Rus ve İngiliz büyükelçilerin verdikleri poz ile İranlıların siyasal bilinç dışında gömülü kolonyal hatıraları çağırdıkları muhakkaktır.
Mustafa Caner/AA
11 Ağustos 2021’de Rusya Dışişleri Bakanlığının Twitter adresinden bir fotoğraf paylaşıldı. Fotoğrafta, İran’da görev yapan şimdiki Rus ve İngiliz büyükelçiler, 1943 Tahran Konferansı sonrasında Stalin, Roosevelt ve Churchill’in verdikleri ünlü pozu yeniden canlandırıyordu. Rusya’nın Tahran Büyükelçisi Levan Dzhagaryan ve İngiltere’nin Tahran Büyükelçisi Simon Shercliff, o ikonik fotoğrafın çekildiği yerde, aynı sandalyelerle ve aynı oturma sırasıyla poz vermişlerdi. Roosevelt’in sandalyesi ise İran’da bir ABD’li temsilci bulunmadığından ortada boş bırakılmıştı. Yani bu fotoğraftaki hiçbir şey şansa bırakılmamış, tesadüf eseri ortaya çıkmamıştı. Baştan sona planlı ve ince hesaplanmış bir siyasal iletişim stratejisinin sonucuydu.
Her ne kadar Rus tarafı tepkiler üzerine “Fotoğraf hiçbir İran karşıtı anlam barındırmıyor” dese de İran tarafı fotoğrafa büyük tepki gösterdi. Eski Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, “Bugün son derece uygunsuz bir fotoğraf gördüm” diyerek başladığı Twitter paylaşımına, “Ağustos 2021, ne Ağustos 1941 ne de Aralık 1943’tür” diyerek İran’ın İngiliz ve Ruslar tarafından işgal edildiği 1941 ve Tahran Konferansı’nın düzenlendiği 1943’e yaptığı göndermeyle devam etti. Zarif’in mesajında bağımsızlık vurgusu öne çıkıyordu. Ayrıca hem Rus hem de İngiliz büyükelçiler İran Dışişleri Bakanlığına çağrılarak Tahran yönetiminin rahatsızlığı kendilerine iletildi. Resmi tepkilerin dışında İranlı sosyal medya kullanıcıları da -İslam Cumhuriyeti’ne muhalif olanlar dahil- paylaşıma büyük tepki gösterdi.
Bazı yorumcular ise fotoğrafın bağlamının İran ile ilgisinin olmadığını ve Nazilere karşı işbirliğini ve zaferi simgelediğini söyleyerek eleştirilerin yersiz olduğunu savundu. Fotoğraf Nazi Almanya’sına karşı ABD, İngiliz ve Sovyet ittifakının zaferini simgelese bile bu türden yorumlar bazı önemli noktaların gözden kaçırılmasına sebep olabilir. Bu noktalardan en önemlisi, müttefiklerin buluşması için neden Tahran’ın seçildiğidir. Neden bir Avrupa ülkesinde bir araya gelinmemiştir? Mesele yalnızca güvenlik midir? İran’a bağımsız bir devlet gibi davranılmaması ve koloni muamelesi görmesinin olayda ne kadar payı bulunmaktadır? İran’ın 1941 yılında işgal edilmesi, topraklarında her türden müttefik operasyonunun vuku bulması ve istedikleri zaman İkinci Paylaşım Savaşı’nın kaderini tayin edecek toplantıların da orada –İran yönetimi davet edilmeksizin- düzenlenmesi, fotoğrafın bağlamının İran ile ilişkisini apaçık göstermiyor mu?
Büyükelçilerin bu fotoğraf ile gerçekten ne anlatmak istediklerini bilmek mümkün değil. Fotoğraf çok farklı yorumlamalara imkân tanıyor ve birçok yan anlam barındırıyor. Fakat yine de fotoğrafı paylaşan aktörlerin zihniyet dünyasına dair tartışılamayacak gerçekleri su yüzüne çıkarıyor. İngiltere ve Rusya 19. yüzyıldan beri İran’a dair tahayyüllerini değiştirmediler. İran’ı kendileriyle göz hizasında konuşabilecek bir aktör olarak tanımamaktalar. On dokuzuncu yüzyıldan bu yana kendi aralarındaki rekabetin sınır çizgisi İran olmuştur. İran söz konusu olduğunda dünyanın diğer taraflarındaki rekabetlerini ve ihtilaflarını unutarak bir araya gelmekte ve anlaşmakta hiçbir zorluk yaşamamaktalar.
“Büyük Oyun”u görmek
İran, hem İngiltere hem de Rusya ile 19. yüzyıl boyunca uzun ve şimdiki sınırları üzerinde önemli ölçüde belirleyici savaşlar yapmıştır. Rusya ile yaptığı savaşlar sonucunda bugünkü Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan ve Türkmenistan topraklarını kaybetti. Rusya’nın Kafkasya ve Orta Asya’da etkinliği artarken İran bu bölgelerden çekilmek ve tarihsel iddialarından vazgeçmek zorunda kaldı. Ayrıca İngilizlere telgraf hatları, petrol ve tütün gibi alanlarda, Ruslara da demiryolu ve ticaret hatları üzerinde imtiyazlar verildi. Bu imtiyazlar İran’ı emperyalist sömürünün nesnesi haline getirirken zaman zaman da milliyetçi tepkilerin körüklenmesine (Tütün İsyanı örneğindeki gibi) sebep oldu. İranlıların siyasal bilinç dışı 19. yüzyıldaki sömürgecilik faaliyetleri tarafından biçimlendirilirken, bu gelişmeler 20. yüzyıl boyunca dışarıdan yönelen her türden müdahaleye karşı bağımsızlık fikri ve duygusu üzerinde büyük bir tesirde bulunmuştur. 1979 devriminin hemen ardından gerçekleşen ve İran siyasetinin kurucu anlatısına dönüşen ABD Büyükelçiliği baskınının motivasyonunu, 1953’te Dr. Muhammed Musaddık’ın devrilmesine sebep olan CIA-MI6 ortak organizasyonu AJAX Operasyonundan bağımsız düşünemeyiz.
Bugün makro düzeydeki iktidar savaşları için kullanılan “Büyük Oyun” tabiri, aslında İngiltere ve Rusya’nın 19. yüzyılın ikinci yarısında giriştikleri bir dizi rekabeti anlatıyor. Bu kavram İngiliz istihbaratçı Arthur Conolly tarafından literatüre kazandırılmış ve ünlü İngiliz yazar ve şair Rudyard Kipling’in “Kim” isimli romanıyla revaç bulmuştur. İngiltere ve Rusya, Orta Asya ve Uzak Asya üzerinde giriştikleri rekabeti 1907 yılında yaptıkları bir anlaşmayla sonlandırmış ve İran’ı “nüfuz sahalarına” bölerek Büyük Oyun’u bitirmişlerdi. Ancak İran üzerindeki İngiliz ve Rus hevesleri 1907’den sonra yeni bir düzeye ulaşmıştı. Bu anlaşmayla Hindistan yolunu güvence altına alan İngiltere, İran’ın bugünkü Kirman, Sistan ve Belucistan topraklarındaki nüfuzuna Rusya’nın karışmayacağının garantisini almıştı. Zaten Körfez’in diğer kıyısındaki Arap emirliklerle daha önceden anlaşmış ve 1907 anlaşmasıyla da Hürmüz Boğazı’ndaki kontrolünü pekiştirmişti. Rusya ise bugünkü Tebriz, Tahran, Kazvin, İsfahan bölgelerini nüfuzu altına alıyordu. Üçüncü bir alan ise iki bölge arasında bir tampon olmak üzere İran yönetimine bırakılmıştı. Bu bölgede ise Şiraz, Buşehr ve Abadan bulunuyordu.
Anlaşma sadece İran ile ilgili değildi. Afganistan ve Tibet üzerindeki rekabeti de kapsıyordu. Elbette bu anlaşma için iki tarafın da kendine göre sebepleri vardı. Rusya Kafkasya’daki hakimiyetini güvenceye alıyor ve İran’ı pasifize ediyordu. Japonya’ya karşı kaybettiği savaş (ve donanması) ile 1905 Devrimi’nin yarattığı siyasal çalkantı ortamında İngiltere ile rekabetini frenlemesi gerekiyordu. İngiltere ise sömürgelerine giden Hindistan yolunu güvence altına almış oluyordu. İran’ın petrol kaynakları açısından zengin olan Abadan bölgesine dokunulmamıştı. Fakat İran’da petrol 1908 yılında Mescid-i Süleyman bölgesinde keşfedilecek olsa da petrolün varlığı yönünde ciddi beklentiler önceden de mevcuttu. İngiliz girişimci William Darcy, 1901 yılında İran’da petrol arama ve çıkarma kapitülasyonunu İran Şahı’ndan 60 yıllığına almıştı. Dolayısıyla İran petrolünün kaderi de çoktan kolonyal güçlere teslim edilmişti.
1925’te Kaçar döneminin sona ermesinin ardından başlayan Rıza Han yönetiminde İran bağımsızlık ve modernleşme yolunda adımlar atmıştı. Batı dünyasına yakınlaşmaya çalışan Rıza Han, politik dengeleri iyi okuyamaması sonucunda İkinci Paylaşım Savaşı sırasında Almanya’ya tevessül etmesinin bedelini bu kez İran’ın SSCB ve İngiltere tarafından fiilen işgale uğramasıyla ödedi. 1941’de İran’ın kuzey bölgelerini Ruslar, güney bölgelerini ise İngilizler işgal ettiler. Biri sosyalist biri kapitalist dünyanın temsilcisi olan Rusya ve İngiltere, Nazilere karşı koyma bahanesiyle İran’ı işgal etmekte hiç tereddüt etmemişlerdi. Rıza Han işgal güçleri tarafından tahttan indirildi. Yerine oğlu Muhammed Rıza Pehlevi getirildi. Muhammed Rıza Pehlevi, babasının kaderine yakından şahit olduğu için büyük güçlerle olan ilişkisinde adımlarını dikkatle attı. İşte o ünlü Tahran Konferansı, 1943 yılında İran işgal altındayken gerçekleştirildi. İran yönetimi, konferansa çağırılmadı, siyasi iradesi hiçe sayıldı. İngiltere ve Rusya tarafından onuru ayaklar altına alındı.
Siyasal bilinç dışının yansımaları
Politik psikoloji çalışmaları, toplumların siyasal geçmişlerinde yaşadıkları travmaların bugünkü siyasal bakışlarını ve tepkilerini şekillendirdiği varsayımına yaslanır. Rus ve İngiliz büyükelçilerin verdikleri poz ile İranlıların siyasal bilinç dışında gömülü kolonyal hatıraları çağırdıkları muhakkaktır. İran, 2 bin 500 yıllık görkemli emperyal geçmişiyle kabaca son iki yüz yılda yaşadığı dış müdahalelerin acı tecrübeleri arasındaki çelişki uyarınca kendini bağımsız bir devlet olarak dünyaya kabul ettirme mücadelesi veriyor. Nükleer programı, füze çalışmaları, ABD karşıtı söylemi ve Batı dünyası tarafından “irrasyonel”, “radikal” ve “tehlikeli” addedilen bir dizi diğer kurucu kimliğine mahsus nitelikleri, aslında söz konusu çelişkinin aşılması girişimiyle yakından alakalı. Öte yandan siyasal bilinçdışı, bu örnekte yalnızca İran’a has bir mefhum değil. İngiltere ve Rusya’nın siyasal bilinç dışında da İran’ın özel bir yeri var.
Bugün İngiltere ve Rusya ilişkileri, bir dizi gerginlik doğuran olayın gölgesinde şekillenmekte. 2018 yılında yaşanan Sergey Skripal ve kızı Yulia’nın Birleşik Krallık topraklarında zehirlenmeleri hadisesi, ikili ilişkileri de zehirledi. Bu olay sonucunda başta İngiltere olmak üzere pek çok ülke 100’den fazla Rus diplomatı sınır dışı etti. Geçtiğimiz haziran ayında da Karadeniz’de seyreden İngiltere’ye ait HMS Defender isimli savaş gemisine Rusya tarafından uyarı ateşi açıldı. Rusya geminin kendi karasularını ihlal ettiğini iddia ederken İngiltere ise bu iddiayı yalanladı. İki ülke arasında sular uzun bir süre durulmadı. Bütün bu gerginliklerin üzerine Tahran’da verilen poz, yeni bir “Büyük Oyun” ile karşı karşıya olabilir miyiz sorusunu akıllara getirdi. Afganistan meselesinin birden dünyanın gündemine oturması ve bu meselenin hem Rusya hem de İngiltere için önemi, yakın gelecekte önemli gelişmelerin bizi beklediği anlamına gelebilir. 1856-57 İngiltere-İran Savaşı sonucunda İran, Herat’tan çekilmek zorunda kalmıştı. Bölge böylece İngiliz nüfuz alanına dönüşmüştü. Ancak İngiltere ve Rusya arasındaki rekabet yüzünden Herat sürekli Rus tehdidi altındaydı. 1873 yılında İngiltere ve Rusya anlaşmış, Rusya Amu Derya (Ceyhun) nehri güneyindeki taleplerinden vazgeçmişti. Dolayısıyla Afganistan coğrafyası İngiltere’nin nüfuzuna bırakılmıştı.
Taliban’ın Afganistan’da kontrolü büyük oranda ele alması, şüphesiz yeni bir “Büyük Oyun”a kapı aralayacaktır. Bu gelişme pek çok aktörü ilgilendiriyor. İran, Rusya ve İngiltere, yeni denklemin ana aktörlerinden olmayı sürdürme peşindeler. Afganistan’daki son gelişmeler üzerine fazla ön plana çıkmasa da ABD’den sonra bölgede bulunan en büyük askeri yabancı güç İngiltere’ydi. ABD’nin Taliban’la iki yıldır devam eden görüşmelerinde İngiltere’nin dışarıda bırakılacağını düşünmek hayatın olağan akışına aykırı. Rusya ise hemen güney hinterlandında ve eski Sovyet coğrafyasında cereyan eden gelişmelerle yakından ilgileniyor. Taliban’ın Moskova’ya gerçekleştirdiği ziyaretler ve örgütle Rusya arasında devam eden görüşmeler bu durumun açık göstergesi. Bu sebeple, Rus ve İngiliz büyükelçilerin pozuna İran tarafından verilen tepki abartılı bulunabilir ancak yersiz değil.
[Mustafa Caner, Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezi’nde (ORMER) İran uzmanı olarak çalışmaktadır]
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *