Fransa ordusunun bir kanadından ifade edilen bu tarz bir “rahatsızlık” Fransa’da aslında yeni karşılaşılan bir durum değil. Fransız ordusunun İslamcılığı yok etmek üzere Afganistan’da, Mali’de ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde verdiği kayıplara atıf yaparak hedefini doğrudan belirlemiş bir içeriğe sahip.
Orkun Elmacıgil/AA
Fransa’da aşırı sağın, ırkçılığın, yabancı düşmanlığının ve İslamofobinin muteber siyaset yapma şekli haline gelip bu durumun iktidar ve genel siyasi ortam maharetiyle normalleşmesine bir katkı da askeri vesayetten geldi. Ülkede sağcı yayın organı olarak bilinen Valeurs dergisinde yayımlanan iki bildiri Fransız siyasetinin geldiği noktayı göstermesi bakımından oldukça önemli.
21 Nisan 2021 tarihinde 20 emekli general ve yüzlerce yüksek rütbeli emekli askerin, Macron hükümeti ve tüm siyasilere seslendiği ilk bildiri, siyasetin “onurlu” ve “sorumlu” bir çizgiye gelmesi gerektiğini salık vermişti. “Fransa çöküyor; Pek çok hayati tehlike Fransa’ya yaklaşıyor; Bir ölüm kalım meselesi” ifadelerinin kullanıldığı, ülkeye dair oldukça karanlık bir atmosferden bahsedilen bildiride, Fransa’daki genel toplumsal ve siyasi ortamın ülkenin “onur ve vatan” söylemleri üzerine kurulu geleneklerine aykırı olduğundan söz ediliyordu. Irkçılık ve sömürgecilik karşıtlığı, yerli halklar övgüsü gibi zamane söylemlerinin “fanatik ve nefret dolu” olduğunu vurgulayan metin aynı zamanda Fransa’nın sömürgeci geçmişine sahip çıkması gerektiğini de ima ediyordu. Bu söyleme göre, sömürgeciliğin eleştirisi ve ırkçılık karşıtlığı, ülkenin geleneğini ve kültürünü yok etmek isteyen odakların elindeydi. İşbu korku ve tehdit dolu bildirinin asıl hedefi de tabii ki Müslümanlar olacaktı.
Fransa’nın yıllardır uyguladığı ayrımcı göçmen politikalarının bir sonucu olan banliyöleşme ve bu bölgelerdeki güvenlik sorununun ana akım siyasi partiler tarafından bir İslamcılık sorunu olarak nitelenmesi askerî şahin kanata istemediği kadar alan açtı. Banliyölerde yaşayan halkların kültürünü “anayasaya aykırı dogmalar” dayatan bir unsur şeklinde niteleyen bildiri, Fransa’da tehlikede olmayan bir yer kalmadığını söylüyordu. Asker emeklilerinin tüm Fransa’yı sarmış bir şiddet sarmalından ve İslamî tehditten bahsetmesi, kendini liberal addeden Macron hükümetinin başörtüsü yasakları, ayrılıkçılık yasası ve “Fransa İslamı” projeleriyle Müslümanları “olağan şüpheli” haline getirdiği bu ahval içinde aslında hiç de şaşırtıcı değil. Tüm halkı ve orduyu tekrar “cesur olmaya” çağıran askerler, bildiriyi pek çok muvazzaf askerin de kendileriyle aynı fikirde olduğunu belirterek sonlandırıyorlar.
Fransa ordusunun bir kanadından ifade edilen bu tarz bir “rahatsızlık” Fransa’da aslında yeni karşılaşılan bir durum değil. Fransa İslam Toplumu Milli Görüş (CIMG) Başkanı Fatih Sarıkır’a gelen ölüm tehdidinde de özetle şunlar yazılıydı: “Fransa’ya savaş açan Türk İslamcılığının hizmetindesiniz… Pek çok ordu mensubu dışarıda ve içeride Fransa’yı barbarlığınızdan korumak istiyor… Ve çok geç olmadan harekete geçecekler”. Görüldüğü gibi, esasen 21 Nisan’da yayımlanan bildirinin “hazır kıtalar ve askerler” atfı, aşırı ırkçı örgütlerin de uzun süredir dilinde. Dahası, geçtiğimiz aylarda ortaya çıkan, Fransa’nın lejyoner birliklerinde beyaz üstünlüğünü savunup Nazizm övgüsü yapan askerlerin görüntülerine de dikkat çekmek gerekir.
Fransa kamuoyu suçu, güvenliği ve terörizmi dinî bir kimliğe büründürüp başörtülü kadınları ve aslında Müslümanların tamamını toplumsal hayatın dışında bir marjinalliğe iterek, askerlerden gelen bu tepkinin de önünü açmış oldu. Fakat Fransa ordusunun doğrudan siyasete başkaldırdığı -birkaç yıl öncesine kadar hayal edilemeyecek mahiyetteki- asıl metin ise 11 Mayıs tarihinde yine Valeurs dergisinin internet sitesinde yayımlandı ve bu kez muvazzaf askerler bildiriyi halkın imzasına sundu.
Asker siyasete sesleniyor: Harekete geçin!
11 Mayıs bildirisi siyaset kurumunu doğrudan harekete geçmeye çağıran bir üslupla kaleme alınmış, Fransız ordusunun İslamcılığı yok etmek üzere Afganistan’da, Mali’de ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde verdiği kayıplara atıf yaparak hedefini doğrudan belirlemiş bir içeriğe sahip.
1930’ların Nazi taraftarlarının tehditkâr adlandırmalarına benzer şekilde kendilerine “Ateş Nesli” ismini yakıştıran bildiri imzacıları, olağanüstü hal boyunca ordunun Fransız sokaklarında dolaşmasını sağlayan Sentinelle (Nöbetçi) operasyonunu da banliyölerde yaşayan azınlık halkları hedef haline getirmek için dile getiriyor. Dinin araçsallaştırıldığı nefretin kökeni olarak nitelendirilen banliyöler, Martinikli ünlü sömürgecilik karşıtı yazar Frantz Fanon’un Fransız sömürgeciliğinin metodolojisini açıklarken kullandığı “sistematik insansızlaştırma” (deshumunisation systematisée) kavramının adeta gerçek hayata yansıması. Yüzü ve özneliği silinen banliyöler, Müslümanlarla dolu birer tehdit yuvası olarak görülüyor. Macron hükümetinin son yıllarda hayata geçirdiği başörtülü annelerin okul gezilerine ve etkinliklerine katılmasının yasaklanması gibi saçma kararların da alan açtığı bu boşlukta, sömürgeci zihniyeti hala terk etmemiş olan Fransız ordusu da eski huylarına çabucak geri dönüyor.
Fransa’ya yönelik nefretin norm haline geldiğini söyleyen bildiri, 21 Nisan’da yayımlanan önceki metni de “büyüklerimiz haklılar” diyerek selamlıyor. Bu durum ise esasında programlı, tansiyonu giderek ve bilinçle artırılan bir operasyonla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Fransa’da askerler, siyasi partilere duyulan güvenin yüzde 20’lere gerilediği bir ortamda, vesayet odağı olmak istiyorlar. Bunun için de siyasi çözümsüzlüğü ve hataları popülizm ve yabancı düşmanlığıyla örten, korku ve nefret siyasetine, tıpkı iktidarın ve muhalefetin kahir ekseriyetinin yaptığı gibi sarılıyorlar.
“Bir iç savaş çıkarsa” ifadesinin geçtiği bildiri esasında korkuyu kendisi üretip bundan faydalanacak zemini de yine kendisi oluşturuyor. Ünlü siyaset bilimci Benedict Anderson’un ulus-devletlerin inşasında üretilen sembol, ritüel ve yeni toplumsal kaideler için kullandığı “geleneğin icadı” kavramı, Fransa örneğinde de kendini “korkunun icadı” şeklinde gösteriyor. Fransa ulusallaşmak, çok kültürlülüğünü ortadan kaldırmak isteyen bir siyaset diline gitgide teslim oluyor. Sivil ayaklanma ve iç savaş gibi kavramlarla olağan şüpheli azınlık haline gelen Müslümanlar, icat edilen korkunun kaynağı addediliyor. Fransız televizyonlarına sıklıkla çıkan, aşırı-sağcı ve İslam düşmanı yorumlarıyla tepki çeken Eric Zemmour’un 2016 yılında Fransız yüksek rütbeli askerlerin İsrailli askerî yetkililerle görüşerek Gazze benzeri bir ablukanın Fransa Müslümanlarına uygulanacağı bir askeri darbe hazırlığında olduğunu, bu bilginin kendisine içeriden ulaştığını söylemesi de durumun vahametini gözler önüne seriyor.
Siyasilere yönelik “harekete geçin” mesajıyla sonlanan bildiri 2 Haziran itibariyle 298 bin 980 imzacıya ulaştı. [1] Siyasi kanadın neredeyse sessiz kalarak geçiştirdiği, Fransa’nın zaten sarsılmakta olan demokrasisine bir saldırı niteliğindeki bu bildiri ne yazık ki açıkça kınanmadı. Aksine İçişleri Bakanı Gerald Darmanin kolluk kuvveti mensuplarına yönelik saldırıların cezaî müeyyidelerinin artırılacağını ve kendi önceliklerinin “güvenlik” olduğunu ifade etti.
Hem güçlü hem haklı hem de mağdur olan bu beyaz, üstenci söylem Fransa’da siyasetten ve toplumdan teveccüh bulacağa benziyor. Aşırı sağ siyaset söyleminin merkez partileri de etkisi altına alması, Le Pen’in muhalefette olmasına rağmen düşüncelerinin iktidarda olduğunun bir kanıtını oluştururken önümüzdeki günlerin İslamofobik yeni suni gündemlere gebe olduğunu gösteriyor.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *