Çağdaş açık-kaynaklı istihbarat trendleri hükümetler tarafından değil, özel istihbarat şirketleri, düşünce kuruluşları ve araştırma kurumları tarafından yönlendiriliyor.
Dr. Can Kasapoğlu / AA
“En güzel zamanlardı, en kötü zamanlardı, bilgelik çağıydı, aptallık çağıydı, inanç çağıydı, kuşku çağıydı, Işık mevsimiydi, Karanlığın mevsimiydi, umudun baharıydı, umutsuzluk kışıydı, önümüzde her şey vardı, önümüzde hiçbir şey yoktu…”
Charles Dickens’ın İki Şehrin Hikâyesi klasiğinin bu açılış cümleleri, Fransa’nın Fransız Devrimi’ne koşar adım ilerlediği bir sırada, Avrupa’nın kalbinde, yani Londra ve Paris’te hâkim olan “zamanın ruhunu” (zeitgeist) ustaca tasvir ediyor. Gerçekten de enformasyonel, siyasi ve ekonomik açılardan çok uzun süren statükolardaki büyük değişiklik dönemleri en iyi ve en kötü zamanlardır.
Bu tespitimiz özellikle iki nedenden kaynaklanıyor: Birincisi, statükoda değişim ihtimali, kazananları tehdit eden ve mevcut stratejik ortamın kaybedenlerine umut veren esas unsurdur. İkincisi, değişim trendleri kazananları ve kaybedenleri belirlerken bunu bir tarafı diğerine tercih ederek değil, ana parametreleri ve hatta güç oyununun kurallarını değiştirerek yapar. Dolayısıyla uyum sağlayabilme yetenekleri zemininde gelişen doğal seçilim, yeni ortamları ve yeni kazananları, yeni bir statükoyu ortaya çıkarır.
Halihazırda istihbarat çalışmaları, bilgi çağının karşısında hem en iyi hem de en kötü zamanlarını yaşıyor. Daha açık bir ifadeyle, istihbarat dünyasının statükosu hem bir entelektüel disiplin hem de kamu fonksiyonu çerçevesinde, değişim rüzgarlarıyla karşı karşıya.
İstihbaratın “Cesur Yeni Dünya’sı”
Dijital çağın giderek daha baskın hale gelmesiyle, istihbarat dünyası da köklü bir değişim geçiriyor. Teknoloji ve giderek artan karşılıklı bağlantılılık hali, bu değişimin merkez üssünde yer almaya devam ediyor. Oyun ve kuralları büyük olasılıkla bir daha asla aynı olmayacak.
Yeni döneme uyum sağlayabilmek için kavranması gereken ilk husus internetin, sosyal medyanın ve benzer platformların savaş alanlarından ham bilgi toplamadaki rolleri… Halihazırda her bir silahlı çatışmanın bir “internet cephesi”, bir de bilgi jeopolitiği boyutu, yani “infosferi” var. Söz konusu cepheler, aynı zamanda veri toplamak, bilgileri analiz etmek ve düşmanı manipüle etmek için de kullanılan birer istihbarat alanıdır.
Akıllı telefonların ve sosyal medyanın savaş bölgelerine girmesi, biz analistler için açık-kaynaklı istihbarat (OSINT) toplamanın altın çağını da müjdeledi. Birkaç yıl önce, Ukrayna’nın doğusundaki Rus hibrit harekâtında yer alan askeri personel ve özel askeri şirketlere bağlı paramiliter unsurlar, sosyal medyada yaptıkları paylaşımlarla, istemeden de olsa coğrafi konumları, muharip görevlerinin nitelikleri ve silah sevkiyatının mahiyeti hakkında birçok ipucu sağladılar.
Benzer şekilde Suriye Arap Silahlı Kuvvetleri personelinin sosyal medya paylaşımları, Esed güçlerinin harekâtları sırasında kullandıkları silahları, askeri birliklerinin durumlarını ve en önemli komutanlarını tespit ve teşhis etmemize uzun zamandır yardımcı olmayı sürdürüyor. Bu tür trendler artık dünyanın her köşesindeki hemen her çatışma için geçerlilik arz ediyor.
Devletin enformasyon güvenliğini yeniden tanımlamak
“Şeytan ayrıntıda gizlidir” denir. Modern açık-kaynaklı istihbarat çabalarının niteliklerini en isabetli şekilde anlatan ifade de bu olsa gerek…
Çatışma alanında [1] terk edilmiş bir keskin nişancı tüfeği veya Suriye’de Baas rejiminin Rus destekli generallerinden [2] birine eşlik eden bir güvenlik personeli, çatışmaların izlenmesine ilişkin çok ciddi fikirler verebilir. Burada bahsettiğimiz şey varsayımlara dayalı senaryolar ya da fütüristik çalışmalar değil; bunlar, siz bu makaleyi okuduğunuz sırada, dünyadaki birçok düşünce kuruluşu (think-tank) ve özel istihbarat kuruluşunun gerçekleştirmekte olduğu sıradan faaliyetler.
Asıl mesele ise silahlı kuvvetlerin, diplomatik ve istihbari teşkilatların akıntıya karşı yüzmeyi becerip beceremeyeceği noktasında kilitleniyor. Bu istikamette çaba gösterdikleri muhakkak. Örneğin son yıllarda Rusya Federasyonu Silahlı Kuvvetleri özçekimleri (selfie), sosyal medya kullanımını ve internete görsel malzemelerin yüklenmesini yasaklayan yeni emirler yayımladı. Ancak yüzleşmeleri gereken temel bir sorun var: Dünyanın dört bir yanındaki askeri güçler, sırlarını saklamak için büyük gayret gösterirken –ve bu arada da savaşırken– önlerinde büyüyen enformasyon dağlarını görmüyorlar. Özçekim yasakları gibi uygulamalar ve kurallar, elit birlikler ve bunların yüksek eğitimli, iyi disiplinli unsurlarında işe yarayabilir. Ama hibrit savaş konsepti, çok sayıda vekil gücü, özel askeri şirketleri ve paramiliter unsurları bünyesinde barındırıyor. Bu oluşumlara dijital bir disiplin dikte etmek kolay olmayacaktır. Hatta aynı kuralları konvansiyonel birliklerde harfiyen tatbik etmek dahi epey baş ağrıtacak bir mesele olacaktır.
İkincisi, savaşan taraflardan yalnızca birine getirilen bir özçekim yasağı korunmaya kâfi gelmeyecektir. Örneğin Ukrayna’nın terörle mücadele operasyonlarında bu kurallar aynı şekilde tatbik edilmedikçe, ülkedeki gizli Rus harekâtı da sürekli ifşa edilme riskiyle karşı karşıya kalacaktır.
Enformasyon teknolojileri sınırları yeniden tanımlarken
Dahası, açık-kaynaklı istihbaratın sınırlarını henüz bilmiyoruz ve açıkçası icra ederken öğrenmeye devam ediyoruz. Örneğin, kümülatif olarak değerlendirildiğinde, sosyal medya ve dijital iletişim materyalleri açık-kaynaklı istihbarat analistlerine bir dönem hayal bile edemeyeceğimiz bilgilere erişme imkânı sağlayabilir. Örneğin Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi’nin (EDAM) Karabağ Savaşı ile ilgili son çalışmasında[3] meslektaşım Barış Kırdemir, Twitter ve Telegram gibi çeşitli kaynaklar arasında mekik dokuyarak, platformlar arası ortamlarda gerçekleşen Ermeni enformasyon operasyonlarını inceledi. Rapor çok büyük veri kümeleri kullanarak, Ermeni tarafının enformasyon kampanyası stratejisinin ve tekniklerinin haritasını bütünüyle çıkarmayı başardı. Özetle, tek bir tweet bir anlam ifade etmeyebilir. Ancak geniş veri setleri, kaynak çaprazlamaları ile birlikte değerlendirilir ise ortaya çok farklı sonuçların çıkması mümkün.
Bu noktada, insansız hava sistemlerinin yayılmasındaki trendler ve bunların sosyal medya üzerindeki etkileri de dikkatle izlenmeli. Karabağ Savaşı sırasında ve Türkiye’nin PKK ve DEAŞ terörüyle mücadele bağlamında gerçekleştirdiği Suriye harekatları sırasında gözlemlendiği gibi, sosyal medyadan paylaşılan görüntülerin genellikle hâkim unsuru insansız hava araçlarından elde edilen görüntüler oldu.
Açık-kaynaklı istihbarat alanındaki bir başka devrim niteliğindeki değişiklik ise ticari uydular aracılığıyla gelişen “görüntü istihbaratı” (imagery intelligence) alanında karşımıza çıktı. Bugün düşünce kuruluşları, özel istihbarat firmaları ve hatta gazetecilik sektörü, Golan tepeleri civarındaki İran kontrolündeki militanlar[4] ya da Kuzey Kore balistik füze tesisleri gibi çok hassas jeopolitik sorunları değerlendirirken uydu görüntülerinden yararlanmaktalar.
Yelken açılacak ya da batıp kaybolunacak yeni bir okyanus
Ortaya çıkmakta olan güç oyununun doğasını anlamak için, sahanın temel itici güçlerine ve en mühim aktörlere şöyle hızlıca bir bakmak gerekiyor. Çağdaş açık-kaynaklı istihbarat trendleri hükümetler tarafından değil, özel istihbarat şirketleri, düşünce kuruluşları ve araştırma kurumları tarafından yönlendiriliyor. Bunun iki anlamı var.
Her şeyden önce, bilgi toplama ve analiz okyanusunda sadece yeni dalgalarla değil, aynı zamanda yeni sörfçülerle de karşılaşmak durumundayız. Bir ülkenin istihbarat topluluğunu ve strateji topluluğunu tanımlarken, artık onun kamu dışı bileşenlerini de hesaba katmak gerekiyor. Ve bu yolda gerilerde kalan aktörler de er ya da geç, “baruta karşı yay ve okla” savaşmak zorunda kalacak gibi görünüyor. Dahası, yeni bir oyuncu nesli oyuna yeni etkileşimler de getiriyor. Bazı ülkelerin istihbarat, dış politika ve güvenlik politikası kurumları, araştırma faaliyetlerinden bazılarını, çoktan, yeni ortaya çıkan açık-kaynaklı istihbarat sağlayıcılarına ve analistlerine ihale etmeye başladı.
İkincisi ve meselenin esası, okyanusta artık yeni dalgalar var ve hatta yeni tabiat kurallarına tabiyiz. Bir saniyeliğine düşünün; bundan 30-40 yıl önce, Suriye’deki olası bir İran füze tesisi, NATO kuvvetlerinin burnunun dibine girmiş bir Rus karadan havaya füze (SAM) konfigürasyonu, bir balistik füzenin teknik özellikleri ve dizaynına ilişkin bilgiler ya da bir ülkenin ana muharebe tankı envanterinin durumu, kalın bir sis perdesinin arkasında idi. Sözü edilen sis perdesi de ancak “çok gizli” espiyonaj faaliyeti ile aralanabilirdi. Artık bu tarz istihbarat girdilerinin herhangi bir mahremiyeti kalmış durumda mı? Bu sorunun yanıtını, bir ticari uydu görüntüleme firmasının hizmetlerine abone olarak, birkaç yüz avro veya dolara satın alabileceğiniz askeri bir veri tabanı üyeliği ya da bir düşünce kuruluşunun Rus hava savunma sistemlerine ilişkin özel bir çalışmasını indirerek kendiniz verebilirsiniz.
Sonuç olarak, gizliliğin niteliği değişebilir ve değişiyor. Edward Lucas Foreign Policy’de 2019’da yayımlanan makalesinde, [5] dijital çağın egemen olduğu dünyadaki istihbarat operasyonlarının iş, finans ve hatta sporun ayrılmaz bir parçası olması sonucu, istihbaratçılığın “daha az ezoterik” bir hale geldiğini savunuyordu. Lucas bu sözlerine şu çarpıcı tespiti de ekliyordu: “Aşırı tasnif ve aşırı gizlilik, ülkeleri düşmanlarından korumaz. Bu tür yöntemler olsa olsa bürokratları kovuşturmadan korur”.
Elbette bu, istihbaratın büsbütün şeffaflaştığı ya da şeffaflaşacağı anlamına gelmiyor. Profesyonel insan istihbaratı (HUMINT) verileri, terör hücrelerinin izlenmesi, bir devletin istihbarat servisinin yabancı bir ülkede faaliyet gösteren ya da uykuda olan unsurları gibi kritik fonksiyonlar, yüksek gizliliğe tabi olmaya devam edecektir. Ulus devletlere dayalı mevcut dünya düzeninde köklü bir değişiklik yaşanmadıkça, açık-kaynaklı istihbarat oyuncuları bu alanlara hâkim olamayacaktır. Ve şimdilik böyle bir değişiklik de pek muhtemel değil.
Bununla birlikte, gizliliğin başladığı sınırlar, işleri gizli tutabilmenin sınırlarıyla birlikte çoktan değişmeye başladı. Suriye Arap Hava Kuvvetleri kimyasal saldırılarından ve savaş suçlarından sıyrılamayacağı gibi, Wagner gibi şirketlerin NATO’nun güney kanadındaki varlığı ya da bir yolcu uçağının Ukrayna üzerinde bir Rus SAM sistemi tarafından düşürülmesi de artık gölgede kalamaz. İstihbarat topluluklarının yeni oyuncuları, bu faaliyetler hakkındaki bulguları hükümet yardımı olmadan tespit edebilir, değerlendirebilir ve yayabilir.
Dijital çağ sırların sonu değil; sırların, teşekkül süreci hâlâ devam etmekte olan bir ortama dönüşmesidir. Açık-kaynaklı istihbarat artık yeni bir stratejik ortama ve onun infosferine uyum sağlama yetenekleriyle ilgilidir.
[Dr. Can Kasapoğlu EDAM’da Güvenlik ve Savunma Araştırmaları Programı’nın direktörüdür]
Mütercim: Ömer Çolakoğlu
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *