Koronavirüs üzerinden küresel kapitalist sistemin dönüşümü yorumlayan Doç. Volkan Özdemir’e göre, ‘Kapitalizm sona ermeyecek, kamusallaşma ve maliye politikaları eşliğinde karma modele geçilecek’.
Dünyanın gelişmiş ülkeleri de dahil en az 150 ülkeyi etkilemekte olan krizin insan ve toplum sağlığı sorunlarının çözülmesinin ardından ekonomik gidişata dair değişik fikirler ortaya atılıyor. Radyo Eksen’de Ceyda Karan, gelişmeleri Dr. Volkan Özdemir ile konuştu:
‘İnsanlığa yararı olmayan sanal bir ekonomi yaratıldı’
Doç. Volkan Özdemir’e göre, koronavirüs krizi sonrası dünyanın iktisadi modelinde yaşanacak değişiklikleri değerlendirirken, son 40 yıla yakın zamandaki finansallaşmanın insanlığı yararının bulunmadığını dile getirdi. Finansal oyunlar üzerinden sanal bir ekonomi, yani gerçeküstü bir gerçeklik yaratıldığını belirten Özdemir, üzerinde yaşanılan bu realitenin artık sürdürülemez hale geldiğini ve bolunun patlamasının kaçınılmazlığını vurguladı:
“Bazı bilim adamları bu virüsün diğer gripler gibi olduğunu söylüyor. Gripten ölüm oranının daha yüksek olduğunu iddia ediyorlar. Bazıları ise henüz tam yayılmadığını, bu virüsün ölümcül olduğunu söylüyorlar. Biz tedbirimizi alalım, panik yapmadan işi uzmanlarına bırakalım. Dünya iktisadi sisteminde ne gibi değişiklikler olacak? Bir istatistiki veri var. Aslında bu dünya ekonomisinin geldiği yeri gösterir. Dünya ekonomisinde yıllık bazda yani dünyanın gayrisafi yurtiçi hasılası 85 trilyon dolarlık reel ekonominin yanında bunun 3 katı kadar küresel borç var, 255 trilyon dolar. Uluslararası Finans Enstitüsü’nün rakamlarına göre. Dünyanın reel ekonomisinin 7-8 katı kadar ise nosyonel yani soyut varlıklar. Finansal piyasalarda işlem güren türevler ve varant işlemlerin hepsini topladığımızda 600 trilyon dolarlık da dünyada toplam dönen bir para var. Bu aslında şunu gösteriyor. Küreselleşme diye çok sık kullanılıyor. Ama küreselleşme uluslararası sermaye akımlarının serbestliğini içeren, finans kapitalin önündeki engelleri kaldıran, tabii ki mal ve hizmetlerin de ticaretinin arttırılması ama asıl ekonomilerin finansallaşması neticesinde ortaya çıkan bir kavram. Son 35-40 yılı dünya bu şekilde geçirdi. Bu rakamlara bakıldığında soğukkanlı bir şekilde aslında bu sistemin sürdürülemez olduğunu, finansın reel ekonomiler hilafına çok fazla geliştiğini, aslında insanlığa bir yararı olmayan bu finansal oyunlar üzerinden sanal bir ekonomi yani gerçeküstü bir gerçeklik yaratıldığı, kısaca güç kavramı diyorum, bu realite üzerine yaşıyoruz. Ama bu sanal. Sanal sistem sürdürülemez. Sürdürülemezse bu balon bir yerde patlayacak.”
‘Korona bahane oldu, finansal piyasalardaki balonu patlattı’
Özdemir, 2008 krizine dek küresel ekonomi sisteminin sorgulanması yerine geçici tedbirlerin getirilmesi ve finans kapital seçkinlerinin öncülüğünde küreselleşmeyle yola devam edildiğini söyledi. Ancak bu sistemin çökmesinin kaçınılmazlığına dikkat çeken ve tetikleyecek neden arandığını kaydeden Özdemir, küresel koronavirüs pandemisi bahanesiyle dünyanın reel ekonomiye dönüş yaptığını ve finansal piyasalardaki balonu patlattığını söyledi:
“Nitekim 2008 krizinde bunun bir ön versiyonunu gördük. 2008’e kadar dünyadaki bu sistem hiç sorgulanmadı. Fakat o senedeki ekonomik krizden sonra bunun neden sürdürülemeyeceğini gördük. Dev yatırım bankaları faaliyetlerinde 1929 kriziyle kıyasladığımızda aslında bir benzerlik görüyoruz o büyük iktisadi buhranla. 1929 krizinde de borsalar reel ekonominin çok önüne geçmişti. Ondan sonra bunu engellemek için Amerika’da meşhur 1930’lu yıllarda Glass-Steagall yasası çıktı. Bu yasa şunu getiriyordu: Yatırım bankalarıyla ticari bankaların faaliyetleri ayrıştırılacak. Böylece yatırım bankalarının finans kapitalin reel ekonominin önüne geçmemesini sağlıyordu ve piyasayı düzenliyordu. Şimdi ise 90’ların sonunda Glass-Steagall yasası lağvedildi. Yani tekrar yatırım bankaları ticari faaliyetler de yürüttü. Önlerindeki engeller önce Amerika’da sonra da dünyanın geri kalan kısmında kaldırıldığı için bugün 4-5 tane yatırım bankası Goldman Sachs, Bank of America, Merrill Lynch gibi firmalar aslında dünyadaki borsalarda büyük bir kapasiteye ulaştı. Bu siyaseti de etkileyecek müthiş bir finans kapital seçkinleri, yöneticileri dönemini başlattı. Biz o dönemde yaşıyoruz. Bu sistem sürdürülemeyecekti, küreselleşmeyle birlikte gidiliyordu çünkü reel ekonomiden kopmuştu. Ama özel vadede reel ekonomi gerçek olacağı için bu sistemin şu anda çatırdamaya başladığını görüyoruz. Sadece tetikleyici bir neden aranıyordu. Koronavirüs tam burada bulundu. Korona olmasaydı, 11 Eylül vari bir terör saldırısı, büyük çatışmalar ya da başka nedenle de olsa bu sistem balonu patlayacaktı. Korona bu işin iktisadi açıdan bir bahanesi oldu ve finansal piyasalardaki o balonu iğne misali patlattı.”
‘Artık bir dönem kapanıyor, bir paradigma değişiyor’
Dünyanın virüs dalgasıyla artık bir dönemin kapanmasına tanıklık ettiğini söyleyen Özdemir, şu anda küresel ülkelerin aldıkları parasal önlemlerin sorunu çözmeyeceğini ifade etti. Özdemir’e göre etkin devlet müdahalesi ve maliye politikalarıyla kamulaştırma uygulamalarının gündeme geleceği bir dönemi yaşıyoruz:
“2008’den alınan ve alınamayan dersler var. Şu anda yaşadığımız 2020 krizi, 2008’den daha öte daha sert bir kriz. Daha büyük bir dalga ve daha büyük bir çöküntü. En son 1.5 ay içerisinde ortalama olarak borsalar Amerika’daki NASDAQ’tan tutun Türkiye dahil Asya borsaları yüzde 30’un üzerinde değer kaybetmiş ve daha yeni çatırdama başlıyor. 2008’ten sonra bazı önlem tedbirleri gündeme getirildi. Bunların en başında parasal genişleme politikalarıyla trilyonlarca dolar basılarak ve Euro basıyor. Bu paralar finansal sistem ve kesimi kurtarmak için tedavüle sokuldu. Para politikaları yine finans kesimini kayıracak bir şekilde tedavüle sokuldu. Bu sorunu çözmedi, sadece öteledi. Daha büyük bir ekonomik krizin patlamasını öteledi, bugünlere kadar geldik. Şimdi o eski tedbirlerin geçersiz olduğu ortaya çıktı. Son Fed örneğinde faizleri 0.25’e kadar çektiler, rekor bir faiz indirimi. 700 milyar dolar genişledi, Avrupa Birliği onu izledi. Çeşitli parasal önlemlerle ekonomiyi kurtarmaya çalışıyorlar ama olmayacak. Çünkü artık bir dönem kapanıyor, bir paradigma değişiyor. Neoliberal iktisadın sonu, küreselleşmenin özünde aslında para politikaları var. Merkez bankaları ana aktör. Finansal kesimler bu yüzden genişleyebiliyor. Bunun yerine maliye politikalarının yani artık hükümetlerin daha Keynesçi bir yaklaşımın ön plana geldiği ve neticesinde kamulaştırma uygulamalarının gündeme geleceği bir dönemi yaşıyoruz. Küresel finans oligarşisinin atadığı bir insan olarak Macron’u değerlendiriyorum. O bile böylesi bir krizde bu tarz bir önlem planı açıklamak zorunda kalıyor. Fakat soru şu olacak: Bu kurtarma paketleri karşılığında özellikle ABD’deki bankerler üzerinden 2008-09’da yapmaya çalıştıkları gibi acaba bu paketler büyük şirketleri kurtarırken mülkiyet ilişkileri ne olacak? Mülkiyetler özel firmalarda mı kalacak yoksa kamu hisse alma yönüyle paydaş olarak kontrol ederek kamulaştırma buraya doğru mu evrilecek? Dünyada şu anda bu tartışma var. Buradaki paradigma değişiminin hemen sonrasında dünyada tekrar kamulaştırmanın etkin devlet müdahalesinin ve nihayetinde maliye politikasının etkili olacağını düşünüyorum. Dünyadaki merkez bankalarının, klasik liberal yaklaşımda hükümetlerden bağımsız işleyen ama böyle olunca onlar bağımsız olmuyor daha çok uluslararası sermayenin, finans kapitalin çıkarlarına hizmet eden o bağımsız merkez bankası yaklaşımının sonuna gelindiğini görüyorum. Nitekim en son Fed’in uygulamaları da çaresizliği bir şekilde bize gösteriyor.”
‘Türkiye için reçete 1930’larda gizli’
Türkiye’de de Erdoğan yönetiminin koronavirüs tedbirleri kapsamında açıklanan ekonomi paketinin halk değil, sermaye odaklı olduğunu söyleyen Özdemir’e göre Türkiye için ekonomideki reçete 1930’larda gizli. Özdemir, ancak Türkiye’de bu meselenin fikirsel olarak çok zayıf ele alındığını, hükümetin zaten buna uzak olmasına karşılık, muhalefetin de bu meseleyi dile getirmediğine dikkat çekti:
“Türkiye’de fikirsel olarak böyle güçlü bir akım yok. Dünyada olan kamulaştırma politikalarını ya da küreselleşmenin sona ermeye başlaması dediysek bu ulusal ekonomilerin ulusal önlemlerin daha fazla öne çıktığı bir düzen olacak demektir. Bir yandan ulusal ekonomi motorunun hızlandırılacağı öbür taraftan kamusal bir perspektifte bunun yapılacağı anlamına geliyor. Yani kamu öncülüğünde planlı ekonomi. Biz bunu unuttuk, bu bir mirastı. Son 20 yılın en kötü mirasını bu olarak değerlendiriyorum. Planlı ekonomi ve kamunun öncülüğünde kalkınmayı Türkiye unuttu. Hükümetin politikaları daha çok neoliberal sisteme uyumluydu. Açıklanan ekonomik tedbir paketinin altta talebi yaratacak yani halkı doğrudan etkileyecek tedbirlerden ziyade üste yani daha zengin kesime yönelik sermaye odaklı bir paket olduğunu görüyoruz. Bu sorunu çözmeyecektir, daha geniş kapsamlı büyük kapsamlı paketler gerekecektir. 1000 dolar bütün vatandaşlarına dağıtacaklar talebi tekrar canlandırmak için. Toplumun her kesimine alttan ekonomiyi canlandırıyorlar. Amerika gibi bir yerde düşünülemeyecek şeyler oluyor. Avrupa’da tekrar sağlık hizmetlerinin kamulaştırılması. Çin şu ana kadar başarılı gitti bu krizde. İlk başta çok suçlanıyordu. Ama Çin’in başarısının arkasında toplumcu kamucu bir yaklaşım var. Organize bir şekilde sağlık hizmetleri, devletin etkin müdahalesi. Bunun olmadığı yerlerde krizin örnek İtalya, çok olumsuz sonuçlar verdiğini ve uluslararası dayanışmanın da burada eksik kaldığını görüyoruz. Kamucu, daha ulusal ekonomileri canlandırıcı, planlamaya önem verecek karma ekonomi modeli… Türkiye’nin de geçmişinde çok güzel deneyimleri var. Türkiye 1930’lardan bu anlamda ders alacak mı? Bence ekonomide ilaç reçete orada gizli. Ama fikirsel olarak çok zayıf şekilde Türkiye’de tartışıldığını görüyoruz. Hükümet zaten bundan çok uzak ve yanlış bir ekonomi politikası izliyor. Muhalefet de bunu dillendirmiyor. Milli ekonomi ve karma ekonomi modellerine yönelik fikirsel hazırlık muhalefette de yok. Çünkü Türkiye’de fikirsel olarak bu eksik. Böyle olunca da dünyadaki gelişmeleri takip etseniz bile anlık tepkisel şekilde gidiyorsunuz. O da sorunlara çare olmuyor bence.”
‘Kağıt paraya elveda, dünya ekonomisi daha fazla dijitalleşecek’
Özdemir, dünyanın önde gelen liderlerinin tüm açıklamalarında koronavirüs’ün savaştan beter olduğuna dikkat çekildiğini belirtirken, aslında bu virüsün ilginç biçimde iki dünya savaşının rolünü oynadığını vurguladı. Özdemir’e göre, finansal piyasalar kaynaklı büyük bir iktisadi çöküş sonrası yeni dönemin ilk etkisi kağıt paraya elveda denilmesi ve ekonominin daha da fazla dijitalleşmesi olacak. Dijitalleşmeyle iktisadi küresel tedarik zincirlerini hedefleyen uluslararası ticaret düşerken ulusal ekonomilerin yükselişini de öngören Özdemir, reel ekonomi, sanayi, tarımın finansı tekrar dengeleyeceğini söyledi:
“Önemli ülkelerin liderlerinin açıklamalarına bakıyorum. Sürekli olarak ortak bir vurgu, koronanın savaşan beter olduğu, büyük bir tehlike altında güvenlik sorunu olduğunu ifade eden Merkel’den Trump’a kadar açıklamalar var. Durum bize şunu gösteriyor. İlginç bir şekilde bu virüs, 1 ve 2. Dünya savaşlarının rolünü oynuyor. Bu savaşlar döneminden sonra dünya düzeni yeniden şekillendi. Ona göre yeni bir yaklaşım sergilendi. Şu anda da bir değişim evresindeyiz. Bu koronavirüs belki 5 ay sorunu sağlık sorunu olarak halledilecek. Ama o zaman biz finansal piyasalar kaynaklı büyük bir iktisadi çöküntüye uğrayacağız. Akabinde yeni bir iktisadi düzen ve getirdiği siyasal düzende yaşayacağız. ABD ile Çin rekabeti var. Bu işin bir boyutu ama bundan da öte bu finansal piyasalardaki elitler dediğimiz para sahipleri, büyük sermaye burada ne yapmak istiyor? İlk görülen etki yakın gelecekte kağıt paraya artık dünyada elveda diyeceğimiz, dünya ekonomisinin daha fazla dijitalleşeceği. Bu bugünden görünüyor, ilk somut etki bu. Dijitalleşmenin getirdiği sonuç olarak dünyadaki iktisadi küresel tedarik zincirlerini hedefleyen uluslararası ticaret düşerken ulusal ekonomiler yükselecek. Reel ekonomi, sanayi, tarım finansın tekrar önüne geçmeye başlayacak veya dengeleyecek. Bunun iki tane siyasi sonucu var. Bir uluslararası düzenle ilgili, iki iç siyasal düzenlemelerle ilgili. İkincisinden başlarsak, dünyanın her yerinde son 1 aydır evlerdeyiz, bir siyasal dönüşüm oluyor. Bizim uluslararası seyahat yapmamızı, tüketmemizi, AVM’lerde oturmamızı biri elimizden bu özgürlükleri alsaydı, isyan ederek bunu kabul etmeyecektik. Ama şimdi biz kendi özgür irademizle yapıyoruz, evlerde oturuyoruz. Bu aslında dünyada siyasal olarak da otoriterleşmenin önünü açacak bir sistem. İlk etki olarak bahsedeceğimiz uluslararası düzendeki değişiklik. Bu sistem artık küreselleşme sonrasını konuşacak. Burada güç dengeleri yeniden şekillenecek. Bunu belirleyecek ana öge de sadece ABD ve Çin arasındaki rekabet değil, bu para sahipleriyle yani küreselleşmecilerle küreselleşmeyi durdurmak isteyenler arasında kora kor bir mücadele.”
‘İlk somut etkiler ABD seçiminde görülecek’
Özdemir, koronavirüsle ortaya çıkacak siyasi sonuçların ilk somut etkilerini ABD’de 2020’deki başkanlık seçiminde göreceğimizi düşünüyor. Kritik bir dönemde sermaye için tehlike görülen Sanders’ın rüzgarının dinip yeniden liberal küreselleşmeci Biden’ın güçlendiğini kaydeden Özdemir, ancak Demokratların bu adayla Trump’ı yenmesinin mümkün olamayacağı görüşünde. Küreselci ve daha uluslararası dayanışmaya açık güçlerle daha ulus devlet odaklı politik yaklaşımların çarpışacağını söyleyen Özdemir’e göre, Trump galip gelirse Rusya, Biden gelirse Çin memnun olacak:
“Bunun somut örneğini ABD seçimlerinde göreceğimizi düşünüyorum. Son bir ay içerisinde birdenbire Sanders rüzgarı bitti, Demokratların adayı olarak Biden ön plana çıkmaya başladı, krizle aynı dönem içerisinde. Çünkü Sanders büyük sermaye için bir tehlike. Ama öte yandan 4 yıllık Trump’ın görece başarılı bir ekonomi performansı var. Zaten anketlerde önde görünüyor. Bir taraftan muhalefet yeniden şekillendirildi, Biden geliyor rakip olarak. Trump’ı yenmesi söz konusu değildi bu krize kadar. Bu krizin sonuçlarında Amerika sert küçülmeler yaşarsa, bunun da sandığa bir etkisi olur. Ama aslında orada Trump ile Biden yarışmayacak. Bence daha küreselci daha uluslararası dayanışmaya açık güçlerle daha ulus devlet odaklı bakan politik yaklaşımlar çarpışacak. Herhalde bu yarıştan Trump galip gelirse Rusya memnun olur, Biden galip gelirse Çin memnun olur. Böyle ters etkileri de olacak. Sanki Çin ile Rus her konuda birlikte hareket ediyormuş gibi bir hava da var. Ama çıkarlar o kadar farklı ki bunu sonucun yansıması olarak uluslararası düzende kesinlikle bir değişim olacak. Ama bugünden bunu kestirmek mümkün değil.”
‘Kapitalizmin sonu gelmedi, yeni bir aşamaya geçecek’
Özdemir, kapitalizmin sonunun gelmediği, yeni bir aşamaya geçeceği görüşünde. Ancak küreselleşmenin sonuna gelindiği için bir karma ekonomi modelinin doğacağını söyleyen Özdemir’e göre, sosyalizme gidiş söz konusu olmayacak. Özdemir, ulus devletlerin çıkar çatışmalarıyla dünyanın yeni bir savaş ve faşizme sürüklenme ihtimaline vurgu yapanlara karşılık, küreselleşmenin de ek çok ülkedeki savaşlarla zaten barışçı ve insanlığın hayrına bir istikrarla geçmediğinin altını çizdi:
“Kapitalizmin sonuna gelindiği kanaatinde değilim. Ben kapitalizmin yeni bir aşamaya geçeceğini, finans kapitalin ötesinde dijitalleşme odaklı farklı bir dünyanın oluşacağını düşünüyorum. Bu bağlamda sosyalizmin zamanının geldiği tartışmaları da bugünden yapılamaz. Meseleyi iç ekonomi ekseninden anlattım. Kamulaştırmalar artmak zorunda kalacak, devletin etkin müdahalesi gelişecek. 1970’lere döneceğiz. Ama 1970’lerde de sosyalizm her yerde galip gelecek denirken, 1980’lerde farklı bir manzarayla Sovyetlerin de çöküşüyle karşılaşmıştık. Bu tür çıkarsamalar için çok erken. Ama benim gördüğüm kapitalizmden ziyade küreselleşmenin sonuna geliniyor. Küreselleşmenin sonuna gelindiği için içeride daha farklı karma ekonomi modeli doğuyor. Bizim bildiğimiz tarzda bir sosyalizm değil fakat karma ekonomi modeli tekrar reçete olarak daha ön plana getirilecek. Koronanın dünya savaşları etkisi yaratmasından dem vurduğum olay aslında tam da buydu. Öyle bir etki oluyor. Küreselleşme dedikleri son 35 yıl dünyada çok mu barışçıl geçti? Hele Türkiye gibi ülkeler için kazanımı olduğunu ve barışçıl geçtiğini hiç mi hiç sanmıyorum. 90’lardan bu yana içinde bulunduğumuz bölgede büyük çatışmalar. Ama ilk defa Avrupa, Amerika, batın ülkelerinde böyle bir sarsıntı var. Belki de bunu söyleyenler onu işaret ediyorlar. Sonuçta küreselleşme de her ideolojide olduğu gibi bazı sermaye gruplarına, onların örgüt dendiği devletlere hizmet eden bir yaklaşım. Neoliberalizmin de kazananları ve kaybedenleri vardı, küreselleşmede olduğu gibi. Bu birileri için geçerli olabilir ama dünyanın geri aklanında en azından Türkiye için hayırlı bir 35 yılın geçtiğini zannetmiyorum.”
(Sputnik)
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *