Mescid-i Aksa İmamı Dr. İkrime Sabri: “Maalesef günümüzde Türkiye’de ve İslam aleminde ‘Filistinliler topraklarını Yahudilere sattı’ şeklinde yanlış bir inanış var. Biz kimseye topraklarımızı satmadık.”
“İslam aleminde ‘Filistinliler topraklarını Yahudilere sattı’ şeklinde yanlış bir inanış var”
Türkiye Diyanet Vakfı Strateji ve Arge Müdürlüğü tarafından beşincisi gerçekleştirilen Düşünce Atölyesi Seminerlerinin konuğu Mescid-i Aksa İmamı ve Kudüs Yüksek İslam Heyeti Başkanı Şeyh. Dr. İkrime Sabri oldu.
Konuşmasına, Türkiye Diyanet Vakfı Genel Müdürü Av. Mehmet Savaş Polat’a dünya genelinde yapmış oldukları çalışmalardan dolayı teşekkür ederek başlayan Sabri, “Filistin ve Kudüs Meselesinde Güncel Durum” ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.
İsrâ Sûresi’nin birinci ayetinin “Subhâne-llezi” şeklinde başladığını ve Kur’an-ı Kerim’deki ayetlere bakıldığında “subhâne” kelimesinin sadece İsrâ Sûresi’nde geçtiğini belirten Sabri, “Bu kelime bize büyük bir mucizenin olduğunu gösteriyor. Bu mucizenin de başrolü Hz. Muhammed (s.a.s)’dir. Kudüs, merkezi bir konumdadır. Gece yürüyüşü anlamındaki İsrâ Hadisesi, Mekke’den Kudüs’e, Miraç Hadisesi ise Kudüs’ten Mescid-i Aksa’ya olmuştur. Aslında Allah-u Teala miraç olayını direk Mekke’den yapabilirdi, haşa aciz değildi. Kudüs’ten yaparak Kudüs’ün ne kadar kutsal bir mekan olduğunu göstermektedir. İsrailli bir bürokrat eğer İsrâ-Miraç olayı Mekke’den doğrudan olsaydı Kudüs bizim olurdu diyor. Aslında burada Miraç olayının Kudüs’ten olmasıyla Kudüs’ün önemini anlatıyor. Kudüs üzerinde yapılan çatışmaların en büyük nedeni, Kudüs’ün Müslümanlar için çok büyük değere sahip olmasından kaynaklanıyor” şeklinde konuştu.
Yahudilerin Müslümanların kalplerinden Kudüs’ü alamadığını, Mescid-i Aksa’nın Kudüs’te olması nedeniyle Filistin’in tüm Müslümanlar için çok büyük öneme sahip olduğunu ifade eden Sabri, işgalcilerin farklı yollar deneyerek devletlerini kurmaya çalıştığını söyledi.
İsviçre’de 1897 yılında bir konferans gerçekleştirildiğini hatırlatan Sabri, şunları kaydetti:
“O zaman Yahudiler için ulusal bir vatan kurmaya karar verdiler. Filistin’in de aralarında bulunduğu üç alternatif vardı ve tercih Filistin’den yana kullanıldı. Ta ki Siyonist lobisi İngiltere ile anlaşma yapıncaya kadar. Anlaşma kapsamında Yahudiler 1. Dünya Savaşı’nda İngiltere’den yana olacak, bunun karşılığında da İngiltere Yahudilere devlet vaat edecekti. Bu anlaşma 1917 yılında Balfour Deklarasyonu ile ortaya çıktı. Plan 1897’de başladı ve 1917’de uygulamaya konuldu. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere Filistin’i mandası altına aldı. Bu aşamadan sonra İngiltere, Filistin’e İngiliz vatandaşı Yahudi bir yönetici atadı. Tüm bunlar olup biterken bizde kendi işlerimizle meşguldük. Bu yönetici, Filistin’de Yahudilere toprak edinme hakkı verdi. 1917’de Yahudilerin Filistin’de hiçbir arazisi yoktu. Yerleri olmadan devlet kuramayacaklarını biliyorlardı. Dolayısıyla Yahudi bir yönetici getirdiler o da Yahudilerin Filistin’de toprak edinmesine imkan sağladı.”
“Biz kimseye topraklarımızı satmadık”
Sultan Abdülhamid Han’ın Yahudilerin Filistin’e göç etmesini ve mülk edinmesini yasakladığını, ancak Yahudi yöneticinin göreve gelmesiyle birlikte Yahudilerin Filistin’e göç ederek toprak edinme hakkına sahip olduğunu dile getiren Sabri, “O zaman Müslümanlar Filistin’e hükmeden kişinin Yahudi olduğunu bilmiyordu. Maalesef günümüzde Türkiye’de ve İslam aleminde ‘Filistinliler topraklarını Yahudilere sattı’ şeklinde yanlış bir inanış var. Biz kimseye topraklarımızı satmadık. Bir daha lütfen Filistinliler topraklarını sattı demeyiniz. Bu söylemlerden kasıt Filistin’i bölmektir. Yahudi yöneticinin izniyle Filistin’e yerleşen Yahudiler, kendilerini mağdur ve zayıf olarak gösterdiler. Daha sonrada zahirde gözlemci batında ise terör çeteleri olan ekipler kurmaya başladılar. İzci gibi dağa çıkar İngiliz ordusundan askeri eğitim alırlardı. Yine İngiltere tarafından gizlice silahlandırıldılar.” diye konuştu.
1948 yılında İngiltere’nin Filistin halkının kendini yönetmesi gerektiğini belirterek manda himayesini kaldırıp askeri gücünü çektiğini anlatan Sabri, bu tarihten itibaren silahlı Yahudi terör örgütü üyelerinin katliam yapmaya başladığını ve Filistin topraklarının yüzde 78’ini işgal ederek Filistin sahilinde Yahudi devletini ilan ettiğini söyledi.
Olaylardan etkilenen birçok Filistinlinin başka ülkelere göç ettiğini ifade eden Sabri, “Arap radyolarında, ‘Yahudileri denize atacağız, yer vermeyeceğiz’ şeklinde haberler yayınlanıyordu. Mısır’da Arap Sesi diye bir radyo vardı. Yalancı, deccal bir spiker, herhangi bir eylem olmadan konuşuyordu. Yahudilerde bu kayıtları alıp, ‘Araplar bizleri katledip kesecekler’ diye Avrupa’ya götürüyordu. Araplar hiçbir şey yapmadı. Dünya da Yahudilerden yana yer alıyordu. 1967’de aynı tiyatro tekrarlandı. 1967’de aslında savaş olmadı. İsrail tüm Filistin’i 6 günde işgal etti. Araplar savaşmaya hazır olmadığı için hiçbir şey yapmadı.” ifadelerine yer veren Sabri, İsrail’in Filistin’in Yahudilerin olduğuna ikna edebilmek için Kudüs’ü başkent olarak ilan ettiğini ve Amerika’nın da bunu desteklemek için Telaviv’de olan büyükelçiliğini Kudüs’e taşıdığını belirtti.
“Yemen, Irak, Libya’da yaşanan tüm sorunların arkasında dünya siyonizmi ve Amerika vardır. Yahudiler, kendilerinin gidici ve geçici olduklarını biliyor. Arap uyuşmazlıklarını kullanarak kendilerinin ömrünü uzatmaya çalışıyorlar” diyen Sabri, dünyadaki tüm Müslümanların Kudüs’ü ve Mescid-i Aksa’yı sevdiklerini ancak Kudüs ve Mescid-i Aksa hakkında bilgileri olmadığını savundu.
Konuşmanın ardından Türkiye Diyanet Vakfı Genel Müdürü Av. Mehmet Savaş Polat, Sabri’ye Kur’an-ı Kerim hediye etti.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *