İLAHİ MURAKABE: İHSAN

Prof. Dr. Selçuk Coşkun / Diyanet Dergi
Bayburt Üniversitesi Rektörü

İhsan, temelde “yaptığı işi güzel yapmak” ve “başkalarına iyilik yapmak” (Ragıp El İsfehani) iki an-lamının ön plana çıktığı bir kavramdır. Bu anlamlardan hangisi alınırsa alınsın ihsan; Hz. Pey-gamber’in (s.a.s.) hayatında önemli bir yer tutmaktadır. Hatta Hz. Peygamber’in söylemleri ve eylemlerinin tamamını bu çerçevede değerlendirmek mümkündür. Çünkü Hz. Peygamber Kur’an’ın ifadesi ile yüce bir ahlak üzeredir (Kalem, 68/4.) ve inananlar için üsve-i hasene yani en güzel örnektir. (Ahzab, 33/21.) Ancak konunun daha iyi anlaşılması için onun ihsan ve iyilik örneklerini birkaç başlıkta ele almanın daha isabetli olacağını düşünüyoruz.

İbadette ihsan

Cibril hadisinde Hz. Peygamber’in (s.a.s.) dile getirmiş olduğu ihsan tanımı, onun ibadetler konusundaki anlayışını ortaya koymaktadır. Bir diğer ifadeyle Hz. Peygamber sürekli Allah’ın huzurundaymışçasına hareket etmiş ve bu konuda ümmetine büyük/ulvi bir hedef göstermiştir. Buna göre müminin imanı ihsan ile kuvvetlenecek, ibadetleri güzelleşecek böylece ameller daha anlamlı hâle gelecektir. Söz gelimi Müslüman namazını ikame edeceği zaman sürekli ilahi murakabe altında olduğu bilinciyle hareket ettiğinde rıza-ı Bârî’nin dışındaki her şeyi iftitah tekbiri ile bir kenara atmış olacaktır. Böylece kişi namazın farzını, vacibini ve sünnetini yerine getirme gibi bütün kuralları eda etmek suretiyle ibadetini güzelleştirecektir. Neticede bu namaz, kişi için nur olacak, hem dünya hem de ahirette onun önünü/yolunu aydınlatacak ve mümine günde en az beş defa miraç sevincini yaşatacak, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) ifadesi ile mümin için göz aydınlığı olacaktır. Dolayısıyla böyle bir namazın manevi atmosferi ve hazzı kişinin bütün hayatını kuşatacak, kişiyi bütün fuhşiyat ve kötülüklerden alıkoyacaktır. Aksi takdirde ihlas ve samimiyetten uzak kılınan namaz veya yapılan ibadetler amacına ulaşmayacaktır. Bu durum âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber’in “Nice oruç tutan var ki ona orucundan sadece susuzluk kalır. Nice gece kalkıp ibadet eden de vardır ki ona da bu kalkışından sadece uykusuzluk kalır!” sözleriyle dile getirilmiştir. (İbn
Mace, Sıyâm, 21.)

İşte Hz. Peygamber rehberliğindeki ihsan anlayışı mümini şuursuzca ifa edilen ibadet anlayışından kurtarıp daima Allah’ın huzurunda olma hâline sevk edecektir.

Sosyal ilişkilerde ihsan

Allah’ı görürmüşçesine ibadet veya Allah’ın gördüğü bilincinde kulluk etme anlayışını hayatın tamamına hâkim kılmak mümkündür. İbadetlerde ih-las ve samimiyet olarak tecelli eden ihsan, sosyal ilişkilerde “başkasına iyilik yapma, güzel davranma” şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Güvenli ve huzurlu bir toplum inşa etme konusunda büyük mücadele veren Hz. Peygamber bu konuda sosyal dokuyu güçlendirecek birtakım kurallar ortaya koymuştur. Sosyal hayat ile ilgili Resulüllah tarafından vazedilmiş bu mesajları doğru bir şekilde anlayıp ikili ilişkilere yansıtmak kişiyi ihsan makamına ulaştıracaktır.

Bu sebeple samimi bir mümin olmanın yolu kişinin öncelikli olarak yakın çevresinden başlamak suretiyle çevresindeki insanlara karşı görev ve sorumluluklarını yerine getirmesinden geçmektedir. Yüce Allah’ın “Biz insana ana babasına iyilik yapmasını emrettik.” şeklindeki buyruğu gereği onlara “öf” bile dememek (isra, 17/23; Ahkâf, 46/15.), isyan etmemek, aynı zamanda Allah’ın rızasını ka-zanmaya da vesile olacaktır. Aynı şekilde eşlerin birbirlerini Allah’ın emaneti olarak görmeleri, karşılıklı sorumluluklarını yerine getirmeleri; sevgi, saygı, anlayış, fedakârlık ve sadakat bilincinde olmaları eşleri “muhsin” olma vasfına ulaştıracaktır.

Öte yandan komşuya, mesai arkadaşına ve çevredeki bütün insanlara iyilikte bulunmak kâmil mümin olmanın gereğidir. Hz. Peygamber’in “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.”

(Hâkim, Müstedrek, 4/167.) ve “Komşunun şerrinden emin olmadığı kimse cennete giremez.” (Müslim, iman, 73.) şeklindeki uyarıları bu konuda dikkat edilmesi gereken hususları ortaya koymaktadır. Netice itibariyle birlikte yaşadığımız insanların elimizden ve dilimizden emin olmala-rı, müminler olarak bir binanın tuğlaları gibi birbirimize kenetlenmemiz, bir beden gibi sevincimizi, üzüntümüzü içimizde hissetmemiz, kendimiz için istediğimizi din kardeşimiz için de istememiz, öfkemizi yenmemiz ve insanları affetmemiz bizleri ihsan makamına ve kulluğun zirvesine ulaştıracaktır. Bu noktada Peygamber Efendimizin (s.a.s.) şu tavsiyeleri, sosyal ilişkiler bağlamında iyilik ve ihsan anlayışımızın şekillenmesinde bizlere rehberlik edecektir: “Zandan sakının. Çünkü zan, yalanın ta kendisidir. Birbirinizin konuştuğuna kulak kabartmayın, birbirinizin özel hâllerini araştırmayın, birbirinizle üstünlük yarışına girmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize kin beslemeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları kardeş olun.” (Müslim, Birr, 28.)

Meslekte ihsan

Hangi iş veya meslek olursa olsun, Allah’ın her şeyi bildiğinin, gördüğünün, işittiğinin farkında olan insan, kamu malına zarar vermekten kaçınacak, iş ahlakına riayet ederek işinin gereklerini yerine getirecek; işini özenli, sağlam, güzel ve dürüstçe yapacaktır.

Müslümanın iş hayatındaki sözleri, tavır ve davranışları ibadetleri kadar önemlidir. Dolayısıyla ibadetlerinde titiz olan kişinin işinde de aynı hassasiyeti göstermesi gerekir ve beklenir. İşte bu sebepten olmalı ki Hz. Peygamber, “Her kim yalan söylemeyi ve yalanla amel etmeyi/ iş yapmayı bırakmazsa, Allah’ın o kimsenin yemesini içmesini bırakmasına hiçbir ihtiyacı yoktur.” (Buhari, Sıyâm, 8.) buyurarak bu duruma işaret etmektedir. Bir diğer deyişle iş, ticaret ve sosyal hayattaki her bir hata ve gayr-i ahlaki tutum ve davranış ibadetlerin sevabını azaltmakta ve Allah katında değersizleşmesine sebep olmaktadır.

İş ve ticaret hayatında dürüst olan insanların peygamberlerle birlikte olacağını bildiren Hz. Peygamber, işini sağlam yapmayan ve işine hile karıştıran insanları da şiddetli bir şekilde uyarmıştır. Bir gün Peygamber Efendimiz (s.a.s.) pazarda buğday sergisine uğrayıp elini buğday yığınının içine daldırınca parmakları ıslandı. Bunun üzerine Hz. Peygamber satıcıya “Bu ıslaklık nedir?” diye sordu. Satıcı, yağmurun ıslattığını söyleyince, Allah Resulü “İnsanların görüp aldanmaması için ıslak kısmı ekinin üstüne çıkarsaydın ya! Kim bizi aldatırsa bizden değildir.” buyurdu. (Müslim, İman, 43.)

Dolayısıyla kişi hangi mesleği yaparsa yapsın işini sağlam ve güzel yapmalı, insanları aldat-mamalı ve Müslümana yakışmayan hilekârlıklardan da uzak durmalıdır.

Diğer varlıklara ihsan

İhsanda bulunma veya iyilik yapma sadece insani ilişkilerle sınırlı bir meziyet değildir. Kendisini daima Allah’ın murakabesinde hisseden mümin, yeryüzündeki canlı cansız bütün varlıklara karşı duyarlı davranacaktır. Bu bağlamda göklerde ve yerdeki her şey emrine musahhar kılınan insan, sadece ihtiyacı nispetinde ondan istifade edip çevreye ve tabiata zarar verecek davranışlardan kaçınacaktır.

Yine mümin, hayvanlar konusunda hassas olmalıdır. Onları açlığa ve susuzluğa terk etmemeli ve onlara eziyetten de kaçınmalıdır. Resulüllah’ın “Allah her işte ihsanı (güzel davranmayı) emretmiştir. (Savaşta bile) öldüreceğiniz zaman öldürmeyi ihsan ile (en iyi şekilde) yapın. Hayvan keseceğiniz zaman kesme işini ihsan ile (en iyi şekilde) yapın. Kesecek kimse bıçağını iyi bilesin ve hayvanı sakinleştirsin.” (Müslim, Sayd, 57.) şeklindeki ifadesi de bu konudaki ölçüyü dile getirmektedir. Ayrıca Hz. Peygamber’in (s.a.s.) susuzluktan nemli toprağı yalayan köpeğe su verdiği için mağfiret olunan kişi (Buhari, Edeb, 27.) ile bir kediyi aç bırakmasından dolayı cehenneme girdiğini söylediği kadın (Buhari, Bedü’l-Halk, 16.) canlılar konusunda dikkatli ve duyarlı bir şekilde hareket edilmesi gerektiğini göstermektedir.

Sonuç olarak kâmil mümin; her zaman Allah’ın görüp gözettiğinin farkında olarak ibadet hayatında ihlaslı ve samimi bir anlayışla Rabbine karşı kulluk vazifesini yerine getirir. Böylece O’na karşı sorumluluklarını yerine getirirken aynı zamanda kendisine de iyilik ve ihsanda bulunmuş olur. Öte yandan sosyal ilişkilerinde, meslek hayatında ve diğer varlıklara karşı muamelesinde iyilik ve ihsan anlayışını da asla terk etmez. Neticede kişi Allah’ın muhsin kullarından sayılarak “Allah güzel davrananları (muhsinleri) sever.” (Âl-i İmran, 3/148.) ayetinin sırrına mazhar olur.