ABD ile birlikte 18 ülkenin Ankara Büyükelçilikleri, İstanbul Sözleşmesi’nin 10’uncu yıldönümünde kaleme aldıkları ortak açıklama ile ‘Türkiye’nin sözleşmeden çekilme kararının iptalini’ istedi.
Büyükelçiliğin internet sayfasında, İngilizce yapılan ortak açıklamanın Türkçe çevirisine yer verildi. Açıklamada, Türkiye’nin sözleşmeden çekilme kararını iptal etmesini içtenlikle bekledikleri vurgulanırken, sözleşmenin Avrupa genelinde kadınların yaşamları üzerinde halihazırda olumlu bir etkiye sahip olduğu ileri sürüldü.
Sözleşmenin cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim ile ilgili gizli bir gündem taşımadığı savunulan açıklamada, LGBTQI’lilerin hakları da vurgulanarak, “devletlerin bütün insanların, LGBTQI’lilerin de dahil olmak üzere, haklarını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında koruma yükümlülüğü” olduğu hatırlatıldı.
İşte o açıklama:
Avusturya, Belçika, Kanada, Çekya, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Almanya, Yunanistan, İrlanda, İtalya, Lüksemburg, Hollanda, Norveç, İspanya, İsveç, Birleşik Krallık, Amerika Birleşik Devletleri ve Yeni Zelanda Ankara Büyükelçiliklerinin İstanbul Sözleşmesi’nin 10’uncu yıldönümü hakkındaki açıklaması
Türkiye, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve mücadelesine ilişkin İstanbul Sözleşmesi’ni onaylayan ilk ülke oldu. O zamandan beri, kadına yönelik şiddetin ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadele konusunda eşit haklar, kadınların katılımı ve liderliği ve ulusal mevzuat açısından çok ilerleme kaydedildi.
Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, 20 Mart 2021’de İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını açıkladı. Bu karar bizi üzüyor. Türkiye, 2011 yılında ve bundan sonraki on yıl içinde bu sözleşmenin yaşama geçirilmesi esnasında en güçlü destekçilerden biri olmuş, sözleşmeye önemli ve takdire şayan katkılarda bulunmuştu.
Bu nedenle, İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanmasının 10’uncu yıldönümü vesilesiyle, Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin aldığı çekilme kararını iptal etmesi umudumuzu içtenlikle ifade etmek isteriz.
İstanbul Sözleşmesi olarak da bilinen Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, 11 Mayıs 2011 tarihinde imzaya açılmış ve 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Avrupa’da cinsiyete dayalı şiddeti önlemek, şiddet mağdurlarını korumak ve failleri cezalandırmak için yasal olarak bağlayıcı standartlar belirleyen ilk araçtır.
Kadına yönelik şiddeti önlemek ve mücadele etmek için en kapsamlı yasal çerçeveyi sunan sözleşme, 34 üye ülke tarafından onaylandı. Hem önleyici düzenlemeleri, hem de şiddete maruz kalan veya bu tür bir şiddet riski altında olan kadınların desteklenmesini ve korunmasını teşvik eder. Aile içi şiddet sorununa karşı harekete geçme çağrısı yapmakla kalmayan Sözleşme, kadınları ve kızları tecavüz, cinsel olmakla birlikte her türlü taciz, çevrimiçi şiddet ve diğer birçok kadına yönelik şiddet eylemlerinden korumayı amaçlıyor. Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddet tüm Avrupa’da ve dünyanın her yerinde üzücü bir gerçektir.
Ne yazık ki, diğer birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de Covid-19 salgını sırasında kadına yönelik şiddet arttı. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının iptal edilmesi, Türkiye’nin kadınların korunması için çizilmiş bu kapsamlı çerçeveyi muhafaza etmesi adına yararlı olacaktır.
Bir ülkedeki uyum ve halkı arasındaki dayanışma için aile içi şiddetten daha olumsuz ne olabilir? Evde yaşanan duygusal veya fiziksel travmalar susturulup damgalanmışsa, kendine saygılı bir toplumu nasıl inşa edebiliriz? Nüfusun bir kısmı potansiyelini yerine getiremezse, güçlü ve müreffeh bir geleceği nasıl sağlayabiliriz?
Toplumsal cinsiyet eşitliği, kadınlar ve erkekler için fırsat eşitliği yaratmayı amaçlar. Kadın ve erkekler hakkındaki bazı ısrarcı klişelerin ele alınmasına ve tüm çocukların eşit fırsatlara sahip olmasına izin verir. Savunup korumayı amaçladığımız, demokratik toplumlarımızın bu çeşitliliği, özgürlükleri ve haklarıdır. Türkiye’nin kaydettiği ilerlemeyi takdir ederek, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini Sözleşme’ye aile içi şiddet ve kadına yönelik şiddetin kabul edilemeyeceği, özel veya ailevi bir mesele olarak değerlendirilemeyeceği bir anlaşma olarak bakmaya çağırıyoruz. Cinsiyete dayalı şiddetin, mücadele etmemiz gereken ciddi bir insan hakları ihlali olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Ulusal önlemler tek başına Sözleşme’yle aynı koruma düzeyine ulaşmıyor. Çok taraflılık, bir ilke olarak ve gerçekte kadınların ve kızların güvenliği için önemlidir.
Burada cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim ile ilgili gizli bir gündem yok – bazen iddia edildiği gibi. Sözleşme, ulusal hukuk sistemlerinin bu yönde uyarlamasını gerektirmez. Devletler, İstanbul Sözleşmesi’ni ulusal kararlarıyla eşgüdümlü biçimde uygulamak için yeterli yollara sahiptir, ve aynı zamanda bu husus, Devletlerin, bütün insanların, LGBTQI’lilerin de dahil olmak üzere, haklarını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında koruma yükümlülüğünü ortadan kaldırmıyor.
İstanbul Sözleşmesi, Avrupa genelinde kadınların yaşamları üzerinde halihazırda olumlu bir etkiye sahip. Hükümetleri kadına yönelik şiddeti önlemeye, mağdurları korumaya ve yardım etmeye ve failleri cezalandırmaya çağırmak, bu tür şiddete son vermek için kapsamlı bir çabayla, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin çok önem verdiği bir değer olan şiddet mağduru kadınların saygınlığını geri kazanmak anlamına gelir. İstanbul Sözleşmesi, kadınlar ve kızlar için değişimde önemli bir rol oynayabilir. Herkes için, daha iyi bir gelecek için.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *