Ergün Yıldırım bugünkü yazısında “Pera’da ilk defa büyük bir cami boy gösterdi” ifadesi ile “Muhafazakârlık, Pera’ya girdi” vurgusunda bulundu.
Yeni Şafak yazarlarından Ergün Yıldırım, bugün kaleme aldığı “Pera hep Pera’dır” başlığını taşıyan yazısında, “Değişmeyen oyunun kendisi. Yani Pera’nın Pera olarak varlığa gelişi.” ifadesine yer verdi.
Bizans döneminde karşı yaka, öte anlamına gelen Peran Bağları denilen bölgeye Osmanlı’nın son döneminde yabancılar Beyoğlu yerine Pera adını vermişler, Türkler ise buranın da içinde olduğu geniş bir bölgeyi Beyoğlu olarak adlandırmıştı.
Ergün Yıldırım, Pera’nın İstanbul’un fethinden itibaren nasıl bir yer olarak kullanıldığını anlattığı yazısında, bugün bir cami yapılması ile nasıl ‘feth edildiğini’ yorumladı. Bunun ‘imgeyle fetih’ olduğunu savunan Yıldırım, Perapalas’ın “yeni devletin modernlik heveslerinin tezahür ettiği mekan” olduğunu da belirtti.
Yıldırım’ın yazısı şöyle:
Osmanlı, İstanbul’u fethettiğinde Pera’yı kendi haline bırakır. Adeta, ne halin varsa gör der! Şahsiliğine dokunmaz. Pera, bu açıdan ayrıcalıklıdır. Her mahallenin ayrı bir hayat tarzı varken, Pera’da bütün hayat tarzları var. Ya da hiçbir hayat tarzı tek başına buyruk değil. Pera’da Ceneviz, Venedik, Latin Hristiyan, Portekiz Yahudi, Katolik, Ermeni, Rum ve Ortodoks yan yana yaşar. Her renk ve her inancın kaynayıp durduğu yerdir.
Pera, Osmanlı’nın serbest mahallesidir. İnançlıların ve inançsızların, maceracı ve seyyahların, esnaf ve tüccarların, elçi ve memurların hep beraber dolaştığı mahalledir. Meyhaneler, eğlenceler, kiliseler, dükkânlar ve çarşılar kol koladır.
Pera, Osmanlı’yla beraber Beyoğlu adını alır. Ancak hiçbir zaman Pera’lı kimliğini bırakmaz. Bohemliğine, eğlencelerine ve kozmopolitliğine devam eder. Bey oğulları, ancak bohem yaşam, eğlence ve firari duyguların tatmini için buraya gelirler. Pera, hiç bir zaman Beyoğlu olmadı. Bunun yerine bey oğullarının kaçtıkları bir mekan oldu.
Beyoğlu, modernleşmeyle birlikte yeni Avrupa dalgasıyla çarpıldı. Avrupa gazeteleri önce bu mahallede Osmanlı topraklarına girdi. Avrupa mektepleri önce bu mahallede açıldı. Bey oğlanlar ayaklarındaki potinleri, üstlerindeki redingotları ve Avrupai şık arabalarıyla caddelerinde bu mahalde tur attılar. Cadde başlarında yeni mağazalar açıldı. Yeni eğlenceler, yeni meyhaneler ve yeni mezhepler Avrupa’dan ilhamla bir bir Pera’da sahne aldı. Teşhirin ilk modern halleri burada sahnelendi vitrinlerinde, mekteplerinde, kiliselerinde, mağazalarında.
Pera, bu defa da modernliği koynuna alır. Bütün şuhluğuyla onunla da kol kola yaşamaya başlar. Avrupa, Pera’laşır. Beyoğlu, Pera ve Avrupalılığın içinde yapayalnız kalır! Şarkın kaçak aydınları Avrupai Pera’nın meyhanelerine koşar. İhtilal ve istibdadı burada konuşurlar. Pera, yeni salonlarıyla kaçak entelijansiyanın muhabbet tellallığı yaptığı mekanlara dönüşür. Avrupai müzik, Avrupai adabı muaşeret ve Avrupai eğlence bütün şuhluğuyla İstanbul’a buradan akar.
İstanbul’un işgaliyle Pera, Sodom ve Gomore’dir. Yakup Kadri böyle tanımlıyor. Kaçak aydınların, hain bürokratların ve namusunu kaybeden kızların batakhanesidir. İşgalin, sefaletin ve sefahatin yuvasıdır. Bekâretini kaybeden kızların, namusa el konulan yerlerin adıdır. Pera, yine Pera’dır. Ne işgali ne de fethi dinler.
Cumhuriyet, Pera’yı İstiklal Caddesi’yle İstiklal Mahallesi ilan eder. Heyhat! İstiklal nerede, istikbal kimin için? Pera’nın tarihinde yok böyle bir şey. Cumhuriyet Pera’ya İstiklal için koşunca Perapalas’ta nefes alır!
Perapalas, Avrupailiğin Türkler eliyle Türklere öğretildiği mektep. Yeni devletin modernlik heveslerinin tezahür ettiği mekan. Eli kadehli siyasetçiler, dans eden kadın ve erkekler, adab-ı muaşeretin Avrupaisi. Devlet, Osmanlı sarayını terk ettiğini Avrupalılara göstermek istiyor buradan. Bunun için de Avrupai bir sarayda yaşadığını göstermesi gerekiyor. Perapalas, bunun vazifesini görür. Bütün devlet adamları ne kadar Avrupai olduğunu gösterme yarışına girerler. Avrupa dostlarına ne kadar medeni bir devlet kurduklarını sahneleyip oynuyorlar. Barbar olmadıklarını el âleme tutkuyla gösteriyorlar. Barbarlık ithamlarından kurtulmak için Avrupalılardan daha modern olduklarını abartısına kaçıyorlar. Modernliğin aşırı yorumudur bu. Perapalas modernliği…
Perapalas, Cumhuriyeti de Peralılaştırır. Aslında Cumhuriyetin bilinçaltında Pera başka bir dünyadır. Rum dilberleri, Fransız mürebbiyeleri, aç gözlü Yahudi tüccarları ve Ermeni meyhanecileri ile azınlıkların günah mahallesidir. Fakat bu bakış, zamanla Pera tarafından yutulur. İçine çekilerek sindirilir. Artık her Cumhuriyet aşığı, Peralı olmaya bayılır.
Pera, Beyoğlu, İstiklal Caddesi ve Taksim…”Her yer Taksim” lafları gezdi ortalıkta bir ara. Taksimden devrim devşirme çömezlikleri! Beyhude bir çaba. Taksim Taksim olalı , hiçbir zaman arzularından devrim çıkarmadı. Devrimcilerin koştukları, içtikleri ve kafa dağıttıkları yer sadece. Taksim hiçbir ideolojiye ve mahalleye yar olmadı, olmaz da. O arzuların mahallesidir, renklerin cümbüşüdür, kozmopolittir, kaçaktır, sığınaktır, her şeydir, hiçbir şeydir!
Pera’da ilk defa büyük bir cami boy gösterdi. Kubbe ve minareleri ile Pera’ya içinde yaşadığı hâkim kültür hatırlatıldı. Pera’yı fethedilmemiş mahalle olarak algılayanlara mesajlar verildi. Pera, fethedildi! Ezan sesleri, minareler ve kubbe görüntülerinin imgeyle fethi bu. Muhafazakârlık, Pera’ya girdi.
Pera, Roma’dır, Osmanlı’dır, Avrupa’dır, Cumhuriyettir. Ya da hiç biri, belki sadece kendisi. Farklı sahnelerde oynanan bir oyun! Her dönem ya da her medeniyet bir oyun sahnesi. Sahneler değişir zamanın varlığında. Değişmeyen oyunun kendisi. Yani Pera’nın Pera olarak varlığa gelişi.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *