Atatürk tarafından kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevi, kuruluş kanunu olan 429 sayılı Kanun’da “İslam dininin itikat ve ibadet alanıyla ilgili işleri yürütmek ve dini kurumları idare etmek” şeklinde ifade edilmiştir.
Diyanet’ten yeni kitap
Milliyet gazetesinden Ayşegül Kahvecioğlu’nun haberine göre, Diyanet İşleri Başkanlığı, 15 Temmuz darbe girişiminin 5. yılında “Din istismarı ile mücadelede sahih dinî bilginin önemi” başlıklı bir kitap yayımladı.
Kitapta, İslam’ın ana kaynaklarının Kuran ve sünnet olduğu belirtilerek, “Ne zaman ki insan dine hizmet etmeyi bırakıp onu kendi hizmetinde kullanmaya başlamışsa, orada din istismarı vardır. Din istismarının olduğu her zeminde bireysel anlamda yozlaşma ve cehaletin, toplumsal anlamda da bir din güvenliği krizinin yaşandığı söylenebilir” denildi.
Din’i istismar edenlerin özellikleri anlatıldı
Kitapta, 11 başlıkta dini istismar edenlerin karakteristik özellikleri şöyle sıralandı:
2 Dini anlamda kendisini yegâne kaynak kabul etmek: Kendi akli çıkarımlarını kutsallaştırır ve vahyi dikkate almaz.
3 Grup mensubiyetini aile, millet ve ümmet bağlılığının önüne geçirmek: Yapıya dâhil olan kişilerin kimlikleri bastırılır, temel aidiyet duyguları yok edilir. Bağlıları, önce ailelerine ve akrabalarına, sonra kendi ülke ve toplumlarına ve nihayet İslam ümmetine ait olma bilincini kaybeder.
4 Mabetleri istismar etmek: Bir mekân; cami veya mescitlerin alternatifi olarak seçilir; toplanma ve topluca ibadet etme yeri hâline getirilir; böylece bağlılar tarafından ulvi bir mekân olarak görülür.
5 Hakikat tekelciliği yapmak: Liderleri, kendi düşüncelerinin her hâl ve şartta diğerlerinden üstün olduğunu ima eder. Daha alt derecede görülen dini gelenekler, mezhepler, gruplar ya da söylemler küçümsenir.
6 Tekfir etmek: Kendilerine itaat etmeyen, ideolojilerini paylaşmayan, radikal söylemlerini benimsemeyen veya ibadet hayatında bazı eksiklikleri olan kişileri Müslüman kabul etmezler.
7 Mehdi ve mesih gibi sıfatlara bürünmek: Olağanüstü özelliklerle donatılmış bir şahsiyetin ahir zamanda ortaya çıkıp yeryüzünü adaletle dolduracağını söylerler ve bu misyonu bir grup veya cemaate yüklerler.
8 Masumiyet/günahsızlık iddiasında bulunmak: Liderlerinin masum olduğu, hata ya da günah işlemekten uzak olduğu iddia edilir. Böylece müntesipler (bağlılar), sorgusuz sualsiz lidere bağlanır ve emirleri yerine getirir, liderin fikri, dinin görüşüdür. Liderin dokunulmaz ve eleştirilemez olduğuna inanılır.
9 Görünmez güçlerden destek aldığını iddia etmek: İnsan dışı varlıklarla görüşebilen, onlarla güç birliğine girebilen, insanların gizli hâllerine, kabirlerde olanlara, hatta cennet ve cehennemle ilgili bilgisi olabilen bir lider imajı oluşturulur.
10 Gençlerin dini duygularını istismar etmek: Gençlerin manevi coşkuları, macera arayışları, içine düştüğü bunalımlar ve yalnızlık istismar edilir. Yapılan telkinler sonucunda gençler, sırf örgüt liderinin isteklerini yerine getirmeye programlanmış emir kulları hâline getirilir.
‘Takiyyeye sığınanlar menfaatçi yalancılardır’
Takiyyecilerle ilgili, kitapta şu ifadeler kullanıldı:
“Takiyyeye sığınanlar, ya dürüst olmayan işlerle ve gizli planlarla toplumu ifsat eden ya da halkın sırtından menfaat sağlama düşüncesiyle hareket eden yalancılardır. Makam, güç, otorite, para gibi dünyevi kazanımlarla sınırlı bir hayatın Müslümanca olmadığını, İslam’ın hem dünya hem de ahiret kazancı için maneviyatın peşinde olduğunu zihinlerine yerleştirelim. Yavrularımızın kimlerle arkadaşlık ettiğine, vaktini nerede harcadığına, ne okuduğuna, internette ve sanal dünyada hangi ağlara dâhil olduğuna dikkat edelim. Sevgi, ilgi ve rehberliğimizden mahrum kalan gençlerin çarpık dinî bilgi sunanlara aldanma ve radikal örgütlerin çekim alanına girme riskinin yüksek olduğunu unutmayalım.”
Diyanet İşleri Başkanlığı
Cumhuriyet rejiminin ilk kurulan kurumu olma özelliği taşıyan Diyanet İşleri Başkanlığı, 3 Mayıs 1920’de kurulan ilk hükümette Şer’iye ve Evkaf Vekâleti adı altında bir Bakanlık olarak yer almıştı.
Başkanlığın kurumsal kaynaklarında, Kurumsal Tarihçe başlığı altında verilen bilgiye göre, Atatürk tarafından kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevi, kuruluş kanunu olan 429 sayılı Kanun’da “İslam dininin itikat ve ibadet alanıyla ilgili işleri yürütmek ve dini kurumları idare etmek” şeklinde ifade edilmiştir. Ülkedeki tüm cami ve mescitlerle bunların görevlilerinin idaresi Başkanlığa verildiği gibi tekke ve zaviyelerle bunların görevlisi olan şeyhlerin idaresi de Başkanlığa verilmiştir. 1925 yılında tekke ve zaviyelerin kapatılması ile birlikte bunlara dair hususlar Başkanlığın görev alanından çıkarılmıştır.
Tarihçe içerisinde ayrıca, din işlerinin gelenek ve kültüre göre şekillendiği ve bunun bir kamu hizmeti olduğu ileri sürülüyor:
“İnsan hayatının çok önemli bir parçası olan dine dair işlerin toplum hayatında yürütülmesi için kurumsal bir hüviyete ihtiyaç bulunduğu açıktır. Dünyada din hizmetlerinin sunumu her ülkenin kendi gelenek ve kültürüne göre şekillenmektedir. Türkiye’de din hizmetleri geçmişten günümüze hep bir kamu hizmeti olarak icra edilmiştir.”
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *