Bu risk her zaman vardı sadece oranı değişti. Panik yapmadan ve bunun için yaratıcı gücü devreye sokarak daha kötülerden daha iyi ürünler kullanarak bir mücadele söz konusu olabilir” diyerek sözlerini tamamladı.
İhsan Çapcıoğlu: Mahremiyetin sınırları tartışılıyor
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İhsan Çapcıoğlu ise TikTok’tan ziyade sosyal medyanın genel etkilerine değindi.
Çapcıoğlu, Instagram, Twitter, YouTube gibi sosyal medya platformlarının hızlı enformasyon ve iletişim olanaklarının yansıra özel yaşamın gizliliğinin ya da mahremiyet hakkının ihlali gibi etik sorunları beraberinde getirdiğinin görüldüğünü vurgulayarak şu değerlendirmede bulundu:
Sosyal ağların dönüştürücü etkisiyle mahremiyete yönelik riskler ve etik ihlaller, bireysel yaşamın sınırlarını kamusal alan lehine genişletmekte ve bireye özgü ya da özel olan alanı ifşa ederek tartışmaya açmaktadır. Sosyal medya içerikleri yoluyla sürekli olarak başkaları arasında yaşayan, yaşantılarını diğerleriyle paylaşmaya başlayan birey, bireyselliğinden, özgürlüğünden ve saygınlığından yoksun kalma riskiyle karşılaşmaktadır. Çünkü bu süreçte paylaşarak özgürleştiğini düşünürken aslında her ihtiyacı, arzusu, zevki, düşüncesi… kamusal bir soruşturmaya ya da denetime açılmaktadır. Halbuki toplumsal yaşamın, bireysel özerkliğe müdahalesinin belirli sınırları olmalıdır. Bu bağlamda sosyal medyanın ürettiği etik sorunlardan biri olan ‘gözetim’inde gittikçe yaygınlaştığı görülmektedir. Sosyal medyada insanlar, başka kullanıcıların içeriklerini ve yorumlarını takip edebildikleri için, hem takip eden hem de takip edilen olarak, gözetimin bir taraftan öznesi, diğer taraftan ise nesnesi olmaktadır. Özne-nesne dikotomisi, sosyal medyadaki etik sorunların anlaşılması bakımından oldukça önemlidir. Çünkü kişinin içerik üreticisi, gözlemcisi, takipçisi ve denetleyicisi olarak üstlendiği özne rolü, içerik tüketicisi olarak maruz kaldığı nesne konumu ile birlikte gerçekleşmektedir. Başka bir deyişle kişi, aynı anda hem gözetleyen hem de gözetlenen konumundadır.
“Yeni insan tipi: ‘Teflon insan'”
Sosyal ağ yapılarında kurulan yapay ilişkilerin yeni bir insan tipinin ortaya çıkışına katkıda bulunduğunun da söylenebileceğini kaydeden Çapcıoğlu, “2019 yılında yayımlanan bir yazımda bu ‘yeni insan’ tipine ‘teflon insan’ demiştim. Çünkü ‘gerçek insan’, kendine özgü beşeri, ahlaki ve kültürel değerleriyle yaşamını kurar ve sürdürür. Ancak bugün bu değerlerin gittikçe aşındığını gözlemliyoruz. Bu yüzden, böyle bir yapay ortamda adına ‘teflon insan’ denilen bir kavramsallaştırmadan söz etmek mümkün görünmektedir” dedi.
“Sosyal medyada yaygınlaştırılan içerikler gerçek insan tipinden teflon insan tipine doğru taşımaktadır”
“Teflon insan nedir” sorusuna Çapcıoğlu şu cevabı verdi:
Tek kelimeyle ‘-mış gibi yapan ve öyle yaşayan’ insandır. Başka bir ifadeyle, olaylar karşısında duyarlı gibi görünen ancak gerçekte hiç de öyle olmayan, gençlerin moda tabiriyle ‘duyar kasan’ insandır. Sosyal medya mecralarında yaygınlaştırılan içerikler, gerçeklik algılarımızı çarpıtıp dönüştürerek, üretilen yeni kurgusal/sanal biçimler ve içerikler yoluyla bizi, gerçek insan tipinden yavaş yavaş teflon insan tipine doğru taşımaktadır. Nasıl ki ‘teflon’, yanmaz ve yapışmaz niteliklere sahip bir malzemeden üretilmişse, teflon insan da benzer nitelikleriyle öne çıkmaktadır. Burada ‘yanma’yı başkasının elemini ya da acısını kendi elemi ya da acısı olarak görüp onunla hemhal olma olarak değerlendirdiğimizde, bu insan tipinin böyle bir duygudaşlıkla hareket etmesi, dolayısıyla onunla hemhâl olması, içtenlikli, empatik ve sempatik bir iletişim kurması, acıyı duyumsayıp hissetmesi beklenemez. ‘Yapışma’ özelliği ise, ‘teflon insan’ın etrafında yaşananlarla sahici bir tarzda ilişki kurmamasıyla açıklanabilir. Bu insan tipi, gerçekte ne tür trajik durumlarla karşılaşırsa karşılaşsın, onun kişiliğinde bu olaylar herhangi bir iz ya da etki bırakmaz; çünkü kendisini etrafında olup bitenlere kulak kesilmez ve kendisi dışındakilerin yaşantılarına katılıp içtenlikle onların duygularını paylaşmaz. Oysa bugün dünyamızın en çok ihtiyaç duyduğu, her dönemde olduğu gibi ‘gerçek insan tipi’dir. Çünkü gerçek insanın içinde teflonluk yoktur. Sosyal medya ve dijital platformlar gittikçe yaygınlaşmasına rağmen, çevresiyle duyarlı, sahici ve içtenlikli iletişim kuran insan tipine daha çok özlem ve ihtiyaç duyar hale geldiğimizde ise kuşku yoktur.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *